2

745 Words
"Ulan başlarım bilmem ne kanununa." diyerek elimdeki kitabı karşımdaki hocaya fırlattım. Yirmi adam öldürsem daha kolay yapmıştım be, neydi bu böyle? "Ama dinlemiyorsun?" diyen adama baktım dik dik. "Lan sınavlara girip avukatlık kazanmayacağım. Sadece stajyerlik yapacak kadar bilgi ver, bir süre idare etsin beni yeter. Bıktım lan üç haftadır." diye bağırıp oturduğum koltuktan kalkarak mutfağa geçtim. Bir an önce olup bitsindi şu is artık. "Yine neye esip gürlüyorsun?" diyerek yanıma gelen Salim'e baktım. "Bitmiyor şu dersler. Yeter!" deyip kattle'a su koyarak beklemeye başladım. "Iş başlamadan sıkıldım ben." "Ama bunları öğrenmen gerek. O yokken biz de yardım edeceğiz ama varken, her şeyi tek başına yapmalısın." diyerek kahveleri hazırlamaya başladı Salim. Kahvelerden birini elime alıp, derin bir of çekerek içeri geçtim. "Tamam, hadi devam edelim." *** Bir ay geçmiş ve ben avukat olacak raddeye gelmiştim artık. Bence bu kadar bilgi bana öldükten sonra bile yeterdi. Ben ki silahlarla haşır neşir olan bir kızdım zaten, ne işim olurdu adaletle? Avukatlık bürosuna girmeden önce derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Küçük daire gibi bir yerdi ve beni işe almamaları için bir neden yoktu. Stajyerleri sene ortasında esrarengiz bir biçimde işi bırakmıştı ne de olsa. Ahh, o olay işin en sevdiğim kısmıydı işte... Tehdit! "Iyi gunler efendim, ben stajyerlik görüşmesi için gelmiştim." diyerek karşımdaki kişiye baktım. "Geç otur." diyerek gözlüklerini çıkartıp arkasına yaslandı avukat beyimiz. "Söyle bakalım sene ortasında neden ayrıldın staj yaptığın yerden?" diyerek elimdeki dosyaya uzandı. Ah, yalancı öz geçmişim... Dosyayı ona doğru uzatarak "Çalıştığım yerle en başından beri anlaşamıyoruz ve aslında ayrılmadım ama işe alınırsam ilk işim istifa etmek olacak." dedim. Atılan bir stajyeri kimse istemezdi sonuçta. Değil mi? "Peki..." diyerek elindeki dosyayı açtı. "Asude. Söyle bakalım neden anlaşamadınız?" Birileri adımı söylemeyeli uzun zaman olmuştu. Bir an "Kime dediniz?" diye soracak gibi olmuştum açıkçası. "Hem patron, hem yaşlı olunca erkeklerle anlaşmak daha bir imkansız oluyor." diyerek zoraki gülümsedim. O sırada Tuğra beyimiz de geldi içeriye. Hah! Resmen adamın babasından bahsediyordum şu an, her ne kadar o bilmese de... "Anlıyorum." deyip gülümsedi o da. "Sen diğer yerle bağlantını bu gün kes o zaman." diyen adama baktım. Vay be, bu kadar kolay mıydı yani? "Peki, ben gideyim o zaman." diyerek kalkıp ofisten çıkar çıkmaz taksiye binerek Salim'i aradım. Arabayla gelmemiştim, ne de olsa stajyer insandım ben. Eve geçince yalancı şirketimle bağlantımı kesip(!) oturdum. Salim belgeleri hazırlarken kendime bir kahve yapıp işinin bitmesini bekledim. "Zümrüt nerede?" "Kasa işi varmış." diyerek umursamazca yaptığı işe geri döndü Salim. "Ben de çıkıp koşayım senin işin bitene kadar." diyerek odama çıkıp tayt ve atletimi giyindikten sonra aşağı inerek dışarı çıktım. Koşmaya başlarken, göz ucuyla Tuğra beyimizin evine baktım. Koşarken tanışma faslı olsa çoktan tanışmıştık beyefendiyle ama Zümrüt hanımın içine sindirememiştik bir türlü. "Aman elinde sonunda tanışacağız zaten." diye mırıldanıp koşmaya başladım. Aynı işyerinde çalışıyorduk artık. Ister istemez tanışacaktık ne de olsa. Koşmaktan iyice yorulunca belimdeki hırkayı giyinip, banka oturdum. Bu iş diğerlerinden daha zor ve uzundu. Diğer işlerde adamlara işkence edip on dakika içinde tüm olayı çözerdim ama bu kez kendim bile olamıyordum ne yazık ki. "Selam." diyerek yanıma oturan kişiye baktım, o kadar çok mu koşmuştum ben? "Selam." diyerek elimdeki suyu tepeme diktim. "Sanırım iş arkadaşıyız artık. Tuğra ben." "Asude, ama Asu diyebilirsin." diyerek uzattığı elini tuttum. Yakında asıl adımı öğrenirdi ve Asu demesine de gerek kalmazdı nasılsa. "Buralarda mı oturuyorsun?" "Ah evet çok yakın." diyerek gülümsedim. Aslında tam da yan evinde... "Sen?" "Benim de çok yakın." "Birlikte yürüyebiliriz o zaman." diyen Tuğra'ya bakıp "Olur." diyerek ayağa kalktım. Sessiz sessiz yürürken, "Burası." diyerek evin önünde durdum. "Vay demek komşuyuz ha." "Öyle miyiz?" deyip gülümsedim. Ne de olsa onun nerede oturduğunu bilmiyordum değil mi? "Evet, ben de burada oturuyorum." diyerek kendi evini gösterdi. "Bayağı yakın komşuymuşuz hem de. Tabi biz yeni taşındığımızdan kimseyi tanımıyorum doğal olarak." diyerek gülümsedim. "Komşuluk ilişkilerimiz pek yoktur ama hem komşu hem iş arkadaşı olduğumuza göre bence kaynaşmamızda sorun yok." diyen Tuğra'ya bakıp gülümsedim. Hem de nasıl kaynaşacaktık bir bilsen? Yüz derecede fokurdayana kadar.. "Bence de." diyerek kapıyı açıp içeri girdim. "Bence de sorun değil, kaynaşın." diyerek sinsi sinsi gülen Salim'e baktım. "Kapı mı dinliyorsun? Çok ayıp." "Ne kapı dinleyeceğim be? Üzerinde cihaz var." "Vay hain." diyerek gözlerimi kıstım. Tamam, cihaz olması sorun değildi de insan bir haber verirdi değil mi? Zümrüt içeri girerken "Koşarken gelen nefes sesin çok seksiydi yalnız." diyen Salim'e elimin altındaki yastıklardan birini fırlattım. "Ben duşa giriyorum, git de dinle bakayım su sesi de seksi mi?" diyerek odama doğru gittim. "Ovv, hem de nasıl." diyen Salim'e elimin atındaki vazoyu fırlatırken, inleme sesi geldi. Hah! Asla ıskalamazdım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD