-Toprak Ve Ben-

1024 Words
Dede biz...biz evleneceğiz." Şaşkınlık dolu bakışlar ikili arasında gidip geldi. Muhsin Bey sesindeki şaşkınlığı gizlemeyerek konuştu. " Oğlum çok sevindim. Ama siz emin misiniz? Yani bir yerde oturup konuşun önce. Aceleyle karar vermeyin." Tüm sorulara Toprak yanıt veriyor Eylül'ü büyük bir yükten kurtarıyordu. " Dede yanlış anlamayın ama biz daha önceden tanışıyorduk. Ben Eylül olduğunu bilmiyordum ama bugün burada da karşılaşınca tam anlamıyla tanışmış olduk. Yani siz de onaylarsanız eğer..." Toprak'ın sözünü kesen Mehmet Bey'in soru yüklü sesiydi. " Eylül." dedi yanıt beklercesine. Eylül ağır ağır bakışlarını çevirdiğinde çatık kaşlarının altından yanıt bekleyen gözlere baktı. " Hayır amca yanlış anlamayın. Sadece yardım etmişti Toprak bana." Ellerini itiraz edercesine sallayarak kendini ifade etmeye çalışmıştı. " Efendim yanlış birşey yapmadık sadece tanışıyorduk." dedi Toprak yanlış anlaşılan cümlesini düzelterek. Büyükler gençleri birkaç kez daha konuşup emin olmaları için tembihlese de ikili emin olduklarını söyleyerek itiraz etti. Hafta sonu için isteme merasimi düzenlemeye karar verdiler. Eylül ve Toprak'ın zamanı erkene alma çabalarına şaşırsalar da ses etmeden kabul ettiler. " Biz de kalkalım artık. Yorduk seni Muhsin Amca." dedi Mehmet Bey. Vedalaşıp çıktılar hastaneden. Arkalarına bıraktıkları Muhsin Bey aldığı haberle yorgunluğu umursamıyordu bile. Tüm itirazlarına rağmen Toprak eve bırakmak istemişti. Şuan Eylül camdan dışarı bakıyor gibi görünse de aslında bir yandan amcası ve Toprak'ın sohbetini dinliyor bir yandan da bundan sonra ne olacağını düşünüyordu. Toprak'ın çevreye karşı efendi tavrı Eylül'ün yanıda bir anda sönüyor ateş topuna dönüyordu sanki. Gerçi Eylül'ün de ondan kalır yanı yoktu. Bu ilişki en başından sorunlu başlamıştı ya sonları hayr olsundu. Duran araba ile başını camdan kaldırıp kapıyı açtı. Toprak'ın yengesinin kapısını açtığını görünce garipsesede de çaktırmadan bakışlarını çekti. Bu çocuk da beşon muydu yoksa nazik bir insan mı karar vermeliydi canım. İçeriye girmesi için teklifte bulunulsa da nazikçe reddetti Toprak. Mehmet Bey ve Aynur Hanım selamlaşıp binaya doğru adımladılar. Eylül de peşlerine takılacağı sırada yengesinden yediği dirsek ile 'müstakbel eşi!' ile vedalaşması gerektiğini anlayıp onların içeriye girmesini bekledi. Onlar içeri girince ne diyeceğini bilemeyen ikili bir süre etrafı izledi. Eylül sessizliği bozup:"Allah'a emanet ol. Ben gideyim." dedi bakışlarını değdirmeden. "Görüşürüz." dedi Toprak. Eylül binaya girene kadar bekleyip arabasına bindi. Asfaltta tiz bir ses bırakarak uzaklaştı. Dairenin önüne geldiğinde kapıda bekleyen amcasına anlamaz bakışlar attı Eylül. " Yengeni bekliyorum. Ali'yi almaya gitti. Bende anahtar yok."diyerek uzun bir açıklama yaptı amcası. Anlaşılan çikolata stoklarının baş düşmanı Ali'yi komşuya emanet etmişlerdi. Uzun uğraşlar sonucu bulduğu anahtarı çantasından çıkarıp kapıyı açtı. Kapının girişinde yengesinin ima dolu bakışlarına aldırmadan feracesini çıkartıp askıya astı. Sorguya çekileceğini biliyordu ve bunu olabildiğince ertelemeye çalışıyordu. " Ne diyorsun yenge anlamıyorum ki. Öyle kaş göz yapıyorsun." dedi sesini amcasının duyacağı ayara getirerek. Yengesinden yediği dirsek darbesi ile küçük bir inilti döküldü dudaklarından. Aynur Hanım gözlerinden ateş saçarak mutfağı işaret etti. Eylül kaçışının olmadığını görünce ayaklarını sürüye sürüye gitti mutfağa. Aynur Hanım mutfağın kapısını kapatıp Eylül'ü sandalyeye oturttu. Birkaç saniye gözlerini etrafta gezdirdi. Suratına ciddi bir ifade yerleştirmişti. Bakışları Eylül'ü bulduğunda: " Eylül sen emin misin kızım?" dedi tüm şefkati ile. Çocuğu yerine koyup büyüttüğü kızıydı onun. Ablası bildiği kadının emanetiydi. Eylül yengesinin bu konuşmayı amcasına aktaracağını biliyordu. İkisi de emin olmak istiyordu. Onları anlıyordu. " Eminim yenge siz merak etmeyin." dedi masadaki eli tutarak. Kadının suratındaki ifadeyi görünce biraz da süsleme yaptı. " Biz mutlu olacağız yenge merak etmeyin. Mutlu bir yuva kuracağız bak gör." dedi suratına yerleştirdiği gülümseme ile. Aynur Hanım derin bir nefes başını salladı. Aniden aklına birşey gelmiş gibi konuşmaya başladı. " Kız ne konuştunuz bugün. MaşAllah haa damadımız da pek yakışıklı." dedi imrenerek. Eylül alışmıştı bu ani duygu değişimlerine ama bu yaşa gelmiş kadının enerjisinden hiçbir şey kaybetmemesine hayretle bakıyordu hala. Ee tabi nasıl kaybetsin her hafta yapılan 'gün partileri' yengesini formda tutuyordu. " Ne konuşalım yenge birşey konuşmadık. Öyle evliliğe dair birkaç mesele." dedi sakince. ' Sahte evliliğe dair birkaç mesele.' diyemedi tabi. O sırada mutfağa giren amcası konuşmaya hazırlanan yengesinin lafını kesmişti. Konunun burada kapanmadığını gözleri ile ima eden yengesi yiyecek birşeyler hazırlamaya başladı hızla. Yemekler yenilip sofra toplanınca Eylül masum olduğunu düşündüğü bakışlarını yengesine dikti. Şuan bir bahaneyle kaçamayacağına göre son çare rica etmekti. "Yenge." dedi sonunu uzatarak. Başını bir yana eğip devam etti. " Ya ben çok yoruldum. E yarın da temizlik yapacağız. Ben bugün yatsam, dinlensem. Yarın da süper bir temizlik yapsam. Nasıl olur?" dedi kömür karası gözlerini kırpıştırarak. Aynur Hanım bıkkınca başını iki yana salladı. " İyi git yat. Sırf sözün var diye izin veriyorum bak." dedi. Koşarak uzaklaşan Eylül çıkmadan yalakalık yapmayı da ihmal etmedi. " Yengem benim be. Şu tatlılığa bak adeta iyilik timsali." Heidi misali odasına ilerlerken aniden dünyası kararan Eylül tiz bir çığlık atarak zıplamaya başladı. Hayatı film şeridi gibi geçti gözünün önünden. Bir eliyle ayak serçe parmağı parmağını tutuyor olduğu yerde zıplıyordu. 'Aşk acısı da neymiş, bu acı tarif edilemez.' Onun bağırışına gelen Ali bir süre ne yaptığını anlamaya çalışsa da sonunda koşarak uzaklaştı. Giderken bağırarak : "Anne Eylül ablam Afrika yerlileri dansı yapıyor." demeyi de ihmal etmedi. Sağolsun babasıyla izlediği belgeseller onu kültürlü bir minik canavar yapmıştı. Acısı dinen Eylül: " Hadi lan oradan minik velet." diye söylenerek odasına girdi. Aynı abisi gibiydi bu da işte. Eylül'le laf atmaya bayılıyordu. Odasına giren Eylül abdest almak için banyoya gitmeden önce mesajların yüklenmesi için internetini açtı. Zira evleneceğini haber vermesi gereken bir arkadaşı vardı. Abdestini alıp namazını kıldı. Ardından telefonunu alıp kendini yatağa attı. Günün en anlamlı anı buydu herhalde. Yorganın altına girip Erva'ya mesaj attı. Eylül: Yarın erkenden bize gelmen lazım. Erva: Gelirim de bir sorun mu var? Erva'nın öğrenmeden bırakmayacağını bilen Eylül kısa bir özet geçti. Tam o sırada kapısının önünden gelen ayak seslerini duyar duymaz telefonun güç düğmesine basıp kapattı. Telefonu komodinin üzerine bırakıp uyuma taklidi yapmaya başladı. Aynur Hanım yavaş adımlarla yaklaşıp uyuduğunu zannettiği Eylül'ün üzerini örttü sıkıca. Eylül ise içinden Erva'nın mesaj atmaması için dua ediyordu. Tam o sırada telefona gelen üst üste bildirimler kısa bir kalp çarpıntısı yapsa da Aynur Hanım Eylül'ü uyuyor zannedip telefonu da alarak odadan çıktı. Derin bir nefes alan Eylül yatakta rahat bir pozisyon alıp düşünmeye başladı. Yarın temizlik yapacaklardı. Sonraki gün ise büyük gündü. Onlar için bir oyun bile olsa sözleneceklerdi. İçindeki heyecana anlam veremeyerek karanlığa teslim etti kendini. Ne Toprak bilebilirdi ne de Eylül daha çok karanlıkta kalacaklarını.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD