SEBEPLER VAR ETMEK

2131 Words
Sabahın erken saatlerinde hizmetçilerden biri kapıyı çalıp müsait olup olmadığımı dahi sorma gereği duymadan odama daldığında saçlarımı taramakla meşguldüm. Kopan gürültüden tarak ayaklarımın dibine düştü. Sadece bu yetmezmiş gibi döndüğüm sırada tarağın dikenli yüzüne bastım. Şimdi salonun ortasında dikilirken hissettiğim tek şey ayağımın altındaki acıydı. Onun dışında her şey soyut ve sisten ibaretti. Hafiften havaya kaldırmaya da cesaret edemiyordum. Üstüme dikilen üç çift dikkatli bakışlar bunu anında fark ederdi ve o zaman zenginler yaralı fakiri hor görmekten oldukça keyif duyardı. "Ivy,"dedi Ahter kayıtsız boğuk sesiyle. Ona baktım. Ciddi yanık ve esmer yüzüne bakarken bütün gece kendimi nasıl savunacağıma dair hazırladığım tüm o pahalı ve lüks cümleler yahniye döndü. Araya karışan zavallı beynime uzanacak cesareti kendimde bulamadım. Önce ayağımda depreşen ağrı yüzünden şimdi de onun keskin gözleri yüzünden her şey olabildiğince kötülemeye başladı. "Bahsettiğin o meyhaneye bu sabah uğradık." Usulca yutkundum ve sessizce talihsiz sonumla nasıl bir anda karşı karşıya kaldığımı düşündüm. Gözlerini kıstı, dilini yavaşça üst dudağının üstünden gezdirdikten sonra bana doğru metalsi ağır bir adım attı. Sanki bastığı zemin değilde kalbimdi. "Ama meyhane bomboştu sevgili Ivy. Bir hafta önce boşaltılmış." Sözleri kulaklarımda yankılandı. "Bununla ilgili bir bilgin var mı Ivy. Onu en son iki gün önce gördüğünü söylediğini hatırlıyorum. Öyle değil mi? Yoksa yanlış mı hatırlıyorum." Boğazım git gide kurudu. Ard arda bir kaç kez yutkundum. Başımı sağa sola sallarken iyice irileşip büyüyen gözlerim bomboş ve dalgınca üstüme gelen siluetin heybetine odaklıydı. Dışardan tam bir yalancıya benzediğimi hissedebiliyordum. Ama bu doğruydu. Evime gelmişti ama meyhaneyi kapatacağına dair en ufak bir şey söylememişti. Gerçi öyle bir şeyi benimle neden paylaşma gereği duyar diye düşünmeden edemedim ilk bir kaç saniye. Göz ucuyla bizi kapının eşiğimde izleyen hizmetçileri süzdüm. Yaşça büyük ve daha iri olanı, iskemlenin üstüne çöküverdi. Şuan içinden benim için rahat bir ölüm dilediğine emindim. Çünkü o bile artık ne kadar çaresiz olduğumun farkındaydı. Bana ulaşmasına sadece bir kaç adım kala dünkü adam hızlıca araya girdi. Omuzlarımdan tutup beni kollarının arsına aldı. Omzuma attığı kolu sıkıca beni tutu. Başımı hafifçe yana eğip ellerine baktım. Yüzünü bana doğru eğdi. "Ivy, senin hakkında inanılmaz güzel şeyler duydum."Kendiyle birlikte benide geriye doğru döndürdü. Öyle hızlıydı ki uçuşan eteğim onun bacaklarına dolandı. "İnanılmaz narin ve becerikli parmaklarının olduğunu söylediler.Ama içimden bir ses sadece piyanoda kullanmakla hata yapıyorsun diyor." Bir şeyler ima edercesine göz kırptı. "O parmaklarla daha yaratıcı şeyler de yapabilirsin." Kulaklarıma kadar kıpkırmızı oldum. "Ama şimdi bana sadece piyano çalmanı istiyorum. Uzun zaman oldu güzel bir hanımdan böyle bir jest almayalı. Umuyorum ki beni kıramazsınız." Cevap beklercesine yüzme baktı. Ağzım bir karış açık kalmış olacak ki genişçe sırıtarak elini çenemin altına koydu ve hafif bir hareketle yukarı doğru kaldırdı. "Sessizliğine evet olarak kabul ediyorum." Beni peşinden sürükleyerek piyanonun başına oturtu. Ellerini üzerimden çekmek yerine her iki omzuma sahiplenici bir tutuşla yerleştirdi ve hadi başla dercesine sıktı. Ama o hareketle başka bir şeyler daha hissetmiştim. Bunun ne olabileceğini asla düşünmek istemiyordum. "Ellerinizi çekerseniz eğer,"Yutkunup devam ettim."daha rahat çalarım." Kulağıma doğru eğilip fısıldadı: "Sen nasıl istersen."dedi ve benden uzaklaştı. Derin bir nefesle omuzlarımı gerdirdim. Ama hâlâ elleri yerli yerindeymiş gibi omzumda bir ağırlık vardı. Sevgili ananem gençliğinde piyano hocalığı yaparak hayatını sürdürüyormuş. Ama rahmetli dedemle tanışınca piyano çalmayı bırakmış. Çünkü dedem öyle istemiş. O ölünce eskilerden kalma piyanosunu toz kaptığı bodrumdan gün yüzüne çıkardı ve yıllar sonra parmakları tuşlarla buluşunca hasretle göz yaşı döktü ve tekrardan birilerine öğretmek için kollarını sıvazlayınca ilk öğrencisi ben oldum. Annem çalmayı asla öğrenmedi. Daha doğrusu merak etmiyormuş ama ben büyük bir ilgiyle isteyince benim ona çektiğimi söyleyip övündü. Ama bilmiyordu ki sadece onu mutlu görmek için bunu istediğimi. Yoksa benim de annemden bir farkım yoktu. Ben sadece onu gülümserken görmek istedim. O mutlu değildi. Sürekli somurup pencereden boş caddeleri izliyordu. Tüm günlerini böyle çürütüyordu. Parmaklarımı yavaşça annannemin her defasında bir bebeğe dokunuyormuş gibi özen ve dikkatle dokunduğu dokundum ona ve incitmemeye dikkate ederek akıp giden melodilerin ahengi içinde akıcı bir ritim tutturdum. Ahter piyano çalmayı tâ en başından beri biliyordu. Sevmediğimi de. Gözlerimi kapatıp belli belirsiz bir gülümsemeyle piyanoyu çalarken kafamdan geçen tek düşünce Ahter'in artık değiştiğimi düşünmesiydi. Böylece eski benim artık yerinde başka birinin olduğunu görmesi gerekiyordu. Bu bir kandırmacaydı tabii ki. Eski benden daha sefil bir haldeydim. Sosyetik zevklerden arındırılmış, o çer çöp pis paçavralar içinde çamurda oynayan kızdım hâlâ. Onunla oynamayı her şeyden çok sevdiğim o zamanlar hayatımın hiçbir anında görmediğim kadar mutluluk vermişti.O değişmiş. Bambaşka bir adam olmuş. Benimde öyle görünmem gerekiyordu. Salona telaşla biri girdi. Çalmayı bırakamadım. "Efendim, onu bulduk." O sözleri duyunca irkildim. Parmaklarım işte o an durdu. "Yalvarırım ona zarar vermeyin."Hepsinin bakışları bana döndü. Ahter alayla,"Neden?"diye sordu. Hızlıca yerimden kalktım." Ne yaptığını bilmiyorum ama bunun bedelini canıyla ödemeyi hak etmiyor. Lütfen, ona zarar vermeyin." Kardeşim için. "Ticari mallarımıza zarar verdi."diye bağırdı efendim." Tam 5 milyon krons değerindeki malzemelerimi çaldı." Yere tükürük. "Onu kendi ellerimle öldüreceğim hemde. Sende aptal sevgilin ölürken bunu izleyeceksin." "Bakın ben hamileyim. Çocuğumu babasız bırakmasınız. Tüm mallarınıza geri alın ve sadece bu seferliğine," Elime boş karnıma koyup dalgınca ovaladım. "Doğacak çocuğumuz için onu affedin. Lütfen, bebeğimi yetim bırakmayın." Ahter'in yüzüne bakamadım. Şuan nasıl bir ifadeyle bana baktığını asla bilmeyi istemiyordum. "Git p**ne başka baba bul."diye kükredi adeta efendim. Beni kolumdan tutup hizmetçi kadınların önlerine fırlatı. Son anda birinin beni tutmasıyla ayaklarımın üstünde kalmayı başarabildim. İkisinin yüzü şaşkınlık içerisindeydi. "Onu odasına kilitleyin. Ben emir verene kadar da kapıyı açmayın." diye emretti efendim. Hizmetçiler eşiğinde mahzenime sürünürken dönüp bir kez bile arkama bakmadım. En azından elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştım. Ve Tabii ki işe yaşamamıştı. Odanın kapısı arkamdan kapanırken hizmetçi kadınların ikisi de aynı anda, "Bize hamile olduğunu neden söylemedin?"diye ciyakladı. Gözlerimi yuvarlayıp arkama döndüm ve gidip örtüsü buruş buruş birbirine giren yatağımın üstüne oturdum." Çıkın dışarı." "Hayır!" dedi kısa, sıska olan. "Önce bir cevap ver." Kaşlarımı çattım. "Size hesap vermem gerektiğini bilmiyordum." Parmağımla kapıyı işaret ettim. "Şimdi ikinizde çıkın dışarı." Önce öfkeden kaynayan yüzüme baktılar sonra birbirlerine bakıp tek sıra halinde dışarı koşturdular. Göz devirip hızlıca hançerimi aradım. Ahter birini götürmüş olabilir ama henüz üç tane daha hançerim vardı. Ayakkabılarımı çıkarıp yatağın üstüne çıktım. Alçak tavana elimi uzatıp  kütüküğün arka yüzüne açtığım delikteki hançere uzandım. O sırada bir kaç tahta parçası elimi çizdi. Dişlerimi sıkıp derime saplı kalan kütük parçalarını çıkarıp yataktan atladım. Yerdeki bakır çankakta kirli de olsa biraz su vardı. Hançeri yatağımın altına hızlıca saklayıp elimi yıkadım. Sonra gidip hançeri aldım ve sağlam bir şekilde eteğimin lastiğine sakladım. Şimdi ne olacağını beklemek vardı. Tabii bu süreçte zamanının geçemeyerek gıcıkça bir hareket yapacağını çok iyi bildiğimden yanıma aldığım kitapları yatağıma yığdım. İri siyah gözlerini aralayıp sevimli bir şekilde bana baktılar. "Uyuyun bi'tanelerim."dedim yumuşak bir sesle. Parmaklarımı yavaşça kalın derinlerinde ortaya çıkan küçük yanaklarında gezdirdim. Tıpkı okşanan kedi gibi mırlayıp huzurla göz kapaklarını usulca örtüler. Uykuya dalmaları uzun sürmedi. İçlerinden bir tanesini okumak için seçtim. Diğerlerini de üst üste dizip çantama geri koydum. Yatağıma gelişi güzel uzanıp rahatça bacaklarımı öne uzatıp üst üste attım. İlk sayfayı çekip açtığımda burnuma dolan o eşsiz, hiçbir şeye değişmeyeceğim kokusu mest olmamı sağladı. Akıp giden satırların eşliğinde oraya dökülen benzersiz kurgusuna kendimi kaptırmam uzun sürmedi. Çok geçmeden kitabın sayfaları arsına girip, karakterle konuşmaya başladım. O eşsiz dünyanın kurgusu hayal dünyama başka boyutlar kazandırdı. Derken bir süre sonra elimde kitapla sızıp kalmışım. Kapı pat diye açılınca yerimden sıçradım. Her şey sabah yaşadığı gibiydi. Dejavu anlık ve aniydi. Sadece ayaklarımın dibine bu kez kitabım düşmüştü. Ama sadece hatırlamam bile ayağımın altındaki yaraların tekrardan sızlamasına sebep olmuştu. "Çık dışarı!"diye emretti efendim. Sesi buz gibi soğuk ve katıydı. Gözleri ise alev alev yanıyordu. Hızlı bir şekilde dediğini yaptım ve dışarı çıktım. Aklıma gelince hemen çaktırmadan hançerimi kolaçan ettim. Uyuduğum sırada çıkmış olabileceğini düşünüp korksam da yerli yerinde durduğunu fark ettiğimde rahat bir nefes aldım. Sırtımdan beni öne doğru ittirdi." Hızlı yürü." Koşarak merdivenleri çıkınca Ahter'in beni orada kayıtsız bir suratla beklediğini gördüm. Ona yaklaştığım gibi koluma yapıştı ve hiçbir şey demeden beni bahçeye açılan kapıya doğru götürdü. Sessizce beni sürüklemesine izin verdim. Her şeyden ziyade ucu sonsuz olasılıklara açık merakımı tatmin etmesine izin verdim. Soğuk, iç titreten havaya çıkınca kollarımı kendime doldım. Hançerin ucu kasıklarımın hemen üst tarafına çarpıyordu. Balçık halini alan çamurun içinde bata çıka ilerde ki domuz ağılına gittik. Tekmeyle kapıyı savurup açınca burnuma dolan dışkı kokusu midemi bulandırdı. Burnumu sıkıca kaptım. Yıkık dökük tahta bir kapıyı açtı. İşte o an ağılın tam orta yerine dikilen kütüğe bağlı onu gördüm. Yüzü gözü kanlar içinde başı önde sarkıyordu. Daha bir ay önce beraber aldığımız mavi tuniğin kan pislik içinde mahvolmuştu. Ahter kolumu bıraktı. "Sevgilini ölmeden önce son kez görmen için getirdim seni. Ama kendisinin bebekten haberi yokmuş. Hatta seni yatağına aldığından bile haberi yokmuş."dedi alay ederek."Sana daha şaşırtıcı başka bir şey daha söyleyeyim mi?"Ellerini arkasından bağlayıp yüzme doğru eğdi kafasını." Seni yatağına alacağına bir köpeği alırmış daha iyi." Kısa bir kahkaha attı. Doğruldu, sırtını dikleştirdi ve onaylamazca başını iki yana salladı. Kendini hızlıca toparlayıp sakin, ciddi bir şekilde konuşmasını sürdürdü. "Onun hayatını kurtarmak için adice bir yalan söylecek kadar ona düşkünsün ama o seninle bir ilişkiye girmektense bir köpeği tercih edeceğini söylüyor. Söylesene Ivy, ne zamandan beri bu kadar alçaldın?" Yüzme bakmayı bile tenezzül etmedi. Arkama hızlı bir bakış attım. Kimse yoktu. Tekrardan Ahter'e döndüm. "Aşk işte. İnsana neler yaptırıyor." dedim dişlerimin arsından. Bana doğru bakmaya hazırlanırken bunu izin vermedim. Belinden ittirip dışıyla karışık vıcık ıslaklığı arsında ittirdim. Bir an bile durup düşünmeden ağılın açık penceresine koştum. Yerdeki saman yığınların basıp kendimi pencereden dışarı attım. Düşmedim. Ayaklarımın üstünde kalmayı başardım. Hiç durmadan yüzüme çarpan yağmur ve rüzgarın eşliğinde dümdüz ileriyle odaklanarak koştum. Çitlere ulaşınca parmaklarımın üstünde yükselip atladım. Yokuş aşağı uzanan zikzaklı yolu takip etme riskini göze almadım ve sağ tarafta sonu görünmez bir ormana uzanan patika yoluna saptım. "Ivy!" Ahter'in gür ve şiddetli sesi ormanı yardı. Daha da hızlandım. Yüzümü çizen ağaç dallarından bir tanesi gözüme geldi. Uzanıp ovalamaya bile zaman ayıramadım. Hançerim düşecek gibi olunca elime aldım. Bir anda ağaçlardan birinin dallarına tutunmaya karar verdim. Küçükken Ahter ile çok fazla ağaca tırmanırdık. Sağlam bir yere ayak atıp hızlı hızlı yukarı tırmandım. Açık kalan tek gözümle işim zor olsa da ağacın en tepesine çıkmayı başardım. Dikensi gövdesi elimi parçalasa da durmayı bir an bile düşünmedim. En son dalardan birine nefes nefese sarıldım. İlerde pislik içinde kalan elbisesiyle Ahter'i gördüm. Büyük adımlarla bana yaklaşıyordu. Ani bir hareketle başını kaldırmasıyla göz göze geldi. Şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım. Bu kadar erken olmasaydı bari. Durup sırıtı. Yavaş yavaş sakince, hiç acele etmeden yaklaşamaya başladı bu kez. "Ah Ivy,beni şaşırtmanı beklemem hataydı. Ama hakkını vermem gerek. Pencereden atlaman sonra da aynı şekilde çitleri geçmiş olman beni oldukça şaşırtı. Ama ağaç,"Dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı." Tüm havanı bozdu." "Kapa o iğrenç çeneni!"diye bağırdım." Rahat bırak beni." "Böyle kaba konuşmayı o mu sana öğreti. Ag Ivy ah. Küçükken daha terbiyeliydin." "Sana o lanet çeneni kapat dedim." Soğuktan vücudum titremeye başladı. Dişlerim birbirine sürtüyordu. Sağlamca avucumda tutuğum hançeri öne doğru uzattım ve sadece bir kaç saniyelik açık olan tek gözümle hedefledim ve ileriye doğru var gücümle savurdum. Hedef tahtayı bulduğunda ağaçlar köklerine kadar inleten bir gürleme duyuldu. Sırıtıp Ahter'in şaşkın yüzüne baktım. Seni şaşırmayacağımı düşünerek büyük hata yaptın. "Tanrı aşkına!"Bir bana birde alnının tam oraya yerine yediği hançerle yerde kanlar içinde uzanan arkasında ki ayıya  irice açtığı gözleriyle inanamıyormuşçasına baktı. "Teşekkür etmene gerek yok."diyip gururla göğsümü kabarttım."Bunu çocukluk anılarımız hatrına yaptığımı farzet. Şimdiki sen için kılımı dahi kıpırdatmazdım. Çünkü tam bir adi gibi davranıyorsun." "Bunu sana yapmayı kim öğretti?"diye sordu. Gözlerini ayıdan alamıyordu. "Öldürmeye çalıştığınız adam." Acıyan gözüme hafifçe dokundum. "Onu öldürerek büyük bir hata yaparsınız. Onun gibi silah kullanmakta usta kimse yoktur. Bunu değerlendirmeniz gerekiyor." Bana baktı. Yüzü tekrardan kayıtsız göründü.  "Önce aşağıya in. Sonra konuşuruz bunu." "Hayır!"diye öfkeyle bağırdım." Evime gideceğim." "Hayatımı kurtardın Ivy. Sana zarar gelmesine engel olacağım." "Peki ya onun?" Kaşlarını çattı. Sinirle,"Onun da!"diye homurdandı. "Sana nasıl güveneceğim?" "Hayatımı kurtardın Ivy. Bunu asla karşılıklısız bırakamam." "Sana güvenmiyorum."Ağaca iyice sarıldım. Gözlerini devirdi." Eğer oraya çıkıp seni kendim indirirsem sana verdiğim şansı kaybetmiş olursun." Ellerini beline koyup beni bekledi. Yavaşça dikkatli bir şekilde ağaçtan inmeyi başardım. Başıyla işaret etti. "Önüme düş." Emrine itaat ettim. Ayının yanında geçerken durdu ve eğilip hançeri sağlandığı yerden çıkardı. Ayının gözleri açık kalmış, bomboş bir şekilde puslu gökyüzüne bakıyordu. Vicdanım sızlayınca gözlerimi kaçırdım. Umarım o bir dişi değildir ve inindd onu bekleyen yavruları yoktur. Ahter arkamdan, "Bu hançerleri nereden buluyorsun?" diye dalgınca sordu. "Sana ne!"Onu sert bir şekilde tersledim. "İyi ve ağır bir metali var."Kimin umrunda." Bunları yapana adamı bulmam gerekiyor." "Kadın olmadığını da nerden biliyorsun."dedim durup aniden ona dönmüştüm. O da durup kaşlarını çattı. Şüpheyle beni süzdü. Sonra elindeki hançeri tartıyormuş gibi avucunda salladı."Sen mi yaptın"? Şaşkınca ona baktım. "O zaman bu çöplükte ne işim var. Satıp sandık dolusu para kazanmayı akıl edemez miyim sanıyorsun. Sadece bir tanesini almak için 6 ay çalışmam gerekti. Sende rahatça gelip emeğime kondun. Daha önceden aldığın hançerimi ve elindekini geri ver. Bir kadının kendini korumaya daha çok ihtiyacı var." "Bir şartla. Bana bunları kimden aldığını söyle." "Yok artık öyle biri. Öldü."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD