bc

Sevgili Bela

book_age16+
4.6K
FOLLOW
18.5K
READ
dark
contract marriage
playboy
scandal
badboy
drama
comedy
bxg
feminism
first love
like
intro-logo
Blurb

"Kızla evleneceğim. Bunu onlar istedi."

"Aren, onay vermiyorlar işte zorlama be oğlum."

"İşte tam olarak bu yüzden evleneceğim. Ben ne kuklayım ne de o yönettikleri büyük şirketleri. Bu benim hayatım ve artık kendi elime almak istiyorum."

"Kız olanları öğrendiğinde evlenmek isteyecek mi?"

"Duyacağını kim söyledi?" Burak'ın kafası karışmıştı. Aren'in aklından geçenleri anlaması her zaman zor olmuştu ama bu kez hiç bir şey anlamıyordu. "Nasıl yani? Sen, bu kızı seviyor musun? O, seni seviyor mu? Seninle evleneceğini nereden biliyorsun?"

"Evlenecek."

"Seviyor yani?"

Burak, Armi'yi tanıdığı şu birkaç günde bir şey öğrendiyse o da kızın emri vaki ile yola getirilemeyeceğiydi. Hamilelik mevzusunun Aren'in uydurması olduğunu hastanede bahsi geçmediği için çözmüştü. Önce de ihtimal vermemişti ama kafasında ister istemez bir acaba, sorusu oluşmuştu.

"Sevecek."

--

Kız, adam için neler yapabilirdi?

Adam, kız için ne kadar sabırlı olabilirdi?

Yakışıklı oyuncu Aren MADRAN, Armina'yı ilk gördüğünde onun da diğer kızlar gibi kendisinden hoşlandığına oldukça emindi. Zor kızı oynadığını düşünerek, Armina'yı öptüğünde Armina'dan yediği tokat sonrası ise yüzü görülmeye değerdi.

Armina, belasını bulmuştu!

Peki ya Aren?

chap-preview
Free preview
Bölüm 1
Küfürler ederek yeniden aşağıya baktığında, korkuyla yutkundu. Büyük ağaca yakın gözüken ama aslında hiç de yakın olmayan pencereye yaklaşmak için üzerinde olduğu dalda biraz daha ilerlediğinde, duyduğu küçük çıtırtılar ile daha çok korkmaya başladı. "Püren, bittin kızım! Bu günü bir atlatalım elimden çekeceğin var." Sevgili kuzenini öldürme planları yaparken, aşağı baktığında bulunduğu yerin yüksekliği ile başı hafiften döndü, midesi bulanmaya başladı ve yetmezmiş gibi üstüne bir kaç çıtırtı daha eklendi. Tüylerini diken diken eden korkuyla, küfürden duaya jet hızıyla geçiş yaptı. "Allah'ım, sen bu deli kulunun sinirle ve korkuyla salladıklarını kaile alma. Zaten insan, nesli tükenmiş ailesinden son kalan iki kişiden birini öldürür mü? Böyle çatlaksa öldürür de beni biliyorsun, ağzım bozuk olsa da kalbim pırlanta gibidir!" Gözlerini açıp alından yüzüne akan, avucunda birikip tutuşunu gevşeten teri düşünmemeye çalışarak pencereye odaklandı. "Bir, iki..." diyerek dal üzerinde seri hareketlerle doğrulup atlarken, pencere önünde sigara içen iri adamı görmesiyle gözlerini araladı. Kocaman açtığı gözleri zamanı geri sarmasına hiç yardımcı olmadığından, ağzını bağırmak için açtı ve "üç" diyemedi. Çünkü ağzı fazlasıyla meşguldü. Pencerenin önünde duran adamın üzerine düşmüş, işin kötüsü dudakları dudaklarına kenetlenmişti. Yıllarca uğraşıp planlasa, uygulamada bu kadar başarılı olamayacağı bir sahnenin başrol oyuncusu olmuştu. Üzerine düştüğü adamı görmek için gözlerini açtığında, ilk tepkisi donup kalmak oldu. An itibari ile dudağına yapışan, yakışıklı oyuncu Aren Madran'dan başkası değildi. Düşerken adamın kolları refleks ile beline dolanmıştı, şimdi ise belinden kalçasına doğru bir rota tutturmuş gidiyordu. Kendisine sıkıca sarılmış, vücudunun alt tarafını olduğu gibi hissettiği bu adamın kim olduğunu biliyor ve onun tarafından öpülmüş olmayı kendisine hakaret sayıyordu. Dudağını ele geçirmiş pislikten kendini kurtarana kadar epeyce bir çırpınmış, zavallıyı kurtarabildiğinde ise aklındakini ortaya koymuştu. Azıcık soluklanınca kaybettiği sesini yeniden buldu ve "Lan, gebertirim seni!" diyerek tokadı sallayıp adamın üzerinden kalktı. Ağzı bozuktu, tavırları erkeksiydi. Bu erkeleri kendinden uzak tutmak için zamanla geliştirdiği bir savunma mekanizmasıydı. Bu kaba ve saldırgan kıza dönüşmeden önceki halini bazen kendisi bile hatırlamakta güçlük çekiyordu ancak işe yaradığı için evriminden mutluydu. *** Aren, şaşkınlıkla gözlerini açıp elini yanan yüzüne götürdü. Kızın biri onun için ağaca tırmanmış, üzerine atlayıp onu öpmeye başlamıştı. Buraya kadar olay zaten acayipti. Dudaklarının tadı bu kadar güzel olmasa çoktan evinden attırmıştı bile! Ancak ilk defa gül tadında dudaklar öpüyor, saf gül gibi kokan bir kızla karşılaşıyordu. Tüm olanlar içerisinde onu asıl şaşırtan, gülün dikenlerini batırmakta ve bir kaktüse dönüşmekte oluşuydu. Duruşuyla narin bir gül goncasına benziyordu. Hızla inip kalkan göğsü, kızarıp kabarmış dudakları, al al yanakları ve kocaman açtığı içinde yeşil harelerin açık kahveyle birleştiği ela gözleriyle aşırı güzeldi. Fiziği kusursuzdu. Uzun boyluydu. Uzun, düz, siyah saçları, o hararetle elini kolunu sallarken sağa sola savruluyordu. Narindi, kuğu gibi dedikleri kızlardandı. Duru bir güzelliği vardı. Teni neredeyse şeffaf denecek kadar beyazdı. Elini uzatıp çıplak kolundan aşağı doğru kaydırmak için içinden gelen ani isteği baskılayamıyordu. Parmakları karıncalanıyor, merakı onu dokunması için kulağına doldurduğu minik fısıltılar ile fazlaca teşvik ediyordu. Kız kelimenin tam anlamıyla güzeldi. Tüm standartlara, klişelere ve aykırılıklara göre, hepsinden önemlisi ona göre çok güzeldi. Çevresinde hep güzel kızlar olmuştu ancak kızın güzelliğini koyacak yer bulamadı. Baştan ayağa tekrar tekrar inceledi, duraklamak için hoşuna gitmeyen tek bir nokta bulamadı. Şaşkınlıktan, kızın minik ayağındaki spor ayakkabısıyla bacağına savurduğu tekmeyle sıyrıldı. Üzerinden kalktığından beri annesi dâhil yedi sülalesine saydıran kızın bağırtısını duydukça, elleriyle kulaklarını kapatmak istiyordu. Ses tonu güzel olmadığı için değil elbette, küfür ettikçe içinde kaynayan kanı yüzünden. Kız durmadan konuşuyor ve dışarıdan duyduğu seslerden anladığı kadarıyla tüm misafirleri odasına çekiyordu. Ayak sesleri yaklaşırken gözlerini kapatıp yeniden açtı. Az sonra odası gereksiz tiplerin akınına uğrayacaktı. Daha önce odasına kimseyi sokmamıştı. Temizlik için giren orta yaşlı hizmetlisi dışında kimsenin özeline girmesine izin vermezdi. Özellikle onu kontrol etmek için her türlü dalavereyi çeviren aile üyeleri ve onlar tarafından işe alınan personelini. Kendi başının çaresine bakmayı seviyordu, özgürlüğünü de... *** "Irz düşmanı!" Armina bağırırken, odaya dalan grupta gördüğü kuzenine sinirle Aren'e salladığı parmağını çevirdi. Konuşurken sesi cesur çıkıyordu ancak içinde az da olsa kendini belli eden bir korku titreşimi, sesini çatlatıyor ve onu ele veriyordu. "Bittin kızım! Senin yüzünden adamın teki beni öptü!" dedikten hemen sonra pişmanlıkla alt dudağını ısırdı. Püren'in vereceği tepkiden çekinmişti. Tüm karışıklığın içinde bir de onun "Aren'ini" öptüğü için yerlerde tepinmesiyle uğraşmak istemezdi. "Hihhgg, gitti ilk öpücük! Bir saniye, sen burada ne arıyorsun?" diye soran Püren, kuzenini öpen kişinin yıllardır hayranı olduğu adam olduğundan habersizdi. Armina'ya cevap vermesi için fırsat tanımadan dikkati dağıldı ve gözleri, yatağına oturup yeni bir sigara yakmış bir şekilde onları izleyen Aren'i yakaladı. Cici kız rolüne bürünürken, "Ay, Arenciğim de buradaymış." diyerek, sırtını büyük siyah yastığına yaslamış olan ve kısık gözlerle onları izleyen adama döndü. Armina, kuzeninin sarhoş olduğunu anladığında içindeki kusma isteği ile boğuşuyordu. Korkusunu ve tiksintisini, her zaman yaptığı gibi sert tavırlarının ardına gizlemeyi umarak, "Kızım başlatma Aren'ine! İspir her yerde seni arıyor. Ben de o bulmadan seni bulmaya uğraşıyordum. Sadece Işıl'ın dediği gibi burada olduğundan emin olmak için geldim ama bu herifin korumaları beni içeri almadı. Telefonunu da kapatmışsın." dedi. Armina'nın lafını biten sigarasını açık pencereden atmış ve seyircileri umursamadan gözlerini kıza diken Aren böldü. "Adın ne senin?" derken öyle umursamaz bir havası vardı ki direkt olarak kahverengi gözlerine bakan kız dışında kimse koyu gözlerde oynaşan tehlikeli parıltıyı görmemişti. Armina'nın gözlerinde ise henüz kimsenin fark edemediği korku, tiksinti ve fazlaca heyecan vardı. "O mu? O, kuzenim Armina." diyerek Aren'e doğru bir adım atan Püren'in ilerlemesini engelleyen şey, siyah askılı elbisesinin askısını tutan Armina'dan başkası değildi. Odadan, evden ve özellikle bu şımarık insanlardan bir an önce uzaklaşmak istiyordu. Adamın bakışları teninde minik böcekler geziniyormuşçasına rahatsız edici bir enerji yayıyordu ve bu hiç hoşuna gitmiyordu. Tehlike çanları kafasına vururken kulağında aslında var olmayan bir uğultu kendini belli etmeye başlamıştı. Tamamen panik olmadan önce uzaklaşmak için geri adım attı. "Biliyorum sen de istiyorsun, hadi direnme!" diyen sesi duymazdan gelmek için kimsenin fark etmeyeceği kadar kısa bir an başını eğip gözünü kapadı. Yutkunup sakinleşmek için nefes alırken, dağılan siyah saçlarını avucunda toparlayıp arkaya savururken dikleşti. "Düş önüme kızım, yoksa çarpacağım sana artık bir tane." Evden bir an önce çıkmak, kendi odasına gitmek ama hepsinden önce derisi soyulana kadar yıkanmak istiyordu. Bir erkeğin ona dokunmasına tahammülü yoktu. Tiksiniyordu erkeklerden, Aren veya bir başkası fark etmiyordu. Hiçbirini yanında, yakınında istemiyordu. Kuzenini çekiştirip kapıya döndüğünde ağzı bir karış açık, gözlerinde salak bir sarhoş merakı ile onları izleyen kalabalığı gördüğünde, "Siz de işinize bakın be!" diye diklenirken kendisine fazla yakın olan iki kişiyi boştaki eliyle itti. Bir kaç adım attıklarında hâlâ Aren'e koyun gibi baktığı için yerinde sayan kuzenini, teşvik amaçlı bir "Yürüsene kızım!" narası eşliğinde dürtmek zorunda kaldı. Gözleri hâlâ onu arsızca süzen adama takıldığında, dudağını dişine geçirdikten sonra "Senin de boyun posun devrilsin piç!" diye son küfrünü savurdu. *** Sarışın, kıvırcık saçlı, mavi gözlü, oyuncak bebeklere benzeyen, minyon yapılı kuzenini iteleyerek odadan çıkartan kızın ardından, ilk ıslık Aren'in yakın arkadaşından biri olan Burak'tan geldi. "Abi kız yakıyor." Burak ve diğerleri kızın çıktığı kapıya bakarken Aren, bir sigara daha yakıp yavaşça kapıya doğru ilerlemeye başladı. Burak'ın yanına geldiğinde, hâlâ sırıtıp duran arkadaşına lise yıllarından bu yana sallamadığı sol kroşesini bahşetti. Evinde parti istemediğini belirttiği halde inatla insanları toplayıp geldiği için zaten bir yumruğu kazanmış arkadaşına hak ettiğini vermekte sakınca görmemişti. Kapıdan çıkarken salyalarını akıtan grubu işaret ederek, "Sana evimde parti falan istemediğimi söylemiştim. Şimdi bunları defet yoksa o kolunu bir kez daha kırarım!" diyerek Burak'a ikinci uyarısını yaptı. Burak, askıda duran koluna bir bakış atıp hiç etkilenmemiş gibi gülümserken, yumruk yaptığı elinin tersinde çıkıntı yapan kemiklerle alçıya vurup tok bir ses çıkarttı. "Yeniden kırabilmen için alçının çıkması gerekiyor. Bunun için de yarına kadar sabretmen gerekiyor." Aren, onun dedikleriyle ilgilenmiyordu. Kapıdan çıkarken peşinden gelip kız hakkında konuşmaya başlamış olan bir gruba döndü. Gözünü hepsinde kısaca gezdirdi. Grupta sevmediği, selam bile vermeye değmeyecek belalı iki tipi gördüğünde kaşını çattı. Sebepsiz bir sinir damarında dolaşmaya başlamıştı. "Yaklaşanı kız değil, ben yakarım." dedi. Uyarı amaçlı kullandığı kelimelere kendisi de şaşırdı ancak üzerinde durmamaya karar verdi. Kötü bir hafta geçirmişti. Fanlarından bir kaçı ablasını tanımadığı için kızın üzerine atlamışlar, yaralanmasına sebep olmuşlardı. Babası tarafından çağrılıp konu üzerine büyük bir demeç dinledikten sonra bir de evlenmesi için emir almıştı. Tabii yine bir aile dostunun ya da iş arkadaşının kızı ile... Ofisten çıktığında basına verdiği görüntüler yüzünden en küçük ablasından fırça yemişti ki bu bile evine gelip dağınıklığı ve lüzumsuz kalabalığı gördüğü an hissettiklerinin yanında çok hafif kalıyordu. Başı deli gibi ağrıyordu. Sonuç olarak saçmalamasının normal olduğuna kanaat getirmişti. *** Armina, Püren'i önüne katıp arkasından bıraktığı kalabalıktan gelen sesleri yok saymaya çalışarak hızla merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Bileğini çevirip saate bir göz attığında, biri geçtiğini görünce adımlarını hızlandırdı ve Püren'i de acele etmesi için çekiştirmeye başladı. Sevgili kuzeni İspir'in vardiyası gece ikide bitecekti ve eve gelmesi üçü bulacaktı. Şehrin bu yakasından eve gidecek otobüs bulamayacağının pekâlâ farkındaydı. Gelirken son otobüse binmişti ve dönüşün sıkıntılı olacağını biliyordu. Metro, bulundukları yere epeyce uzakta kalıyordu ve taksiye binmeleri için yeterince parası her zamanki gibi yoktu. "İspir'in motorunu parçalamasaydın başına bunlar gelmeyecekti." diyen iç sesini bastırdı. Onun suçu yoktu. Tüm suç hayvan gibi kırmızı ışığı takmadan üzerine süren sarhoş herifteydi! İspir'i arayıp yardım isteyemeyeceği, ondan harçlık alan ve henüz bir öğrenci olan Püren'den de para çıkmayacağını düşününce, kolundaki parmaklarını sinirle biraz daha sıktı. Parası olmadığı için değildi siniri. Eve dönüşü düşünmeden böyle bir yere, bu ortama gelip ve burada kalmayı kafaya koyan kuzeninin saflığınaydı. Ev aç kurtlarla doluydu, hayat sandığı gibi tozpembe değildi. Sapıkların alnında sapık olduklarını belli eden işaretler, ihtiyaçları olduğunda sirenlerini çalarak gelen polisler ve Süpermenler yoktu. Saatin epeyce geç olması onu ürkütüyordu, kendisinin aksine kuzeni içtiklerinin de etkisiyle hâlâ "Aren" diye sayıklayarak pembe bulutlarda sörf yapıyordu. Püren'in yıllardır devam eden saçma hayranlığının yaşı ilerledikçe sönüp kaybolması gerekirken, gittikçe takıntılı bir hal alması Armi'yi delirtiyordu. Artık evin her yerinden fırlayan dergilerden, posterlerinden ve sürekli "Aren, şuraya gitmiş, Aren, burada sabahlamış, ay yeni bir reklamda oynayacakmış..." muhabbetlerinden fena halde sıkılmıştı. Büyük bahçeyi geçip evin devasa kapısını açtığında, onu içeri girmeye çalıştığında tersleyip kovan, kalıpları ile çok rahat kapı olarak kullanılabilecek büyüklükteki iki kalasla karşı karşıya geldi. İçinden gelen dil çıkartma isteğini bastırıp, şımarıkça gülümsedi ve boşta olan eliyle kendilerine yol açmalarını işaret etti. Onların arkasından merdivenden inen Aren, o gülümsemeyi görme şansına son anda erişti. Az önce kendisine tokat atan hatta tekme savuran cadı, şimdi gördüğü en çocuksu gülümsemeyi Burak'ın korumalarına bahşediyordu. Burak, Aren'in lise yıllarından beri en yakın arkadaşıydı. Bazen yakın arkadaşlık sınırını aşıp öldürülecekler listesinde birinci sıraya oturmayı başarsa da Aren'in sabrı sayesinde hâlâ hayattaydı. Başını soktuğu son beladan sonra babasının onun yanına verdiği birkaç korumayla dolaşmak zorundaydı ve bir kolu kırıldığı için alçıda olduğundan bu karara uymak zorunda kalmıştı. Gittiği her yere korumalarını da götürmek zorunda kaldığı için rahat hareket edemeyen ve sıkılan arkadaşının doğum gününü evinde kutlamasına izin vermişti ancak sadece yakın arkadaşların geleceği mini bir parti olacağını düşünmüştü. Burak, yakın arkadaşlarını çağırmak yerine eğlenecek yer arayan saçma insanları partiye davet etmişti. Sonuç olarak tanımadığı insanların evini dağıtmasına ve salak hareketlerine zorlukla sabrettiği birkaç saat geçirdikten sonra halısına kusan herifin teki yüzünden odasına çıkmış ve kendi halinde takılmaya başlamıştı. Odasına dalan kızla karşılaşmaları da yaktığı dördüncü sigarasına denk gelmişti. Kapıdan çıkan kızın peşinden ilerlerken, kendisini görüp selamlamak için ağzını açan korumalara parmağını kaldırıp dudaklarına götürerek susmalarını işaret etti. Bu kız kimdi, neyin nesiydi bilmiyordu ama uzun süredir böylesine cüretkâr ve deli bir kızla karşılaşmadığına da adı gibi emindi. Nezaketten uzak attığı adımlar, erkeksi tavırlar bile bir kuğu gibi görünmesine engel olmuyordu. Aren, böyle düşünüyordu. Ta ki bu güzel cadının kapı önünde bir korumaya daha bağırıp, adama taş fırlattığını görene kadar! Kocaman taş ağır çekimde kapıyı kapatacak irilikte olan adamın alnına çarpmış ve yaşlı bir çınar gibi geriye devrilmesine sebep olmuştu. Kendisine vurmaya cüret ettiği, evine kör bir yarasa gibi daldığı, ona asılmakla suçladığı ve hatta çevredeki herkese rezil ettiği için yeterince sinirlenmişti. Odasından çıkıp kızı takip ederken, uygun bir anda onun canını fazlasıyla sıkmaya başlamayı düşünüyordu. Şimdi ise kızı dizine yatırıp çocuk gibi şaplağı vurmak istiyordu! Ne cesaretle boyundan büyük laflar ediyordu bu velet? Yere düşen adama tekme atmaya hazırlanan kızı arkadan kucaklayıp havaya kaldırdığında, ayaklarını havada sallayıp deli gibi bağırmaya başlamıştı. Yaygaraya yanında duran sarışın minik kızın da katılmasıyla ortalık pek bir bayram yerine dönmüştü ki bu insanların dikkatini çekmek demekti. Ailesiyle arasının bozuk olduğu şu sıralarda Aren'in en son isteyeceği şey, yeniden bir gazetede manşet olmak veya televizyonlarda boy göstermekti. Sol eliyle kızı kolayca zapt ederek sağ eliyle ağzını kapatıp eve doğru taşımaya başladı. Olayı görüp onlara doğru gelen bahçenin diğer tarafındaki korumalara yerde yatan adamı gösterip, "Onunla ilgilenin." dedikten sonra dolan gözleri ve şaşkınlıktan açık kalmış ağzı ile onu inceleyen, adını hatırlayamadığı sarışına döndü. "Bunu da misafir edin." Aren, evin arkasına doğru yürümeye başladı. Armina ise deli gibi çırpınmaya devam ederken, sarışın da koluna yapışan korumayla birlikte şaşkınlığından kurtulup ilk kulak tırmalayan çığlığını serbest bıraktı. Sesi öylesine yüksekti ki, Aren dönüp korumalara hâlâ kızla ilgilenmedikleri için sinirli bir bakış attı. Korumalar kızı kargatulumba eve götürürken, kolunda daha çok çırpınan kızı daha bir sıkıp yürüyüşünü hızlandırdı. Müştemilata girdiklerinde kızı odaya savurup ağır demir kapıyı kapattıktan sonra sırtını duvara çarpan kıza doğru sert adımlarla yürümeye başladı. "Sen kimsin?" diye sorduğunda, sesi fazla keskin ve korkutucu olmasına rağmen "Kilimcinin kör oğlu!" diyen Armina, şansını fazla zorladığının farkında değildi. Daha çok panik olmuş ve korkmuştu. Her şeye rağmen inatçı yapısı ona boyun eğmesine engel olduğu için ağzından çıkan kelimeleri dizginleme gereği görmemişti. Boğazına parmaklarını doladıktan sonra sırtını duvara yaslayarak tekrar, "Sen kimsin dedim?" diye kükreyen adama cevap vermeye çalışan kızın yüzüne renk gelmişti. Beyaz teni artık morumsu bir kırmızılığa kavuşmuş ve ciğerleri havasızlıkla boğuşuyordu. Kızın boynundaki uzun parmaklarını gevşettiğinde, başını kaldırıp az önce boğazı sıkılan o değilmiş gibi çenesini dikleştirerek, "Hayırdır, bir yerden gözün mü ısırdı? Ne bu sorgu sual?" derken, sesi duruşuna inat titrek çıkmıştı. Cesurca havlayan minik bir köpek yavrusundan hiçbir farkı yoktu. Titrediğini görüyordu, kıza belki de fazlaca yükleniyordu ama ne amaçla evine geldiğini anlamak istiyordu. İki gün önce kendi aptallığı yüzünden Arca'nın yaralanmasını unutmamıştı. Babasından yediği fırçadan çok kendi tedbirsizliğine kızıyordu. Şimdi ise evine kolayca giren bir kız vardı. Fanatik hayranlarından olmadığı her halinden belliydi. Hayranı olmaması kızın amacının farklı olduğunu ortaya koyuyordu ve oynadıkları oyunu çözmeye karalıydı. İlk görüşünde başını döndüren güzelliği nedeniyle sorgulamadığı kızı korkutup laf almak için ona yaklaştı. "Gözüm ısırmadı, genelde o iş için dişlerimi kullanırım. Ve inan bana güzelim bir yerini ısırsaydım, kesinlikle hatırlardım. O yüzden ben seni ısırmaya karar vermeden evimde ne işin olduğunu anlat bakalım." Armina, tüm kelimeleri yok sayıp tepesini attıran 'ısırmak' kelimesine takıldı. "Sen benim popomu ısırırsın ancak zengin dümbelek." Armina'nın kurduğu bu cümle sonrası sabrı taşan Aren, kızı tutup tek odalı müştemilatta yıllardır kullanılmadan durduğu için toz içinde kalmış eski, kadife kaplı koltuğa fırlattı. Ne olduğunu anlamadan koltuğa düşüp ağzı, yüzü toz içinde kalan kız, kapıya doğru kaçmayı düşünüp, doğrulmak için kanepenin iki yanını avucuna aldı. Bir santim bile kımıldayamadan adamın üzerine oturması ile ilk defa korkuyla bağırdı. "Bırak lan beni! Bıraksana!" Adam bağırışlarını umursamadı ve elini kızın pantolonunun beline götürdü. Parmakları kemerin altından kızın tenine değdiğinde, altında uzanan kız ondan kurtulmak için daha çok çırpınmaya başladı. Savurduğu minik yumruklarını tutup başının üzerinde sabitledikten sonra eğilip nefesinin kızın tenine yayılmasına izin verdi. Gül kokusu yine inceden burnuna dolarken "Kimsin sen?" diye sordu. "Armina..." Ufak bir hıçkırıktan sonra adını söyleyen kızın sesi titriyordu. Gözlerinden yaş akmaya başladığını gördüğünde, Aren'in canı sıkılsa da kızı sorgulamaya devam etti. "Kim bu Armina?" "Armina Aytekin işte. Ben senin gibi padişah sülalesinden gelmiyorum." Adamın nefesini tekrar teninde hissedince panik oldu. "Tamam be manyak! Bırak beni. Tüm sorularını cevaplayacağım." diyerek tekrar tepinmeye başladı. Kızın üzerinden kalkıp, gerileyerek kapıya sırtını verdi. Küçük pencere dışında odadan başka çıkış olmadığını gören kız koltukta doğrulup hemen sıyrılan tişörtünü çekiştirdi ve açılan belini kapattı. "Armina, kaç yaşındasın? Nerelisin?" Armina, sık nefesler alırken iki eliyle birden gözünü silerek, "20 yaşındayım, Mersin'liyim." diyerek, gözlerini kısmış dikkatle onu inceleyen adamın koyu kahve gözlerine aynı ciddiyetle baktı. "Ne iş yapıyorsun?" "Garsonum." "Evime neden geldin?" sorusu üzerine, annesiyle ilgili hoş sözler söylemek isteyen Armi, kendisini tutarak sıktığı dişlerinin arasından "Püren'i eve götürmek için." dedi. Aren, kızın sinirlendiğini ve sinirlendikçe yanaklarının kızarıp daha da güzelleştiğini fark ederek, kızların deli olduğu gülümsemesini yüzüne yerleştirdi ve "Püren?" diyerek kaşını kaldırdı. Püren'in kim olduğunun pekâlâ farkındaydı ama kızı da en az kendisi kadar sinirli görmek hoşuna gidiyordu. "Sarışın minik kız işte. Benim kuzenim." diyen Armi, tekrar kolunu çevirip saatine baktı. "Püren'e ne oldu? Başına bir şey gelirse..." diye tehdit savuracakken lafı bölündü. "Neden önce dudaklarıma yapışıp sonra bana vurduğunu öğrenebilir miyim?" diye soran adamın cüretkârlığının verdiği şaşkınlık ve kendi utancı da eklendiğinde, yanakları daha çok kızarırken sinirle yutkundu. "Cevap bekliyorum?" diyen pislik, onun ilk öpücüğünü çalmıştı ve şimdi de onunla alay ediyordu. İç çekip aslında olan şeyin bir öpüşme olmadığını kendi kendine tekrarlayıp rahatlamaya çalışırken, gözü odada kendiliğinden gezintiye çıkmıştı. Buradan çıkabilir miydi? Evet, adamın kafasına şu an sırtında hissettiği bardağı fırlatıp odadan kolaylıkla çıkardı elbette. Adamın sandığının aksine o kadar da narin ve çaresiz değildi. Baş belası kuzenini burada bırakıp kaçamayacağı, kaçsa bile koşarak pek uzaklaşamayacağı için adamdan güzellikle kurtulmaya çalışıyordu. Adam "Konuşsana!" dediğinde "Ben sadece eve girmeye çalışıyordum!" dedi. Aren, sırtını yasladığı kapıdan uzaklaşıp yaklaştı. "Neden bana vurduğunu da söylersen belki gitmene izin verebilirim." dediğinde, Armina yüzüne fazla yakın duran adamın sert ifadesinden çok dudaklarına fazla yakın duran dudaklarından korkmuştu. "Çünkü..." Derin bir nefes alıp tekrar konuşmaya çalıştı. "Çünkü... O benim ilk öpücüğümdü." diyebildiğinde adamın yanağında oyulan gamzesine gözleri kaydı. "O şey bir öpücük bile değildi." diyen Aren, kızın çenesini tutarak dudaklarına dudaklarını yapıştırdı ve o şahane taze tadı tekrar dilinde hissetmeye başladı. İlk birkaç saniye şaşkınlıkla kalakalan Armina, gözlerini sonuna kadar açıp adamdan kurtulmak için itecekken, dudaklarından ayrılan adam, alnını alnına yasladı. "İşte bu bir ilk öpücük..."

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
137.4K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.8K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.4K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook