Yatağa çok yorgun girmeme rağmen uykuya dalmam hayli güç olmuştu. Bilmediğim bir evde, bir katille aynı çatı altındaydım ve yaşadığım onca şey düşünülürse içinde bulunduğum durum akla hayale uymuyordu. Aslında uyumadan bir duş almaya çok ihtiyacım vardı, o pislik herif bana dokunduğu için kirlenmiş gibi hissediyordum ama yorgunluk ve tedirginlikten yatağa gömülüp uykuya dalmayı beklemiştim. Adını bilmediğim ev sahibim zaten beni öldürecek olsaydı bunu çoktan yapardı. Hem ne demişti, gündüz kuralları konuşuruz, benimle yaşayacaksan uyman gereken kurallar var, demişti. Yani onunla yaşamama aklı yatmıştı işte.
Uyandığımda önce nerede olduğumu anlayamadım. Kendi odamda, kendi yatağımdaymışım gibi gözümü araladığımda tam karşımdaki uzun tül perdeleri ve açık yeşil renkli fon perdesini tanıyamadığım için anlık bir şok yaşadım. Duvar da yumuşak, uçuk bir yeşil tondaydı ve kesinlikle orası benim odam değildi. Yerimde doğrulup etrafıma baktım. Benim basit döşenmiş odamdan çok daha geniş ve konforlu bir yerdeydim. Tabii ya, dedim kendi kendime gece olanları hatırlamaya başlayınca. Kabus değilmiş, hepsi gerçekmiş. Üzerimde neyse ki çantama tıktığım pijamalarım duruyordu, kimse beni soyup tecavüz falan etmemişti. Kapım kapalıydı ve hareketli bir müzik sesi geliyordu alt kattan.
Yataktan çıkıp giysi dolabının aynasında kendime baktım. Güzel bir giysi dolabı, yumuşak halılar, hoş bir duvar saati ve duvardaki çiçekli bir kır tablosu. Güzel döşenmiş bir odaydı. Tuvaletim gelmişti ve yüzümü de yıkamam gerekiyordu. Kilitlediğim kapıyı aralayıp koridora bakındım. Müzik sesi tahmin ettiğim gibi alt kattan geliyordu. Demek uyanmış ve alt kata inmişti çoktan ev sahibim. Saat öğlen 12 yi bulmuştu. Acaba o kaç saat uyumuştu?
Yan taraftaki banyoya geçip ihtiyacımı giderdim. Gözlerim biraz şişmişti ama önemsemedim. Merdivenlerden usulca inip alt kata geçince sesi takip ettim. Girdiğim geniş oda bir spor salonuydu. Boydan pencereler, büyük bir boy aynası ve çeşitli spor aletleriyle dolu bir mini spor salonu.
‘’Günaydın uykucu. Kalktın demek?’’ Tam karşımda ağırlık çalışan ev sahibim bana bakıyordu. Üzerinde kalın askılı geniş bir atlet ve altında bir eşofman vardı. Dün gece bana, çalışma odam, dediği yer buymuş demek?
‘’Günaydın. Sen erken mi uyandın?’’ dedim hala kafam sepet gibi olduğu halde.
‘’Evet, koşu yapıp geldim. Günlük antrenmanımı yapıyorum.’’
‘’Hım, her gün çalışıyorsun demek?’’ Ağırlığı yere bırakıp ayağa kalktı. Müziği kapatırken,
‘’Evet, düzenli ve sağlıklı yaşamaya dikkat ederim.’’ Önümde bir heykel gibi yükseliyordu. Kolları kaslı, vücudu biçimli ve dikti. Ve her şeyden önemlisi üzerinde doğal bir özgüven vardı. Sanki gece birini öldürmemiş gibi, sanki hayatını birilerini öldürerek geçirmiyor gibi doğal ve sakindi.
‘’Halinden belli oluyor.’’ Dedim çekinmeyerek. Bir saniye süzdü beni,
‘’Sen de çalışabilirsin. Yani formda olmak için.’’ Pijama ve tişörtle duruyordum karşısında. Acaba çok mu perişan görünüyordum?
‘’Lisede atletizm takımındaydım. Ama daha sonra spor yapmadım.’’ Dedim nihayet dürüst olarak.
‘’Poponun niye büyük olduğunu anlamış olduk.’’ Dedi pişkin bir edayla. Boy aynasında refleks olarak yandan popoma baktım.
‘’Sen niye taktın popoma ya? Gayet de normal ayrıca. 36 beden bir çubuk kraker olmaya hevesli değilim.’’ Güldü,
‘’Kendi vücudun hakkında fazla fikrin yok bence. Popon büyük dedim, kötü görünüyor demedim. ‘’ Gözlerim irileşti. Popoma iltifat mı etmişti az önce?
‘’Niye öyle bakıyorsun şaşkın ördek gibi? Seni dün gece neredeyse çıplak gördüm. Önümde iç çamaşırlarınla dolaşırken utanmadın, şimdi poponla ilgili yorum yaptığım için utanmış olamazsın?’’
‘’Dün gece ölümle burun burunaydım ve önünde soyunup giyinmekten başka seçeneğim yoktu. Ama popomu dikizlemen benim hatam değil.’’
‘’Dikizlemek mi? Poponu gözüme sokan sendin? Kilodunu giyerken bakmadım bile sana. Ben fırsatçı bir sapık değilim kızım.’’
‘’İyi, sapık olmamana sevindim. Aynı evde yaşayacağız çünkü. ‘’
‘’Bir kadınla yatmak istersem bir kadın bulurum. Seni evime, çaresizce bana yalvardığın için getirdim, etinden faydalanmak için değil. Ayrıca tipim de değilsin. Ben daha atletik, sağlığına dikkat eden kadınlardan hoşlanıyorum.’’ Birkaç saniye yüzüne bir şey demeden baktım. Dedikleri canımı acıtmıştı. Demek ben pejmürde ve sağlıksız görünüyordum. Oysa birçok kişi defalarca bedenime ve yüzüme iltifat etmişti. Güzel değil miydim onun için? Çekici bulmuyor muydu beni yani?
‘’Sen de benim tipim olmadığına göre, ikimiz için de bir sıkıntı yok o zaman.’’ Dedim altta kalmamak için. Bir saniye bakıştık birbirimize meydan okurcasına ve ardından,
‘’Güzel o halde Arsu Hanım. Ben duşumu alırken siz kahvaltımızı hazırlayın da karnımızı doyuralım. Malum, artık yemek ve temizlik işleri sizde.’’ Deyip havlusuyla terini silerek geçti yanımdan. Terinin kokusu genzime dolarken elimde olmadan bu kokudan etkilendim. Kötü değil, aksine cezbedici bir kokuydu.
‘’Kahvaltıda istediğin özel bir şey var mı patron?’’ dedim biraz alaycı bir tonla. Kapıdan çıkmadan durdu ve kafasını bana çevirip,
‘’3 haşlanmış yumurta, domates, salatalık, peynir, tereyağ ve bal istiyorum. Kendin ne istiyorsan yiyebilirsin. Ayrıca, patron, demen de hoşuma gitti.’’ Dedi ve gözüme manidar şekilde bakıp çıktı odadan.
Merdivenle ağır ayak seslerini duyduğumda yan tarafımdaki boy aynasına döndüm ve kendime alıcı gözle baktım. Boyum kısa değildi, kilom da orantılıydı bana göre ama beyefendiye bakılırsa sağlıklı ve fit görünmüyordum demek ki. Kalçama bakıp etimi sıktım, acaba yeterince sıkı ve fit görünmüyor muydu? Oysa anneme benzetir ve beğenirdim kendimi. O biraz balık etli ama çok alımlı bir kadındı. Uzun saçlarını savurduğunda adamların aklını başından alırdı. Hep ona imrenirdim büyürken. Onun gibi güzel, alımlı ve güçlü görünmek isterdim. Oysa şimdi aynada kendine güveni kaybolmuş, güzelliğinden bile emin olmayan toy bir kız görüyordum. Belki de adını bilmediğim uyuz herif haklıydı, hayatta tek başıma kalmıştım ve işe önce kendi bedenimi güçlendirerek başlamalıydım.
Kahvaltıyı hazırlarken mutfağa geldi. Mis gibi erkeksi kokular yayıyordu yürürken. Yaptıklarıma bir göz attıktan sonra dolaplardan birini açıp biraz ceviz ve fındık çıkardı. Rondodan geçirip bir tabağa döktüğü karışımı masaya koydu. İstediği her şeyi hazırlayıp yerleştirdim masaya. Ben de benzer bir şeyler yaptım yemek için. Karşılıklı oturduğumuzda,
‘’Seninkinin ölümü gündeme bomba gibi düşmüş. Büyük iş adamı Sadık Barutçu evinde öldürüldü. Polis olayı aydınlatmak için çalışıyor, diyor haberlerde.’’ Konuşurken rahatça kahvaltısını yapıyordu. Sanki adamı öldüren o değilmiş gibi sakindi.
‘’Korkmuyor musun seni bulmalarından?’’ dedim yüzüne dikkatle bakarken. O da bana baktı ama gergin değildi.
‘’Her zaman yakalanma ihtimali olan bir işteyim. Ancak korkmuyorum. Geride bıraktığım tek iz senin o fahişe elbisen. Muhtemelen cinayeti de senin işlediğini düşünüyorlar. Ama sana dair hiçbir haber görmedim. Polisin senden haberi yok. Seni mafya bulmaya çalışacak.’’
‘’Beni mi? Neden mafya bulmak istiyor? İşkence etmek için mi?’’ dedim sesim elimde olmadan tizleşirken.
‘’İşkence ederler ama amaç işkence etmek değil, konuşturmak. Seni kim tuttu, niye seni seçtiler, başka planları var mı? Bunlar pis işler yapan adamlar, her zaman düşmanları ve rakipleri vardır.’’
‘’Peki, seni kim tuttu?’’ dedim birden gözlerine bakarak. Ciddileşti.
‘’Yerinde olsam hayatımı kısaltabilecek sorular sormazdım kızım. Ne kadar az şey bilirsen o kadar uzun yaşarsın.’’ Bir şey demeden bakıştık bir iki saniye.
‘’Tamam, sormam.’’
‘’Peki, senin orada ne işin vardı? Fahişe olmadığına göre adamın yatağında ne yapıyordun? Casus falan mısın?’’ Bu sefer ben onun gözüne dikkatle baktım,
‘’Yerinde olsam bu kadar riskli sorular sormazdım. Ne kadar az bilirsen o kadar iyi.’’ Dedim ve çayımdan bir fırt çekip ukala bir bakış attım muhatabıma. Sırıttı.
‘’Çok da dik başlısın. Ama farkındaysan seni evimde tutacak olan benim. Ve sana güvenmezsem gidersin. Bir daha da beni bulamazsın.’’
‘’Güvenini sarsacak bir şeyim yok, olmaz da. Bu evden bir yere çıkmam, en azından ortalık durulana kadar. Çıksam da seni satacak değilim. Adamı öldürmeseydin bana neler yapacağını kestiremiyordum.’’
‘’Madem öyle, niye ordaydın Arsu? Odaya girdiğinde ordaydım, titriyordun korkudan ve hiç de fahişe gibi değildin zaten.’’
‘’Yani ben yalnızken sen odada mıydın?’’
‘’Evet, giyinme odasına saklanmıştım. Seni izledim, sonra da hedefim odaya geldiğinde sizi dinledim. Bakire olduğunu söyledi, ilk işin olduğunu anladım. Sadece sebebini merak ettim, bu kadar tehlikeli bir adamın evine nasıl düştün sen?’’ Çatalımı elimde sıkarken baktım yüzüne. Annemin hastalığıyla başlayan kabus gibi süreci düşündüm bir an. Hayatta nasıl yalnız kala kaldığımı ve iş buldum diye sevinirken aslında çalışmak için girdiğim lüks mağazanın, çalıştırdığı güzel ve genç kadınları zengin adamlara pazarladığını öğrendiğimi düşündüm.
‘’Mecbur kaldım. Başka çarem yoktu.’’ Diyebildim. Hayat hikayemi anlatsam ne fark edecekti ki? Empati kurabilecek miydi? Yoksa onun için sıradan bir fahişeliğe giriş hikayesi mi olacaktı.
‘’Kimsem yok, dedin. Yalan mıydı?’’
‘’Kimsem yok. En azından yanına gidip güvenle yaşayabileceğim hiç kimsem. Annem öldü, anneannem öldü. Teyzem bütün paramı alıp kaçtı. Erkek arkadaşım onun için çektiğim krediyle yurt dışına gitti ve oradan bir kadınla evlendi. Yıllar sonra hayatta olduğunu öğrendiğim babam da beni görmek ve babalık yapmak istemiyor. Bir sürü borç ve yediğim kazık yüzünden salakça bir seçim yaptım. Neye düştüğümü bilemeyecek kadar da acemiydim gördüğün gibi.’’ Birkaç saniye süzdü beni.
‘’Hadi kahvaltını yap. Herkes gittiyse, kendinle yeniden başlarsın hayata. Bir süre burada kalabilirsin, sonra senin için bir yer bulur, yeni bir kimlik ayarlarız. Kimsenin seni tanımadığı bir yerde devam edersin hayatına. ‘’
‘’Benden dün gece kurtulabilirdin. Evden çıkarsan bile ormanda kafama sıkabilirdin. Sana ayak bağı oldum, yakalanmana sebep olabilirdim hatta?’’ dedim hassaslaşarak.
‘’Sana söylemiştim, ama unutmuşsun. Masumları öldürmüyorum. Ve dün gece karşımda korkudan titreyen masum bir kadın vardı. Orada bıraksaydım başına ne geleceğini kestiremedim. Oradan çıkarırken başıma kalacağını da kestiremedim gerçi ama buradasın işte.’’ Sırıttı. Çok yakışıklıydı ve içimi gıcıklıyordu gülüşü. Ben de hafifçe güldüm.
‘’Arsu, neye bulaştığının farkında olduğunu da sanmıyorum ama ben de ömür boyu yanında kalabileceğin bir adam değilim. Yani sonsuza dek burada da saklanamazsın. Yine de, ikinci bir şansı hak ettiğine karar verdim. Beni yanıltma ve kahvaltını bitirip biraz temizlik yap, olur mu?’’
Tamam patron, olur.’’ Dedim keyifle sırıtarak.
‘’Evden çıkmak yasak. Ben evde yokken de. Her şeyini ben alıp getireceğim. Bir yere gitmen gerekirse, ben götüreceğim. Kapıya gelen birileri olursa konuşmayacak, iletişim kurmayacaksın. Telefon kullanmayacaksın bir süre. Hiç kimseyle bağlantı kurmayacaksın. Zaten söylediğine göre hiç kimsen yok. Kurallarıma uyduğun sürece güvende olur ve hayatta kalırsın. Dediklerimi yapmazsan ikimizi de tehlikeye atarsın ama benden çok sen zarar görürsün. Ve üstüne vazife olmayan sorular sormayacaksın.’’
‘’Adın da dahil mi bu sorulara?’’ Tek gözünü hafifçe sıkıp bir saniye kadar düşündü. Ardından,
‘’Korhan. Ama sen patron demeye devam edebilirsin. Hoşuma gitti.’’
‘’Peki, patron.’’