2. BÖLÜM *EVDEN AYRILIŞ

1744 Words
Bakışmamız gittikçe uzarken gözlerim dolmaya başlamıştı. Anılarımız, birlikte olduğumuz her bir an canlanırken kalbimi sıkıyorlarmış gibi hissediyordum. Gözlerimden yaşlar birer birer firar etmeye başlayınca kendimi tutmayı bırakıp onu kollarımın arasına aldım. ''Seni bırakamam! Seni ardımda bırakıp öylece gidemem! Seni çok-'' ''Nehir Allah aşkına! Sana o ayıyı aldığım güne beddua etmediğim bir gün olmayacak mı benim? Kızım sen eşek kadar oldun hala o ayı-'' Annemin lafımı böldüğü gerçeği ve biricik Pörtümüş Bey'ime ayı dediği kısmı beni sinirlendirirken bu sefer ben kestim annemin sözünü. ''Onun adı var bir kere anne! Pörtümüş Bey'le düzgün konuş rica ediyorum. Ayol, anne ne yapıyorsun ya? Hani eşek kadar olmuştum ne terlik fırlatıyorsun?'' diye attığı ilk terlikten kaçınırken söyleniyordum. Pörtümüş Bey'e bir şey olmasın diye onu yatağımın üstüne attığımda bana doğru gelen bir şey görmemle donup kaldım. Aynı araba farı gören ceylan, tavşan ve diğer hayvanlar gibi. ''Pörtümüşüne de sana da! Ulan gavurun tohumu, annenle asıl sen düzgün konuş. Tüh sana verdiğim emeklere.'' dedi ve terliğin onda kalan tekini de fırlatmış olduğunu anladım kafama yediğim darbeyle. Şimdi, bu kadın kesin poligona gidip atış çalışması yapıyordur. Çünkü kafama isabet ettirmesinin başka bir açıklaması yok, hele de annem de miyop varken. Bir de niye bana doğru gelen bir cismi görünce kaçmak yerine donup kalıyordum ki ben? ''Uff anne! Sanki şeytan taşlıyorsun. Ne çok acıdı biliyor musun? Gidiyorum işte kurtuluyorsun benden. Oha kanadı!'' dediğimde annem bana doğru koşmaya başladı. ''Ne kanadı mı? Elim kırılsaydı da- Seni döverim Nehir! Seni evire çevire döverim! Kalbime indirdin kızım ya!'' dedi kafamın kanamadığını görünce. Yanıma gelen anneme sıkıca sarılırken beni omuzlarımdan ittirmeye çalışıyordu. ''Kadın bir bırak da sarılayım sana! Bir daha kim bilir ne zaman sana sarılabileceğim?'' diyerek duygu sömürüsü yapmaya tekrar başlarken annemin omuzlarımdaki elleri birden beni çekti. Annemin bedenine ahtapot gibi yapışırken, kokusunu derin bir nefesle içime çektim. Kafamı boyun girintisine gömüp sızlayan burnumla derin bir nefes daha aldım. Annemin eli saçlarımı okşarken diğer eliyle de sırtımı sıvazlıyordu. ''Nehir'im sen niye böyle konuşuyorsun annem? Beni niye üzüyorsun?'' Annemin boğuk çıkan sesiyle omuzlarım çökerken dolan gözlerimi kırpıştırdım. ''Siz de İstanbul'a taşının o zaman! Ne var burada? İş bulurum orada kısmi zamanlı, ondan sonra babamın emeklisi de var. Kübra'nın babası bir iş ayarlar babama da sana da. Ne var sanki gelseniz?'' dedim çatlayan sesimle. ''Fahriye bu kız yine İstanbul'a taşınmaktan mı bahsediyor?'' diyen babamı duymamla anneme daha da sarıldım. Çünkü kilit nokta annemdi. Eğer onu ikna edersem gerisi kolaydı. Bizim evde annem otoriteydi bir bakıma. Onun sözü geçiyordu. ''Ne var yani baba? Çok mu uçuk bir hayal? İmkansız mı? Sizin bir kızınız var, onun yanında olmayacaksanız da kimin yanında olacaksanız? Evlenip barklanmış, çoluk çocuğa karışmış abilerime mi gideceksiniz? Unutmayın yaşlandığınızda size bakacak benden başka kimse yok!'' diye tehditkâr bir tavırla duygu sömürüme devam ettim. Annemden ayrılırken uzanıp annemin yanaklarını öptüm ve ardından babama doğru kollarımı açıp yürümeye başladım. ''Bana bak deli! Otobüse geç kalacaksın kızdırma beni. O ayı ile de vedalaş. Kaç yaşına geldin sen?'' Kollarım iki yanıma düşerken durdum ve gözlerimi kıstım. Fırsat bu fırsat! ''Bana bir araba alsanız otobüse geç kalma gibi bir dert olmayacaktı!'' ''Yaşın küçük daha senin.'' ''Anne kendinle çeliştiğinin farkında mısın sen? Bir eşek kadar büyümüş oluyorum -anneme baktım- bir de araba alamayacak kadar küçük.'' Bakışlarımı babama dikip beni desteklemesi için kaşımı gözümü oynattım. Çünkü babam da almamdan yanaydı. ''Bana bakma kızım, annen ne derse o!'' Ve yine boşuna ehliyet almış olduğumun gerçeğiyle yüzleştim. * * * Camdan el sallarken annemle babama; ağlamamak için dudağımı ısırıyordum. Annem ve babam gururla gülümserken kendilerini sıktıklarını görebiliyordum. Babamın yüzü kızarmıştı ve diğer elini yumruk yapmıştı. Babam ailedeki benden sonraki en duygusal insandı. Annem daha güçlüydü. Şu an bana cesaret vermek için her ne kadar gülümsese de içinin benim gibi parçalandığını biliyordum. En çok anneme benziyordum ben. İkimizde inatçı ve ne olursa olsun hislerimizi içimizde yaşayandık. Otobüsün hızı artıp annemle babam geride kalırken kendimi sıkmayı bırakıp ağlamaya başladım. Niye ağlıyorsam? Geçen eğitim için gittiğimde dört ay kalmıştım ama annemlerden ayrılırken ağlamamıştım. Galiba o zaman bir amaç uğrunda çabalıyor olmamdan kaynaklanan bir güç vardı. Şu an adım attığım yeni hayatın verdiği bilinmezlik; beni boşlukta hissettiriyordu ve ben bu duyguya alışık değildim. Korkuyordum belki de. Kim korkmazdı ki? Hele de benim gibi pısırığın tekiyse. Ben, gece tuvalete giderken maraton koşup, ay sonu elektrik faturasının fazla gelmesine sebep olan biriydim. Ailemden uzakta ve bir muammanın içinde olma düşüncesi beni korkutuyor aynı zamanda da üzüyordu. Ben, dışarıda her ne olursa olsun eve geldiğimde; annemin babamın yüzünü gördüğümde iyi hisseden biriydim. Yaralarımı sarardım onların sevgileriyle, gülümsemeleriyle. Şimdi eve geldiğimde onları göremeyecektim, anneme sarılıp babamla tavla oynayamayacaktım. Korktuğumda annemle yatamayacaktım. Ağlamam düşüncelerimle şiddetlenirken koltuğuma iyice gömüldüm. Kafamı cama yaslayıp elimdeki selpakla gözlerimi ve yanaklarımı sildim. Yanaklarım anında ıslanırken titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Ayaklarımın üstüne koyduğum sırt çantamı alıp içinden yastığımı çıkardım ve koltuğumla cam arasına yerleştirdim. Annemin kokusunun yastığıma sindiğini fark edince göğsüme bir ağırlık çöktü. Kafamı yastığıma yaslayıp yüzümü son kez sildikten sonra kucağımdaki sırt çantama sıkıca sarılıp gözlerimi kapadım. Uyursam unuturdum, uyursam hissetmezdim, uyursam üzülmezdim. Uyumak çoğu şeye çareydi bana göre. Uyku bir nevi ilaçtı. * * * Anonsla birlikte gözlerimi aralarken duyduklarımı anlamlandırmaya çalıştım. Feribota mı binmek üzereydik? Gerilirken kafamı hızla kaldırdım ve üstümdeki ceketi alıp yanımdaki koltuğa atıp çantamdan telefonumu çıkardım. Kırktan fazla cevapsız arama! Titreyen ellerimle telefonun ekranını kaydırdım ve cevapsız arama bildiriminin üstüne bastım. ''ANNEEMMM (28)'' ''BABAMMM(21) '' Kalbim teklerken annemi aramak için parmağımı isminin üstüne getirdim ama bundan hızla vazgeçip babamı aramak için arama tuşuna bastım. Annemi ararsam şimdi beni epeyce haşlardı. Çok kızgın olmalıydılar. Allah'ım ben şimdi ne diyecektim ki? ''Babanı arayarak benim gazabımdan kurtulabileceğini mi düşündün? Nehir kafayı yedim! Ömrümden ömür gitti be kızım!'' Annemin öfkeli sesi sonlara doğru çatlarken gözlerim dolmuştu. ''Anne ben özür dile-'' Annemin ağlama sesi beni beynimden vurulmuşa çevirirken boğazımda yutamayacağım kadar büyük bir şeyin varlığını hissetmeye başladım. ''Kızım iyi misin? Ne oldu? Niye aramalarımıza cevap vermedin?'' diyen babamın sesini duymamla yutkunmaya çalıştım. Ne diyecektim ki? 'Uyudum baba, telefonum sessizdeydi' mi diyecektim? ''Uyumuşum baba, telefonum da sessizdeydi. Özür dilerim! Annem iyi mi?'' ''İyiyim ben! Uyumuşmuş. İnsan uyumadan önce haber verir. Kaç saat oldu Nehir? Kaç saattir-'' Annemin sesi kesilirken babamla fısıldaştıklarını duyuyordum ama ne dediklerini anlamıyordum. ''Neyse nereden gidiyorsunuz? Yalova'ya vardınız mı?'' diyen annemin konuyu birden değiştirmesi beni rahatlatırken derin bir nefes aldım. ''Geldik annem, birazdan feribota bineceğiz. Sıra bekliyoruz. Annem muavinle bakışıyoruz bana tehditkâr bakışlar atıyor, ben sizi feribotta arayayım mı?'' dedim muavine bir dakika işareti yaparak. ''Tamam, kızım, ama mutlaka ara seni paylamamız daha bitmedi. Seni seviyoruz!'' diyen babamla gülümsedim ve sanki görebileceklermiş gibi başımı aşağı yukarı salladım. ''Bende sizi seviyorum! Annem seni çok seviyorum! Babam seni çok seviyorum! Arayacağım birazdan. Allah'a emanet olun!'' dedim ve onların cevaplarından sonra telefonu kapatıp titreşime aldıktan sonra eşofmanımın cebine koydum. Kucağımdaki çantamdan müzik çalarımı, ıslak mendil ve mentollü şekerlerimden bir tane çıkardım. Şekeri yapış yapış olmuş ağzıma atarken ıslak mendille elimi yüzümü sildim. Çöpü önümdeki koltuğun filesine koyarken yastığımı çantamın içine yerleştirdim ve çantamı ayaklarımın dibine koydum. Kucağıma müzik çalarımı koydum ve dikkat çekmeyecek şekilde gerindim. Tutulan sırtım ve uyuşan popom için biraz yürümem gerekiyordu ve sabırsızlıkla feribota binmemizi bekliyordum. Koltukta geri yaslanıp yana koyduğum ceketi almak için elimi uzattığımda donup kaldım. Ben uyumadan önce ceketimi almamıştım ki? Yanımdaki cekete şaşkınlıkla bakarken koridorda olan hareketlilikle başımı ceketten kaldırdım. ''Demek uyanmışsın,'' Koltuğun üstündeki ceketi aldı ve başının üstündeki bölüme katlayıp yerleştirdi. Koltuğa otururken ben şaşkınlık ve tedirginlikle koltuğumda olabildiğince geri çekildim. ''Başka boş yer yoktu ve bende buraya oturdum. Biletsiz bindiğim için böyle emrivaki gibi oldu ama sen de itiraz edemeyecek kadar derin bir uykudaydın. Aslında yanına bir kadın oturtacaklardı ama ben sorun olmayacağını zaten feribotla karşıya geçer geçmez ineceğimi söylediğim de izin verdiler. Umarım rahatsız olmamışsındır. Zaten çok olmadı bineli merak etme.'' diye kendi kendine konuşurken üstümdeki şaşkınlığı atıp açıklamasını dinliyordum. Kalıbına göre gayet kibar ve nazikti. Yani filmlerde, kitaplarda ve dizilerde kalıplı ve yakışıklı erkekler soğuk olurlardı değil mi? Hani böyle havalı, sessiz ve sert. ''Üşümüş gibi de büzüşmüştün. Bende üsteki ceketin senin olduğunu tahmin ettim, umarım kızmamışsındır.'' Kafamı olumsuz anlamda iki yana sallarken yutkunmaya çalıştım. Sürekli ona karşı olumsuz bir şey hissedip hissetmediğimi soruyordu, bebeklik ve çocukluk dönemlerinde yaşadığı bir şey iz bırakmış onda. Bunu anlamıştım. Hem niye benle konuşuyordu ki? Yani tamam anladım; üstümü sen örttün, yer olmadığı için oturdun. Peki, niye hala konuşmaya devam ediyordu ki? Ben kendi düşüncelerimle boğuşup onun kişiliğini irdelerken onu dinlemeye devam ettim. ''Yanının uyanınca boş olmasının sebebi şoföre bir şey sormak için buradan kalkmış olmamdı. O ana denk gelmiş olmalı.'' dediğinde bu kadar rahat olmasını anlamlandıramıyordum. Kafamı yavaşça onaylar anlamda sallayıp bir şey daha demesine fırsat vermeden cama doğru döndüm. Ben ne yapacaktım ki? Ne diyecektim? Dememe de gerek kalmıyordu ki. Kendi kendine gayet güzel muhabbet ediyordu. Acaba müzik çalarımın kulaklıklarını takıp müzik dinlesem ayıp olur muydu ki? Olmazdı her herhalde. Niye olsun ki? Nazikçe isteğimi dile mi getirsem? ''Karşıya yarım saat içinde geçmiş olacağız. Bu sürenin sonunda yerlerinizde olmanız gerekmektedir. Yanınıza özel eşyalarını almayı unutmayınız. Aracımız ve personelimiz hiçbir şekilde mesuliyet kabul etmeyecektir.'' Muavinin sesini duymamla rahatladım. ''Ben iniyorum, bir şeye ihtiyacın var mı?'' dediğinde ona döndüm ve kafamı olumsuz anlamda salladım. Gülümsedi ve yanımdan kalkıp koridorda öne doğru ilerleyen kuyruğa katıldı. 'Allah Allah ya! Sanki kırk yıllık arkadaşmışız gibi bu ne rahatlık? En iyisi yarım saatten önce ihtiyaçlarımı karşılayıp, ondan önce buraya oturup uyuyor numarası yapayım.' diye düşünüp hızla ayağa kalktım ve başımın birden dönmesiyle yerime geri oturdum. Aç olan midemin farkına varırken yeni bir ihtiyacımın daha olduğunun farkına vardım. Ceketimi üst bölmeden alıp boşalan otobüste güzelce gerinip ardından hızla giyindim ve sırt çantamı alıp koridorda ilerlemeye başladım. Kapıdan inip ilk önce tuvalet ihtiyacımı karşılamam gerektiği için tuvaletlerin bulunduğu yeri aramaya başladım. * * * ''Hay ben sizi! Niye aranızdan biri bile, attıklarımı havada kapmıyor da suya düşmesine izin veriyor?'' diye söylenirken martılara simit atmayı bırakıp kocaman bir ısırık aldım. Normalde bu kadar kenara yaklaşmazdım ama martılara simit atmak çekici gelmişti. Simit çok güzeldi ve kocaman ısırıklarla onu bitiriyordum. Son parçayı da ağzıma atıp otobüsün bulunduğu yere doğru yürümeye başladım. Kulaklıklarımı takıp önlemimi alırken en çok dinlediklerimden biri olan 'Don't Let Me Down' adlı şarkıyı seçtim. Bu şarkıyı da mixleyeceklerim arasına koysam iyi olacaktı. Ritmi çok güzeldi ve her şarkıya da uyardı. Aslında şarkının kendi üzerinde de oynayabilirdim. Bir kaç eklemeyle yeni bir şey ortaya çıkarabilirdim. Zaten 'The Chainsmokers' adlı DJ grubu idollerimden biriydi. Aklımda böyle düşüncelerle hala boş olan otobüse bindim. Yerime geçip uyku pozisyonumu aldıktan sonra kulağımda çalan şarkılarla uykuya dalmayı bekledim. Annemlere bu sefer uyuyacağımı söylemekle iyi etmiştim. Bir daha inene kadar uyanmayacaktım çünkü. Matt Redman'ın Never Once şarkısıyla uykunun bedenimi ele geçirmesine izin verdim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD