3

1002 Words
Sabah kalkıp hazırlanarak biricik iş yerime doğru yol aldım. O kadar madde ezberleyip avukat olacaklarına, dayasalardı silahı suç isleyenlerin alnına bence daha kolay bir caydırma yöntemi olurdu. Bilmem ne bendinin, bilmem ne fıkrasına da gerek kalmazdı böylece. Ben olsam hırsızlık yapanın elini, tecavüz edenin şeyini keser kurtulurdum şahsen. Toptan çözüm, oh mis... Bürodan içeri girerken, bu düşünceleri sesli söylersem ilk günden kovulacağımı bildiğim için düşüncelerimi kendime saklayarak gülümsedim. O yöntemleri bize yamuk yapanlara seve seve uygulardım nasılsa. "Ooo erkencisin." diyen Tuğra'ya baktım. Ben erken kalkmak için dün geceki adam dövme seansımı ertelenmiştim, tabi ki de erken kalkacaktım. "Görünüşe bakılırsa sen de öylesin." diyerek gülümsedim. "Evet, erkenden kalkmak adetimdir." Aferin yakışıklı dedi iç sesim. Asıl işine başlayınca gecen gündüzün olmayacak ne de olsa. "Ee... Ne yapmamız gerekiyor şimdi?" diyerek Tuğra'ya baktım. Burada çalıştığımıza ve ben stajyer olduğuma göre ilk iş günümde bana işi öğretmesi gerekiyordu değil mi? O da bizde işe başlayınca ben ona işi öğretirdim artık. Gerçi ben erkeklerleri etkileyip, kız olmanın avantajlarını kullanırdım daha çok ama, Tuğra da yakışıklılığının avantajını kullanarak kızları çok güzel konuşturabilirdi bence. "Senin masan şurası." diyerek masamı kafasıyla gösterdikten sonra "Bilgisayarın şifreleri önündeki kağıttan yazıyor, istediğin gibi değiştirebilirsin." diyerek devam etti. "Bugün oradaki dosyaları falan incele, sormak istediğin bir şey olursa da sorarsın." "Tamam." diyerek bilgisayarı açıp ilk iş olarak şifreleri değiştirdim. Dosyaları incelerken, aldığım onca eğitimin boşa olmadığını fark ettim, az çok anlıyordum yazılanlardan. Tuğra birçok telefon görüşmesi yaparken asıl avukatımız da içeri girerek oturdu koltuğuna. "Günaydın gençlik." Ben "Günaydın" derken, Tuğra da eliyle selam vererek telefonla konuşmaya devam etti. "Eee nasıl gidiyor ilk günün?" "Iyi diyelim." diyerek sustum. Adamın dosyadaki adını biliyordum tabi ki ama dün sormamıştım, birden söylemem garip olurdu bence. "Ekrem." "Ah! Evet ya, kapıda da yazıyor ama." diyerek gülümsedim. "Olsun, olur öyle şeyler." diyerek gülümsedi o da. "Yardıma ihtiyacın olursa bana da sorabilirsin, çekinme." "Teşekkür ederim." diyerek en son aldıkları dosyayı açıp incelemeye başladım. Bir şey anlayacağımdan değildi ama çalışıyor gibi yapmam gerekiyordu ne de olsa. Gerçi o bir aydan sonra anlamayacağım konusunda pek emin değildim, o kadar ders almıştım sonuçta. Benim saçma sapan dosyaları incelemem, Ekrem beyin telefon konuşmaları ve Tuğra'nın da dosya incelemeleriyle geçen günün bitmesiyle eve gitmek için ayaklandım. "Aynı yere gidiyoruz, bırakabilirim istersen." diyen Tuğra'ya dönerek "Zahmet olmasın?" diye sordum. "Ben taşımayacağım, araba taşıyacak. Ona sorarız bu soruyu." Gülerek "Tamam." deyip peşinden yürümeye başladım. Arabadaki kısa bir kaç sorudan başka bir şey sormamıştık birbirimize. Araba durunca inerek kendi evimin olduğu yöne yürürken "Teşekkür ederim." dedim arabanın kaputuna vurup. "Sanırım rica ediyor." diyen Tuğra'ya bakıp güldüm. Benim gibi işi icabı gülüyor olsa iyi olurdu, yoksa sürekli gülen biri komik durabilirdi bizim aramızda. Özellikle de babanın oğlu sıfatıyla girecek olan biri için. Gülümseyerek içeri girerken, "Lan sen gülünce de çok garip oluyor." diyerek oturduğu koltukta bana döndü Salim. "Sorma ya, çenem ağrıdı." diyerek elimle çenemi sağa sola oynattım. "Hazırlan hadi, özüne döndürelim seni." "Hayırdır?" diyerek ona doğru yürüdüm. "Geçen konuşturduğun adam. Birini daha yakalamışlar, depoda. Sanırım bu seferki paranın yerini biliyor." "Bilse iyi olur, uzadı bu konu." diyerek özüme dönüp kaşlarımı çattıktan sonra odama geçip siyahlarımı giyindim. Siyah deri ceketimi ve siyah deri detaylı taytımı seviyordum. Zaten üzerimdeki beyaz gömlekle oraya gitsem kimse bir tarafina takmazdı beni. Çakımı ve gözlüklerimi de alarak salona geçtim. "Motorlar arka taraftaki garajda. Oradan çıkacağız, seninki görmesin." diyerek mutfaktan bahçeye açılan kapıya doğru yürüyen Salim'in arkasından yürüdüm ben de. Motorlara binince, gazı kökleyerek Salim'i beklemeden depoya doğru sürdüm. Depoya gelince motordan inip, kaskı kapıdakilerden birine verdim. Içeri girerken, kan kokusu da burnuma dolmaya başlamıştı. Kiminlerinin midesini bulandıran bu koku, herkesin aksine hoşuma gidiyordu benim. "Oooo, arkadaşı bensiz sevmişsiniz." diyerek, yüzü kandan görünmeyen adama bakıp güldüm. "Ama duyduğuma göre hâlâ ağzını açmamakta ısrarcıymış." "Konuşmuyor." diyen adama dönerek cebimdeki çakıyı çıkarırken, kulağıma dolan motor sesiyle birlikte Salim'in de teşrif ettiğini anladım. "Bakalım bir, belki de dilsizdir." diyerek adama yaklaşıp yüzünü tuttum. "Ya da ben dilini kestikten sonra dilsiz kalacak, bilemedim bak." Adamın çenesine baskı yapıp ağzını açmasını sağlarken, "Lan önce bir konuşmayı deneseydik." diyerek yanımda bitti Salim. "Konuşmayı sevmem biliyorsun." deyip göz devirerek çakıyı adamın yüzüne yaklaştırıp önce çenesine bastırdım. O acıdan bağırırken "Hem böylesi daha zevkli." diyerek ağzının içine soktum çakıyı. "Konuşur musun? Yoksa o işe yaramayan dilini kopartayım mı?" diye sordum tüm ciddiyetimle. "Ta- tamam." deyip kekeleyerek korktuğunu oldukça belli eden adamın ağzından çakıyı çekerken, elim hâlâ çenesini sıkıyordu. "Konuş, yoksa dediğimden daha fazlasını yaparım." diyerek gözlerimi gözlerine sabitledim. "Ve sen her salisesini dibine kadar hissedersin." Kafasını sallayan adamın çenesini de bırakarak doğruldum. "Şimdi güzel güzel söyle bakalım. Paralar kimde?" "Belki seni siken heriflerin koynundaydı da sen bulmayı beceremedin." Çakıyı alarak adamın boynuna batırıp, onun çığlıkları arasında aynı hızla geri çektim. "Ben göstereceğim şimdi sana." diyerek yüzünü de çizerken Salim geri çekti beni. "Kızıl delirdin mi sen? Adam son şansımız." "Başlarım lan son şansınıza!" diyerek hırsla geri çektim kendimi. "Öldürürüm oğlum ben bunu." diyerek adama dönüp "Sen kimsin de bana laf söylüyorsun lan?" deyip çakıyı bacağına fırlattım. "Öldürürüm seni, anlıyor musun? Öldürürüm." Benim sesim depoda yankılanırken, arkadan gelen "Kim kızdırdı benim Kızılımı?" sesiyle o yöne döndüm. "Onun olağan siniri Toygar bey." diyen Salim'e sinirle baktım. Ulan adam bana faişe desin sonra sinirli ben olayım. "Bilirim." diyen Toygar bey acıyla inleyen adama döndü. "Aferin sana, geçtin sınavı." "Ha?" diyerek adama dönünce bizimkilerin onu çözdüğünü gördüm. "Kızıl'a dayanan biri asla ötmez." "Ne yani, yeni eleman mı?" diyerek şaşkınlıkla adama baktım. "Olur da ölmezse öyle olacak." "Yok ya çok da üstelemedim aslında." derken Salim hariç herkes şaşkınlıkla bakıyordu bana. Salim benim yaptığım her şeye şahit olduğu için şaşırmaması gayet doğaldı tabi. "Neyse ya geçmiş olsun." dediğim elemanı depodan çıkartırken, Toygar beyle birlikte biz de dış kapıya doğru yürümeye başladık. "Oğluma bunların hiç birini yapmayacağını umuyorum." diyerek gülen Toygar beye baktım. "Oğlunuza karşı ben, ben değilim." deyip güldüm ben de. "Sen sen olsan kesin aşık olur sana aslında. Ama o zaman da kim olduğunu tahmin eder." diyen Toygar beye bakıp "Neden, oğlunuz mazoşist mi?" diye sordum istemsiz olarak. "Hadi iyi geceler." diyerek arabasına binen Toygar beyin arkasından omuz silkerek motora bindim ben de. Bana neydi elin herifinden zaten canım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD