Bölüm 2

2143 Words
Ersin yokken evin tadı tuzu yoktu. Tam bir haftadır yine Konya'daydı. Ondan önceki üç gün Mardin'de, bir önceki hafta da Van'da. İşlerini toparlayıp geri dönmesine iki gün daha vardı ve ben delirmeye adım adım yaklaşıyordum. Elimde telefonla onun sosyal hesaplarını deşmekten bir hal olmuştum. Tüm arkadaşlarının profiline tek tek giriş yapıp didikliyordum. Hele bir falso göreyim, rüyamda yapamadığımı yapmak için yollara düşeceğim! Evet, yine başladı kabuslarım. Yeni bir boyuta girdi, hepsinin ana konusu aldığım kilolar, beni terk edip başka kızlarla takılan kocam! Bir de bunun bir üst evresi vardı, tüm sınıf aldatıldığım için bana gülüyor, ben de ayakkabılarımı gülenlere fırlatıp dersten kovuluyorum. Bahçeye çıktığımda ise durum değişmiyor, herkes bana bakıp fısıldaşıyor. Alayla gülüyorlar. Sonuç olarak öz güven dibe vuruyor. Dün geceki rüyamda Ersin, yine beni çiroz çiroz kızlarla aldattığı için adamı bir tur sorguya çekmiştim. Uyanır uyanmaz, hızımı alamayıp saniyeler içinde onlarca mesajla delirttiğim yetmiyormuş gibi dakika başı arayıp, nerede olduğunu sora sora sabır taşını ortasından çatlatmıştım. Telefonlarıma cevap vermediği gibi mesajlarıma da görüldü atıp duvara dönüşmesi ancak sabahın onunda gerçekleşmişti. Sonunda telefonda ilk ciddi kavgamızı yapıp "dır dıt dıt!" sesleri ile baş başa kalmıştım. Yüzüme telefon kapatmıştı hayvan herif! Benim yüzüme, telefonu kapatmıştı. Neymiş efendim, ben mantıklı düşününce konuşacakmışız! Hayır, ben de biliyorum abarttığımı ama gözümü her kapattığımda o iğrenç iğrenç sahneler yeniden hayat bulup sinirlerimi zıplatıyor! Elimde değil! Ay bir de o zilliden tam hırsımı alacağım etaba geçtiğimizde zınk diye uyanıvermiştim. Elim ayağım titriyor, gözüm seğiriyor nefesim daralıyordu. O Ersin'e asılan kızın gözüne bıçağı sokup deşemediğim yetmiyormuş gibi beni uyandıran şeyin babamın araması olduğunu görüp çöküşe geçmiştim. Babam ve diğerleri, aramalarına cevap vermediğim için işi inada dökmüştü. Abimlerden gelen mesajı gördüğümde durum daha da vahimleşti. Hafta sonuna gelecek, beni kontrol edeceklermiş. Ya ben onların travmasını daha atlatamadım, yeni yaralar istemiyorum! Hayır yani, Ersin'e de dedim; numaramı değiştirelim, ben olayı hazmedince onlara ulaşırım. Ne oldu? Dinletemedim! Haklı aslında ama birazcık, çok azcık bencil olmak benim de hakkım. Ben de merak ediyorum; gerçek annem kimdi, neye benziyordu, nasıl davranırdı. Saçları turuncuydu, o tamam da... Mesela gözleri ne renkti, o da benim gibi üç öğün pilav yiyerek iki ayda verdiği kiloyu bir ayda geri alıyor muydu? Sinirlendiğinde kendi kendine konuşuyor muydu? Aynanın karşına geçip bir türlü beğenemediği için elli kere makyajını yeniliyor muydu? Kitap okumayı, kahveyi, pencereden sokaktan geçenleri izlemeyi seviyor muydu? Nasıl gülümsüyordu? Sütümden yeni bir fırt çekip gözümü masadaki bir damla sütü mideye indiren kara sineği izlerken düşündüklerime gülecek kadar sıyırmıştım. Kadıncağızın ruhuna yeniden Fatiha okuyup yılların açığını kapatırken gözüm lavabonun üzerine birikmiş bulaşıklara takıldı. Ersin gittiğinden beri pasaklı bir şeye dönüşmüştüm. Dinlemekte olduğum Orhan baba şarkısı kendini kederli bir başka arabeske bırakırken elimde boş bardakla birlikte ayaklandım. Bardağı suya tuttuktan sonra uğursuz vızıltısı ile güzelim şarkıyı boykot eden kara sinekten kurtulmak için perdeyi aralayınca bir an ışık gözümü alsa da gördüğüm manzarayla neşem yerine gelmişti. Kar yağmıştı. Her taraf pırıl pırıldı. Pencereyi açıp temiz kar havasını derince solurken sırtıma aldığım şalı çekiştirip burnumu çektim. Salak gibi ota boka ağlayan şişko, turuncu bir örgü yumağına dönüşmüştüm! Kendimi darladığım yetmiyormuş gibi adamımı da bezdirmiştim. Sonunda beni bırakıp dünyanın bir ucuna kaçmayı hayal ederek uyuya kaldığından neredeyse emin olacak kadar işi büyütmüş de olabilirim. Öyle yani, ben bir şey yapınca tam yaparım. Ders çalışınca minik satır aralarına kadar ezberler, temizlik yaparken dip bucak geçer, bir şarkıyı sevdiysem yüzlerce kez, kusana kadar dinlerdim. Ayarım yoktu. Kahve, kitap ve pencereden sokakta kayıp düşenleri izleme zamanının gelip çatmıştı. Böyle bir günü kendime acıyarak mundar etmemek gerekirdi. Fırsatı kaçırmamak, az da olsa insana benzemek için pencereyi kapatıp kolları sıvadım. Burnumu yeniden çekip şalımı sandalyeye astıktan sonra bulaşıklara giriştim. Temizliğe gelen ablaya izin verip, depresyonumu ta dibine kadar yaşamaya çalıştığım için kendime söverek dağ yığınından kurtuldum. Üzerinde ekmek kırıntısından tutun da kurumuş çorba kalıntısına kadar çeşit çeşit pislikle dolu masayı ve yerleri hallettim. Midem allak bullak olsa da işimi bitirdiğimde gördüğüm güzel manzaraya değmişti. Bir süre soluklanıp elime aldığım şalı sürükleyerek banyoya gittiğimde biriken kıyafet yığınıyla acı bir bakışma yaşamış, sonunda banyoyu da halletmiştim. Salonu ve diğer odaları elden geçirmeyi bitirdiğimde acayip yorulmuştum ve yatak odasındaki aynayı silerken kullandığım yeşil renkli zımbırtının kokusu yüzünden fena haldeydim. Kötü kokmuyordu. Aksine, acayip güzel kokuyordu, Hindistan cevizi gibi... Haliyle şimdi de Hindistan cevizli küçük kuru pastalardan yemek istiyordum. Saçımı örüp, üzerimi hızlı bir şekilde giyindikten sonra gözümün önünde dans eden pastalardan almak ve mutfağımı pilavdan başka şeyler yiyecek kadar erzak ile doldurmak için yollara düşmenin vaktiydi. Ersin'in giderken bıraktığı para olduğu gibi duruyordu. Alışverişim için yeter de artardı bile. Görgüsüzce tüm parayı aldım, ikiye bölüp ceplerime doldurdum. Sonra ekstreyi görünce ağlaması için sevgili kocama bir sürpriz yapmaya karar vererek kredi kartını da arka cebe indirdim. Evin anahtarını alıp montumun cebine yerleştirdiğimde fikrimi değiştirmemek için acele adımlarla kapıyı çekip çıktım. Aşağı indiğimde kara dokunmadan rahat edemeyeceğimi bildiğim için eldivenlerimi de taktıktan sonra hazırdım. Trip atmak için telefonumu evde bırakmaya karar vermiştim ama çıkarken yine de Ersin'e mesaj atmadan duramadım. Cevabını beklemeden telefonumu salona bırakıp çıktığımda yüzümde bir gülümseme vardı. Ersin'in kıymetli arabasına bindiğimde ilk olarak pastaneye uğradım. Gözüme hoş gelen ne varsa aldım ve ardından yakındaki bir alışveriş merkezinde daldım. Arabadan inerken montumdan ve eldivenlerimden kurtulup bileğimdeki saate baktığımda keyfim yerindeydi. Eve döndükten sonra romanımı bitirecek ve ders çalışacak bolca vaktim olacaktı. Hatta akşam yemeği için Armina ve diğerlerini bile çağırabilirdim. Mutfak alışverişinden sonra gözüm bir bebek mağazasına takıldığında kararlı adımlarla ilerlemeye başladım. Nuray artık yurtta kaldığı için boş kalan odayı yenilemenin zamanı gelmişti. İçeri girmeden önce vitrine hayran hayran bakarken yanağımdan öpülünce korkuyla sıçradım. "Kız, sonunda insana karışmaya karar verdin demek." diyen Armina olunca dilime gelenleri yutup yumuşadım. Siyah bir bluz ve dökümlü şalvar tipi bir pantolon giymiş, saçını tepeden sıkıca toplamıştı. Elinde minik siyah bir çanta, ayağında topuksuz bir ayakkabı vardı. Topuklu botlarıma rağmen ondan kısaydım. İncecik, zarif ve alımlı görünüyordu. Dar bluzu yüzünden hafif göbeği kendini belli etmişti ama hiç de kötü gözükmüyordu. Cildi ışıl ışıl, yüzünde kocaman bir gülümseme ile gayet sağlıklı duruyordu. "Sen hayırdır? Kocan nasıl oldu da seni tek başına sokağa saldı?" demeden önce onu süzme işlemini bitirmiştim. "Aşağıda imza dağıtıyor. Tek başına değilim, korumam var!" deyip dudak büktü. Dönüp biraz gerimizde duran üç adamı işaret ettiğinde kaşlarım havalandı. "Her gittiğin yere geliyor mu bunlar? Şimdi iç çamaşırı falan alacak olsan ne olacak." dediğimde kaşı çatıldı. "Birlikte seçeriz herhalde! Dibimden ayrılmıyorlar. Neyse sen beni boş ver de gel şuraya bir dalalım." İçeri girip aptal aptal sırıtarak kıyafet bakmaya başladık. Elime aldığım sarı, peluş bir tulumu incelerken, Armina da mavisine uzanmıştı. Elimizdekilere, sırıtan yüzlerimize ve etrafa bir bakınıp ne yaptığımı anlamaya çalışan arkadaşıma açıklama yaptım. "Kim derdi birlikte bebek kıyafeti bakacağız diye... Bu, kaderin bize götüyle güldüğü bir an. Şahsen ben kader olsam, aynen öyle yaparım. Evlenirim ama adam bana dokunmayacak diyen kızla, evlenmem kariyer yaparım diyen kız hamile ve bundan mutlu. Bu normal değil..." "Katılıyorum." diyerek minik bir patik alan Armina, patikle aynı renkte bir tulum almıştı. Hemen yanına gittim. "Sarısı yok mu acaba bunun?" derken kenarda duran görevli sonunda ayaklandı. Masadan ayrılınca neden yerinden kalkmadığını anlamış olduk. Kadın doğurdu doğuracaktı. "Kalmadı maalesef, haftaya gelecek. İsterseniz yine uğrayın." Cümlesi biterken yüzünü buruşturdu. "Uğrarız." Çok fazla şey almamıştık, ama aldıklarımız öyle şirindi ki daha pek çok kez mağaza gezecek ve odalar dolusu şey alacaktık. Söze dökmesek de biliyorduk. Armina'yı ikna ettikten sonra kendimiz için de kıyafet almamız bebek alışverişinden uzun sürdü. Ne denersem deneyeyim bir türlü yakıştıramıyor, aklım evde bıraktığım telefonuma ve saçma rüyalarıma kayıp duruyordu. "Ersin yok dedin ya, akşam bir araya gelsek, diğerlerini de çağırsak? Şöyle güzel bir akşam geçirsek?" Normalde bunu teklif eden ben olurdum ama kimseyle konuşmak istemiyordum. "Başka zaman." Kar izleyip kitap okuyarak kendimi rehabilite etmek istiyordum. Bunu ona da söylediğimde, "Depresyona girmişsin sen. Akşama bizdeyiz. Anlamam öyle başka zaman falan." dedi. El mahkûm kabul ettim. Aren'in de işi daha süreceği için eve geçtik. Soyunup dökündükten sonra mutfağa geçtik. Armina İspir ve Püren'i, Aren de geri kalanları aradı. Diğerleriyle anlaşıp anlaşamayacaklarını bilemediğim için okuldan arkadaşları çağırmadığımdan çok kalabalık olmayacaktık. Zaten gelseler de çoğu adamların ve Nehir'in ağzına bakacağı için gece çok eğlenceli olmayacaktı. Asuman Hanımla birlikte mutfağa dalmak yerine bir yemek şirketiyle anlaşmış olduğumuz için yeterince zamanımız kaldığından pencereden bahçeye biriken karı izlerken şansımı denemeye karar verdim. "Kız, gel kardan adam yapalım." "Enerji harcarız iyi olur ama kalın giyelim. Hasta olmak istemiyorum. Sonra gelsin ev hapisleri, azarlar..." Üzerimi kalınca giyinip Armina'ya ait bere ve eldivenleri de kuşandım. O da hazır olduğunda kendimizi bahçeye attık. Evdeki çalışanlarla birlikte on iki kişilik bir grup oluşturmuştuk. Armina kontrolü ele alıp iş bölümü yaptığında bana düşen kısım önüme erkekler tarafından yığılan kara şekil vermekti. İlk yaptığım kardan adamı süzerken "Senin eski nişanlıya benziyor," diyen Armi yüzünden tüm ciddiyetimi kaybettim. Şaheserim, küçük ve çirkin bir şey olmuştu. "Ay deme be öyle. Dur sen, şimdi yakışıklı bir adam yapacağım. O zaman böyle konuşabilecek misin bakalım." Tüm uğraşlarıma rağmen yaptıklarımın hepsi eciş bücüştü. Ben hırs yaptıkça Armina'nın alaylarının dozu artmaya ve yorumları da komikleşmeye başladı. Personel tedirginliği atıp eğlenmeye başladığında bana yönelen alaycı yorumlar da arttığı için iyiden iyiye delirdim. Her zaman olduğu gibi mükemmeli yapmak için daha çok çabalamaya başladım. Uzun uğraşlar sonucunda gerçekten şirin bir şey ortaya çıkardığımda ise kraliçe edasıyla doğruldum. Ve Armina'nın yaptığının benimkinden çok daha büyük ve güzel olduğunu görüp hayal kırıklığına uğradım. Ben tek başıma uğraşırken o diğerlerinden yardım alıyordu. Kendimi kaptırdığım için fark edememiştim ve kopya çekip benden yüksek not alan bir rakibim varmış gibi sinirlendim. Yerden toparladığım bir avuç karı sıkıştırıp nişan aldım ve gerilip fırlattım. İşi bittiği için bana döndüğü saniye yüzüne gelen topu görüp eğildi. Hemen arkasında duran Asuman Hanım o kadar da şanslı değildi. Alnının ortasına çarpan kar yüzünden şaşkınlıkla dengesini kaybetti. Düşerken yanında bulunan iki koruma atılıp onu tutmaya çalışınca üçü birlikte yeri boyladı. Önce korkuyla nefesimi tutup onlara koştursam da yerde kahkahalarla güldüklerini görünce derin bir nefes aldım. Onlar yerden kalkarken ben de yüzüme gelen dağılmış saçlarımı geriye ittim. Yeniden yüzüme gelince yere düşen tokamı bulup eldivenlerden kurtuldum. Bereyi çıkartıp saçlarımı tepemde toplamaya uğraşırken yüzüme kartopunu yedim. Şaşkın çığlığımdan start düdüğü gibiydi. Herkes yerden aldıklarını birbirine fırlatmaya başladı. Yüzüme gelen bir kar topunu sıyırıp gözümü açtığımda misafirlerin gelmiş olduğunu gördüm. Aren, karısını bir tur azarlayıp eve dönmesini söylediğinde Armina inat edecek gibi olunca araya girdim. "Abartma, eğlendik bitti. Uzatırsak boku çıkacak. Düşeceğiz falan. Hem üşüdüm ben. Hasta olmayalım." Söylediklerim Armina'yı da yumuşattığı için içeri geçtik, yemek yedik, şakalaştık derken etraftakileri izlemeye başladım. Ne Burak'ın şakaları ne de diğerlerinin konuşmaları eğlendirmiyordu. Ersin yoktu ve ben kendimi acayip yalnız hissediyordum. Zaten onları da sıkmaktan başka işe yaramıyordum. Akşam üzeri, daha diğerleri eğlenirken evden ayrıldım. Eve geldiğimde bebek için aldıklarımı Nuray'ın odasına bıraktım. Kendime aldıklarımı poşetleriyle kenara bıraktım. Şu sıralar küs olsak da görünce ona çok yakışacağını düşündüğüm için almadan duramadığım mavi ve gri gömlekleri de ambalajından çıkartıp banyoya götürdüm. Bir tur suya vurup astım. Sonraki ilk işim odaları dolaşıp lambaları yakmaktı. Ev sıcak olduğu için ince geceliklerimden birini giyip mutfağa geçtim. Kendime bir kahve hazırlayıp odamdan nicedir okumak istediğim bir kitabı aldım ve koltuğa yerleştim. Kitabımı açıp birkaç sayfa okuduktan sonra bakışlarım telefonuma kaydı. Görmezden gelip okumaya devam ettim. On sayfa kadar sonra yeniden telefona baktım. Aklıma Ersin'in ne kadar sinirlenmiş olduğu geldiğinde yüzümde kendini beğenmiş bir gülümseme oluştu. "Ağla! Delir. Çıldır!" diyerek hayaline dil çıkarttıktan sonra yeniden kitaba döndüm. Gözüm sürekli hemen yanımdaki telefonuma kaysa da inat edip açmadım. Kitaptan bir şey anlamadığım için sonunda bıktım ve kapatıp sehpaya bıraktım. Yeniden telefona baktım. "Açmıyorum lan!" diyerek kendimi oyalamak için bir şeyler yapmaya karar verdim. Gözüm odada dolandı. Kendine kurban olarak perdeleri seçti. Bugün onlara bulaşmamıştım. Perdeleri temiz olmalarına rağmen söküp makineye attım. Kuruttuktan sonra ütülemek yarım saatimi almıştı. Çok kırışık olmasa da oyalanmak için ince ince ütülemiştim. Yerine nasıl asacağımı düşünürken sandalyelerden biri dikkatimi çekti. Sürükleyerek pencerenin önüne getirdim. Üstüne dikkatle çıktım ama boyum yetişmediği için geri inmek zorunda kaldım. Daha yüksek bir şey arayıp bulamayınca kırlentleri alıp sandalyeye yığdım. Tam çıkacağım sırada kapı çaldı. Elime aldığım perdeyi yerine bırakıp kapıya ilerleyip delikten baktım. Lamba kapandığı için kim olduğunu göremeyince ürktüm. Ersin gelse zili çalmak yerine anahtarını kullanırdı. Nuray bu saatte gelmezdi. Diğerleriyle de yeni görüşmüştük. Üstüm de müsait değildi. Tam ağzımı açıp "Kim o!" diye bağıracakken kendime geldim. Ya gelen kişi yabancıysa, hırsız belki de katilse! Ya evde günlerdir tek başına olduğumu biliyorsa ve beni takip etmişse? Kapıdan uzaklaşıp, "Hayatım kapıya sen bak, üzerim müsait değil." diye bağırdım. Hem de ne bağırma! Dışarıdaki kötü niyetli biriyse duyup toz olur diye düşünsem de telefonumu alıp yatak odasına geçtim ve kapıyı kilitledim. Telefonumu açmaya çalışırken kapı açıldı ve korkudan nefesim kesildi. Kısa süre sonra yatak odasının kapısı zorlanınca korkudan elim ayağım titreyerek kalakaldım. Telefonun açılırken çıkardığı ses odada yükselirken nefes almaya korkuyordum. Kapı büyük bir gürültü ve tek bir darbeyle açıldığında çığlığı bastım. Karşımda sinirden delirmiş kocam vardı. "Nerede lan o şerefsiz!" diye kükreyip üzerime gelirken dayanamayıp ağlamaya başladım. Burnundan soluyordu. Kolumu tutup halimi süzdükten sonra gözleri odada dolandı. Lambasını açık unuttuğum banyoyu fark edince kolumu savurdu. Kalbim deli bir hızla çarparken, korku yerini kızgınlığa ve hayal kırıklığına bırakmıştı. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD