4.bölüm

438 Words
Bora Demiralp sabahın erken saatlerinde uyanmıştı. Mardin’in sessizliğini delip geçen ezan sesiyle birlikte yıllardır bastırdığı vicdanı yine kapısına dayanmıştı. Sarı duvarlı konağın içinde hâlâ babasının sert adımları dolaşıyor gibiydi. O adam ölmüş, ama gölgesi hâlâ bu taş duvarlara sinmişti. Aynaya baktı. Saçlarındaki gri çizgiler artmış, yüzü daha keskinleşmişti. Ama gözleri… Gözleri hâlâ o günlerdeki çocuğun gözleriydi. İtaatkâr, korkak ve bir türlü affedemeyen. --- Zeynep’in ismi her geçtiğinde kalbinde bir şey delinmiş gibi oluyordu. O gece… O geceyi düşündü. Ahmet’in odadan çıkarkenki bakışı, Zeynep’in darmadağın hali, ama en çok da kendi suskunluğu… Bir çığlıktı o suskunluk. Ve Bora onu hâlâ taşıyordu. Babasının oğluydu. Demiralp soyadının devamıydı. Babasının en çok söylediği cümle kulaklarında yankılandı: > “Oğlum, bir şey duyarsan değil, ispat edersen konuş. Yoksa kirlenen sen olursun.” Ve o gün Zeynep geldiğinde… Bora ispat istemişti. Gözyaşıyla anlatan bir kıza, belge sormuştu. Çünkü ona öyle öğretmişlerdi. Kız ağlıyordu ama kan yoktu, tanık yoktu. Sadece kelimeler vardı. Ve Bora, kelimelere değil delillere inanmıştı. Şimdi o kararın bedelini her gün yeniden ödüyordu. --- Cep telefonu çaldı. Hatice Hoca’ydı. — Bora Bey, sizi çağırmam gerekiyor. Bu dava açılıyor. Ve siz de tanıksınız. Bora başını duvara yasladı. — Hoca Hanım, ben konuşursam… — Evet, birçok şey çözülecek, dedi kadın net bir sesle. — Ama ailem yıkılır… — Bora Bey, Zeynep’in ailesi zaten yıkıldı. Şimdi sıra sizde. Bu sessizlik birini öldürdü. Belki artık birilerini yaşatır. --- Bora İstanbul’a geldi. Hava griydi. Gözlüklerini taktı, yakasını kaldırdı. Adliye binasına adım attığında içinden bir şey koptu. Zeynep’in babası Ali Bey’i gördü. Göz göze gelmediler. Ama o bakışlarda bir ömürlük hesap vardı. Savcının odasına girdiğinde dosyanın üstü açıktı. Zeynep’in çocukluk resmi en üstteydi. Küçük bir kız çocuğu… Gözlerinde umut, yüzünde güneş. Şimdi mezarda. Savcı sordu: — Sayın Bora Demiralp, o gece Zeynep Altun size ne anlattı? Bora gözlerini yere indirdi. Derin bir nefes aldı. Elleri masanın kenarına kenetlendi. — O gece Zeynep bana geldi. Ağlıyordu. “Ahmet bana zorla dokundu” dedi. Ama ispat edemem dedi. — Siz ne yaptınız? — Susturdum. “Eğer ispat yoksa konuşma,” dedim. — Neden? — Çünkü onun söyledikleri benim dostlarımı yıkacaktı. Ailemizi, düzenimizi, hatta geleceğimizi. — Vicdanınız ne dedi? — Susturmaya çalıştım. Ama hiçbir gece susturamadım. Savcı gözlerini dikti: — Şimdi susacak mısınız, yoksa konuşacak mı? Bora gözlerini kaldırdı. İlk kez o gün, Zeynep’in gözlerinin içine bakar gibi baktı fotoğrafa. — Konuşacağım. --- Dışarı çıktığında kar yağmaya başlamıştı. İstanbul’un sokakları kirli beyaza bürünüyordu. Ama Bora’nın içinde bir şey temizleniyordu. Kendi kendine mırıldandı: > “Adalet gecikebilir. Ama bir gün gelir. Bedeli ne olursa olsun, o gün ben hazır olacağım.” Ve ilk kez yıllar sonra, Zeynep’in mezarına gitmek için adım attı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD