Bölüm 3-Biraz eğlence

1525 Words
Gün pazarı bulmuştu. Naz'ın amcasında son günüydü. İçi buruktu. Çünkü eve gitmeyi hiç istemiyordu. İmkanı olsa hayatının sonuna kadar amcası ve Müge annesiyle kalırdı. Amca bu Naz'ın burukluğunu farkedip "ee gençler ve kendini genç hissedenler, bugün dışarı çıkıp felekten bir gün çalalım mı?" diye sordu, neşeli bir ses ile. Naz çok sevindi. Normalde Müge bugün yorgundu evde kalmak istiyordu ama Naz'ın isteğini anlayınca "tamam çıkalım. Fakat ilk hazırlanıp gelene benden kocaman bir dondurma" diyince gençler hemen hazırlanmaya koşturdu. Tabii her zaman ki gibi Naz hızlı olmaya alışık olduğundan ilk o hazırlandı ve dondurmayı kaptı. Müge çok gönlü bol bir kadındı. Zaten espri olsun diye öyle dediği için, herkese dondurma alındı. İlk durak Konak Saat Kulesi oldu. İzmir' in renkli yerlerinden biriydi. Kuşlara yem atıp peşinden koştular. Onların koşmasından korkup havaya bulut gibi kalkan kuşlardan Naz aşırı haz alıyordu. Naz kuşlara daldığı sırada, Müge " Yaşar, bu konu nasıl olacak. Biliyorsun Yılmaz ve Hamide nikah yapmadı. Naz'ım dedesinin üzerine kayıtlı. Babası kimliğinde yazmıyor. Eğer ayrılırlarsa o şeytan kızı babasına vermez. Nasıl olacak şimdi" diye sordu. Yaşar ise "nefesim, zaten Naz'ı ondan hafta sonu aldım. Yılmaz ile konuştum.' Sorunlarınızı çözün, konuşun, anlaşın. Hemen ayrılmayın. İyi düşünün' dedim. O da 'tamam abi, ama çözülecek gibi değil. Yine de denerim' dedi. Olayı tam anlatmadı. Yine de benim anladığım kadarıyla Hamide'nin önceki evliliğinden kızı varmış. Yılmaz bunu yeni öğrendiği için kavga çıkmış" dedi. Müge böyle bir şeyi tahmin ediyordu etmesine ama yine de bu düşüncelerine hep ket vuruyordu. Müge derin bir nefes alıp tam söze girecekken, gençler geldi. Müge tüm diyeceklerini yutmak zorunda kaldı. Gençler acıktıklarını söyleyince, Kemeraltı' nda güzel bir mekana girip yemeklerini yediler. Gün akşamı buluyordu. Yaşar, gitmeden önce Alsancak çimlere gitmeyi teklif etti. Herkes sevinçle kabul etti. Çimlere geldiklerinde, kendilerine bir yer seçip oturdular. Çimlerin yeşilliği ve tazeliği, denizin mis gibi kokusu, çevrede gitarını getirmiş çalıp söyleyen gençler, arkadaş grupları içinde sohbet arasında neşeli yükselen kahkahalar... Tam anlamıyla müthiş bir atmosfer oluşturmuşlardı. Müge çimlere gelmeden evvel marketten aldığı içecekleri çıkardı. İbrahim kola, Rabia soğuk kahve, Naz gazoz istemişti. Büyükler kendileri için ise, ellerinde termos ile gezip çay satan kişilerden çay alacaklardı. Yanlarına yaklaşan bir adam, samimi ve neşeli bir ses ile " merhaba taze çayım var, sıcak sıcak ister misiniz?" diye sordu gülümseyerek. Yaşar ve Müge birer çay aldılar. Yaşar çayına şeker katıp karıştırırken düşüncelere daldı. Müge sebebini çok iyi biliyordu. Hamide eğer Yılmaz' dan ayrılırsa, Naz' ı asla göremeyecekti. Naz amcasının durgunluğunu farkedince yanlış anladı. Hafta sonu amcasında kaldığı sürede onu çok yorduğunu düşünüyordu. Müge Naz'a baktı. Suratının düştüğünü görünce "kuzum neyin var? " dedi. Naz önce söylemek istemedi. Sonra çekinerek "sizi çok yordum kusura bakmayın" dedi. Yaşar durumu hemen anlayıp. "kim yorulmuş, neden yorulmuş, ne zaman yorulmuş, kim yormuş, ne demiş?" diye hemen şaka yollu, tekerleme gibi saydı. Herkes kahkaha atmaya başlayınca Naz sordu "amcam seni çok mu yordum" dedi gözleri dolarak. Yaşar "küçük cadı senin gibi elli tane gelse beni yoramaz. Eski toprağız biz. Kolay kolay yorulmayız. " dedi munzur bir yüz ifadesiyle. Amca, Naz'a göz kırpıp devam etti "işle ilgili canım. Yeni yünler gelecek, onu düşünüyorum." diye bahane uydurdu. Sonuçta baban anneni terk edecek, senin sonun ne olacak diye düşünüyorum diyemezdi ya. Rabia her zaman yanında bir kitap bulundururdu. Her fırsatta okumayı çok severdi. Yine o kitaplarından birini getirmişti. En sevdiği yazarın kitaplarından biri. Polisiye tarzında bir kitap. Bu kitaba yeni başlamıştı ve yazarın her kitabında dediği gibi 'bu kadın bu işi biliyor ya' diye içinden geçirip kitaba devam etti. O sırada yanlarından çekirdek satıcısı geçiyordu "çiğdemciiii var mı çiğdem isteyen? çiğdemciiiee" (İzmir'de çekirdeğe çiğdem denir) diye bağırıyor, bir taraftan da etrafına bakınıyordu. Yaşar elini kaldırınca çekirdekçi gelip yanlarında durdu. Yaşar çekirdeği alıp, bir poşet daha istedi. Çekirdeği ve boş poşeti açıp yere koydu. Gençler hemen çekirdekleri alıp çitlemeye başladı, kabuklarını da boş poşete atıyorlardı. Rabia bir yandan kitap okuyor bir yandan çekirdek yiyordu. Kitaba kendini öyle bir kaptırmıştı ki karşısında sütlü kahve renginde iki çubuk görünce birden ufak bir çığlık attı. Kafasını kaldırınca gördüğü şey kendisine korku ve şaşkınlıkla bakan bir yavru köpekti. Rabia korkusunu hemen öteleyip, yüzüne bir gülücük kondurdu ve "seni küçük yaramaz, öyle sessiz gelinir mi? Korkuttun beni" diyerek köpeği sevmeye başladı. Vakit hayli geç olmaya başlamışken bizim aile de toparlanmaya başladı. Çöplerini bir poşete toplayım ellerine aldılar, üstlerine yapışan çimlerden kurtulmak için elleriyle üzerlerini silkelediler. Yol boyu yürürken yavru köpek de onların peşi sıra gidiyordu. Naz köpeği çok sevmiş hatta ona 'kanki' diye hitap etmeye başlamıştı. Yaşar ve Müge birbirlerine baktı. İkisinin de aklından aynı şey geçiyordu. Yaşar direk yavru köpeği kucağına alıp "gel bakalım Kanki araba arkasından koşarken bize yetişemezsin. Hem maazallah yolda araba da çarpabilir. Sen de arabada yerini al öyle gel" dedi. Naz şaşırdı. Amcasının o koca yüreğine bir kez daha şahit oldu. Yaşar sürücü koltuğunda, Müge onun yanında, çocuklar ise arka koltukta yer alınca, Kanki de Naz'ın kucağında yerini tamamlamış oldu. Kemerler takılıp herkes hazır olunca dönüş yoluna koyuldular. Naz'ın belki de amcası ve ailesiyle geçirdiği son gündü bugün. Hiç bir şey belli olmaz. Saat 21.30 u bulduğunda eve anca varmışlardı. Evin küçük bahçesine Kanki için şimdilik bir kutu yerleştirildi. Yaşar yarın köpeği veterine götürüp aşılarını ve bakımını yaptırmayı aklının bir köşesine not etti. Oradan da gidip yine Kanki için gereken eşyalar ve küçük bir kulübe alınacaktı. Akşam dışarda yemek yemişler, Kanki' yi de doyurduktan sonra eve geldikleri için, içleri rahattı. ****** Sabah Naz yine erkenden uyanmıştı. Bu evi kendi evi gibi görüyordu. Hamide'nin evinden daha çok evi gibiydi. Bu sebepten, hafta sonu teşekkürü düşüncesi ile aile kahvaltısı hazırlamaya karar verdi. Buzdolabını açıp kahvaltılıkları çıkardı. Masaya yerleştirdi. Çayı Müge annesinden öğrendiği gibi demledi. Her şey hazırdı. Ev haklı teker teker uyanıp mutfağa geçti. Masayı çok beğendiklerine dair herkesten farklı bir ses çıkıyordu. Müge kızın hazırladığı masaya baktığında hem gurur duyuyor hem de hüzünleniyordu. Bu yaşında, bunca şeyi tek başına yapmak zorunda olması onu hüzünlendirmişti. Keşke doktorun dediğini zamanında kabul etseydim diye düşündü. 7 yıl önce "Doktor bey bu çocuk eltimin. Ama çok bakımsız. Çocuk ile doğru düzgün ilgilenmiyor. Siz de tanırsınız Hamide'yi. Naz'ın hala kimliği yok hastaneye götüremedim. Sizden ricam bir bakı verseniz. Neyi var? Dün gittiğimizde bu halde buldum. Aldım yanıma getirdim. Bir deri bir kemik kalmış yavrucak. Bundan sonra ben bakacağım" dedi Müge. Doktor Hüner bey 2 yaşındaki Naz'a baktı, muayene etti. "yetersiz beslenme gibi duruyor. Ne yediriyordu bebeğe?" diye sordu. Müge derin bir nefes alıp "hiç bir şey. Çocuk acıktım diyince meyve suyu ve süt veriyormuş. Dün yemek yedirmeye çalıştım yiyemedi. Ne yapacağımı şaşırdım." dedi Hüner bey "bu şekilde beslendiği için çiğneme güdüsünü kaybetmiş. Yeni beslenmeye başlayan bebekler gibi yapmalısınız. Önce pütürlü gıdalar sonra lokmalık yiyecekler. Zamanla düzelir. Bu sırada size ek gıda vereceğim. Günde 2 şişe içirmelisiniz. 1 ay sonra tekrar gelin" dedi. Müge tam kapıdan çıkacakken, doktor "Müge hanım 5 dakikanız var mı?" diye sordu. Müge sebebini anlayamadı. Naz ile ilgilidir diye düşündüğü için "tabii ki" dedi. Hüner bey kafasında bazı şeyleri toparlamak ve söze nasıl gireceğine dair karar vermeye çalışarak bir süre bekledi. Daha sonra, en iyisinin lafı dolandırmadan direk söylemenin olduğuna karar verdi ve söze başladı "Müge hanım anladığım kadarıyla Hamide hanımın çocuk bakmaya yetecek becerisi yok. Eminim siz ondan daha iyi bakarsınız. Rabia ve İbrahim sayesinde bunu anlamış bulunmaktayım. Eğer kabul ederseniz ebemiz Tezcan hanım ile konuşup sizin evde doğum yaptığınıza dair rapor hazırlayalım ve Naz'ı kendi evladınız olarak büyütün. Ne dersiniz? " dedi ve vereceği cevabı merak ederek kadının suratına baktı. Müge ne diyeceğini şaşırdı. Olabilir miydi? Mümkün müydü? Doktor dediyse mümkündü. Ama ya Hamide? Kesin sorun çıkarırdı. Normalde istemediği bu çocuk kıymete biner ve kendisine çocuk kaçırmaktan dahi dava açabilirdi. Çok istemesine rağmen "Hüner bey, bunu çok isterim. Ama maalesef ne kadar istemesek de Hamide Naz'ın annesi. Bu olmaz. İleride bana dava açsa suçlu olurum. Ayrıca kimliği benim üzerimde olmasa da Naz artık benim sorumluluğumda" dedi ve çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Aradan 2 sene geçmiş Naz 4 yaşına gelmişti. Naz artık iyice toparlanmış, çok enerjik bir çocuğa dönüşmüştü. Annesi görmek için arada bir gelirdi. Bu da yaklaşık ayda iki veya üç kereyi geçmezdi. Bu ziyaretlerin birindeyken Naz "anne su" diyerek Müge'nin eteğini çekiştiriyordu. Hamide beyninden vurulmuşa döndü. Sinirden suratı kırmızının tonlarına bürünmüştü. Anne olduğundan değil, kızının başkasına "anne" demesinden duyduğu sinirdi bu. Eğer "anne" değil "yenge" dese bundan hiç rahatsız olmaz, ömrü boyunca Naz'ı bu ailede bırakırdı. Naz normalde de Müge'ye anne diyordu ama Hamide sık sık gelmediği için bu gerçeği bilmiyordu. Bu olayın akşamı eve giderken Naz'ı alacağını söyleyip hiç kimseyi dinlemeden odaya girdi ve kızın eşyalarını toplayıp eline aldı. Giderken de Naz'ı kucaklayıp çıktı. Naz kendini ne kadar yırtsa da "annemi istiyorum" diye ağlasa da Hamide umursamadı. "o senin annen değil. Senin annen benim. O yengen" diyip durdu. Naz ise o küçük yaşından beklenmeyecek bir şekilde "sen beni sadece doğurdum. Benim annem Müge" diye cevaplayınca Hamide dayanamadı ve ufacık çocuğa bağırmaya başladı. Babası ne mi yaptı? Sustu. Sadece sustu. Neymiş anne kız arasına girilmezmiş. Yılmaz'ın sevgi anlayışı; ilgi alaka değil, okşamak sarılmak ve öpmekten ibaretti. Bunları yapınca tüm görevlerini yerine getirdiğini düşünürdü. ***** Kahvaltı bitmiş, Naz okul için hazırlanmıştı. Amcası Naz'ı arabayla okula bırakıp oradan Kanki için veteriner aramaya koyuldu. Naz bugün, her zamankinden daha dinlenmiş, daha eğlenmiş, daha mutlu şekilde okula gelmişti. Onu mutlu gören Seda ve Gamze de mutlu olmuşlardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD