Bilmiyorum
İsmimiz kadar harfin arasına sıkıştırılmış ruhumuz. Benim ruhumun sıkıştırıldığı isim Kübra. Ve yaşayışımı anlamlandıramadığım yıllar birikip önüme on yedi sayısını koydu. On yedi senedir bedenimin içinde sıkışıp kalan ruhum ve tam tersini düşünmek için çırpınıp duran beynimin arasındaki git gellerle uğraşıyorum. Ve inanın bana, bu hiç de kolay değil. Hele ki ruhunuzdan daha karanlık bir hayatınız varsa.
Size de oluyor mu bilmiyorum ama, sanki bir boşluk var benim beynimde, kalbimde. Annem “Olur öyle şeyler. Sen büyüdükçe hafızan diğer olaylara yer açmak için gereksizleri siler.” diyor. Öyle diyorsa öyledir. Öyledir değil mi? Anneler her zaman her şeyi bilirler ne de olsa. Belki hatırlarım sonra. Belki de hiçbir önemi yok bunların annemin de dediği gibi. Sadece birazcık abartıyor olabilirim. Her şeyi bıraktığım gibi, bunu düşünmeyi de bırakırsam çok çok daha mutlu olabilirdim belki. Birazcık daha fazla en azından. Bu da bana yeter de artardı bile. Mutluluk bu kadar basitti işte benim için. Ama yine de buna bile izin vermeyenler vardı. İstediğim basit bir şey iken, bunu bana zorla zehir edenler. Kim mi? İşte bunu da siz henüz bilmiyorsunuz.
Büyüdükçe geçerdi belki de her şey, annemin de söylediği gibi.
Peki ya büyüdüysem eğer, neden hâlâ bazı şeyleri bilmiyorum ben?
Mesela babam neden bana karşı bu kadar acımasız bilmiyorum, anneme sarıldığım zaman neden içimde bir şeyler kıpırdamıyor bilmiyorum, babam bu güne kadar benim için tek kuruş harcamamasına rağmen bu sene beni neden bu zengin okuluna yazdırdı bilmiyorum. Ve son olarak.. Okulda ‘Buz prens’ olarak adlandırılan, okuldaki müzik grubunun solisti olan ve o gruptan başka hiç kimse ile konuşmadığını,
onlardan hariç hiç kimseye gülümsemediğini öğrendiğim bu çocuk ben sınıfa girer girmez neden beni zorla yanına oturttu ve şu an neden bana gülümsüyor? İnanın hiç bilmiyorum...