İyi okumalar bebişler💞🐣
" Kaçıyor Özge koş." dedi Alinin tanıdık sesi. Önümdeki it oğlu iti yakalamak için daha hızlı koşuyordum. Sonunda kapşonunu tuttuğumda dizimi karnına geçirip yere düşmesini sağladım. Kelepçeyi koluna taktığımda hala yerdeydi, ben ise kendimi tutamayıp bir kaç tekme daha attım. Ali gelince beni durdurdu ve yerdeki adamı alarak omzundan tuttu ve " Salih alın şunu götürün." dedi. Salih adamı alıp götürürken Ali bana döndü ve " Sakin ol kızım. Tamam öfkeleniyorsun, bende öfkeleniyorum ama kendini yiyip bitirme artık." derken ve sakinleştirmeye çalışan Ali'ye göz devirdim. Bu adam yüzünden 40 dakikadır koşuyordum tabiki sinirlenecektim.
" Buraya geldiğimizden beri yoğunluk başladı. Ne kadar çok it kopuk var." dedim gözlerimi devirirken.
" Mardin böyledir kızım. Burada aşiretler falan oluyor, onların töre davaları olunca da bir sürü olay çıkıyor." dedi Ali derin bir nefes verirken.
" Töre olayları ne kadar gereksiz ve saçma. Töre töre diye yaptıkları tek şey kadınları aşşağılayıp hor görmek." dedim yani hangi kadın kocasını başka bir kadınla paylaşmak isterdi ki. Kuma olayları, berdel olayları falan çok saçma geliyordu bana.
( Yazdığım hiçbir şey gerçek hayatta geçerli değildir bilginize. Onun içinde okurken, yorum yazarken saygı içinde ve küfür etmeden yorum yazın.)
Ortalıkta ben ağayım diye dolaşan belalı tipler vardı. Ağaysan ağasın oğlum bizene yani? Ağa olacağına insan olsaydın.
" Akşam dün gibi birşey var. Benim manitanın abisi evleniyor, sende geleceksin." dediğinde gözlerimi devirdim. Düğünleri pek sevmezdim.
" Hiç bir güç beni düğüne falan götüremez!"
~~~~~
" Biraz fazla dikkat çekmiyor musun?" dedi Ali düğün salonuna doğru yürürken. Ben dimdik bir şekilde özgüvenli bir biçimde yürümeye devam ediyordum.
" İstediğim kıyafeti giymeyeceksem neden yaşıyorum?" dedim biri laf atarsa da döverdim. Saçlarımı açık bırakmıştım, kipriklerimede azıcık rimel sürmüştüm.
" Ya cidden benim düğünde ne işim var kendime koca mı arıyorum? Beni niye getirdin buraya?" dedim. Bananeydi onun sevgilisinin abisinin düğününden. Şimdi ne güzel evimde rahat rahat uyuyordum yada güzel bir lahmacun falan gömerdim. Doktor Denizle takılabilirdik yada güzel bir yemek yiyebilirdik. Doktor Deniz hoş bir adamdı. Ben bir operasyonda vurulmuştum o beni sürekli kontrol etmişti ve fazlasıyla da ilgiliydi. Nazik, kibar, hoş, yakışıklı, kaslı gücü kuvveti yerindeydi. Allah sahibine bağışlasındı.
Telefonum titrediğinde mesaj geldiğini anladım.
Deniz: Nerdesin Özge?
Siz: Ali ile düğüne geldik, sevgilisinin abisinin düğününde benim ne işim bende anlamış değilim. Sjsjsjshsjssjnssnsnnsjssmsmsjjsenikdksmsksmdsjajsmaklijseviyorum.
Deniz: Randomun içinde ' Seni seviyorum' mu var? Yoksa ben mi yanlış görüyorum.
Siktir ya. Bilerek yapmadım desem inanmazdı zaten. Ama gerçekten yanlışlıkla olmuştu.
Siz: Yanlışlıkla olmuş..
Deniz: O zaman hep yanlışlık olsun.
Tam cevap yazacakken birine çarpmıştım. Sert ve uzun bir bedendi bu. Sırf Denize mesaj yazmak için önüme bakmıyordum.
" Dikkat etsene." diyen sert sesi umursamadan telefona bakmaya devam ettim. Bir anda elimden telefonun çekilmesiyle birlikte başımı kaldırıp karşımdaki kişiye baktım.
Bu neydi böyle ya? Bu insansa biz neydik? En dikkat çeken yeri bal rengi gözleriydi. Gecede bile bal rengi olan bu gözler güneşin altında kim bilir nasıldı? Hafif dalgalı saçları, kurmalın en güzel tonuydu. Yüz hatları ise sertti. Çok yakışıklıydı evet ama delici bakışlara daha fazla maruz kalmak istemiyordum. Benimde boyum uzundu ama onun boyuna göre kısaydım. Kafam onun burnuna geliyordu.
" Çok pardon telefonumu alabilir
miyim?" dedim sinirle derin bir nefes vererek.
" Özür dile vereyim!" dedi sinirle konuşurken.
" Diledim zaten kusura bakmayın." dedim gözlerimi devirirken.
" Düzgün bir şekilde özür dileyene kadar telefonunu vermiyorum." dedi ve kolunu yukarı doğru kaldırdı.
" Senin alnını karışlarım ver
telefonumu." dedim zıplayarak telefonu almaya çalışıyordum ama bu devenin boyuna ulaşamıyordum.
" Özür dile vereceğim." dedi ciddi bir ifadeyle.
" Sen nasıl bir polisin telefonuna el koyarsın? Bu bir suç!" dedim ve çantamdan cüzdanımı çıkarıp polis armasını gösterdim.
" Napabilirim?" dedi.
" Gıcıklık yapma ve telefonumu ver işte, hem kimsin sende bu hakka sahip olduğunu düşünüyorsun?" dedim sinirle.
" Ben Ateş Karan Soylu" dediğinde " tamam kardeş en taşşaklı isim senin" der gibi baktım ona. Gözlerimi devirmeme engel olamadan.
" Sana kim olduğunu sormadım ve telefonumu ver yoksa müdahale edeceğim." dedim sinirle tıslarken. Aslında sormuştum. O kadar dikkat çekmiştik ki herkes etrafımızı sarmış bizi izliyorlardı.
" Özür dile!" dedi. Ben ise asla özür dilemeyecektim. İnadımı hiçbir şey yenemezdi şuan.
En sonunda dayanamayıp dizimi karnına geçirecekken mükemmel bir refleksle bacağımı tuttu. Bacağımı tutan elini ters çevirirken diğer eli hala yukarıdaydı. Telefonumu almak için sırtına tırmandım ve en sonunda telefonumu zorla alıp indim. Evet, gene rezil olmuştum. Bu kadar cüsseli bir adamı dövemezdim. Daha boyum boyuna ulaşamıyordu.
Telefonumu alınca zafere ulaşmış gibi arkamı dönerken hızla belimi kavrayıp beni kendine çekti. Burun burunaydık, bu kadar yakın olunca odunsu ve naneli kokusu burnumu doldurdu. Telefonu çaldığında arkasını dönüp gitmişti, ben ise birkaç saniye orada öylece kalmıştım.
" Ateş Karan"
" Ateş Karan"
" Ateş Karan"
İsmini kendi dudaklarımdan duymak garip hissettirmişti. Kimdi bu bana meydan okuyan cesur adam? Yakışıklıydı cool'du ama sinir bozucuydu ve kadınlar ile nasıl konuşması gerektiğini bilmiyordu. Bana kibarca ' Pardon ' deseydi zaten özür dilerdim ama benim sabrımı sınıyordu. İşte bu yüzden kalabalık ortamlara girmiyor, yanlız takılıyordum. Telefonum çalınca,
Yağmur arıyor...
yazısını gördüm ve hemen açtım.
" Alo deli kedi nabersin?" dedi Yağmur tüm enerjisiyle. Benim aksime aşırı enerjik, yaşamayı çok seven, neşesiyle yeri göğü delen harika bir kızdı Yağmur. Onunlada hastanede tanışmıştım. Kendisi doktordu ve aynı zamanda Deniz'in arkadaşıydı. Ben yaralanıp hastaneye düştüğümde bana karşı çok iyi davranmıştı ve samimi bir kız olmasından mütevellit hemen kaynaşmıştık.
" Ben iyi değilim, denyonun biriyle kavga ettik az önce." dedim sinirle.
" Dur dur anlatma, ne yapalım biliyor musun sen arabaya atla güzel bir restoranda yemeğe gidelim. Orada anlatırsın, hem benimde anlatacaklarım var." dediğinde sesi hala fazla enerjik ve yumuşaktı.
" Tamam Yağmur bana konum atarsın. Kendine dikkat et yolda gelirken." dedim bir nebzede olsun sinirim yatmıştı.
" Tamam, görüşürüz." dedi.
" Görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım. Arabayı çalıştırırken telefondan navigasyonu açtım ve gönderdiği konuma doğru ilerledim. 15 dakika içinde attığı konuma gelmiştim. Arabayı valeye verip mekana girdim. Oldukça lüks bir mekandı. İçeri girdiğimde Yağmurun olduğu masaya yöneldim. Ayağa kalktığında sarıldık.
" Hadi anlat bakalım ne oldu?" dedi heyecanla.
" Ya biz şimdi düğüne gittik. Orada içeri girerken mesajlara bakıyordum. Yanlışlıkla birine çarptım baya uzun cüsseli birine. Yani Allah yukarıda yakışıklı da bir şeydi. Ben bundan ona çarptığım için özür dileyecek mişim falan. Görsen bir egolu bir egolu. Sanırsın İngiltere prensi. Yani anlamıyorum ki nereden geliyor bu ego? Hay sen kimsin yani sen kimsi-" derken sesimin bölündüğünü hissettim.
" Ben Ateş Karan Soylu" diye bir ses duyduğum da şok geçirdim. Gerçekten bu onun sesiydi. Tok ve fazlasıyla erkeksi
sesini duymam ile içimde bir şey titredi.
" İngiltere prensi kim ki benim yanımda?" dediğinde egosunu bu kadar yüceltmesi sinirimi bozuyordu.
" Ego değil özgüven." dedi sanki içimden söylediklerimi anlamış gibi.
" Abi siz, nasıl yani?" dedi Yağmur. Ve ikinci bir şok dalgası ile sarsıldım. Nasıl yani bu Ateş Aras Soylu Yağmurun abisi miydi?
" Ne? Abi mi? dedim şok ile.
" Ağzını kapat sinek kaçacak." diyen Ateş Arasın ciddiyeti sinirlerimi bozuyordu. Nasıl bu kadar ifadesizdi.
" Ne işin var senin burada? Benimi takip ediyorsun?" dedim burada olması tesadüf müydü?
" Bu şehirdeki herkes seni görünce yolunu değiştirir. Seni niye takip edeyim?" dediğinde hala çok soğuk ve ciddiydi.
" Kes be kes" dedim beni sinirlendiriyordu. Telefonum çalmaya başladı. Ekranı açtığımda Annem arıyor... yazısını görmem ile şok oldum. Annem ile hiçbir bağımız yoktu. Kumar oynar, içki içerdi, iğrençti. Hayatım boyunca en büyük şükrüm onun gibi bir kadın olmamış olmamdı.
Ayağa kalktığımda terasa çıktım ve telefonu açtım.
" Efendim?" dedim buz gibi sesimle.
" Kızım bana para lazım." dedi gerçekten böyle insandı işte. Buydu o.
" Ne kadar?" dedim ciddi sesimle.
" Bir milyon." dedi. dalga mı geçiyordu benimle?
" Gene kumar oynadın değil mi? Ama ben asla o kadar para bulamam." dedim sinirle. Neden böyle bir ebeveyne sahiptim ki.
" Kızım lütfen öldürecekler beni." dediğinde gözlerimi devirdim.
" Off ya bakacağız bir çaresine." dedim derin bir nefes verirken. Telefonu suratına kapatırken hızla içeri girdim.
Annemi geçiştirmiştim ve telefonuma bir daha bakıp engel tuşuna bastım. Herkes kendi yaptığı şeylerin bedelini öderdi. Masaya geri yönelirken Yağmur ve Ateş Karan bir şeyler söylemek için beni beklemişti. Masaya oturduğumda yüz ifademden hiç memnun olmadığım belli oluyordu. Ben köfte ve kola söylemiştim. Onların ne yediğiyle ilginecek kadar boş bir kafamın olmasını isterdim.
" Ne oldu sana?" dedi Karan. Hayretle ona döndüm. Yemeğimiz geldiğinde sessizce yemeğimizi yedik.
" Bir şeyler içmeye gidelim mi?" dedi Yağmur. Aslında içip kafamı dağıtsam herşey çok iyi olabilirdi.
" Pekala gidelim. Ama hesap benden." dedim ve ısrar etmelerine izin vermeden hesabı ödedim. Mekandan çıkınca tam 3 tane araba arka arkaya Karan'ı takip ediyorduk. En sonunda arabaları park ettik. Meyhaneye gelmiştik. Arabadan indim. Onlarda inince hep beraber içeri girdik. Masaya oturduk ve rakı söyledik. Aşırı derecede dertli ve kötü hissediyordum. Rakılarımız geldiğinde ben direkt içtim ve ikinciyi istedim.
Kolay kolay sarhoş olmazdım. İkinci bitti derken üçüncüyü istedim. Yağmur telefonu çaldığı için masadan kalktı ve biraz uzaklaştı. " Yavaş ol." dedi ciddi sesi. Onu umursamadan içmeye devam ettim.
" Abi benim bir işim çıktı acil gitmem lazım siz birbirinize sahip çıkın. Hadi eyvallah." dedi ve çantasını alıp gitti Yağmur. Ben ise içmeye devam ediyordum. Ateş Karanda en az benim kadar içiyordu. Bu gidişle ikimizde eve gidemeyecektik.
2 Saat sonra.
Kusacak kadar içtikten sonra hesabı ödeyen Ateş Karanla birlikte arabaya yöneldik. Onun arabasına binmiştim çünkü benim araba sürebilecek bir halim yoktu. O da sarhoştu ama benim kadar değildi.
" Niye bu kadar huysuzsun?" dedim ona dönerken arabayı çalıştırmıştı.
" Huysuz değilim, sadece insan sevmiyorum." dedi gayet ciddi görünüyordu.
" Benden nefret ediyorsun değil mi? Ya adam olana çok bile, ben olsam bana aşık olurdum." dedim gülerek. Gerçekten çok sarhoştum ve ne dediğimi bilmiyordum.
" Neden cevap vermiyorsun?" dedim. Bana cevap vermiyordu.
" Heyyy konuş huysuz adam." dedim gülerek. Neden güldüğümüde bilmiyordum ama sürekli bir sırıtma halindeydim.
" Senden nasıl kurtulabilirim onu düşünüyorum şuan?" dedi. Ne yani beni öldürecek miydi? Bok öldürürdü eğer beni öldürürse mezardan çıkar gene intikamımı alırdım.
" Evin nerede?" dedi ciddi sesiyle.
" Ev mi? O ne demek?" dedim anlamayarak. Sanki arapça konuşuyormuş gibi hissediyordum. Kafam kazan gibiydi.
" Off lanet olsun. Seni bir otele bırakırım o zaman, bende kendi evime giderim bak tamam mı? Yanlış anlaşılma olmasın." dedi sinirle. Her cümlede sinirliydi bu gereksiz şahısda.
" Tamam." dedim ne dediğini anlamamıştım ama ' tamam.' diyordum işte.
" Şimdi sana ilk okul anılarımı anlatacağım. Bir çocuk vardı ona aşıktım. İlk okuldada neredeyse tüm çocuklar bana aşıktı ama ben hepsini döverdim. Neyse ben o çocuğa çok iyi davranıyordum. Sonra bu çocuk utangaç ya ben bunun elinden tutup okuldan kaçırmıştım. İlk okulda, okuldan kaçacak akılda yani ne bileyim. İşte ben dedim ki " Bu saatten sonra ya benimsin ya kara toprağın." ama okul değiştirmek zorunda kalınca hayal oldu." dedim gülerek. Onun yüzünde ise tek bir mimik oynamıyordu.
Sonunda otele geldiğimizde resepsiyondan oda istedi. Ben ayakta duramadığım için kolumu boynuna sardım. O ise bir kolunu bacağımın altından geçirip beni kucağına aldı. Oda kartını alınca asansöre bindik. Asansörden inince de oda kartıyla odaya girdik. Benim ise gözlerime dudakları takılı kalmıştı. Kirazı andıran dolgun dudakları. Öpmeye kıymayacağım kadar güzel dudaklardı bu dudaklar.
Kendimden beklemediğim bir harekette bulunup dudaklarımı dudaklarına yapıştırdım. Bir akrep burcu olarak libidomun tavanda olduğunu varsayarak bu kadar seksi bir erkeğe onun kucağındayken çok bile dayanmıştım. Beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştı ama asla onu umursamadan öpmeye devam ettim. Dudağını ısırdığımda kendini daha fazla tutamadı ve dudaklarını dudaklarımla dans ettirdi. Dudaklarımız birbiriyle adeta dans ederken benim ellerim gömleğinin düğmelerindeydi. Gömleğinin her ilmeğini tek tek çözdüm. O ise benim ceketimi çıkardı. Gömleğini de çıkarınca, beni yatağa uzandırıp üzerime kapaklandı. Dudakları dudaklarımdayken saçımla oynuyordu. Elbisemi çıkartmak için elimi elbisemin fermuar ucuna yerleştirmişken beni durdurdu ve kendisi yaptı. Elbisemi çıkarınca sütyenim ile kalmıştım.
Utanma duyumu kaybetmiş gibi hissediyordum. Ne olduğunun farkında bile değilken bir anda kendimi onun kucağında bulmuştum.
Sabah.
Gözlerimi açtığımda başım çok ağrıyordu. Yanımda hissettiğim bedenle çığlık attım. Lanet olsun ne yapmıştım ben? Boku yemiştim tam anlamıyla boku yemiştim.
" Sabah sabah ne bağırıyorsun?" dedi sert sesi. Ateş Karan Soylu yanımda yatıyordu ve bana bağırdığım için tam anlamıyla homurdanıyordu.
" Ne oldu dün gece?" dedim onu gibi sert çıkan sesimle.
" Hatırlamıyorum ve başım çok fena ağrıyor." dedi gözlerini açıp bana döndü. Hala aramızdaki mesafeden ödün vermiyorduk. Ruhsal anlamda birbirine en uzak ve ters insanlardık.
" Yani çıplak olduğumuza göre halay çekecek halimiz yok. Ya bir şey
olduysa?"
" Aramızda bir şey olduysa gerçekten özür dilerim. Yani hatırladığım tek şey kucağıma atladığındı." dediğinde ciddiydi ama dalga geçer gibiydi. Anlamıyordum bu adamı.
" Ne malum? Ya bende faydalanmaya çalıştıysan?" dedim sinirle.
" Faydalansam senden mi
faydalanırım? Senin gibi kaba biriyle asla. Hem senin benden faydalanmadığın ne malum?" dedi, sinirimi bozuyordu gerçekten.
" Asıl ben senle olmam. Senden çok daha kibarları ve yakışıklıları varken neden seninle olayım ki?" dedim sinirle tıslayarak. Ona bakmadan başka tarafa döndüm. O da banyoya girince kıyafetlerimi hemen üzerime geçirdim ve otelden çıkış yaptım.
Otelin karşısında ki taksiye binip dünkü meyhane yerine gittim çünkü dün arabam orda kalmıştı. 15 dakikanın sonunda meyhaneye varmıştık taksiye parasını ödeyip taksiden indim ve kendi araba doğru yürüdüm. Kapısını açıp bindikten sonra arabayı çalıştırdım ve navigasyondan en yakın eczaneye doğru sürmeye başladım. Eczaneye gelince arabadan indim ve içeri girdim.
Beş dakika sonra eczaneden çıktım, birşey yaşadık mı bilmiyordum ama eğer yaşadıysak bile ertesi gün hapı almıştım. Allah'tan bu ilk ilişkim değildi. Arabama binince direkt ilacı içtim ve eve doğru yola koyuldum. Eve geldiğimde yaptığım ilk şey makyajımı silmekti. En nefret ettiğim şey makyaj yapmaktı. Makyajımı sildiğimde hafiflediğimi hissettim. Sonra duşa girdiğim de kıyafetlerimi çıkarıp kendimi hindistan cevizli duş jelinin kokusuyla mis gibi hissederken saçlarımı ve tüm vücudumu baştan aşağı yıkadım.
Bornozuma sarılırken kasıklarımdaki derin acıyı fazlasıyla hissediyordum. Bu adam bana ne yapmıştı böyle? O gece ne olmuştu bu kadar?
Dolabımı açtım ve kıyafetlerime baktım. Sivil polis olduğum için rahat giyiniyordum. Çok fazla dikkat çekmeyen normal şeyler giyinmeyi seviyordum. Giyindikten sonra evden çıkıp arabama binerek karakolun yolunu tuttum. Karakola geldiğimde Ali aşırı mutlu bir şekilde şakıyordu resmen.
" Seni var ya öldürmek istiyorum Ali. Sinirlerim bozuk seni net döveceğim." dedim yüzümü buruşturarak.
" Offf gene ne oldu?" dedi. Bir de püflüyordu bey efendi.
" Dün beni niye yanlız bıraktın lan şerefsiz." dedim sinirle.
" Sevgilimle konuşmaya gitmiştim, bir geri döndüm yoksun abi benim ne suçum var?" dedi cibiliyetsiz.
" Off tamam." diyip kahve almaya gittim. Zaten herşey çok yorucuydu ve bu konu hakkında kimseye bir şey söylemek istemiyordum...