BİRİNCİ BÖLÜM-Şeytan

1984 Words
Kimse, istemediği bir hayata başlamadığı sürece Tanrı ona yol göstermezdi ya da biz kendimizi ömrümüzün son anına kadar bu şekilde kandırırdık. Sonunda ölüm olduğu düşünülen bir dünyaya gelmiş, üstüne üstlük bir meyve için ahiret savaşı veriyorduk; ama bize yazılan kaderin üstünü çizemiyorduk. Karalayamıyorduk. Ya da kaderimizi yazılı olduğu buzdan defteri yakıp kül edemiyorduk. Onun yerine kendimiz kül oluyorduk, başkaları bizi yakıyordu. Yağmurun başlamasıyla elimdeki kitabı komodinin üzerine koydum ve aralık bıraktığım pencereyi kapatmak için puf minderimden kalktım. Ellerimi soğuk mermere yaslayarak yüzümü ekşittim yüzüme tokat gibi vuran rüzgâr yüzünden. Yağmur damlalarının pencereye vuruşunu ve aşağı akarak birbirleriyle birleşmesini izlerken, "Hissettiklerimi anla." diye mırıldandım kendi kendime. Pencereyi kapatmak için elimi uzattığımda gök gürüldedi. Normalde korkardım ama o sırada dudaklarım aceleyle iki yana kıvrıldı. Sarsak adımlarımı, pencereyi kapattıktan sonra banyoya yönlendirmiştim; fakat çok yorgun olduğumdan dolayı pek mümkün olmadı ki yatağıma gömüldüm. Yüzüstü yayıldığım ipeksi yatağımda sol tarafa dönerek kendimi aşağı yuvarladım ve yere düştüm. Bilerek. Aklım bazı noktalardaydı ve kafamı her türlü şeyle dağıtmaya çalışıyordum. Hatta kafam yeni yeni kendine geliyordu. Ellerimden destek alarak kalkmaya çalışırken gözüm saate takıldı. Uyumak için hâlâ çok erken olduğunu farkettim. Gece yarısıydı ve saat dörde gelmeye çalışıyordu. Nöbette olan bir ben, bir sokağın tek sesi olan yağmur ve sokak lambaları vardı. Kuşlar bile uyumuştu. Ama şöyle bir şey vardı; ben kuş değildim. Yeterince özgür biri değildim. Buna sabah yaşadıklarım iyi bir kanıt olarak yüzüme tokat gibi çarpılmıştı zaten. Ne güneş yüzü görüyordum ne de mutluluğu yansıtan bir şey. Bana göre beni mutlu eden tek kişi bendim ve ben istemediğim sürece bu değişmezdi. Eğer ben değiştirmek istersem değişirdi. Evet, bencildim. Bunu kabul etmek istemesem de ediyordum. Ben bencil ve sadece kendime yarayan bir varlıktım. "Ahmak yağmur ve onun ahmak sesi." diye geçirdim içimden. Hep onların dramatikliği yüzünden bu hale geliyordum ama kendimi, yıkık bir eve dönüştürmekten alıkoyamıyordum. Yağmurun güçlenen sesi daha da derin düşünmeme sebep oluyordu. Hep böyle olurdu zaten; tam 'yokuşu çıktım bu iş tamam' derken bizden önce biri çıkmış olurdu ve bizi o yokuştan aşağı iterdi. Peki bundan alınan sonuç neydi? Yaralar ve büyük ihtimalle hırs. Düşünülen gibi değildi tabii ki bu olay. Hayır hayır, ordan düşen prenses ben değildim. Veya saçları kesilen Rapunzel'in saçları bana ait değildi. Zıplayarak yatağın üzerine atladım ve sırtımı yatak başlığına yaslayıp bağdaş kurdum. Dizlerime bakarken tavandaki floresan ışık yanıp sönüyordu. Ben de tamamen söndürürdüm o hâlde. Bu zamana kadar yaptığım gibi. İçimde yanıp sönen umut taneciklerinden sıkılıp ışıklarını söndürdüğüm gibi. Gözlerimi dizlerimden çekmeden önce bir kez daha iç geçirdim. İçimdekiler ne olacak peki? Ah tabii ya, onlar çoktan sönmüştü. Acı çeke çeke sönmüştü. Yanan bir ateşin ışığında sönmüştü benim içimdeki her şey. Saçma bir uyuşukluk bedenimi ağırlaştırdığında yatağımdan kalkıp ışığı söndürmeye bile üşenmiştim ama yine de yatağımdan kalkabildim. Işığın tüm aydınlatmasını kestiğimde şeytanlarım ve ben karanlığın içinde baş başa kaldık. Her zaman olduğu gibi. Benim düzenim bu şekilde işliyordu işte, 'normal' ve daha çok 'anormal'. Hiç standart bir hayata sahip olmamıştım. Olamamıştım. Olmam için izin verilmemişti ve ben de şu an kendi kendime kurduğum düzene ayak uydurmaya çalışıyordum. Gerçi buna düzen bile denmezdi ama öyleydi. Benim düzenim buydu. Çocukken bu düzeni kurmuştum ve ömrümün son anına kadar bu şekilde sürecekti. Düşük omuzlarım, kurbağalı çoraplarım beni gayet masum gösteriyordu ama içimde kaç bin türlü fırtına koptuğundan kimsenin haberi yoktu. Dikildiğim yerden şeytanlarıma bir bakış attım. Hangi insanın hayatını mahvetmeye sıra gelmişti acaba. Aslında hayat mahvetmek için onlara gerek bile yoktu, bir işe ben dahil olsam yeterliydi. Şeytandan farkım yoktu; kim bilir, belki de ilk insanın yediği elma bendim. Belki de bu yüzden bu hayata mahkûm olmuştu tüm varlıklar. Ah Pamira, vah Pamira... Elma kadar tatlı, acısını çektirecek kadar zehir dolusun Pamira. Yatağıma doğru adımlarımı yönlendirmeden önce şeytanlarıma çaresiz bir bakış attım. Ah, ne kadar da ahmak bir insanım. Kendimle çelişecek kadar ahmağım. Yürürken hepsini arkamda bırakmaya özen göstererek yatağıma gittim ve yorganı kaldırıp içine girdim. İşte bu kadardı, masumluğumu takınmak bu kadar kolaydı. Yorganın altına gir, kafana kadar örtün ve düşünme. "İyi geceler şeytanlarım." dedim bugün için son kez. Ve bu kötülük bugünlük sona erdi. İyi geceler Pamira, kötülüklerinle uyu. İyiliklerimle uyusam uyuyamazdım; sanırım yoktu. Gözlerimi kapattım, kötülüklerim beni güzel bir uykuya davet etti; onları reddedecek kadar güçlü değildim. ♾️ Uykumdan sıçrayarak kalktığımda saat kaçı kaç geçiyordu hiçbir fikrim yoktu. Uykumda gördüğüm kâbus beni gerçekliğe döndürebilecek kadar korkutucuydu. Şu an aklımı da fikrimi de uykumda bırakmıştım. Zaman diye bir kavram benim için yoktu. Koşarak kendimi banyoya atma eyleminde bulunacaktım ama ayağıma batan cam beni daha da şoka uğrattı. "Siktir ya siktir!" Resmen çığlık atmam bütün apartmanın içinde çınlamıştı. Umarım komşular da benim gibi sıçrayarak uyanırdı. Aynalı dolaba doğru sekerek gittiğim gibi bütün dolabı karıştırmaya başladım. Şu siktiğimin sargı bezi her neredeyse bir an önce karşıma çıkabilir miydi? Yoksa ben kendi kendime kötü yollara başvuracaktım. Karman çorman yaptığım dolabı kapattıktan sonra aynaya yumruğu geçirecektim ki kendi yansımamı gördüm. Dağılmışsın şeytan. Görüntüm karşısında histerik kahkahalar atmaya başladım, ayağımın acısı yoktu sanki. Akmış simsiyah maskara ve göz kalemi, neredeyse tüm yüzüme bocalanmış olan kıpkırmızı rujum ve mor göz altlarım. Dağılmışsın şeytan. Görüntüme daha fazla katlanamadım ve gülüşümü keserek aynaya sert bir yumruğu geçirdim. İşte bu kadar Pamira. Ne sen kendini görüyorsun ne de başkaları seni fark ediyor. İnsanların içinde de kendimi aynen bu şekilde saklıyordum. Kırıp dökerek, vurup mahvederek. Bu sefer ayağımın üstüne basmaktan çekinmedim. Eğer o cam ayağımın içinde kendine yer bulmak üzere oraya girdiyse orda kalacaktı. Sızlana sızlana tekrar odama geçtim ve saate uzun uzun bakmaya başladım. Dokuzu kırk sekiz geçiyordu. Saat, dakikayı takip ederken hiç de acele etmiyordu. Dokuz kırk sekiz. Edemezdi de zaten. Dakika hareket edecekti ki saatte kendine yeni bir konum bulsundu. İnsanlar iyi olsun ki sen şeytanlarını belli edebilecek gücü bul Pamira. Özbakım kutumu açtım ve içinden cımbızı çıkarttım. Yere oturup bağdaş kurdum ve sağ ayağımda kanayan yere baktım ilk önce; sonrasında da yerde bıraktığı izlere. Hiç özen göstermeden henüz girmemiş olan camı tek hamlede çekip aldım oradan. Seni küçük aptal şey, cidden düşündün mü canımı acıtabileceğini? Kutudan bir bant aldım ve yapıştırdım. Cımbızda duran camı elime alıp pencerenin önüne geldim; pencereyi aralayıp camı aşağı attım. Pencereyi açık bırakarak geceden kalan toprak kokusunun odama dolmasına müsaade ettim ve giysi dolabımı açıp önüme gelen ilk eteği ve kapüşonluyu aldım. Sanırım artık üşengeçliği bırakıp hazırlanmam gereken konular vardı. Okulda bu şekilde devamsızlık yapmaya devam edersem istediğim üniversiteyi kazanmak benim için arka kısmı yırtmaktan daha da zor olacak gibi görünüyordu; ki bu istediğim son şeydi çünkü annemin laflarıyla içimi duygusallıklarla dolduramazdım. Düşünmesi bile iğrenç. Özellikle babam... Banyoya geçip yüzümü güzelce sabunlayarak yıkadım; bu sayede dünden kalan aptal rezillikte yüzümden silinivermişti. Keşke bütün kötü yılları silecek kadar güçlü bir sabun olsaydı. Belki o zaman daha temiz biri olurdum. Odama tekrar geçtiğimde dün geceden kalma, öylesine üzerime geçirdiğim açık mor renginde Adidas yarım atleti çıkardım ve tabii ki ilk tercihim olan siyah iç çamaşırlarını seçtim. Harika uyum, harika göz boyama ve kışkırtma. Ah Pamira, vah Pamira... Seçtiğim kıyafetlere baktım. Kıyafetlerimi rastgele seçmek hiç de kötü bir fikir gibi değildi. Çünkü bizzat kendi adıma konuşuyorum, üzerime giydiğim krem rengi mini etek ve koyu mor salaş kapüşonlu o kadar uyumlu oldular ki. Muazzam ötesi. Siyah Vanslarımı da ayaklarıma geçirdikten sonra artık tamamen melek kadar masum görünüyordum. Dün eve geldiğimde hazırladığım beyaz çantamı tek koluma taktım, telefonumu, anahtar ve cüzdanımı aldım; evet sonunda kapıyı kilitleyip evden çıkıyordum. Uyuyun şeytanlarım. Siz uyuyun ki ben rahat rahat okula gideyim. Siz uyuyun ki ben derin bir nefes alayım. Siz uyuyun ki ben insanlara biraz olsun zarar vermeyi bırakayım. Yormayın beni. Şu merdiveni inerken en fazla onuncu basamakta yuvarlanarak inmezsem bugün bütün kötülüklerimi uyutacağım. Söz. Hayır tabii ki değil. Basamakları dikkatli şekilde inerken adım seslerimi bile duyamıyordum. Normalde merdivenleri koşa koşa inip pat pat sesler çıkararak insanları rahatsız eden ben, sırf bir gram iyilik yapmamak için resmen iyilik yapıyordum. Hahahahaha! Kendimi resmen kısır döngüye soktum; harika. Trajedi gibi olaydı bu. Merdivenleri sorunsuz bir şekilde inip apartmandan kafamı çıkardığımda tehlike barındıran hiçbir şey göremedim. Kendim dışında. Sağ koluma taktığım çantayı düzgün bir şekilde sol koluma da geçirdim ve apartmandan sonunda dışarı çıkabildim. Ancak ilk adımı attığımda, kolumda başkasının buz tutmuş elinin varlığını hissettim. Ne olduğunu anlayamadan yutkunup arkama döndüğümde bir çift koyu kahve gözler bana bakıyordu, üstelik tanımadığım gözlerdi bunlar. "Bir şey mi oldu?" diye soruverdim çekinerek. Aslında böyle değilimdir ama neden oldu bilmiyordum. Hiç hareket etmeden olduğu yerde dikilmeye devam etti. Nefes bile almıyormuş gibi görünüyordu ve açıkçası bu beni korkutuyordu. "Adın Pamira mı?" Tek gözünü kısarak bana baktığında daha çok ürperdim. Kafamı 'hayır' dercesine iki yana salladım. Korkulacak bir tipi yoktu ama, sanırım gözaltı morluğu beni korkutmuştu. İçmiş gibiydi. "Nerede oturduğunu biliyor musun, yakınlarda oturuyor demişlerdi?" Yutkunup kolumu tutan elini silkeledim. Kendimi toparlamaya çalışarak, "Kusura bakmayın beyefendi, ancak beni bu şekilde korkutmanız hiç doğru değil. Üstelik apartmanımdayken. Buna hakkınız yok." Elim boşta kalmasın diye çantamın askısına tutundum. Karşımdaki adam bana bakmaya devam ederken benim korkum içimde büyük bir yumru oluşturuyordu. Sahte bir gülümseme koyduğuna yüzüne, "Pamira nerede oturuyor?" dedi. Masum görünüyordu ama değildi sanki. Dudaklarımı 'bilmiyorum' der gibi büktüm ve onunla daha fazla iletişime geçmenin doğru olmadığını düşünerek arkamı döndüm. Apartmanın kapısını tekrar açıp dışarı çıkacaktım ancak tedirgin oldum. "Önden siz çıkın." dedim ve çıkmasını bekledim. Onuncu saniyede toz oluverdi. Onun arkasından ben de apartmandan çıktım ve sakin adımlarla yürümeye başladım. Garipti az önce yaşananlar. Her saniyesine kadar garipti. Neyse ne... Az önceki garip adamı düşünmeyi birkaç saat sonrasına bıraktım. Bugün otobüse binecektim; çünkü, çünkü... Binecektim işte çünkü bugün hobilerimin arasında bu vardı. Durağa doğru yürürken düşüncelerimden yollara bakmaya zaman kalmadığından dolayı ne ara buraya geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ve tam isabet. Seni küçük ezik yılan. "Günaydın Pamira." Bana doğru el sallayarak gelen Ekim'i gördüğümde içimden küfürler etmeden duramadım. Bir de günaydın diyordu. Iyyy. "Sayende günüm karardı." dedim mırıldanarak; ki duyduğunu hiç sanmam. "Bir şey mi dedin?" "Sana da günaydın diyorum." dedim homurdanarak. Gülümsedi ve bam! O sahte gülüşü yakalamayacak kadar aptal değildim. Aynı gülümsemenin daha berbatını ona yolladım. "Sen buralara gelir miydin?" Odaklandığım siyah audi A6'dan gözlerimi ayırıp kafamı Ekim'e çevirdim. "Anlamadım canım?" "Otobüs beklemenin sana göre olmadığını söyleyen sensin Pamira. Ne oldu da bir anda buraya gelip beklemeye karar verdin, beni mi özledin?" Kelimeleri seçe seçe, üzerine basarak kullanması fazlasıyla sinirime gitmişti ve birazdan saçlarına yapışıp kafasını durağın direğine sürtmemek için kendimi sıkıyordum. Ayrıca o nasıl cümleydi, 'beni mi özledin' diyip konuyu nasıl farklı bir yere çekiyordu. Kendisiyle çelişiyordu sürüngen varlık. Gözlerimi kısarak bana söylediği her kelimeyi kendi içimde öğüttüm. Sana da günaydın Pamira. "Bu kadar ezik bir düşünce yapın olduğunu bilmiyordum Ekim. Özlenmeye ihtiyacın olduğunu ortam içinde belli etme rica ediyorum." Çantanın tek kolunu aşağı sarkıttım. Rekabet içinde alev alev yanan gözleri her şeyi o kadar belli ediyordu ki, benim başka cümleye ihtiyacım bile yoktu. Tam ağzını açıp bana cevap vereceği sırada otobüs geldi. "Buyur Ekim." Sırıttım. Ekim'in arkasından adımımı otobüse doğru yönlendirecektim fakat arkamdan, birinin beni çantamdan tutup çekmesiyle geriye doğru sendeleyerek yere düştüm. "Aptal mısın yoksa taklit mi yapı..." Arkamdaki kişiye bakmamla ağzım bir karış açıldı. Kaşlarımı şaşkınlıkla havaya kaldırdığımda kollarımı iki yana açıp bağırdım. "Sen şaka mısın?" Kollarını göğsünde birleştirdi, kafasını sağa sola sallayıp bana üstten bir bakış attı. "Dün konuşamadan gittin Pamira, sence şaka olan kim?" Ses tonu o kadar nazik ama sinirli çıkmıştı ki kendime inanamadım bir süre. "Okul saatime kadar yetişemezsem seni şu direğe sokarım, biliyorsundur umarım?" Silkelenerek ayağa kalktım ve elimle direği işaret ettim. Dalga geçer gibi güldü. Çok komik, angut. "Dediklerimiz asla bir değil Pamira. Ben diyorum ki 'piyon sensin.' Sen diyorsun ki 'şah olmak çok güzel.'" İnanamaz gibi kafasını durmadan sağa sola sallıyordu. "Yani?" "Pamira," Derin bir nefes aldı. Tek kaşımı kaldırdım. Bomboş bakan yeşil gözlerini gözlerime çevirdi. "Oyunun sonunda strateji yoksa şahta kaybeder, piyonda." Dalga geçer gibi gülme sırası bendeydi. "Şah sen değilsen ilk kurban sen olursun. Kaybettin, bir kez daha." Arkamı döndüm ve okul yoluna doğru yürümeye başladım. Pek uzak değildi zaten; alt tarafı otuz dakika falan... "Pamira!" Gür çıkan yeri istemsiz irkilmeme neden oldu ama belli etmeden ona doğru yavaşça döndüm. "Ne var geri zekâlı?" "Okulda görüşürüz, Sarışın Şeytan."

Great novels start here

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD