bc

Püsküllü Bela 2

book_age16+
2.4K
FOLLOW
9.5K
READ
sex
contract marriage
manipulative
drama
tragedy
comedy
sweet
bxg
lonely
like
intro-logo
Blurb

Püsküllü Bela'nın devamı'dır.

"Bir evliyim diyemedin mi? Başka zaman olsa çenen durmaz!" dedi sinirle solurken.

"Bak, kızdın anlıyorum ama yine bana bağırıyorsun." dedim kollarımı göğsümde birleştirirken.

"Ya nasıl delirmeden durayım? Karımı benden istediler lan, şaka gibi!" gözleri bana kaydı. Sonra karnıma ithafen, "Sizde büyüyecekseniz büyüyün kızlar! El ananıza göz dikti!" dedi.

"Pislikleşme be!" dedim kıkırdarken.

"Ayak üstü karımı götüreceklerdi. Hem de evimden!" dedi beni yeniden süzüp.

"Gitmem ki!" deyip koluna sarıldım.

"Aferin benim karıma!"

Türkçe Hikayeler

chap-preview
Free preview
Bölüm 1
"Kalk bakalım, okula gideceğiz." Yataktan çıkmak istemiyordum. Okula gitmek de istemiyordum. Sadece yatıp işlek beynimden geçen düşüncelerden kurtulmak istiyordum, bu da ancak uyuyunca mümkün oluyordu. "Uykucu, uyan bakalım." Ersin nazikçe saçımı okşuyordu, ben de ellerinden sıyrılıp yatağa daha çok gömülmeye çalışıyordum. Üzerimden çektiği örtüyü çekiştirip yeniden üzerime çekerken ellerime yapıştı. "Geç kalacaksın." derken ellerini tuttum. Ellerini başımın altına yerleştirip onu da çekip yatağa devirdim. "Neyin var? İki gündür yataktan çıkmıyorsun. Konuşmuyorsun. konuşuyorum, duymuyorsun. Dokunsam ağlayacak gibisin. Yapma, kendi kendini harap etme. Anlat artık. Akşam ne oldu? Seni bu hale getiren şey ne?" "Konuşmasam olmaz mı? Sadece uyusam, sen bana sarılsan?" dediğimde gerildi. "Olmaz. Anlat, söyle. Söyle ki bileyim neden yanıyor canın. Anlat ki çare olayım. Bu sen değilsin." dedi. Durakladım. Yutkunup boğazımdaki yumrudan kurtulmaya çalıştım, canım yandı. Zaten yanıyordu, daha çok yandı. Böyle bir şeyi nasıl anlatırım bilemiyordum. Onun ne annesi ne babası vardı, benim hislerim şımarıklıkmış gibi geldiği için kendimi toparladım. "Bu hamilelik benim dengemi alt üst etti. Dengesizleştim. Sen beni ciddiye alma." Yataktan çıkıp aynadaki halime baktığımda yüzümü buruşturmadan duramadım. "Önce bir duş alıp insana benzeyeyim, sonra güzel bir kahvaltı yapalım." diyerek kabarık saçlarımı elimle düzeltirken yatağa oturmuş, dikkatle beni izliyordu. "Hamilelik seni bu hale getiriyorsa, ikinciyi bir süre düşünmemekte fayda görüyorum." Ersin'e cevap vermeden banyoya kaçtım, kısa süren duşumdan sonra odaya girdiğimde gelen kokulardan mutfakta olduğunu anlamıştım. Üzerime taşlanmış bir kot ve kazak geçirip odadan çıktığımda bağırarak söylediği şarkıyı duyunca yüzümde kocaman bir sırıtma meydana geldi. İçeri girdiğimde nakaratını tekrarlıyordu. Yumurtaları karıştırmak için kullandığı tahta spatulayı mikrofon yaparak bana döndüğünde gülümsemem kıkırtılara, kahkahalara dönüştü. "Yakışıklıyımmmmm, karizmatiğğğğğimm. Cebimde param var, ağzım güzel laf yapar, eksik olan ne halen, anlamış değilim." Yumurtayı ocaktan aldı ve masaya bıraktı. Güldüğümü gördükten sonra onun da yüzü gülerken eşlik ettiği şarkıyı susturup telefonunu masaya bıraktı. Diğer kahvaltılıkları masaya yerleştirdikten sonra "Daha iyi misin?" diye sorarken kendine yaptığı sallama çayı önüne koyup bardağa kahve doldurmaya başladı. Kahvenin kokusuyla mest olmuşken, "Hı hı." demekle yetindim. "Bugün okula gitmeyelim. Sonra söz birlikte ders çalışır açığı kapatırız." Dedikleri dikkatimi çektiği için anında dikkat kesilince karşımdaki sandalyeyi çekip yerleşti. Kahvemden ilk yudumu aldığım sırada, "Tembellik yaparız. Film izleriz, dışarıdan yemek söyleriz. Alışverişe gideriz, dolapta bir şey kalmamış." dediğinde kafa salladım. Haklıydı, hayat devam ediyordu. Adamım zaten zayıflamıştı, ona biraz bakıp kaybettiği kiloları yerine koymak için bol kalorili yemekler yapmalıydım. O üzerini değiştirip gelene kadar ben de elime aldığım kalem kağıtla uzun bir alışveriş listesi hazırladım. İşim biterken kafamı kaldırdığımda kapıya yaslanmış beni izlediğini ve benim gibi kot ve kazak giyinmiş olarak döndüğünü gördüm. İnce kazağının kolunu dirseğine doğru çekmiş, koluna kıymetli saatlerinden birini geçirmişti. Koyu mavi kazağı ve kotuyla mankenlere benzemesi dışarı çıkma kararımızı yeniden gözden geçirmeme sebep olurken, giydikleri yüzünden koyu gölgelere ev sahipliği yapan gözlerini benimkilere dikmişti. "Basit bir alışveriş için bile kafa yoruyorsun. Yorma. Gerekirse bir daha çıkar, unuttuğun şeyleri alırız." Yerimden doğrulup listeyi eline tutuşturduktan sonra yanağına sesli bir öpücük kondurdum. Elindeki listeyi cebine sokuşturup beni yakalamak için uzanana kadar çantamı almak için uzaklaştım. İki gündür neredeyse hiçbir şey yemediğim için bulanan midem kahvaltıdan sonra biraz rahatlamıştı. Hareketimle birlikte yeniden bulanmaya başladı. "Ben bir dişlerimi fırçalayayım." İçerde uzun süre kalınca ne yaptığımı anlar diyerek salladığım yalanı fark etmediği için başını sallamakla yetindi. Beni dışarı çıkarmaz diyerek koşturmadan yatak odasına girdim, kapıyı kapatır kapatmaz banyoya koşturup musluğu açtım ve kahvaltıda ne yediysem çıkarttım. Dakikalar sonra bitkin bir şekilde doğrulup dediğim gibi dişlerimi fırçaladıktan sonra yüzüme su çarptım. Sonra makyaj masama yerleşip yüzüme bolca allık sürüp renksizliğimi kapatmaya çalıştım. Yeterli gelmeyince ruj, o da yetmeyince rimel, far derken ful makyaj yapmış bir şekilde yanına gittim. Çantayı taşımak istemediğim için cüzdanımdan çekip aldığım kimliğimi ve evin anahtarlarını cebime atıp ayakkabılarımı giyerken beni beğeniyle süzüyordu. "Hatun, fıstık gibi olmuşsun da o saçlarını topla istersen." dediğinde önüme dökülmüş saçlarımı arkaya atıp doğruldum. "Senin bu saç takıntısı nereden geliyor?" dediğimde sırıttı. "Kızım, meslek lisesi, ardından makine mühendisliği okudum ben. Senin sadece saçının kokusuyla kendinden geçecek, sınıfa giren sineğe bile, 'Dişi mi, lan o?' diyen heriflerle yıllarım geçti." Yanıma gelip kendi ayakkabılarını giyerken duvara yaslandım. Gücümü toplamaya çalışırken, "Yani?" diye sorunca sırıttı. "Yani, zaten güzelsin, bir de mis gibi kokuyorsun. Saçlarını açıp savururken etrafında onlardan bir tane, ya da daha kötüsü bir sürü olduğunu düşünüp deli oluyorum." dediğinde ıslık çaldım. "Ya kocaman şehir, bilmem kaç milyon insan var. Elin manyağı gelip beni bulacak değil ya?" dediğimde kaşını çattı. Ciddileşirken kendime gelip aynanın önüne bıraktığım tokayı aldım. Saçlarımı basit bir örgüyle toparladıktan sonra ona döndüğümde kapıyı açıp çıkmam için hafifçe eğilerek selam çaktı. Jestini boş geçmemek için örgülü saçlarım hala açıktaymış gibi savurdum ve havalı adımlarla dışarı çıktım. Asansörün önüne geçip çağrı düğmesine bastım ama gelmedi, gelmeyecekti. Bozulmuştu mel'un! Ersin elinde montlarımızla kapıyı kilitledikten sonra yanıma gelip olanı fark ettikten sonra merdivene yöneldi. Bense o kadar basamağı inmeyi hiç ama hiç istemiyordum. Suratımın halini gördüğünde sırıttı. "Sende iyice üşengeç oldun çıktın. Gel hadi gel." deyip kolumu tuttu. "Vazgeçtim. Sonra gidelim. Gerçekten inmek istemiyorum." diyerek elinden kurtulmaya çalışırken beni arkasına itip dizlerini hafifçe kırdı. "Atla bakalım." "Ya, merdiven diyorsun ha. Ya düşersek? Yok istemem hadi evimize dönelim." desem de dinletemedim. Beni sırtlanıp bol bol gülüp arada korkmama sebep olarak arabaya kadar götürdü. Alt katta bizi her gördüğünde devreleri yanan Kağan'a rastladık ki en çok güldüğüm şey adamın bize bakıp gözünü ovuşturması ve gözlerini kırpıp yeniden bakmasıydı. Arabanın yanına geldiğimizde Ersin, sırtından inmem için bacaklarımı bıraktığında keyfim yerindeydi. "İyiydi böyle." deyip birkaç saniye daha sırtında kalınca şımarıklığımın geçmesini bekledi, tepkisizliği eğlencemin dibine dökülmüş peynir suyu gibi kurumasına sebep olunca yere indim. Arabaya geçtikten sonra telefonunu teybe bağlayıp Youtube'da gezinirken, "Ne arıyorsun sen?" dediğimde sırıttı. "Neşeni yerine getirecek bir şarkı açmayı planlıyorum. Telefonunu karıştırıp son dinlenenlere birazcık baktıktan sonra bunu seveceğine karar verdim." O şarkıyı açana kadar ben kemerimi bağlamış, montumu arka koltuğa fırlatmış ve koltuğumu geriye itmiştim. Yerime yerleştiğimde, "Buldum işte." deyip kendi kemerini bağladığında şarkı yüksek sesle çalmaya başladı. "Bu ne be?" diye burun kıvırsam da melodisiyle çoktan sallanmaya başlamıştım. "Baklava fıstık, baksana fıstık." dediğinde kaşımı çattım ama biz ilerleyip sokağı dönerken nakarat çalmaya başlayınca gülmeye başladım. "Bu dilime dolanır ya. Zil sesi yapacağım." "Alarm sesi yap, zil sesi az gelir buna." Şarkıyı benimle birlikte söylerken fıstık kısmında yanağımdan bir makas almayı ihmal etmedi. Neşeyle alışveriş yaparken listedekileri toplayan Ersin, aylak aylak dolanan bendim. Kozmetik ürünlerin olduğu kısma gelince gözlerim saç boyalarına takıldı. Elim kahvelerden birine giderken bileğime yapışan Ersin, "Ne yapıyorsun?" dedi. Yüksek sesiyle ürküp avuçladığım kutuyu anında bıraktım. "Hiççç!" derken sebepsizce suçlu gözükünce bileğimi bırakıp, "Saç falan boyayamazsın. İstiyorsan bekle, doğumdan sonra boyarsın." dediğinde başımı salladım. "Neden boyamayı düşünüyorsun ki? Saçlarının rengi çok güzel, değiştirmek istiyorsan yine de sen bilirsin ama ben sonradan pişman olacağın bir şey yapmaman için uyarmak görevim." "Yok, öylesine bir bakmıştım." deyip koluna girdim. Annemin kızı olmadığımı bas bas bağıran saçları değiştirmek sanki duyduklarımı kafamdan silebilirmiş gibi hissetmiş, düşünmeden hareket etmiştim. Kendi kendime sinirlenip, aptallığıma üzülerek alışverişi tamamladığımızda Ersin'in dikkati yine üzerimdeydi. "Çıkarken iyiydin, şimdi yine mutsuzsun. Ne yapacağımı da bilemiyorum! Elimde top çevirip burnuma kırmızı şeylerden taksam işe yarar mı?" Bakışlarından kurtulmak için arabaya binerken, "Hiçte bile." diyerek sahte bir gülücük attım. İşini bitirip direktsiyona geçti, otoparktan çıkarken, "O acayip turşu gibi şeyi neden aldık?" diye sorunca omuz silktim. "Bilmem, görünce canım çekti. Deneyeceğim." Gözü parlarken, "Başka bir şey var mı?" diye sorduğunda omuz silktim. "Şöyle el ele dolaşıp, sokakta satılan şeylerden yemek istiyorum. Mısır olur, pamuk şeker olur..." deyince "Bu mu yani." diyerek burun kıvırdı. Resmen beğenmemişti fikrimi. "Sen daha iyisini bul o zaman!" diyerek arkama yaslanıp kollarımı karnımın üstünde birleştirdim. "Sokakta üşürsün, o yemeyi düşündüklerinle de muhtemelen hasta olursun." Haklı olduğu için sessiz kalınca, "Gel patlamış taze mısır alalım, film izleyelim. Sana da bana da değişiklik olur, epeydir sinemaya da gitmiyordum." diye toparlamaya çalıştı. En son ne zaman sinemada film izlediğimi düşündüm, anımsayamadım. "Kanlı, inli, cinli olmasın." Cebindeki telefonunu çıkartıp bana uzatırken, "Sen bir filmlere seanslara, ben de yola bakayım." dedi. Telefonu elime alıp vizyon filmlerine bakarken ikisi arasında kalıp, "Komedi mi, romantik komedi mi?" diye sordum. Benim fikrim romantik komediydi, "Ayla vardı sanki, hala vizyonda mı? Yorumları iyiydi." demesiyle yüzüm düştü. "Savaş filmi değil mi? Kanlı olur şimdi o, yüreğim kaldırmaz. Sonra, daha iyi hissettiğimde Dvd alıp izleriz." diyerek niyetlendiğim filmi söyledim. "O da olur. Seni gülümsetsin yeter." dedi. Elimizde büyük boy mısırlarla filme girdik, çıktık ve Ersin sadece bir sahnede güldü. O da yine saçma bir şarkının nakaratıydı. Eve giderken, "Bir İngiliz, bir Alman, bir Türk diye başlayayım mı?" diyene kadar dalıp gittiğimin farkında değildim. Sesiyle kendime geldiğimde, "Annem, gerçek annem değilmiş. Senin babanın kız kardeşiymiş. Babam evliyken birlikte olmuşlar, beni doğurmuş, ölmüş." diye bir çırpıda söyleyip kurtuldum. Beni süzerken, "Biliyorum. Babam anlattı." deyip arabayı yavaşlattı. Kenara çektiğinde ona kızmak istiyor ama kızamıyordum. "Olay bildiğin gibi değil, istersen eve geçince ben sana doğrusunu anlatırım. Anneni de, kendini de boş yere suçlama." Sessiz kalıp gözümü zorlayan yaşları geriye ittim. Kimseye bana nasıl yalan söylersiniz diye kızamıyordum. Ben yıllarca ailemi yalan dolanla idare etmiş, beyaz yalan adı altında sürü sepet yalan uydurmuştum. Şimdi ilahi adalet suçumu yüzüme yüzüme çarpıyor, cümlelerim harflerine bölünüp dökülüyordu. "Kızdın değil mi?" Bir daha ne sebeple olursa olsun yalan söylemeyeceğime yemin ettikten sonra Ersin'e döndüm. "Bana beyaz da olsa başka yalan söylediysen şimdi açıklarsan kızmam." "Şu yandığın zaman hastanede karşılaştığın doktor çift vardı ya..." "Evet? Adamı döveceksin sanmıştım." dediğimde sırıttı. "Adamı daha önce dövmüştüm. Şerefsiz 'bana kız ayarla' ayağına sana asılıyordu. Sen de anlamıyordun. Ben arkadaşa durumu güzelce anlatıp o kızla evlenmesini tembihledikten kısa süre sonra da evlendiler zaten." deyince şaşkınlıkla ağzım açık kaldı. "Bu kadar mı?" dedim konuşabildiğimde. "Yok, o aralarını yaptım diye hava attığın çoğu çiftin bir arada olma sebebi benim aslında. Sen, peri anne falan değilsin yani hatun,olsan olsan peri kızısın." deyip yanağımdan bir makas aldı. Gözlerimi kırpıştırırken, "Atıyorsun." dedim. Ciddiyetini hiç bozmadan, "Seni ilk öptüğümde uyuyordun." dedi. "Pislik! Ayrıca bunu biliyordum." "Çok güzel öpüyorsun, bir hatırlatayım dedim. Hem ne o öyle pislik mislik, ayıp oluyor ama!" diyerek beni kucağına çekti. Kollarımı boynuna dolayıp gözlerine bakarken, "Başka?" diye mırıldandım. Gözleri dudağımdan yeniden gözlerime çıkarken seslice yutkundu. Belime doladığı kolunu daha da sıkı sardı. Sıcaklığını tenimde hissederken gerginliğimin yavaş yavaş azalıyordu. Onunlayken her şey öyle kolaydı ki... "Gay muhabbetinin çıkma sebebi Armina değil sensin. Senin yüzünden dövdüğüm şerefsizlerden biri Hornet diye bir sosyal ağda adıma profil açmış. Gaylerin kullandığı bir şeymiş. Resmimi falan yüklemiş. Ben olayı çözene kadar ne muhabbetler döndü, kaç kişiyi dövdüm sayamadım ama İspir bile beni gay zannedip kuzenini emanet etti. Düşün artık. Yani yıllardır başıma belasın kızım." "Hepsi bu mu?" Başımı göğsüne yaslamış, daha neler çıkacağını beklerken, "Varsa da hatırlamıyorum. Çıktıkça söylerim doğrusunu söylerim artık." diyerek çenemi kaldırdı. "Sen, sen bana hiç yalan söyledin mi?" "Çıktıkça doğrularını söylerim artık." diye onu taklit ederek yüzünü avuçladım. "Seni seviyorum. Bak, bu kesinlikle doğru." Onu öpmek için uzanırken, "Yakışıklıııyım... Karizmatiğğğğimm!" diye yeniden şarkıya girse de ben kıkırdamaya başlasam da durmadım. Dudaklarım onunkilere değmeden önce arabanın camına yandan tak tak vurulunca kendimi geriye çektim. Başımı kaldırınca dikilen polisin bize tip tip baktığını gördüğümde ise yerin dibine girerek kendimi yan koltuğa attım. Yüzüm kızarırken halinden hiç şikayetçi olmayan kocam camı indirip, ehliyetini çıkartmak için cüzdanını karıştırmaya başlamıştı. 

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.4K
bc

HÜKÜM

read
137.4K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.8K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook