7-Göz Yaşları

1537 Words
Korhan odasına kapandıktan sonra önce mutfağı toparladım. Mutfak ön tarafa, oturma alanı arka bahçeye bakıyordu. Boydan pencerelerden biri bahçeye açılıyordu. Kapıyı açıp bahçeye baktığımda hemen çıkıştaki oturma alanında gerektiğinde yemek yiyebilmek için konulmuş bir masa gördüm. Veranda olarak tasarlanmış kısmın üstü kapalıydı ve iki basamakla bahçeye iniliyordu. Bahçenin bir tarafında muntazam şekilde yerleştirilmiş yeşillikler ve sebzeler dikili olduğunu görünce çok şaşırdım. Çayırlık alanda ise yine düzenli aralıklarla birkaç meyve ağacı vardı. Bir bahçıvanı mı vardı acaba? Çünkü arka köşede küçük bir bahçıvan kulübesi görünüyordu. Gerekli alet, hırdavat oradaydı muhtemelen. Bahçeye inmeden birkaç dakika etrafa bakındıktan sonra girişteki tuvaleti temizledim. Yerleri sildim ve istediği çorbayla fırında tavuklu patatesi pişirdim. Yemek yapmak benim için zor değildi. Annem gece çalışıp gündüz uyuduğu için yemek işini anneannemle ben yapardık. Anneannem zamanla daha da yaşlanınca da onun tariflerine göre ben yapar olmuştum çoğu yemeği. Yaklaşık 13 yaşından beri mutfakla aram iyiydi yani. Bu sebeple denemediğim yemekler hariç, birçok bilindik yemeği yeteri kadar iyi pişirebiliyordum. Bu hayatta edindiğim az meziyetten biriydi kuşkusuz yemek yapmayı becermek. Yemeği 6 gibi yeriz demişti patronum. Saat 4’tü ve yemekleri de pişirdikten sonra hala vaktim olduğunu görünce güzel bir duş alıp bahçede biraz hava almaya karar verdim. Odama geçip çantamdan temiz çamaşır aldım ve misafir banyosuna geçtim. İçerideki dolapta temiz havlular olduğunu görmüştüm. Kapımı kilitleyip üstümü çıkardım ve duş kabinine girip sıcak suyu açtım. Suyun ısısını ayarlayıp yıkanmaya başladığımda aniden bir ağlama nöbeti geçirdim. O kabine girene kadar hiç farkında olmadığım bir ağlama ihtiyacıyla olduğum yere çöküp sıcak suyun altında içimi çeke çeke ağladım. Annemi özlemiştim. Anneannemi de özlemiştim ve ikisi de bir daha geri dönmemek üzere gitmişlerdi. Baba denilen organik bağımın sahibi ise hiç haberdar olmak istemediğim birine dönüşmüştü. Ertan ise beni tüm bunların üstüne çok pis harcayıp gitmişti. Beni bırakmayacağına yeminler ettikten sonra hem de. Benim çektiğim ve ödemek zorunda kaldığım parayla hem de. O benim ilk aşkımdı. Ve ilk kalp kırıklığım olmuştu. N’olursa olsun benimle kalır derken, bir çöp gibi kenara atıp defolmuştu Hollanda’ya. Kendinden 6 yaş büyük bir Hollanda vatandaşı Türkle evlenmiş ve yeni hayatını orada başlatmaya karar vermişti. Bensiz, benim paramla. Ya teyzemin yaptığı şerefsizlik neydi? Hiç mi acımamıştı bana? Benimle kalmak isteseydi, evimde yaşasaydı da beraber harcasaydık parayı. Yine kabulümdü ama o bütün parayı alıp gitmeyi tercih etmişti. Umarım bir yerlerde dayaktan veya maddeden geberip giderdi. Çünkü anneannemi yıllarca hasta edecek kadar fazla üzmüş ve hatta onu dövecek kadar ileri gitmişti. Lanet sürtük! Annemle farklı babalardandılar. Belki de bu bile karakterlerinin hiç benzemiyor oluşunun en büyük sebebiydi. Babasına çekmiş, derdi anneannem sürekli çünkü. Kimsem yoktu. Hiç tanımadığım bir adamın, bir katilin evine sığınmak zorunda kalmıştım. Kötü birine benzemiyordu ama öyle olsa bile ne kadar kalacaktım burada? Ne kadar tahammül edecekti bana? Belki ansızın, hadi artık gitmelisin, deyip beni hiç bilmediğim bir yere götürüp bırakacaktı. Korkuyordum. Mafyanın beni bulmasından, yalnız başıma yaşamaktan ve bilmediğim bir yere gönderilmekten. Çok korkuyordum her şeyden. Annem ölmese okulumu bitirirdim belki, öğretmen olur sakin bir hayat yaşardım. Ama artık bir kanun kaçağıyım, daha da kötüsü, mafya peşimde. Yıkanıp çıktığımda buğulanmış aynayı silip yüzüme baktım. Gözlerim şişmişti biraz. Yeşilleri daha saydam parlıyordu. Saçlarımı kurulayıp giyindim. Aceleyle fazla bir şey almamıştım yanıma. Tek pijama altım vardı, birkaç da tişört ve pantolon. Korhan’a para verip bir iki eşofman altı falan aldırmaya karar verdim. Sürekli evde olacağım için yedek olması iyi olurdu. Ev işleri yaparken pantolon giymeyi hiç sevmezdim çünkü. Kendime çeki düzen verdim biraz. Saçlarımı sadece havluyla kuruladığım için hala nemliydiler ama hava sıcak sayılırdı, kururlardı bahçede dolaşırken. Islak havluları odamdaki balkona asmak için elimde tutarak çıktım banyodan. Korhan’ın kapısı kapalıydı, sessizce kendi odama geçtim ve havluları astım. O sırada da etrafa şöyle bir bakındım. Gece gelirken pek bir şey fark edememiştim. Yeşillikler içerisinde, aralıklı villaların olduğu bir sokaktaydık. Kademe kademe aşağı doğru iniyordu sokak boyunca lüks evler. Korhan cidden iyi kazanıyordu sanırım adam öldürme işinden. Burası kendi evi miydi acaba, yoksa kira mı ödüyordu? Güzel bir bahçesi vardı evinin. Yüksek duvarları suni sarmaşıklarla dekore edilmiş ve mahremiyeti göz zevkini de besleyecek hale getirilmişti. ‘’Hoşuna gitti mi manzara?’’ Duyduğum sese hazırlıksız yakalanmıştım. Eğilip baktığımda Korhan’ı balkonumun altında gördüm. ‘’Epey güzel bir muhit.’’ Dedim tekrar etrafa bakınarak. ‘’Aşağı gel. Bahçeyi gör.’’ ‘’Olur.’’ Deyip indim bahçeye. Aslında görmüştüm ama bizzat dolaşmak daha iyi olurdu tabii. Nemli saçlarım omuzlarıma dökülü halde indim bahçeye. Hava güzel ve yeterince sıcaktı. Korhan evin köşesindeydi. Yanına gittiğimde, yüzüme manidar şekilde baktı. ‘’İyi misin?’’ Gözlerimin kızarıklığı geçmemişti tam olarak. Derin bir nefes aldım. Bir şey demeden kafamı hafifçe salladım. İyi değilim, demek istedim ama olumsuz tek kelime söylersem yine ağlamaya başlamaktan korktum. ‘’Duş almışsın, saç kurutma makinesini bulamadın mı?’’ dedi nemli saçlarıma bakarak bu kez. Belli ki konuyu değiştirmeyi uygun görmüştü. ‘’Hayır, buldum ama kendi haline kurusunlar diye kullanmadım.’’ ‘’Hıım. Hadi arkaya geçelim.’’ Binanın yan tarafına, benim odamın bulunduğu kısma döndük. Kenar boyunca bahçe duvarı uzanıyordu. Çimenlerin üzerine taşlarla bir patika döşenmişti. Arka tarafa geçince, ‘’Burası da benim küçük tarlam?’’ dedi eliyle sebzeleri gösterirken. ‘’Bunları sen mi diktin?’’ ‘’Kullandığın sebzeleri buradan topluyorum. Toprakla uğraşmak hoşuma gidiyor. Bir çeşit terapi gibi.’’ Onu bir an bu sebzelerle uğraşırken hayal ettim. Biscolata reklamlarındaki kaslı erkekler gibiydi ve üzerinde, çıplak vücuduna geçirdiği askılı bir tulumla gerçekten çok seksi olurdu herhalde. ‘’Çok mu inanılmaz geldi?’’ dediğinde alık alık baktığımı fark ettim. Kendimi toparlayıp, ‘’Yani hiç tahmin edemezdim.’’ Dedim. Güldü. ‘’Artık sebzeleri ben yokken sen toplarsın gerektiğinde.’’ ‘’Olur.’’ ‘’Yemeği verandada yiyelim mi?’’ dediğimde olumlu şekilde salladı kafasını. ‘’İyi fikir. Hazır mı yemekler?’’ ‘’Salata da yaparsam, hazır her şey.’’ ‘’O zaman kenardaki sebze sepetini kap ve yanıma gel. İçindeki bıçağı düşürme, yeşillik keseceğiz.’’ Hevesle dediği köşedeki sepeti alıp yanına yürüdüm. O çoktan yeşilliklerin olduğu tarha varmıştı bile. Bıçağı uzattım. Yeşillikleri kökünden almıyoruz, dibine yakın bir yerden buduyoruz ki tekrar uzasınlar. Suladıkça yeşerirler yeniden. Biraz nane, fesleğen ve roka kesti dikkatle. Elimdeki hasır sepete koyarken, ‘’Şuradan iki domates ve bir salatalık kopar. Hoşuna gidecek.’’ Dediğini yapıp dalından iki domates ve bir salatalık koparıp sepete koydum. Gerçekten çok zevkliydi. Dönüp memnuniyetle ona bakarken yüzümde hafif bir sırıtış vardı. İkindi güneşi yüzümü yalıyor ve bana hoş bir his veriyordu. Bana birkaç saniye baktı Korhan. Ardından, ‘’Sepet eline çok yakıştı. Sen bu işi kıvırırsın.’’ Dedi. Gülümsedim. Az önce duşta girdiğim karamsar ruh halim dağılıp gitmişti. Korhan bir katil olabilirdi ama şuan bana iyi hissettiriyordu ve burada kalmama izin veriyordu. Dahası bana sorumluluklar vererek evde yabancı hissetmememi amaçlıyordu muhtemelen. Ya da işleri bedava yaptıracak birini bulduğu için onun da işine geliyordu. Her neyse, sonuçta burada kalabiliyordum ve buna minnettardım. Minnetimi de çalışarak ödeyecektim. Salatayı hazırlayıp sofrayı kurdum. Akşam üstü güneşi çayırlardan hafifçe çekilirken yemeğimizi yedik. Çiçeklerin kokusu, kuş sesleri ve uzun zamandır hasret kaldığım bir huzur duygusu doldu içime. ‘’Hakkını vereyim, iyi yemek yapıyorsun. Günümüzde senin yaşındaki çoğu kız yumurta kıramıyor.’’ ‘’Epey bir kız tanıdın galiba benim yaşımda?’’ dedim sırıtarak. Soruyu beklemediği için önce afallasa da çabuk toparlandı. ‘’Birkaç tane tanıdığımı inkar edecek değilim.’’ ‘’Şansına hep yumurta bile kıramayanlar denk gelmiş o halde. Ama doğru ya, kendine bakan, fit görünümlü kadınlardan hoşlandığın için normal. Yemek yapamadıkları için aç geziyorlardır çoğu.’’ Kıkırdadım. ‘’Daha ziyade yemek yapmayı öğrenmeye gerek görmeyecek kadar zenginlerdi diyelim. Zaten onlar için hazırlayanlar vardı. Ve evet, partnerimin fit olmasını tercih ederim.’’ Ağzıma bir patates atıp yuttuktan sonra, ‘’Hayatım boyunca o kadar zengin olmadığım ve annem çalışırken çoğu zaman yemekleri hazırlamam gerektiği için epey bir şey öğrendim. Ve fit bir vücudum olmasa da kendi başıma kaldığımda karnımı sağlıklı şekilde doyurabilecek bir meziyetim olduğu için şükrediyorum.’’ ‘’Bence de şükretmelisin, kötü yemek yapsaydın burada kalmak için şansın azalırdı.’’ Dik dik baktık birbirimize. Gerçekten beni sadece yemek yapıyorum diye mi tutacaktı evinde? ‘’Burada sonsuza dek kalamayacağımı biliyorum merak etme. Sana yük olmamak için de elimden geleni yaparım. ‘’ ‘’Burada kalmayıp başka yerde bir hayat kurman senin için daha iyi olacak. Daha çok gençsin ve kimsenin seni bulamayacağı bir yerde belki çok daha mutlu bir hayatın olacak.’’ Başka bir yerde başka bir hayat. Ne kadar uzak geliyordu fikir. ‘’Umarım öyle bir yer vardır.’’ Dedim kırık dökük. ‘’Her zaman evimiz gibi hissedeceğimiz bir yer vardır Arsu. Önemli olan orayı bulmaktır.’’ ‘’Evet, orayı bulmak lazım. Çünkü elimdeki yuvarı kaybettim.’’ ‘’Daha yolun başındasın. Yapabileceğin çok şey var. Yeter ki iste.’’ ‘’Ev işlerini ve yemekleri bitirdikten sonra ne yapabilirim? Bana birkaç kitap alsak ve birkaç giysiye de ihtiyacım olacak.’’ ‘’İstediğin kitapların adını yaz. Bedenini ve neye ihtiyacın olduğunu da yaz. Bir şeyler ayarlamaya çalışırım. Çünkü şimdilik seni alışverişe götüremem.’’ ‘’İnternetten seçsem? Param var, öderim sana.’’ ‘’Paran dursun, sana lazım olacak ilerde. Akşam dizüstü bilgisayarımdan yarım saat bakabilirsin neye ihtiyacın varsa.’’ ‘’Ya, teşekkür ederim.’’ Dedim sevinçle. Çamaşır falan da alırdım hem bu şekilde o görmeden. ‘’Ayrıca okumak dışında sıkılırsan da benimle spor yapabilirsin her gün. Daha ilerleyen zamanlarda yürüyüş için de götürürüm seni uygun bir yerlere. Yakınlarda güzel ormanlık bir yürüyüş alanı var.’’ ‘’Seninle spor mu yapayım? Her gün mü?’’ ‘’Tembellik yapmayacaksan evet. Ufaktan başlarsın. Korkma çok yüklenmem narin kaslarına.’’ Sırıttı. Göz devirdim. Bana açıkça meydan okuyordu ama karşısında kolay pes etmeyecek biri vardı. ‘’Tamam, kabul. Narin kaslarım biraz güçlensin patron.’’ Aldığı cevaptan memnun gülümsedi ve, ‘’Koca popon da biraz küçülür belki.’’ Deyip sırıttı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD