Sakin sakin odayı inceliyordum ki birden onun üzerini çıkardığını gördüm.
“Siktir lan! Şimdi ne yapacağım?”
Dürbünü hemen bıraktım. Sanki yanımda soyunuyordu; offf... Baksam bir dert, bakmasam başka. Ama bu anı kaçıramazdım. Hemen dürbünü geri aldım. Bir de ne göreyim... Siyah iç çamaşırlarıyla yatağa oturmuş, kilotlu çorap giyiyor. Bunu gören çavuş durur mu? Tabi ki baş gösterdi... “Lan şimdi değil, şimdi değil,” diyorum ama... Of, bu kadar da olunmaz ki!
Hemen dürbünü yana çevirdim, etrafa baktım. Acaba benden başka gören var mıydı? Ah be kızım, kalın perden yok mu senin? Çek şunu. Ama sonra fark ettim ki pencerenin önünde değil, yan tarafta üstünü değiştiriyor. Yani sadece bizim apartmandan görünebilecek bir açıda. Alt katımda da kimse oturmuyor. Demek ki sadece ben görüyorum...
Kızınsa hiçbir şeyden haberi yok tabii. Dikizlendiğinden hele, dürbünle izlendiğinden hiç haberi yok.
Ben bunları düşünürken kısa siyah bir elbise giydi. Şimdi saçlarını yapıyor, muhtemelen dışarı çıkacak. Saat 9... Bu saatte nereye gidiyorsun güzelim? Ama dur, bunu da kaçıramam. Hemen çıkmam lazım ama şu hâlimle de karşısına çıkamam. Neyse, bugünlük sadece takip etsem yeter.
Hemen üzerime bir sweat geçirdim, altımda zaten eşofman vardı. Ceketimi alıp çıktım dışarı. Belki motoru alsam mı diye düşündüm ama yürüyerek takip etmeye karar verdim.
Tam sigaramı yakmıştım ki evden çıktı. Telefonla konuşuyordu ve bana doğru geliyordu. Yanımdan hızla geçti. Tüm kokusunu içime çektim ama o beni fark etmedi. Yaklaşırken arkama dönmüştüm. Yakından daha da güzel... Böyle minilerle bu saatte nereye gidiyorsun kızım?
Yürüyerek bir cafe-bara geldi. Erkekli kızlı bir masaya oturdu, hepsini tek tek öptü. Ben de içeri girip uzak bir masaya geçtim, arkası dönük olacak şekilde. Bir bira söyledim. Sinirle izliyorum. Acaba içlerinden biri sevgilisi mi? Gerçi kimseye ekstra bir yakınlık göstermedi ama kim bilir... Belki daha hoşlanma aşamasında.
Sonra "Ben burada ne yapıyorum?" diye düşündüm. Ne zamana kadar böyle oturup izleyebilirim ki? Hem biri fark etse sapık derler. Biramı bitirip kalktım.
Eve döner dönmez duşa girdim. Gözümün önünde onun iç çamaşırlı hali. Of, neydi o öyle ya... Neyse, biraz çavuşu sakinleştirelim.
Gece 1’e kadar bekledim ama ışıklar sönmüş, görünmedi. Demek ki geldikten sonra hemen yattı, ben kaçırdım. Artık yarın bakarız.
Sabah erkenden kalkıp kahvaltı yaptım. Oturdum, dürbünle gözlüyorum. Hâlâ yatakta. Gündüz dürbünle görüntü daha az net ama yine de idare eder. Derken kalktı, hazırlanıyor. Bu sefer dolabın kapağını kapatmadan üstünü değiştiriyor. Üzerine etek ve gömlek giydi. Kahvaltıya geçti. Bugün okulunu öğrenmeye karar verdim.
Hemen hazırlanmaya başladım. Siyah pantolon, beyaz tişört, siyah deri ceket... Bugün yürüyerek takip edeceğim. Eğer bir araca binerse, ertesi gün motorla gelip aynı yerde beklerim.
Çıktı ve yolda biriyle karşılaştı. Erkek... Tokalaşıp birlikte yürümeye başladılar. Yaklaşık 15 dakika sonra bir liseye girdiler.
Liseye mi?
Yapma be kızım... Kaç yaşındasın sen? Of! Bütün hayalim yıkıldı sanki. Sinirle eve döndüm. İki saat uğraşarak yaptığım saçımı yıkadım, kahveyle sigarayla kendime geldim.
Sen daha çocuksun resmen... En az 20 yaşında sanmıştım. Peki kaç yaşındasın gerçekten? Tabii ki boşta olduğunu da sanmıyorum. Bir sevgilisi vardır elbet.
Akşam saat 8 gibi tekrar baktım. Odasında, yatağında uzanmış telefona bakıyor. Belki sevgilisiyle mesajlaşıyordur. Kahrımdan bir sigara yaktım. Karanlıkta oturup onu izliyorum.
“Bu son,” dedim kendi kendime. Boş hayallere kapılmak yok.
Tam o sırada camda babası belirdi ve doğrudan buraya baktı!
“Hassiktir!” diye eğildim.
Lan... Acaba görünüyor muyum? Ne alaka adam direkt buraya baktı? Karanlık ama yine de... Sonra tekrar kafamı kaldırdım; kalın perde çekilmişti.
Sıçtım.
Gerçekten sıçtım. Nasıl anladı? Ama nasıl? Karanlık burası... Lütfen bu bir tesadüf olsun. Ben sapık değilim...
Ahmet Uysal (Kızın Babası):
Mutfağa su içmeye gitmiştim. Camdan karşıya boş boş bakarken bir kırmızı ışık dikkatimi çekti. Sigaraya benziyordu. Ama ne alaka? Balkon değil, cam önü. Karanlıkta niye içer ki insan? Derken aklıma kızım Ada geldi. Hemen odasına gittim. Kapıyı çalıp içeri girdim.
“Ne yapıyorsun?” diyerek cama yaklaştım.
Evet... Oradan görünüyordu. Ne olur ne olmaz deyip kalın perdeyi çektim.
“Baba ne yapıyorsun? Sevmiyorum kalın perdeyi, ruhum daralıyor. Niye çektin?”
“Akşamları bari çek. Bakan biri direkt görüyordur seni.”
“Offf baba kim bakacak Allah aşkına? Yatakta oturuyorum sanki ne yapıyorum?”
“Tamam kızım, bugünlük böyle kalsın. Sonra açarsın. Hadi öptüm, yat artık. İyi geceler.”
“Tamam babuşum. İyi geceler.”
Emin değilim. Kimsenin günahını da almak istemem ama içime bir kurt düştü. Ben 60 yaşındayım, eşim 58. Çok geç yaşta anne-baba olduk. 42 yaşında kızımız oldu. Üzerine titredik. Mal varlığımız da var, bir şeye ihtiyacı yok. İster okusun, ister dükkan açsın ya da evde otursun. Yeter ki mutlu olsun.
Ertesi sabah kızım okula çıktı. Ben de arkasından gizlice çıktım. Eğer düşündüğüm gibi bir durum varsa belki yakalarım. Sağa sola baktım ama şüpheli birini göremedim. Sonra o evin balkonuna baktım, kimse yoktu. Belki ben kuruntu yaptım. Yine de kızımı takip ettim. Okula kadar gittim. Şüpheli bir şey yoktu. Olmasın da zaten...
Orası birara eşyalı kiralık bir daireydi. Ne ara tutuldu hiç dikkat etmemişim. Kızım okula girince bende geri geldim. Eve çıktığımda tekrar o daireye doğru baktım. Ama perdeleri çekiliydi. İnşallah bana öyle gelmiştir.