Bölüm 4- Su yüzüne çıkanlar

1124 Words
"Evet çocuklar bugünün ders konusu... Bugünün ders konusu... Ders konusu..." "Öğretmenim iyi misiniz? Öğretmenim?" "Seda koş müdürü çağır" diye bağırdı Naz. Seda ise çok telaşlandı "noldu şimdi ya? Neden birden bayıldı? Umarım bir şey olmamıştır." diye söylenmeye başladı. "Of Seda, çenenin sırası değil şimdi. Neyse ben çağırırım" dedi aynı sınıfta bulunan Mete. Koşarak sınıftan çıktı. Kısa zaman sonra okul müdüresi Şengül hanım ile sınıfa geldi. "Açılın çocuklar, bir bakayım ne olmuş." dedi. Ardından yerde baygın yatan matematik öğretmeni Hülya hanımı gördü. O an durumu anladı. Çocuklara dönerek "merak etmeyin önemli bir şey yok. Öğretmeniniz dersin sonunda size söyleyecekti. Hülya öğretmeniniz bir süre aramızda olamayacak. Kendisi hamile ve zor bir şekilde geçiriyor. Onun yerine derslerinize Şeref bey girecek. Zaten son iki dersteyiz. Bugün erken çıkın. Evinize gidebilirsiniz. Şuan dersinize girebilecek öğretmen yok çünkü." dedi ve Mete'ye döndü "Mete, temizlik görevlimiz Hüseyin beyi çağırır mısın evladım? Kendisi gelsin yardım etsin. Hülya hanımı öğretmen odasına görürecekmişiz de" dedi. Mete koşarak sınıftan çıktı. Mete okulun futbol kulübünde olduğu için baya hızlı ve atikti. Bu sebep ile koşturma işleri hep ondan sorulurdu. Mete, Hüseyin bey ile sınıfa geldi. Hüseyin bey, Hülya hanımın koluna girerek çocukların oturttuğu sandalyeden kalkmasına yardım etti. Diğer koluna da müdüre hanım girmiş, ikisi beraber öğretmenler odasına götürmüşlerdi. Hülya hanımın eşine haber verilmiş, eşi hemen okula gelmişti. Bundan sonrası eşine kalmıştı. Sınıf yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Seda ve Gamze bu erken çıkışı fırsat bilip Naz'a bir yerlere gitmeyi teklif ettiler. Naz bir süre düşündü. Ardından neden olmasın diye düşündü ve kabul etti. Kızlar cips ve kola aldılar, parkta bir bankın üzerine oturup atıştırmaya başladılar. Sohbet, gülüşme eşliğinde aldıklarını bitirdiler. Daha erken olmasına rağmen Naz'ın içi sıkılıyordu. "Kızlar ben kendimi iyi hissetmiyorum artık eve gideyim" dedi. Kızlar önce gitmesini istemedi. Biraz ısrar ettiler ama Naz'ı ikna edemediler. Naz dönüş yoluna koyulmuştu. Dalgın dalgın ilerliyordu. Eve vardığında okul çantasını sırtından çıkardı, çantasının küçük gözünden anahtarını alıp kapının kilidine taktı ve çevirip kapıyı araladığı sırada içeriden gelen sesler ile donup kaldı. Eli ayağı titriyor, içeri girip girmemekte kararsız kalıyordu. Hem anne ve babasıyla yüzleşmek hem de duymamazlıktan gelip olayı sindirmek istiyordu. Bir müddet daha dinledikten sonra duymazdan gelmeye karar verdi ve kapıyı sessizce kapatıp, evin yakınındaki parka koştu. Daha okulun bitiş saatine çok vardı. Biraz kafasını dinlemek istedi. Yaşının kaldıramayacağı kadar ağır şeyler yaşayan bu kız, şimdi de aynı ağırlıkta bir tartışmaya şahit olmuştu. Tartışma zamanına dönersek. Naz kapıyı araladığında ilk duyduğu kelimeler babasından oldu. Yılmaz, Hamide'ye "sen benden bir kızın olduğunu sakladın, bunu nasıl affedeyim. Önceki evliliğinden olan kızını." diyordu. Ardından Hamide "senin de benden aşağı kalır yanın yok. En azından ben Ayça'yı babasına bıraktım. Beş yaşına kadar da yanındaydım" dedi. Baktım demeye yüzü yoktu. Çünkü çocuk bakamadığı, Naz'ın halinden belliydi. Hamide devam etti "sen ise eski kırığın hamile olduğunu söylediği halde bırakıp gitmişsin. Kızın mı var oğlun mu belli değil. Kim bilir kaç yaşında? Sen hiç düşünüyor musun kendi yaptıklarını? Şimdi gelmiş bana ahkam kesiyorsun. Önce kendine bak" diye bağırıyordu. Yılmaz "ben yaşını da biliyorum, oğlum olduğunu da biliyorum. Asıl mesele, sen bunu nasıl öğrendin? Bu olayı abim bile bilmiyor." diye bağırdı. Hamide ser verip sır vermedi. İşte Naz'ın duydukları bunlardı. Naz parkta oturup, göğe uzanan ağaçların en tepesine bakıyordu. Aklından, duyduklarını geçiriyordu. Gözyaşları bir duruyor, sonra tekrar akmaya başlıyordu. Yanına oturan kişiyi farketmedi bile. Omzuna dokunan el ile önce bir ürktü. Sonra mahalleden tanıdığı komşu oğlunu gördü. " Hayırdır Naz. Neye üzüldün böyle? Söyle bakalım. Bizim mahallenin kızını kimse üzemez " diye konuştu. Selim bu kızı kardeşi gibi severdi. Onu öyle mutsuz görünce üzülmüştü istemsizce. Naz susmayı tercih etti. Onu konuşturamayan Selim, banktan yavaşça kalktı. Naz'a orada beklemesini tembih etti. Naz, her zaman Selim'in aile yaşantısına özenirdi. Ailede herkes birbirine saygılı davranırdı. Hatta bit keresinde, Selim'in babasını cam silerken görünce şaşırmıştı. "Abi, neden baban cam siliyor?" diye sordu. Selim de "ee hayat müşterek, her işi paylaşarak yaparlar. Tüm işi annem yüklenmez." demişti. Naz şaşırmıştı. Çünkü annesini bile doğru düzgün bir şey yaparken görmemişti. Kaldı ki babası yapacak. O küçük yaşında, bu olay çok komik gelmişti. Selim ise bu kız için çok üzülüyordu. Naz'ın, 7 yaşındayken sandalye tepesinde çamaşır astığını gördüğü bir gün dayanamıştı. Kızı yolda gördüğü bir gün evin işlerinin ne kadarını yaptığını sordu. Naz ise hepsinin olduğunu söyleyince donup kaldı. "Bence derslerine sıkı çalış. Güzel bir okul kazan ve bu evden kurtul. İyiki bunlar benim ailem değil. Vallahi evden kaçardım" demişti. O zamandan sonra Selim, Naz'a hep bir abi gibi yaklaşmıştı. Selim'in kardeşi yoktu. Naz ile arasında ise dokuz yaş olduğu için Selim hep Naz'a kardeşi gibi davrandı. Aradan kısa zaman geçmişti ki Selim elinde çikolatalı süt ve meyveli kek ile gelip banka oturdu. Naz'ı biraz keyiflendirmek istiyordu. Ama bunların da işe yaramadığını anlayınca durumun ciddi olduğunu kavradı. Telefonunu çıkartıp oradan uzaklaştı. Az ilerideki ağaca yaslanıp rehberi karıştırdı. Yaşar amca yazısını bulunca hemen aramaya başladı. Biliyordu ki Naz'ın dilinden en iyi amcası anlardı. Telefon üçüncü çalışta açıldı. "Selim, evladım hayırdır? Konu Naz mı? Sen onun dışında beni aramazsın." diye direk söze girdi. Selim hemen "Yaşar amca Naz'a bir şey olmuş. Sürekli ağlıyor, hiç konuşmuyor. Ne yaptıysam kendine getiremedim. Sizin evin aşağısındaki parktayız. Gelebilir misin?" diye sordu. Yaşar "tamam, sakın yanından ayrılma" dedi. Zaten Selim'in de yalnız bırakmaya niyeti yoktu. Yaşar yüncü dükkanını elemanlara emanet edip hemen İbrahim'i aradı. "dükkan boş, ben çıkıyorum. Hemen dükkana gel" dedi ve İbrahim'e konuşma fırsatı vermeden telefonu kapattı. Naz'ın yanına vardığında, her şeyi öğrendiğini anladı. Bankın ortasında Naz, sol uçta ise Selim oturuyordu. Yaşar da yavaştan gidip sağ tarafa oturdu kızın başını tutup göğsüne bastırmasıyla, Naz'ın durmuş olan göz yaşları tekrar akmaya başladı. Ama bu defa daha şiddetli akıyordu ve gözyaşlarına hıçkırıkları da eşlik ediyordu. Yaşar "dök kızım içini, rahatlarsın" dedi. Selim ise Naz artık yalnız değil diye oradan ayrıldı. Amca ve yeğeni baş başa bıraktı. Naz bir süre daha ağladıktan sonra, amcasının göğsünde uyuya kaldı. Yaşar'ın evi parka çok da uzak değildi. Kızı kucağına alıp kendi evine götürdü. Orada Yılmaz'ı aradı ve kızın kendisinde kalacağını haber verdi. Naz ertesi sabah okula gitmek istemedi. Amcası da bu halde gitmesini zaten istemiyordu. Kahvaltıdan sonra Naz'a çaktırmadan, ne duyduğunu öğrenmeye çalıştılar. Naz olanları anlattı. Ama bir tek şey dışında. Abisi... Aile, elinden geldiğince Naz'a destek oldu. Vakit akşamı bulurken Hamide geldi. Naz'ı alıp eve götürdü. "Artık baban bizimle yaşamayacak. Buna alışsan iyi edersin." dedi. Naz kızarmış gözleriyle annesine baktı ve sadece sustu. ******* Aradan 2 ay geçmişti. Kirayı ve faturaları ödeyemedikleri için evden çıkmak zorunda kalmışlardı. Hamide annesinden aldığı üç beş kuruşla anca karınlarını doyuruyordu. Yeni taşındıkları ev bir oda ve bir salondu. Odada Hamide kalıyordu, salonda ise Naz. Bu yaşama alışmaya çalışıyorlardı. Tuttukları ev, eski evlerine yakındı. Yine aynı mahallede kalıyorlardı. Yılmaz, kızını ne kadar istese de Hamide vermemişti. Çünkü annesinden Naz için diyip para alabiliyordu. Zaten soyisim tutmadığı için "eğer kızımı alırsan çocuk kaçırmaktan dava açarım. Seni süründürürüm" demişti, Yılmaz'a.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD