1-Yas

1624 Words
Hayatımın en zor zamanlarıdır herhalde. En yakın arkadaşım, Mine'm öldüğünden beri boğazımdan lokma geçmiyor. Kimseyle konuşasım da yok. Kendimi herkesten soyutlayarak çiçekçi dükkanında yatıp kalkmaya başladım akademi tatile girdiğinden beri. Sanki eve gitsem rahat yatağımda yatıp uyumam haksızlık gibi geliyor. Soğuk toprağın altında yatan canlarımızı düşünmekten gözüme uyku da girmiyor. Her gün Mine'min mezarına gidip ektiğim çiçekleri sulayıp, bakıyorum. Sevil Hanım'la bakanlığa defalarca gidip şikayette bulunmamıza rağmen sağ olsun bakanlık bana karşı bir saldırının düzenlenmediğine karar verdiği için akademi ajanları beni gizli gizli koruyor. Gizlendiklerini sanıyorlar ama onları gördükçe selam veriyorum. Yanıma gelen dostlarım nasihat verip duruyor. Her şeyi duyuyorum ama yaşamaya güç bulamıyorum. Ölümlerde benim de sorumluluğum var. Hain çetesini aramayı ve ifşa etmeyi de bıraktım, bu defa tamamen. Derya Hanım ve Özgür Bey’in kızları öldükten sonra neden ortadan kaybolduklarını şimdi anlıyorum. Hayatta kalan kızlarını yaşatabilmek için. Ama ne oldu? Özgür Bey istemese de ajan dünyasına tekrar döndüğünde sonu ölüm oldu. Annem ve abim ördüğüm duvarları aşamıyordu. Annem yalnızca Mine'min ölümüne üzüldüğümü sanıyordu ama bilmiyordu ki içimde kopan fırtınaları. Beni seven herkes benimle bir kez olsun konuştu, en azından denedi. Kapşonlu birliğini tekrar toplamayacak olsam bile girdiğim depresyondan beni kurtarmaya çalışıyorlardı ama başarılı olamıyorlardı. Ta ki Mine’nin mezarlığında gerçekleşen çatışmaya kadar… Son 3 aydır er gün yaptığı gibi 21 Ağustos pazartesi günü de yine Mine’min mezarlığına gitmiştim. Peşimde beni gölgem gibi izleyen akademi ajanlarının olduğunu biliyordum. Dostlarım geçirdiğim ağır depresyon sebebiyle erafımda olup bitenlerdn habersiz olduğumu düşünse de her şeyin farkındaydım. Sadece tepkisizdim. Hava sıcak olmasına rağmen soğuk olan mezar taşını yıkadıktan sonra ektiğim çiçekleri suladım, kuruyan yaprakları temizledim, toprağı havalandırdım. Içimdeki pişmanlık ve suçluluk duygusu birbirine karışıyordu. Mine için ettiğim duaya bile hakkım yokmuş gibi geliyordu. Bazen Mine’min annesiyle karşılaşıyorduk mezarın başında. Sessizce saatlerce toprak olan Mine’ye bakıyorduk. Işim bittiğinde mermeri öptüm arkadaşımın yerine. Su bidonlarını yerden alıyordu ki kurşun bidonu elimden uçurdu. Sonrasında yaşananları ağır çekimde yaşnıyormuş gibi izledim. Beni koruyan ajanlar ortaya çıkıp etten kemikten can yeleği oldular benim için. Saldıranların mezarlığın girişinde olduğunu görebiliyordum eğildiğim yerden bakarak. Yüzlerini siyah maskelerle kaptmışlardı. Ajanlardan biri yaralanıp yere düştüğünde onu omzundan çekip mermerin arkasına aldım. Bir kişinin daha benim yüzümden ölmesine seyirci kalmayacaktım. Ajanın elinde tutuğu silahı alıp ayağa kalktım. Hedef beliremeden dümdüz ateş etmeye başladım. Beni koruyan diğer ajanın yanından geçip gittim. Saldırganlardan biri de öne atılıp beni öldürme fırsatını bulmuştu. Birimiz ölecektik az sonra. Katilim olacak kişiye bakmam gerekirken diğer saldırganın silahını Melih’e doğrulttuğunu görünce namlunun ucunu ona çevirdim ve ateş ettim. Aynını Melih’te benim için yapıp önümdeki saldırganın kafasına bir el ateş etti. Birbirimizin hayatını kurtarmıştık. Melih yanıma gelirken; “İyi misin? Yaralandın mı?” diye seslendi. “Ben iyiyim. Ajanlardan biri yaralı, doktor lazım.” 3 aydan bu yana kurduğum en uzun cümle bu oldu sanırım. Yaralı ajanla birlikte Melih’in aracına binip hastaneye gittik. Çiçekçi, mezalık ve bazen eve gitmek dışında başka bir yere adım atmamıştım. Ajanın yarası derindi çünkü kurşun içerde kalmıştı. Ondan iyi bir haber beklerken Melih’e iyi olduğumu söylememe rağmen zorla beni doktorun yanına götürdü. Bacağımdan yaralandığımın farkında bile değildim. Ufak bir sıyrıktı sadece. Yaram temizlenip sarıldığında Melih yanıma geldi. “İyi misin?” “Ajan nasıl?” Aklım onda kalmıştı. Üç aydır uğradığım saldırlara çok alışmıştım ama ilk defa biri yarlanmıştı. “İyi merak etme. Kurşunu çıkarttılar yoğun bakımda. … Orada hayatımı kurtardın. Sağ ol.” Melih’le konuşmayalı da aylar olmuştur herhalde, emin değilim. Zaman karamım biraz karıştı. Ve ilk defa doğru düzgün konuştuğum için şaşırıyordu. Hatta bunun iy bir şey olduğunu bile düşünüyordu bence. “Teşekküre gerek yok sende benim için aynını yaptın. Bir daha böyle bir şey yaşamayacağız zaten. Bu sondu.” Konuşuyor olsam da yüzüm gözüm ağlamaktan ve uykusuzluktan şişmişti, konuşurken fark ediyordum. Paçalarım toprağa bulanmıştı ve moralim çok bozuktu. Melih’in gözlerinde bana dair bir umut ışığı görüyordum. Söylediklerimi yanlış anlamış olmalıydı. Sonunda normale döndüğümü sandı sanırm. “Nasıl olacak o? Ne yapmayı düşünüyorsun?” Heyecanla yaklaştı bana. “Akademiyi bırakıyorum. Böylece kimsenin beni korumasına gerek kalmayacak. Kimse benim yüzümden ölmeyecek.” Akademiyi bırakmayı çiçekçide inziaya çekildiğimden beri düşünüyordum. Ama net kararımı bugün, mezarlıkta olanlardan sonra verdim. Melih’in umutları yerini korkuya bırakmıştı. 3 senedir yaşadığım tüm kötü olaylara rağmen akademiyi bırakmayı aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Gelen harika akademi tekliflerine rağmen okulumu değiştirmememin sebebi Sevil Acıtan’ın akademisinde kalmak istememden kaynaklıydı. Saha ajanı olmak arzumdan da kanaklı olabilirdi. Melih söylediklerimde haklılık payı olduğunu biliyordu içten içe. Akademiyi bırakırsam beni korumak için öğrenciliğimi kullanamazdı akademi. Bakanlık zaten korumuyordu. Kendimi bile bile ölüme attığım için Melih’in suratı asıldı. Melih beni dükkana bırakıp başıma da 3 ajan diktikten sonra gitti. Akademiyi bırakmamla alakalı hiçbir şey söylemedi. Sinir haliyle ona akdemiyi bırakacağımı söylememeliydim. Kesin Sevil Hanım’a yetiştirecek. *** Hastaneden ayrılmadan önce bir gazetecinin Gelincik’in yeni saldırı haberini yapmak için birkaç poz aldığını Melih bile fark etmedi. Gelincik’in tahmini üzerine Melih, Sevil Acıtan’ın yanında alacaktı. Gelincik’I bir tek o vazgeçirebilirdi bu saçma kararından. Eğer o da başaramaz ve Gelincik ajan dünyasından ayrılırsa Melih’te istifa edecekti. Gelincik’I bir kez terk edip yalnız bırakmıştı. Bir daha aynı hataya düşmeyecekti. Melih, operasyon merkezine varıncaya kadar Gelincik’in yine saldırıya uğradığı haberi son dakika olarak yayımlandı. Melih 22. kez Gelincik Pekmezci’nin saldırıya uğradığına dair zabıt tutturdu. Işe yaramayacağını bile bile. Bakanlık, Gelincik’e karşı bir suikast düzenlenmediğini defalarca açıklamış ve Gelincik’I yalancılıkla suçlamıştı. Ama geçen dönem Esat’ın yalan, Gelincik’in doğru söylediği ortaya çıktığından beri bakanlığa olan güven sarsılmıştı. Çoğu ajan ve ajan dünyasına bağlı olan insanlar Gelincik’in saldırıya uğradığına ve bakanlığın kılını bile kıpırdatmadığına inanıyordu ama ortada bir delil yoktu. Sevil ve Emir operasyon merkezindeki dava dosyalarını incelerken Melih içeri girip son saldırıdan onları haberdar etmişti. “Gelincik iyi ama akademiyi bırakacağını söyledi. Ajan olmaktan vazgeçmiş Sevil Hanım. Çok mutsuzdu, kötüydü. Siz onu kararından döndüremezseniz kimse döndüremez.” Sevil Acıtan çok sevdiği öğrencisinin gözünün önünde hayatını mahvetmesine izin vermeyecekti. Onunla konuşmadan önce mevcut şartları iyileştirmesi gerektiğini bildiğinden hışımla ayağa kalkıp yürümeye başladı. Emir, ne olduğunu, Sevil'in ne düşündüğünü anlamadan arkasından bakakalmıştı. Sevil, şoförünün gelmesini beklemeden arabasına atladığı gibi bakanlığa gitti. Uzun zamandan sonra ilk defa arabasını kendisi kullanıyordu. Bakanlığı ya da herhangi bir bakanı Gelincik'in saldırıya uğradığına ikna edebilirse her şey değişirdi. Gelincik'i içine düştüğü karanlıktan çekip çıkartabilirdi. Umutla girdi bakanlık binasına ama umutlarının sönmesi çok da uzun sürmemişti. Adını duyan bakanlar onunla görüşüp konuşmak istemiyordu. Ama şimdi vazgeçip giderse Gelincik'i ikna etmenin zor olacağını da bildiğinden gitmedi ve ısrarla bir bakanla görüşmek istediğini dile getirdi sekretere. Ne kadar bekleyeceğinin bir önemi yoktu, hangi bakanla görüşeceğinin de. Yeter ki birini saldırıların Gelincik'e karşı düzenlendiğine ikna edebilsin. Saatlerce bekledi Sevil bakanlıkta. Yanından insanlar gelip geçti, ona çarpıp özür dileyenler oldu ama hiçbir bakandan ses gelmedi. Umudunun son demlerini yaşıyor olmasına rağmen öğrencisi için rezil olup beklemeye de kararlıydı. Hiçbir şey onun hayatından daha değerli değildi. Akşam üzerine doğru beklediği bir gelişme yaşandı. Sekreter, Genç Ajanlar ve Spor Bakanı Abuzer Çıkmaz'ın kendisini odasında beklediğini söyledi. Sevil, bakanların burada olduğunu ama onunla konuşmamak için işlerini bahane ettiklerini çok iyi biliyordu. Yine de bunu dile getirip bakanı kızdırma riskini göze alamazdı. Oldum olası bakanlıkla arası iyi olmamıştı ve şimdi daha da kötüleştirmenin alemi yoktu. Üçüncü kattaki bakanın odasına çıktığında ne olursa olsun sakin kalması gerektiğini kendine hatırlattı Sevil. Bakan Çıkmaz, akademi müdiresini ayakta karşılamıştı. Bu beklenmedik ilgili karşılaşmaya şaşırmış olsa da bozuntuya vermeden odaya girdi Sevil. Alışkın değildi bakanlıkta bir bakan tarafından hoş karşılanmaya. Koltuğa oturur oturmaz sorununu anlatmaya başladı Sevil. Ve yine beklenmedik bir şekilde Bakan Çıkmaz onu ilgiyle dinledi. Sözünü kesmedi, ona inanmayan bakışlar atmadı ya da rahatsızlık nidalarında bulunmadı. Bu durumdan iyiden iyiye endişe etmeye başladı Sevil. Hiç normal değildi. "Sözün kısası Gelincik'in hayatı tehlikede. Bakanlık inanmak istemiyor olsa da o çok iyi bir öğrenci ve iyi bir ajan olma potansiyeline sahip. Korunmasını talep ediyorum Sayın Bakan." Bakan Çıkmaz, Sevil Hanım'ın sözlerini düşündü ve kendi düşüncelerini söyledi. "Gelincik'in korunması gerektiğine bende inanıyorum. Saldırıya uğradığı aşikâr ancak bunu ispatlamak sizin için çok zor." Makamından kalkıp Sevil Hanım'ın karşısındaki koltuğa geçti. Aralarında küçük bir sehpa duruyordu. "Gelincik'i koruyabilirim. Kimsenin kılına bile zarar vermeyeceğinden emin olabilirim." Bakanın gözlerinin parladığına emindi Sevil. Korktuğu başına gelmişti, bir istediği vardı. "Karşılığında ne istiyorsunuz?" "Gelincik'i." *** Emir, operasyon merkezine geri döndüğünü öğrenmişti Sevil'in. Neler olduğunu, neden bu kadar geç kaldığını merak ettiği için koşturarak yanına gitti. Sevil'in yüz ifadesi fazla tepkisizdi. Bakanlıktan geldiği için öfke saçmasını, söylenmesini, hakaretler savurmasını beklerdi ama hiçbirini yapmıyordu. "Ne oldu?" Elinde tuttuğu kırmızı renkli dosyayı Emir'e uzattı. Söyleyecek kelimeleri tükenmişti. Emir dosyayı açıp okumaya başladı. Okudukça Sevil'e bakıyordu. Bu bir sözleşmeydi. "Sen ne yaptın böyle?" "Olması gerekeni. Gelincik'i korumanın başka yolu yoktu." Sevil de yaptığının zor ve anlamsız olduğunu biliyordu ama mecbur kalmıştı. Emir dosyayı masaya fırlatıp odanın içinde dönmeye başladı. Üstündeki yeleği çıkarttı, sıcak gelmişti bir anda. "Böyle mi koruyorsun Gelincik'i? Kızı bakanlığa teslim ederek mi?" Emir'in sesi yükselmişti farkında olmadan. "Başka yolu yoktu diyorum niye anlamıyorsun? Bakan Çıkmaz'ın yeni kurduğu bir program var. Adı 'Geleceğin Ajanları'. Son sınıfta okuyan, başarılı öğrencileri bir araya topluyor. Gelincik'i de bu programa almayı teklif etti, böylece onu koruyabilecekler. Başına bir şey gelse bile bundan bakanlık sorumlu tutulur bu yüzden bile korurlar onu." Sevil için de öğrencisini bakanlığın ellerine teslim etmek zordu ama onu korumanın başka bir yolunu bulamamıştı. Yoksa deli kız okulu bırakacaktı. Emir ise bundan hiç hoşlanmadı. "Başka bir yol bulabilirdik ama sen durup düşünmeden, kendi başına hareket etmeyi seçtin." Sevil de artık sinirlenmeye başladı. "Gelincik benim öğrencim senin değil. Kararlarıma saygı duymuyorsan gidebilirsin." Ayrıldıklarındaki gibi konuşmuştu. Neden olduğunu tam hatırlamıyor olsa da yine anlaşamadıkları bir konu olduğunu ve kafasının dikine gittiğini biliyordu. Sorunları buydu zaten. Birbirlerini dinlemiyorlardı. Ama bu defa Emir gitmedi. Tekrar ondan ayrılmayı gözüne kestiremiyordu. Sevil de söylediğinin yanlış olduğunu fark etmişti, sinirle söylemişti. Gidip Emir'e sarıldı. "Özür dilerim." İkisi de birbirini kaybetmeye korkuyordu. "Sorun yok." Sevil kendini geri çekti ve Emir'e baktı. "Şimdi sıra Gelincik'i kendine getirmeye geldi." Onu hayata döndürmek için gerekli ortamı hazırlamıştı. Gidip Gelincik'i düştüğü karanlıktan çıkartacaktı. Gerekirse zorla.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD