Reyhan ve Alp Dinamiği

1415 Words
"Kendine geldin mi karnını doyurunca?" diye sordu Reyhan. Ses etmedim. Sadece önüme bakıyordum. O konuşmaya devam etti. "Ah! İddiayı kaybettiğim için bugün çok işim var! Senin tarafta da bir gelişme yok. Of of!" "Ne iddiası?" diye sordum sessizce. "Kapının kilitli olup olmadığını fark edecek misin diye iddiaya girmiştik. Ayhan fark etmez için oynadı. Senin kuş kadar beynin olduğunu söyledi. 'Yok canım, o kadar da değil.' demiştim. Senin yüzünden kaybettim." İşaret parmağı ile beni işaret etti suçlayarak. Suratımı astım. "Şimdi şansımı denemedim diye beni aptal sanıyorsunuz." dedim "Benimle oyuncak gibi oynuyorsunuz!" "Hahaha!" Elleri ile dizine vurdu gülerken. "Aptaldan ziyade acaba zekasal sıkıntıları mı var diye düşündüm. Genelde insanlar kapıyı zorlar, yumruk atar bağırır böyle bir durumda. Kedi yavrusu gibi köşeye sinmez." "Ya, öyle diyorsun! Ama benim geçerli sebeplerim vardı." Sesim beklediğimden yüksek bir tonda çıkmıştı. Neden açıklamak zorunda hissediyordum ki bu kadına? Hayır, doğru soru şuydu: Neden aynı sofrada yemek yiyorduk? O eliyle buyur işareti yaptı açıklamam için. Çocuksu bir tavırla sözüme devam ettim. "Kapıyı zorlamak güzel bir seçenek. Ama kilit sesi duyduğumdan emindim. Aklı başında olan kimsenin benimle böyle bir oyun oynayacağını düşünmemiştim." "Sen çok aklı başındasın ya." diye sözümü kesti gülerek. Yan bir bakış atıp devam ettim. "Ayrıca...Ayhan'ın arabasına isteğimle binip yine isteğimle geldim buraya. Eğer birden sırf bu 'korkunç' -alaylı bir sesle korkunç kelimesini bastırmıştım.- tavırlarınız yüzünden kaçmaya çalışsaydım bu aşırı aptalca bir davranış olurdu! Buraya geldim ve başıma gelenleri kabul ediyorum. Çünkü buraya sorgulamadan geldim! Çünkü canım istedi! Başka bir sebep gerekli mi? Canım istedi! Ve ben de sonuçlarına katlanıyorum. " Derin derin nefes aldım. Nispeten daha sakin bir ses tonuyla son sözümü söyledim. "Üstelik ölmek için fena bir fırsat değil gibiydi." "Kendini açıklama gayretin çok tatlı." dedi sevecen bir tonla. "İyice aptal durumuna düştün." "Tanrım! Ne kadar sinir bozcusun. Öldür beni de kurtulayım, senden! Senden kurtulayım sadece. Ayhan gelsin senin yerine. Nefret ettim senden. İğrenç bir kızsın." duraksadım. "İğrenç bir bayansın!.. Bayan! Ayhan nerede?" Reyhan ben kudurup bağırırken gülmekten kafayı yiyordu nedense. Her bir lafımda iyiden iyiye kendinden geçip farklı seslerle gülüyordu. Bu da beni daha çok sinir ediyor, gittikçe saçmalamama sebep oluyordu. "Ayrıca sana kızıl saç hiç yakışmıyor. Affedersin ama bok gibi olmuşsun. Tam olarak bok gibi! Niye saçını kızıla boyattın ki?" Kendi soruma kendim bağırarak cevap verdim. " Çünkü salak olan sensin!" "Aaaa!" dedi kafayı bulmuş bir halde. Arkasına yaslanıp gerildi. "Özür dilerim kızıl saçlı doğduğum için." Bir kahkaha daha patlattı. "Beni affedebilecek misin?" "Pf! Kafama bir silah daya. Ve bum!" Elimle silah hareketi yapıp kendi kafama sıkarmış gibi yaptım. Sonra kafamı yana yatırıp ölmüş gibi durdum ciddi bir ifade ile. O da eliyle silah tutar gibi yaptı, bana doğrulttu. Cebinde gerçek silahı olduğunu biliyordum. Neden çıkarmadığını anlamadım. "Eller havaya!" dedi sahte silahı ile. Ellerimi havaya kaldırdım göğüs hizamda. "Polis bayan, polis bayan ben zenciyim. Sen de beyaz bir bayansın." "Madem öyle...O zaman...Seni aptal biri olup da topluma zarar vermekten ötürü -bir de zenci olmandan dolayı- tutukluyorum." Bana ayak uydurmayı iradesi ile seçmişti. "Suçum aptal olmak mı?" dedim kırgın bir halde. "Evet aynen öyle." sırıttı. "Benimle gelmenizi rica ediyorum zenci bay." "Polis beyaz bayan...Lütfen canımı çok yakmayın." "Sen kafanı yorma." dedi ayağa kalkarken. Sonra kolumdan tutup beni de kaldırdı. Bir elinde hala silah varmış gibi davranıyordu. Beni önüne aldı. "Yürü şimdi." dedi. "Cidden mi?" dedim şaşkınlıkla arkamı dönüp. "Şt! Burada soruları ben sorarım çocuk. Şimdi ilerle." Artık rol mü yapıyoruz anlamamıştım. Gerçi öyle bir şeydi ki rolle gerçek birbirinin aynısıydı tavırlarımız ve demirden olmayan silah farkı ile. Nedense eğlendiğimi hissettim ve önünden yürümeyi kabul ettim. O da arkamdan yavaş adımlarla geliyor, beni eve doğru yönlendiriyordu. Arkamdan sessizce mırıldandığını duydum. "Bu saatte kimse yok neyse ki." diyerek kendini rahatlatıyordu. Eve ayakkabılarımızı çıkarıp girdik. Ortamı inceledim. Her yerde tablolar asılıydı. Tamam Sedat dedim içimden göz devirerek, anladım para akladığını. Girişin hemen sağında kapısı olmayan büyük bir salon vardı. Kahverengi ve siyah ile kombine edilmişti mobilyalar. Zevksizler diye iç geçirdim. Televizyon ise açıktı ama kimse yoktu. Sağda mutfak vardı. İçeriyi görmeme fırsat verilmeden merdivenlere yöneldik. Ev turu yapmak isterdim oysaki. Böyle büyük bir evim olunca bana fikir olurdu. Reyhan kendi odası olduğunu tahmin ettiğim bir odaya girdi. Onun arkasından ben de içeri girdim. Dağınık değildi ama yeterince düzenli de sayılmazdı. Masasının üstünde bolca kitap ve defter vardı. Yatağının yanındaki komidinin üstünde birkaç edebiyat dergisi ve 85b olduğunu tahmin ettiğim dantelli envai çeşit sütyenler... Bir tanesi leopar desenliydi, sırıttım. Kime gösteriyordu bunu? "Sütyenlerime bakmayı kes." dedi. "Çok beğendiysen birini al, giy." "Ha!" dedim utanarak. Kıpkırmızı olmuştum. Kafamı çevirdim. "Bana büyük gelirler..." Dolaptan siyah eşofman ve yeşil renkli bolca bir kazak çıkardı. Elime verdi. "Banyodan sonra bunları giyersin. Pis pis dolanma etrafta." "Sağ ol." dedim. Bir gündür falan cenabet dolanıyordum gerçekten. Banyo iyi gelecekti. Odadan çıkmak üzereyken bana seslendi. "Az önce yaptıklarımızı unut." dedi. Kafamı salladım. Ne yapmıştık ki? Çoktan unuttum! Banyodan çıktığımda üzerime bir yorgunluk çökmüştü. Kıyafetleri giyindim. Fazla güzel değillerdi, zaten özenle çirkin ve eski olanları vermişti bana. Umursamadım. Yatağa oturdum. Reyhan'ın nerede olduğunu bilmiyordum. Yatakta biraz zıpladım. Rahattı. İçimden yatıp uyumak geçti. Bu oda sakin ve huzurlu gibiydi. Perdeler canlıydı, yatak örtüsü temiz kokuyordu. Benim şimdi kaldığım evdeki gibi basık ve havasız hissettirmemişti. Veya eskiden kaldığım aile evindeki gibi çirkin anılarıma da ev sahibi yapmamıştı bu oda. Uzandım, gözlerimi kapattım. Düşünüyordum. Eğer bir yolu olsaydı her şeyi başa sarmanın bunu yapar mıydım? Her şeyi başa sarıp tekrar başlar mıydım? Eminim ne kadar başa sarsam da sonunda trajik bir sona ulaşmaktan kaçamazdım. İç çektim. İşin belki en anormal tarafı kimse tarafından merak edilmiyor olmam ve benim bundan kesinkes emin oluyor olmamdı. Annem, abim ablam...En son ne zaman görüşmüştüm ki? Arkadaşlarım...Arkadaşım bile yoktu. Kendimi zorladım bir şeyler bulmak için. Belki zerrin...Belki Fikret. Etti iki! Yeterli. Fikret'e kızmazdım eğer beni umursamamaya karar verseydi. Ki öyle bir karara varacağını düşünüyordum. O yeterince bana yardım etmişti. Sürekli kıçımı kurtaramazdı. Kendi dertleri vardı bir kez! Kafa salladım. Herkesin kendi derdi var zaten... Kimse kimse için bir şey yapmaz. Ama Reyhan bana kıyafet verdi. Bunun için ona minnettarım. Büyük bir şey yaptığı...Neden bana iyi davranıyor? Acıyor. Ama beni dinledi. Ne kadar dalga geçse de dinlemiş gibi hissettim. Artık ona kızılın yakıştığını düşünüyordum. *** "Uyan." Arkamı döndüm. "Yatağıma yatmana kim izin verdi sana?" "Mmmh..." Yüzümü kapattım yastıkla. Yatığı alıp fırlattı. "Uyan, mesaj geldi sana." "Ne?" dedim uykulu bir sesle. Mesajı yüksek bir sesle okumaya başladı. "Fikret seninle konuşmak istemediğini söyledi. Önce borçlarını ödesin sonra çok istiyorsa yanıma gelsin dedi. Bunun için seni arayıp rahatsız etmek istemedim. Kendine iyi bak. Sonra görüşürüz." "Ooof... Eylül mü bu?" diye söylendim doğrulurken. Doğru Eylül de vardı...Etti üç. Üç arkadaşım var... "Bir de borcun mu vardı?" nefes aldı. "Amına koyayım senin." Yüzüm düştü. "Demiştim ama..." dedim mırıldanarak. "Sus azıcık." Biraz ilerledi odada sonra arkasını döndü. "Kalk yatağımdan!" Yataktan kalktım. Uyku iyi gelmişti ama sersemlemiştim. Esneyip duruyordum. "Benle işiniz yok arık." dedim esnerken. "Gördün...Beni rehin alman işe yaramadı. Şimdi gidebilir miyim? Gerçi çok iyi misafir ettiniz beni." tekrar yatağa oturmaya cüret ettim. "Kalk!" diye bağırdı reyhan. Birden yanıma gelip yakamdan tutup kendine çekti. "Senin yüzünden kaybettik dosyaları. Pisliğini temizlemeden hiçbir yere gidemezsin! Sana biraz insan muamelesi yaptım diye şımarma hemen." Mavi gözleri korkunç bir halde kısılmıştı. "Ne yapabilirim ki?" diye mırıldandım sessizce. "Fikret gelmiyorsa sen onun yanına git. Dosyaları gizlice al bize getir. Bunu da mı beceremezsin?" Bir anda dehşete kapıldım. "Ne?" dedim. "Fikret'ten gizli bir şekilde...Ondan bir şeyler çalmamı mı istiyorsun?" "Evet." "Hayır...Hayır bunu yapamam. Fikretten bir şeyler çalamam. Ona ihanet edemem." Dedim panik içinde. "Ona ihanet edemem!" Reyhan derin bir nefes alıp beni bıraktı. Yatağına oturdu. "Neden?" dedi. "Senin için ne yaptı da böyle düşünüyorsun? Seni geri aramadı bile. Alp anlamıyor musun seni sikine takmıyor. Seni kullanmış sadece bu adam." "Öyle değil. Beni kullanmadı..." "Bunu derken sen bile inanmıyorsun kendine. Kabul et. Seninle işi kalmadı artık. Onun için bir şey ifade etmiyorsun." "Hayır." dedim. "Hiçbir şey bildiğin yok. Sadece boş konuşuyorsun." "Bak sana bir fırsat sunuyorum Alp. Zavallı yaşamından kurtulman için bir fırsat bu. Sen olmadan da halledebilirim bu işi. Ama sana bir şans veriyorum. Anlatabildim mi?" "Hayır, anlamıyorum." Yüzümden tuttu, kafamı kaldırdı. "Sana bir şeylerin parçası olman için şans veriyorum. Seni sevdim. Biraz düşün. Eğer istemezsen çekip gidersin. Tamam mı? Bir daha da bizi görmezsin. Eski yalnız hayatına devam edersin. Olur mu? Ama bizim neler yapabileceğimizi tahmin edemezsin." "Ha?" dedim. İçime bir ürperti geldi. Karnıma ağrı saplandı. Avuç içlerim terliyordu. "Gün sonuna kadar vaktin var. Burada kalabilirsin. Hiçbir şeye dokunma yeter." Sonra odadan çıkıp kapıyı üstüme kapattı. Bitmiş bir halde yatağa oturdum. Ellerimi yüzüme götürdüm. Fikret'e ihanet etmeyi aklımdan bile geçiremezdim. Ama neden beni aramamıştı bile? Kalbim kırılmıştı işte. -4. Bölüm sonu-
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD