2 PAZAR

1856 Слова
2 PAZARLily alışkanlıkların insanıydı. Üniversite hayatı, sevgilileri ve haftasonları söz konusu olduğunda rutine girmenin daha iyi olduğunu düşünürdü. Cumartesi ve Pazarları saat 9 gibi kalkar ve, ardından, biraz alışveriş yapıp yemek yemeden önce saat üçe ya da dörde kadar ders çalışırdı. Bu gün de farklı değildi. Lily kalktı, buharlı pişiriciden pilav çıkardı, bir önceki geceden bu amaç için saklanmış olan bir miktar körüli suyun içine koydu ve o duşa girip ardından kendisine yine talk pudrası sürerken lapa kıvamına dönüşmesi için kısık ateşe aldı. Pilav ve Lily aynı anda hazırdı, sonra okul kitaplarını yemek masasına götürdü ve çalışmaya başladı. Lily, uzmanlık alanının önemli bir bölümü olan anatomi çalışmayı severdi. Diğerleri tıbbı ya da tıbbın hafifletici bakım, çocuk bakımı, kadın doğum ya da diş hekimliği gibi belli bölümlerini tercih ederdi ama iç organlar ve iç organların işlevleri onu özellikle cezbediyordu ve sınıfında iyi notlar alıyordu. Hocaları onun çok başarılı olacağını tahmin ediyordu ve bu onu epey memnun ediyordu. Lily bir şeylerde başarılı olmayı ve bu süreçte insanları hoşnut etmeyi hep sevmişti. “Amcasının” o özel muamele için kendisini seçmesinin sebebinin bu olup olmadığını sık sık merak ederdi. Acaba “amca” onda bir hassasiyet mi fark etmişti de kişiliğinden sonuna kadar faydalanmıştı? Söylentilere bakılırsa “amca” kendini Tay adalarından birine sürgün etmişti ve hangi adada olduğunu kimse bilmediğine ve o günden beri hiç görülmediğine göre Lily bunu hiçbir zaman bilmeyecekti. Dersi artık anlayamaz hale gelince, sıklıkla yaptığı gibi bir şeyler karalamaya başladı. Resimler değil, isimler. Kendisine isimler uydurmayı severdi. Sembolik isimde gerçek isminin bir varyasyonunu elde etmeyi seviyordu ama bu her gün daha zorlaşıyordu. “Kaplan Zambağı”, “Tay Kızı Lily” ve “Bangkok Zambağı” en sevdikleriydi ama “Çocuk Eldivenleri”, “Pattaya Prensesi”, “Öğretmenin Gözdesi” ve “Toy”u da düşünmüştü. Pek çok insanın anlamayacağı davetkar isimleri de bayağı seviyordu. Özel külotlar giymek gibiydi, seksiydi ama pek çok kişi espriyi, özel olduğu için, asla anlamazdı. Lily’nin internetten sipariş ettiği çok sayıda özel külottan oluşan bir koleksiyonu da vardı. Birinin önünde “Beni Acilen Öp”, bir başkasında “Babamın Hobisi” ve diğerinde “Buraya Giren Tüm Umutlarını Kapıda Bıraksın!” yazıları işlenmişti. Bu külotlar ona kendisini seksi hissettiriyordu ama onları sevgilileri için nadiren giyerdi. Kendisine bir sevgilisi tarafından alınmamış hiçbir şeyi o sevgili için asla giymezdi. Bu şekilde daha fazla giysisi oluyordu ve birisinin bir şeyi satın alacak parayı nereden bulduğunu merak etmesine sebep olma hatasına asla düşmüyordu. Hafızası bunu hiç unutmayacak kadar iyi olmasına rağmen, tüm giysileri o giysiyi alan kişinin ismiyle etiketliydi. Ekmek tekneni riske atmaya gerek yok, diye düşünüyordu pratik bir şekilde, ve Lily her zaman işini bilirdi. Takma adlardan vazgeçmiş halde ama kalemi halen not defterinin tepesindeyken, diğer üç sevgilinin ilkini sonra ikincisini arayarak her birine gelecek hafta buluşmayı vaat etti. Üçüncüsünü, kıskandırmak için bardan aramak istedi, bu yüzden o biraz bekleyecekti. Lily soyundu, bir kez daha duş aldı, kendisini talk pudrasıyla kapladı, hafif bir makyaj yaptı ve beyaz önlüğünü giydi. Tüm büyük banknotları cüzdanından çıkardı, bir tanesini sütyenine koydu ve diğerlerini, cüzdanında sadece birkaç yirmilik bırakacak şekilde apartman dairesine sakladı. İnce beyaz önlüğünün altına minik siyah iç çamaşırı giydi, ince ve boyunca uzanan bir mont kuşandı ama önünü açık bıraktı ve ardından sokağa indi. Yanından geçen ilk erkek aynadan daha başarılıydı çünkü tepkisi, Lily’i çok dikkat çekici olduğuna ikna etmişti. Böylece, halinden hoşnut, montunun düğmelerini ilikledi ve yolun birkaç kilometre aşağısına en sevdiği giysi mağazalarından birine gitmek için bir triportöre bindi. Mağaza çocuk kıyafetleri satıyordu ama Lily’nin bedeni de buydu. Giyim alışverişini seviyordu, ona kendisini hep çok daha iyi hissettirirdi. Tamamının parasını ailesinin asıl Çince soyadını ve onun Çince adını taşıyan bir kredi kartıyla ödediği birkaç kıyafet, iç çamaşırı ve kırmızı bir bere aldı. Lily’nin Çince’deki adı Baihe idi. Sonra, eve dönüşün triportör kısmına geçti, montunu satın aldıklarıyla birlikte çantasına koydu ve Bangkok’a gelen ziyaretçilerin takıldığı bir bara girdi. Doğruca bara yürüdü, bir grup erkeğin yanında durdu ve yakındaki bir masaya götürdüğü yiyeceğini ve birayı sipariş etti. Oradaki erkeklerin de kendisini fark ettiğini görebiliyordu ve zaman zaman onlara cilveli bir şekilde kibarca gülümsüyordu. Yemeği bitince Lily bara döndü, cüzdanını çıkardı ve hesabı istedi. Hesabı ödemeye yetecek parası tabii ki yoktu ama sadece yirmi baht eksikti ve en yakınındaki adam yüz Bahtı ödemeyi ve ona bir bira daha ısmarlamayı teklif etti. Adamler sarhoş oldukça Lily’nin koluna daha sık dokundular ve Lily de benzer biçimde onlara dokunarak cevap verdi. Gitmesi gerektiğini söylediğinde hesabı ödeyen adamın onunla tekrar görüşmek istediğini söylemesi Lily için sürpriz olmadı. Lily, hafta boyunca alelacayip saatlerde çalıştığını ama eğer isterse bir sonraki cumartesi onunla muhtemelen buluşabileceğini söyledi. “Sahi, adın ne? Benim adım Ben ve arkadaşlarımın isimleri de… aman onların isimleri kimin umrunda?” Ağız dolusu bir kahkaha attı. “Bana şimdilik Nilüfer Çiçeği diyebilirsin, Ben. Hesabı ödememe yardım ettiğin için teşekkür ederim, sen olmasan ne yapardım bilmiyorum. Kurtarıcımsın.” Lily, Ben’in ön kolunu hafifçe sıktı. Ben’in arkadaşlarının kıskandığı ortadaydı ama Lily de öyle olmasını istiyordu zaten. Ben’in kendisini özel hissetmesini istiyordu. Açlıktan ölmekte olan bir fıçı balığa ucunda yem olan bir oltayı sarkıtmak gibi bir şey, diye düşündü ve otele adamın numarasını almış olarak döndü. Kendi numarasını Ben’e vermemişti. “Gerçek” sevgilileriyle de durum böyleydi- numarası hiçbirinde yoktu. Bir iki tanesini, özellikle Aeng’i, böyle olması gerektiğine ikna etmek zor olmuştu ama bu konu tartışmaya açık değildi. Genelde, insanların eskiden telgrafı sevmediği gibi kendisinin de telefon görüşmelerini sevmediğini ya da telefon fobisi olduğunu ama hasta annesinin acil durumlarda ona ihtiyaç duyması ihtimaline karşın bir telefon taşımak zorunda olduğunu söylerdi. Sevgililerinin hiçbiri bu durumdan hoşlanmazdı ama Lily’nin tavrı netti. Telefonla Lily arasında bir seçim yapmak zorundaydılar ve Lily, böyle aptalca bir şey için geri tepilmeyecek kadar iyiydi. Diğerleri e-posta adresini isterlerdi, Lily de onlara bilgisayarı olmadığı için e-posta adresinin de olmadığını söylerdi. İçlerinden sadece biri, Aeng, Lily’nin dizüstü bilgisayarı olduğunu ve onu kullanabildiğini biliyordu çünkü Lily üniversite için bir dizüstü bilgisayara ihtiyacı olduğunu söylediğinde bilgisayarı ona kendisi almıştı. Bazen Lily’i, kendi deyimiyle, “okuldan” da alırdı ve dizüstü bilgisayarı Lily’nin çantasında görürdü. Dört numaralı sevgilisini aramayı unutmuştu, bu yüzden ilk barın yaklaşık yarı mesafesinde başka bir bara girdi ve aynı numarayı burada da denedi. Masasına geldiğinde son sevgilisine telefon etti. “Selam, Deo, nasılsın? Her şey yolunda mı?” “Evet, iyiyim. Sen nasılsın? Hala köyde misin?” “Evet, birkaç kişi bu civarda bir şeyler içmek için dışarı çıktık.” Lily, bilerek olduğu halde kazara yapmış gibi göstererek, çantasını dirsekleyip yere devirdi. Yakınlarda ayakta duran bir adam aceleyle gelip çantayı yerden aldı. “Ah, teşekkür ederim, nazik beyefendi.” dedi Lily. “Kiminle konuşuyorsun, sevgilim?” “Ah, tanımıyorum. Bir beyefendi benimle konuşmaya çalışıyor sadece. Endişelenme. Kıskanmadın, değil mi?” “Hayır, tabii ki kıskanmadım, ama tuhaf erkeklerin seni lafa tutmasına izin vermen hoşuma gitmiyor.” “Ama senin tuhaf kadınlarla laklak etmende sorun yok, ha?” “Önemli bir şey değildi ve sen de oradaydın ve neler olduğunu gördün, ama ben orada değilim, değil mi? Başına her şey gelebilir…” Lily, sıcaklamışçasına, üniformasının yakasını dalgalandırdı ve adamın Lily’nin tulumunun içinden aşağı bakmak için boynunu uzattığını gördü. “Tamam, Deo, şimdi kapatmam lazım. Haftaya görüşürüz. Güle güle. Şimdi direkt eve gideceğim, söz veriyorum. Hoşça kal. Adam yanına yaklaştı ve “Merhaba, istemeden kulak misafiri oldum, kusura bakmayın, ama kıskanç sevgililerinin sizin gibi genç ve güzel bir kızı üzmesine izin vermemelisiniz. Size bir içki ısmarlayayım.” “Olur.” diye fısıldadı Lily. “Yanlış bir şey yapmadım ve her ay maaşımın tamamını elimden alıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum…” Gözünde dolan hayali bir yaşa hafifçe dokundu. “Yanınıza oturabilir miyim acaba?” diye sordu adam. “Eğer isterseniz, bana eşlik edebilirsiniz. Vardiyam yeni bitti ve hemen eve gitmek istemiyorum. Nerede olduğumu, kimle konuştuğumu öğrenmek isteyecek. Bir de akşam yemeğini hazırlamam gerekecek… Bu kadar kafama takmazdım ama tembel adam öylece koltukta uzanıp bütün gün ve gece TV seyrediyor. Ve çok fazla Tay viskisi içiyor, beyaz alkol da alıyor, en kötü cinsinden… Kusura bakmayın, sizi sorunlarımla sıkıyorum. Bazen çok zor sadece…” ve ikinci bir göz yaşı damlasına hafifçe dokunulmuştu. “Üzülme, canım, bana istediğin her şeyi anlat. Sana eşlik etmeme izin verdiğin için teşekkür ederim. Adım Nat, senin adın ne acaba?” “Merhaba, Nat, tanıştığımıza memnun oldum. Bana Nilüfer Yaprağı diyebilirsin.” “Ne güzel bir isim, Nilüfer Yaprağı, dikkat çekecek derecede güzel bir kadın için çok sıradışı ve çok güzel bir isim olduğunu söylemek isterim müsaade edersen.” “Teşekkürler, Nat. Böyle söylemen ne hoş. Sevgilim bana artık böyle şeyler hiç söylemiyor. Yeniden bir kadın gibi muamele görmek çok güzel.” Bu sefer gözlerinde gerçek yaşlar, ama dudaklarında bir gülümseme ile gülümsedi ona. “Sevgilin ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor.” Lily gitmesi gerektiğini söylediğinde, adam onun içtiği biraların parasını ödedi ve ondan telefon numarasını istedi. “Hırsız sevgilinle başın belaya girerse, bu numaradan beni ara. Ben de senin numaranı alabilir miyim, Nilüfer Yaprağı? Belki kendini bir daha kötü hissettiğinde yine sohbet edebiliriz?” Lily onun numarasını aldı ama apartman dairesine dönmeden önce ona yanlış bir numara verdi. Lily tüm giysilerini yine çıkardı, duş aldı, her yerini talk pudrasıyla kapladı ve havlusunu giyindi. Bu adamlarla çok eğlenceli birkaç saat geçirmişti ve onların da aynı şekilde hissettiğinden emindi, dolayısıyla, isimlerini Rolodeksine kaydetti, ardından çalışma masasından günlüğünü çıkardı ve doldurmak için gidip TV’nin önüne oturdu. Günlüğünü her gün doldurmuyordu ama geçici günlük doldurma hevesi kendisini ele geçirdiğinde yazmayı seviyordu. Sevgilileriyle telefon konuşmalarından ve ikisinin onu kıskandığından bahsetti ve tanıştığı iki erkeği ve ihtiyaç anında ona nasıl birkaç içecek ısmarladıklarını yazdı. Ben ve Nat’i tarif etmeye ve onlarla yeniden buluşsa içlerinden nasıl insanlar çıkacağını düşündüğünü anlatmaya hatrı sayılır zaman harcadı. Onlara yanlış telefon numarası verdiği için onlarla bir daha buluşacağını zaten düşünmediğini de yazdı. Günlük yazmayı tamamladıktan sonra, günlüğünü düzgünce yerine koydu ve pek çok insanın standartlarına göre halihazırda tertemiz olmasına rağmen apartman dairesini biraz temizledi. O gün aldığı yeni giysileri poşetlerinden çıkardı, kırışıklıklarından kurtulsunlar diye astı ve uykuya dalana kadar modern makyaj teknikleri hakkında dergiler okumayı sevdiği yatağına yattı. Kendisini nasıl daha genç gösterebileceğini ve nasıl daha yaşlı gösterebileceğini okudu. Ürünlerin isimlerini daire içine aldı ve en faydalı makalelerinin sayfa sayılarını, makalelerin kısa açıklamalarıyla birlikte dergi kapağına yazdı. Haftada bir kez, bu makaleleri tarayarak sabit diskine aktarıyor ve ardından, şirin dairesinde kalabalık etmesin diye derginin aslını çöpe atıyordu. Halihazırda büyük bir güzellik ve makyaj ipuçları koleksiyonuna sahipti ve içindekileri tekrar okumak üzere sık sık bu koleksiyonu incelerdi. Bir makale hükmünü yitirir yitirmez onu arşive kaldırır, böylece en yeni bilgileri her zaman el altında bulundururdu. Lily, dış görünüşüyle gurur duyuyordu, erken uyumayı sevmesinin bir diğer sebebi de buydu. Cilt bakımıyla ilgili makalelerinden biri, bir kadının bol miktarda su içmesini -günde en az sekiz bardak- ve gecede sekiz saat uyumasını tavsiye ediyordu. Lily’nin şehrin diğer ucundaki üniversitesine saat dokuzda varması için saat yedide uyanması gerekiyordu ve Bangkok’un iş trafiğinden kaynaklanan dumanlar bir kadının cildini mahvediyordu. Yorgunluğun ilk işaretlerinin başladığını hissedince, dergisini komodine koydu ve ışığı söndürdü. Lily, uykuya dalmakta hiç sorun yaşamazdı. Günün ya da gecenin istediği saati hemencecik uyuyabilirdi. Tüm gece neredeyse tek bir kasını oynatmaksızın kıpırtısız uyurdu ve, her ne kadar durum her zaman böyle olmamış olsa da, asla rüya görmezdi. Artık rüya görmediği için mutluydu.
Бесплатное чтение для новых пользователей
Сканируйте код для загрузки приложения
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Писатель
  • chap_listСодержание
  • likeДОБАВИТЬ