Araba hazır olduğunda zamanla yarışır gibi harekete geçtik. Direksiyona Ömer geçmişti, çünkü ben hâlâ kendime hâkim olamayacak kadar öfke ve endişe içindeydim. Aracın içinde sessizlik vardı ama bu sessizlik öyle huzurlu bir şey değildi. İçimi kemiren düşünceler, kalbimde büyüyen yangın ve zihnimin arkasında sürekli uluyan kurt, içimi paramparça ediyordu. Melike... Adını içimden defalarca söyledim. Her tekrarda yüreğim biraz daha sıkıştı. Ona ulaşmadan geçen her saniye sanki kaburgalarımı kırıyordu. Sanki nefes alamıyordum. Ömer bir şey söylemek ister gibi birkaç kez göz ucuyla bana baktı ama ağzını açamadı. Benim içinde bulunduğum hâl onun için de ürkütücüydü. Direksiyonu sımsıkı tutuyordu, ama biliyordum, en az benim kadar o da diken üstündeydi. Melike’nin durumunun ne kadar hassas oldu

