2*

1370 Words
Mavi Yılmaz Sabah gözlerimi patates kızartmasının mis gibi kokusuyla açmıştım. Tam güzel kafamı yastığımdan kaldıracağım zaman sanki yerine çakılmış gibi kalkmıyordu namussuz. Kumru'nun sesi odamı doldurduğunda sesi kulaklarıma uğultu şeklinde ilişiyordu. Keskin kahve gözlerini net bir şekilde görüş alanıma soktuğunda sesini de gayet iyi duymaya başladım. "Bir daha seninle içersem ne olayım!" diye bağırmasıyla zor da olsa kafamı yastığımdan kaldırdım. Kumru benim can dostumdu. Yollarımızı yetimhanede hiç ayrılmamak üzere birleştirsek bile bir dönem ayrılmıştı. Kaç yaşında bile tanıştığımızı hatırlamıyorum. Tek bildiğim bu yaşımıza kadar hep beraberdik. Hep birbirimizin arkasını kolladık. "Ne olasın?" dedim pis pis sırıtırken. İri kahve gözleri alev alev yanarken "Benim ne olacağımı boş ver. Bugün ilk iş günümüz hatırlatayım." dedi ters bakışlarını üzerimden ayırmadan odamdan ayrıldı. Bugün Urfa'dan Mardin'e geleli tam bir hafta olmuştu. Bir haftada Kumru'nun arkadaşı Barzan sayesinde iş bulabilmiştik. Sigorta yapmayacak iş yeri bulmak çok zorken işe girdiğimiz okul, kadın dayanışması kapsamında sorgusuz suğalsız bizi kabul etmişti. Tabi bunda okul sahibinin yeğeninin torpilini es geçmemek lazım. Yataktan hızla kalkıp odamın tam karşısında olan banyoya girdim. Hızlı bir duş aldıktan sonra kendime gelebilmiştim. Odama geçerken Kumru'nun "Acele et!" demesiyle bakışlarımı ona çevirdim, ufacık mutfakta hem kahvaltı hazırlayıp hem de bana söyleniyordu. Evimiz ufaktı; iki oda bir salon. Apartman dairesinin zemin katında konaklıyorduk. Evde eşya pek yoktu. Salon mutfakla bir bütündü, bir kanepe bir de masa sandalyemiz vardı. Odam ise ufacıktı. Kreme boyanmış duvarlarıyla kirli gibi duruyordu. Tam karşımda camın dibinde olan yer yatağım oldukça rahatsızdı. Onun karşısında bezden bir gardırop onun yanında ise boy aynısı vardı. Hızla dolaba ilerleyip üzerime bej boyfriend gömliğimi giyip altıma ise beyaz renginde olan pantolonumu geçirdim. Ayaklarıma ten renginde olan spor ayakkabılarımı geçirip boy aynamın karşısına geçtim. Saçlarımı kurulayıp kulaklarımın arkasına attıktan sonra sade bir makyaj yapıp parfümümü sıkındım ve mutfağa ilerledim. Ufak masamızda, efsane bir kahvaltıyla resmen dirilmiştim. "Döktürmüşsün yine." derken bir zeytin alıp ağzıma attım. "Otur hadi geç kalacağız!" dedi elinde tuttuğu çaydanlıkla masaya doğru gelirken. Kumru, oldukça güzel bir kızdı. Orta boylu olduğu için buna sitem etse de onun ufak tefekliği ona yakışıyordu. Kahve saçları beline kadar uzanırken kahve gözleri saçlarının güzelliğine eşlik ediyordu. Dolgun dudakları ise tam olarak ufak yüzüne göreydi. Söylediğini yapıp kahvaltımı etmeye başlamıştım ki sesiyle birlikte bakışlarımı tekrar kahve gözlerine çevirdim. "Dün akşam olanları hatırlıyorsun değil mi?" demesiyle hafızamı kontrol etmeye başladım. Tipsiz bir adamın kolumdan tutup çevirmesiyle baygın bakışlarımı ona çevirdim. "Bana da dans etsene güzelim?!" derken otuz iki dişi de sırıtıyordu ki aramıza iri bir cüssenin girmesiyle sırıtışı yerde son bulmuştu. Buda kimdi be! "Siktirin gidin lan!" derken ayakta olan adamın üzerine yürüyordu ki adam bir süre bağıran adama baktıktan sonra koşmaya başladı. Yerdeki adam da arkadaşının arkasından koşarak uzaklaşırken kolundan tutup kendime doğru çevirdim. "Sana ne oluyor be! Kimsin sen Malkoçoğlu gibi atlıyorsun!" derken adam yüzüme bön bön bakıyordu. Omuzlarından tutup sarsarken, "Sana diyorum sana!" Bağırdım. Derince yutkunduktan sonra "Buyur!" dedi sessizce. "Ne karışıyorsun el alemin işine be!" derken başımın dönmesiyle olduğum yerde ister istemez sallandım. "Ben dövecektim onu!" dedikten sonra Kumru'ya bakıp kahkaha attım. Kumru, benim koluma girip "Siz onun kusuruna bakmayın. Hadi gidelim." dedikten sonra Malkoçoğlu "İsterseniz sizi gideceğiniz yere bırakalım." demesiyle sinirim tepeme çıktı. Sen kimsin de beni bırakıyorsun? Çok istiyorsan ben seni bırakayım! Kimse beni bir yere bırakamaz, ben kimseleri bir yerlere bırakırım, o kadar! "Sen kimsin be!" diye çemkirip kolumu Kumru dan kurtarıp, Malkoçoğlu'na doğru iki adım atıp, tam önünde durdum. "Ben Af..." derken gözlerim kararmıştı ki kendimi iri kolların içinde buldum. Adam yüzüme aval aval bakarken hızla onu itekleyip Kumru'nun koluna girdim. "Kusura bakma." dedikten sonra Kumru'yu çekiştire çekiştire evin yolunu tuttum. "Evet hatırladım ne olmuş?" diyerek tekrar önümdeki tabağıma gömdüm bakışlarımı. "Adamın kucağına bıraktın kendini." derken sırım sırım sırıtıyordu. "Aman Kumru, bir daha nerede göreceğim sanki adamı boş ver, geçti bitti!" dedim sinirle. Ne yapalım yani biraz sarhoş olmuşsak. "Burası İstanbul gibi değil Mavi!" dedi imalı sesiyle. "Neyse ne, boş ver." dememle oda önündeki tabağına geri döndü. "Can bir daha aradı mı?" diye sormasıyla lokmalarım boğazıma dizildi resmen. "Açma şu konuyu!" dedim sinirle masadan kalkıp kahvaltılıkları mutfağa götürmeye başladım. O da sessizce sofrayı toparlamaya başlamıştı. ❤️ Okulun kapısında uzun uzun güzelliğine bakıyordum. O kadar güzeldi ki dün de etrafa bakarken zor girebilmiştim içeri. Çok büyük bir okuldu. Kocaman bahçesinde ne ararsan vardı. Basketbol sahası, futbol sahası, özel olarak hazırlanmış oturma yerleri vardı. İçeride Arya hanımın anlattığına göre havuz, tenis, satranç kısacası çoğu sosyal aktivite vardı okulda. Bina ise oldukça büyük ve gösterişliydi. Bina da gri ve beyaz renkler hakimken büyük camları ise güzelliğine güzellik katmıştı. Kumru'nun kolumdan çekiştirmesiyle içeriye girdik. Muhasebe mezunuydum, iki yıllık yüksek okula gidebilmiştim sadece. Okulda da bilgi işlemde çalışacaktık Kumru ile beraber. Hızla okula girip girişte bizim için hazırlanmış çalışma alanına doğru ilerledik. Uzun beyaz masa da ki yerimi alıp bilgisayarı çalıştırdım. Ezo adında sarışın, yeşil gözlü, orta boylu, zayıf bir kız bize her şeyi anlattıktan sonra yanımızdan ayrılmıştı. Söylediğine göre o da resim öğretmenliydi. Oldukça tatlı bir kıza benziyordu, tahminimce aynı yaşlardaydık. Bir elin sert bir şekilde masaya vurmasıyla bakışlarımı oraya çevirdim. Esmer yaşlı bir adam tam karşımda resmen burnundan soluyordu, "Ayşe Güngör, bak hangi sınıfta!" derken gözlerinden alevler çıkıyordu resmen. İsmi bilgisayar da aratmıştım ama bu adama bilgi vermek hiç içimden gelmiyordu. "Bir sorun mu var beyefendi?" dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. "Sana ne kadın, hangi sınıfta!" diye tekrar bağırmasıyla hızla ayağa fırladım. "Sesinin tonunu önce bir azalt bey amca!" dedim sinirle. Kumru kolumdan çekiştirip "Ne yapıyorsun?" diye fısıldarken adam tekrar elini masaya vurdu. "SANA HANGİ SINIFTA DEDİM LAN!" derken tükürükleri her yere saçılıyordu. Kolumu Kumru dan kurtarmaya çalışırken tanıdık gelen bir ses ilişti kulaklarıma, "Ne oluyor burada?" Sesi duymamla bakışlarımı oraya çevirdim. Dünkü adam ya bu. "Ben bizim kıza bakacaktım." derken adam iki büklüm olmuştu Malkoçoğlu'nun karşısında. "Sen benimle bir gelsene!" diyerek hızla binadan çıktılar. "Mavi," dedi Kumru şaşkınlıkla. "Dünkü adam bu." "Bu bizi mi takip etti acaba Kumru?!" dedim dişlerimin arasından. "Parçalarım ben bu adamı!" diyerek hızla kapıya doğru ilerledim. Kumru arkamdan ne kadar seslense de umursamadım onu. Demin bana bağıran adam kapıdan çıkarken onunda tam bana arkası dönüktü. İşaret parmağımla omzunu dürtüp "Buraya bak, buraya!" dedim öfkeyle. Bedenini bana döndürüp mavilerini mavilerime dikti, "Sen hayırdır?" derken üzerini süzmeye başladım. Oldukça sarışındı, keskin yüz hatları onu oldukça karizmatik yapıyordu. Kısık deniz mavisi gözleri karizmasına karizma katmıştı resmen. İri cüssesi 'Sen bir de baklavaları mı gör' diye bağırıyordu avaz avaz. Maşallah Allah sahibine bağışlasın. "Anlamadım?" dedi mavileri mavilerimden ayrılmazken. "Sen Superman falan mısın? Olay olur olmaz şıp diye damlıyorsun. Yoksa sapıksın da beni mi takip ediyorsun?" dememle dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. "Superman derler." dedi gülümsemesi devam ederken. "Hasbam! Senin süper güçlerin bana sökmez o yüzden az öte de oyna oyununu." diyerek hızla okulun yolunu tuttum. Masama geçip oturmamla tekrar mavi gözleri karşımda buldum. "Bela mısın adam sen?" dedim öfkeyle ki Arya hanımın sesi yankılandı koridorda. "Afran," diyerek karşımda duran Malkoçoğlu'nun omuzuna ufak bir yumruk savurdu. "Siz bu adamı tanıyor musunuz?" Sordum Arya hanıma şaşkınlıkla. "Hem de çok yakından tanıyorum." dedi kıkırdayarak. "Bir sorun mu oldu Mavi?" demesiyle Malkoçoğlu'nun bakışları beni buldu. "Bir sorun yok, Ahmet amca gelmiş yine." dedi Afran, tekrar bakışlarını Arya hanıma çevirerek. Ben anlamsızca suratlarına bakarken Kumru; "Afran beyde okulumuzda öğretmen mi?" Pat diye sordu. Arya hanım elini Afran'nın omzuna yerleştirip "Hayır, ikizim." dedi gülümseyerek. Eror 404... Eror 404... Eror 404... "Mavi sana diyorum!" Arya hanımın sesiyle kendime geldim sanırım. Demin ne oldu ya? Derince yutkunup "Buyurun?" dedim, ama nasıl dedim. Yutkunmamın sesi hala kulaklarımda çınlarken dedim. "Civan seni bekliyor odasında." "Tamam." diyerek yerimden kalkıp merdivenlere ilerlerken "Bende Civan'a gelmiştim." diyen Afran'ın sesini işitti kulaklarım. Ah Mavi, çata çata patronun oğluna çattık iyi mi. Arkamdan gelen adım sesleri hızlandığı da iri cüssesi yanımda bitiverdi. "İsmin güzelmiş," derken kocaman sırıtıyordu. "Teşekkür ederim Afran bey," dememle kolumdan tutup beni durdu. "Superman daha iyiydi sanki," dedi gözleri sorgularca kısılırken. "Kusura bakmayın," diyerek kolumu kurtarmaya çalışırken kendiliğinden kolumu bıraktı. "Sorun yok, kasma kendini." demesiyle tekrar yoluma devam etmeye başlamıştım ki oda yanımdan yürüyordu. "Buralı mısın?" diye sormasına; "Hayır." cevapladım. "Kaç yaşındasın?" Sorusuna; "Yirmi beş." Cevabını verirken bu sefer; "İşe ne zaman başladın?" diye sordu. Ansızın durmamla oda duraksayıp mavilerini mavilerime sorgularcasına dikti. "Neden sorguya çekiliyorum?" dedim keskin keskin mavilerine bakarken. "Seni tanımaya çalışıyorum." demesiyle kalbim korkuyla çarpmaya başladı. "Tanımayın Afran bey, size iyi günler." diyerek hızla yoluma devam ederken arkamdaki adım sesleri benden uzaklaşmaya başlamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD