Devrim'in son sözleriyle birlikte hava gerilmişti. Baran, şaşkınlık içinde dururken, içsel bir çatışma yaşamaya başladı. Devrim'in açıklamaları, Baran'ın duygusal dünyasını alt üst etmişti.
"Saçmalamayı kes Devrim!" diyerek baktı.
Böyle bir şeyle yüzleşmek istemiyordu. Sevdiği kadının, başka biriyle bir ilişkisi olduğunu kabul etmek, onun için dayanılmaz bir acıydı. Devrim ağır konuştuğunun farkındaydı ama bu laf anlamaz münasebetsiz adamdan kurtulmak istiyordu. Onunla değil evlenmek yan yan bile durmak istemiyordu. Yıllarca peşinden koşması,ona sevdiğini dile getirmesi hiçbirinden etkilenmemeişti. Zerre bir sevgi kırıntısı da hissetmiyordu.
Birini zorla sevemezsin. Bunu Baran anlayamıyordu işte.
"Git Baran!"dedi Devrim Baran'dan bakışlarını çevirirken.
"Yüzünü görmek istemiyorum!"
Devrim'in acı dolu sözleri Baran'ı bir kez daha acıtmıştı lakin Baran kolay kolay pes edecek bir adam değildi.
Özellikle konu Devrim ise asla pes edecek adam değildi.
Kısa bir an sessiz kaldı Baran ama gitmedi. Bu sessizliği gören Devrim şaşkın olsa da sessizlik içinde gelecek olan cevabı bekliyordu.
Baran sonunda sesli bir nefes alıp verdiğinde Devrim'e baktı.
"Benimle evlenmeyeceğinden emin misin?" diye sordu sakin bir tonda. Devrim onun bu sakinliğine şaşırmış olsa da başını sallayarak yanıt verdi.
"Evet."
Titrek bir nefes bıraktı Baran. Bu sefer canavara dönüşen yüz ifadesiyle Devrim'e yaklaşarak kolundan sıkıca tutup gözlerine bakmasını sağladı.
"Şimdi içeri girip o yüzükleri takacağız Devrim. Ha illa takmamak için direteceksen sana şunu söyliyeyim o zaman. Ben bu gece bu evden eli boş dönmem!"
Baran'ın anlamsız imasını anlamayan Devrim gözlerini kısara baktığında,"ne demek istiyorsun?" diye sordu endişeyle.
Baran bu sefer tebessüm ederken rahat bir nefes verdi ve yeşil gözlerini kara gözlere sabitledi.
"O yüzüğü sen takmazsan bu evden başkası takar diyorum!"
"Ne-nee!"dedi inanmayan bir sesle.
Baran, hay hay direyek açıklamaya başladı.
"Sen şimdi benimle içeri girip o yüzüğü takmazsan, kız kardeşin Derya o yüzüğü takar."
Devrim bu aşağılık sözlere daha fazla tahammül edemeyerek Baran'a tokatı basmıştı. Baran beklenmedik tokat ile sarsılırken dişlerini birbirine geçirdi.
"Aşağılık, pislik adamın tekisin!"dedi iğrenerek bakarken Baran'a.
"Senden iğreniyorum!" dedi iğrenircesine ve gözleri dolarken.
Baran başka çaresinin olmayışından kaynaklı böyle bir yola girdiği için Devrim'in her bir sözlerini yutmak zorunda kalmıştı.
Devrim,Baran'ın üstüne giderek gövdesini yumruklamaya başlarken öfkesini kusuyordu.
Daha sonra kapı açıldığında kapıda belirleyen Derya ile ikisi de ona dönüp bakmışlardı. Derya henüz 16 yaşında genç ve masum bir kızdı. Ve Baran onu kötü amellerine alet etmek istiyordu Devrim bunu kabul edemezdi ki?
"Abla sizi bekliyorlar,"diye masum masum konuşan kız ile Devrim'in gözlerinden bir damla yaş akmıştı.
Baran'ın bana dönüp imalı bakışıyla elim ayağım dolanmıştı artık bana bırakılacak bir şans kalmamış gibi görünüyordu.
Baran'ın yüzüne tokat patlatan Devrim'in öfkesi bir türlü dinmiyordu. Baran ise o anki durumu idrak etmeye çalışıyor, içindeki çalkantılarla başa çıkmaya çabalıyordu. Devrim'in tokadı, hem fiziksel hem de duygusal bir darbeydi.
Devrim, Derya'nın yanında Baran'a bu aşağılayıcı durumu tartışmak istemedi. Ancak Baran, onu köşeye sıkıştırmış ve acımasız bir tercih yapmaya zorlamıştı.
"Derya'nın bu işin içinde olmaması gerekirdi," diye düşündü Devrim, hüzünle karışık bir öfke hissederek. İnsanların hayatlarına müdahale etmek, hele de masum birini zarara uğratmak, Baran gibi şerefsizlerin işiydi. Bu yüzden asla Baran'ı sevmiyecekti aksine gittikçe nefret edecekti.
Baran, Devrim'e bir şans daha tanıyarak içeri girip yüzükleri takmalarını istedi. Devrim ise hala yaşadığı şok ve öfke ile karışık duygularla kapıya bakıyordu. Derya ise sessizce ayakta duruyor, bu karmaşanın içinde kaybolmuş gibi görünüyordu.
"Devrim, içeri gel," dedi Baran, sakin ama kararlı bir ses tonuyla. "Bu durumu daha fazla uzatmanın anlamı yok. Ya içeri girip yüzükleri takarız, ya da bedelini ödersin."
Devrim, bir an tereddüt etti. Baran'ın gözlerindeki kararlılık ve kendine olan güven, onu zor durumda bırakıyordu. içinde karmakarışık bir çatışma yaşarken, sonunda başını sallayarak içeri girdi.
Odaya girdiklerinde herkesin bakışları onlara değmişti. Baran'ın yüzündeki ifade sevinç doluyken Devrim'in ise acı dolu bakışları ortamda gerilimi arttırıyordu.
"Evet yüzükleri takalım o zaman."Diye gülümsedi Baran. Ancak bu gülümseme, içsel bir çalkantının üzerine örtülen zoraki bir maskeye benziyordu. Devrim ise başını kaldırıp Baran'a iğrenmiş bir ifadeyle bakıyordu.
Herkes bu garip duruma şaşkınlık içinde bakarken, Savaş dostuna gözlerini kısarak bir anlam çıkarmaya çalıştı. Baran'ın sevinci gerçek mi yoksa zoraki miydi, Savaş bu gizemi çözmeye çalışırken içsel bir rahatsızlık hissetti. Bir sorun vardı, ama şu an sorular sormak uygun değildi. Baran, Devrim'in iğrenmiş bakışlarına karşı duyarsız kalmaya çalışırken, yavaş adımlarla yüzüklere doğru ilerledi.
O sırada Savaş bakışlarını Baran'dan çekerken sonunda yıllarca Baran'ın anlatıpta bitiremediği kızı gördü.
Devrim, üzerinde olan bakışları hissedercesine bakışlarını Baran'dan çekip Savaş'ın cüsseli duruşuna dönerken, göz göze geldiler. Bu an, anlamsız bir çekim yaratmıştı aralarında. Savaş, bu durumdan rahatsızlık duyarken hızla bakışlarını kara gözlü kızdan çekti. Ancak Devrim'in bakışları, hala ona odaklıydı.
Ve o an anlamsız bir çekim olmuştu aralarında. Bu durumdan Savaş rahatsız olurken bakışlarını hızla kara gözlü kızdan çekti. Ona böyle bakmak yakışmazdı. Lakin Devrim bakışlarını çekmedi ondan. Bakmaya devam etti. Onun kim olduğunu tahmin edebiliyordu lakin bizzat canlı kanlı görmemişti.
Korkmaz aşiretinin büyük oğlu Savaş Korkmaz idi.
Sevdiği kadın başkasıyla evlenmişti ve o gün bugündür kimseyle evlenmeyen adamdı.
Devrim'in gözleri, Savaş'ın yüzündeki karışık duyguları fark ettiğini gösteriyordu. Ancak Devrim'in dikkati hemen ardından gelen olaya çevrildi. Baran, yüzüklere uzandığında herkes etraflarında çember oluşturmuştu. Devrim, Baran'ın komutuyla yanında durmak zorunda kalmıştı.
Baran'ın zoraki bir şekilde yüzüğü takmasıyla birlikte etraflarında toplanan insanlar bir tebrik çemberi oluşturmuştu. Devrim, bu anın içindeki huzursuzluğuyla kıpırdanmaya başlarken, Savaş da ayaklanıp ikisinin karşısında durdu. Baran, sırasıyla yüzükleri takarken, Devrim'in gözlerinden yaşlar akıyordu. Yardım dilenir bir bakışla Savaş'a baktığında, Savaş anlam veremediği bir hüzün hissetti.
Rıza bey, kurdeleyi kestikten sonra ikisini tebrik etti ve ortamda uğursuz bir hava oluştu. Herkes sırayla tebrik etmeye başlayınca, sıra Savaş'a geldi.
Savaş, dostunu mutlulukla kucaklarken, "Serxerebe bremin (hayırlı olsun kardeşim.)" dedi.
"Darısı sana da dostum," diye karşılık veren Baran'ın mutluluğu, Savaş'ı içsel bir huzursuzluğa sürüklemişti. Savaş başını sallayıp tebrikleri kabul ettiğinde, bakışlarını bir türlü kendinden çekmeyen kıza döndü.
Elini uzatarak gözlerine baktığında, "Tebrik ederim yenge," dedi.
Devrim, Savaş'ın uzattığı ele ve sözlerine karşı yutkunarak karşılık verdi.
Tutulan elin, onun şans kapısı olduğunu şu an fark edememişti.
Devrim'in son sözleriyle birlikte hava gerilmişti. Baran, şaşkınlık içinde dururken, içsel bir çatışma yaşamaya başladı. Devrim'in açıklamaları, Baran'ın duygusal dünyasını alt üst etmişti.
"Saçmalamayı kes Devrim!" diyerek baktı.
Böyle bir şeyle yüzleşmek istemiyordu. Sevdiği kadının, başka biriyle bir ilişkisi olduğunu kabul etmek, onun için dayanılmaz bir acıydı. Devrim ağır konuştuğunun farkındaydı ama bu laf anlamaz münasebetsiz adamdan kurtulmak istiyordu. Onunla değil evlenmek yan yan bile durmak istemiyordu. Yıllarca peşinden koşması,ona sevdiğini dile getirmesi hiçbirinden etkilenmemeişti. Zerre bir sevgi kırıntısı da hissetmiyordu.
Birini zorla sevemezsin. Bunu Baran anlayamıyordu işte.
"Git Baran!"dedi Devrim Baran'dan bakışlarını çevirirken.
"Yüzünü görmek istemiyorum!"
Devrim'in acı dolu sözleri Baran'ı bir kez daha acıtmıştı lakin Baran kolay kolay pes edecek bir adam değildi.
Özellikle konu Devrim ise asla pes edecek adam değildi.
Kısa bir an sessiz kaldı Baran ama gitmedi. Bu sessizliği gören Devrim şaşkın olsa da sessizlik içinde gelecek olan cevabı bekliyordu.
Baran sonunda sesli bir nefes alıp verdiğinde Devrim'e baktı.
"Benimle evlenmeyeceğinden emin misin?" diye sordu sakin bir tonda. Devrim onun bu sakinliğine şaşırmış olsa da başını sallayarak yanıt verdi.
"Evet."
Titrek bir nefes bıraktı Baran. Bu sefer canavara dönüşen yüz ifadesiyle Devrim'e yaklaşarak kolundan sıkıca tutup gözlerine bakmasını sağladı.
"Şimdi içeri girip o yüzükleri takacağız Devrim. Ha illa takmamak için direteceksen sana şunu söyliyeyim o zaman. Ben bu gece bu evden eli boş dönmem!"
Baran'ın anlamsız imasını anlamayan Devrim gözlerini kısara baktığında,"ne demek istiyorsun?" diye sordu endişeyle.
Baran bu sefer tebessüm ederken rahat bir nefes verdi ve yeşil gözlerini kara gözlere sabitledi.
"O yüzüğü sen takmazsan bu evden başkası takar diyorum!"
"Ne-nee!"dedi inanmayan bir sesle.
Baran, hay hay direyek açıklamaya başladı.
"Sen şimdi benimle içeri girip o yüzüğü takmazsan, kız kardeşin Derya o yüzüğü takar."
Devrim bu aşağılık sözlere daha fazla tahammül edemeyerek Baran'a tokatı basmıştı. Baran beklenmedik tokat ile sarsılırken dişlerini birbirine geçirdi.
"Aşağılık, pislik adamın tekisin!"dedi iğrenerek bakarken Baran'a.
"Senden iğreniyorum!" dedi iğrenircesine ve gözleri dolarken.
Baran başka çaresinin olmayışından kaynaklı böyle bir yola girdiği için Devrim'in her bir sözlerini yutmak zorunda kalmıştı.
Devrim,Baran'ın üstüne giderek gövdesini yumruklamaya başlarken öfkesini kusuyordu.
Daha sonra kapı açıldığında kapıda belirleyen Derya ile ikisi de ona dönüp bakmışlardı. Derya henüz 16 yaşında genç ve masum bir kızdı. Ve Baran onu kötü amellerine alet etmek istiyordu Devrim bunu kabul edemezdi ki?
"Abla sizi bekliyorlar,"diye masum masum konuşan kız ile Devrim'in gözlerinden bir damla yaş akmıştı.
Baran'ın bana dönüp imalı bakışıyla elim ayağım dolanmıştı artık bana bırakılacak bir şans kalmamış gibi görünüyordu.
Baran'ın yüzüne tokat patlatan Devrim'in öfkesi bir türlü dinmiyordu. Baran ise o anki durumu idrak etmeye çalışıyor, içindeki çalkantılarla başa çıkmaya çabalıyordu. Devrim'in tokadı, hem fiziksel hem de duygusal bir darbeydi.
Devrim, Derya'nın yanında Baran'a bu aşağılayıcı durumu tartışmak istemedi. Ancak Baran, onu köşeye sıkıştırmış ve acımasız bir tercih yapmaya zorlamıştı.
"Derya'nın bu işin içinde olmaması gerekirdi," diye düşündü Devrim, hüzünle karışık bir öfke hissederek. İnsanların hayatlarına müdahale etmek, hele de masum birini zarara uğratmak, Baran gibi şerefsizlerin işiydi. Bu yüzden asla Baran'ı sevmiyecekti aksine gittikçe nefret edecekti.
Baran, Devrim'e bir şans daha tanıyarak içeri girip yüzükleri takmalarını istedi. Devrim ise hala yaşadığı şok ve öfke ile karışık duygularla kapıya bakıyordu. Derya ise sessizce ayakta duruyor, bu karmaşanın içinde kaybolmuş gibi görünüyordu.
"Devrim, içeri gel," dedi Baran, sakin ama kararlı bir ses tonuyla. "Bu durumu daha fazla uzatmanın anlamı yok. Ya içeri girip yüzükleri takarız, ya da bedelini ödersin."
Devrim, bir an tereddüt etti. Baran’ın kararlılığı onu daha da zor durumda bırakıyordu. İçindeki savaşla boğuşarak, sonunda başını sallayıp içeri girdi.
Odaya girdiklerinde herkesin bakışları onların üzerindeydi. Baran’ın yüzünde sahte bir mutluluk, Devrim’in ise gözlerinde acı vardı. Herkes şaşkınlıkla bu garip durumu izliyordu. Baran, gülümseyerek yüzüklere uzandı.
Devrim, gözyaşlarını tutmaya çalışsa da gözlerinden süzülen yaşlar onun içindeki çaresizliği ele veriyordu. Etrafındaki insanlar onları tebrik etmek için çember oluşturmuştu. Ancak Devrim, kendini bu garip durumun içinde hapsolmuş hissediyordu. Tam o sırada Savaş, Baran’ın dostu, gözlerini Devrim’e dikti.
Savaş, Baran’ın sevdiği kadını yıllardır ilk kez bu kadar yakından görüyordu. Baran’ın anlattığı ama kimseyle paylaşmadığı kadını. Kara gözlü, güzel ve kırılgan bir kadındı Devrim. Ancak bu durum Savaş’ı huzursuz etmişti. İçinde tarif edemediği bir hisle Devrim’e bakarken, onun da gözleri Savaş’a kilitlenmişti.
Bu bakışmalar kısa ama anlamlıydı. Devrim, Baran’ın dostu olduğunu bildiği bu adamla göz göze geldiğinde içinde bir şeyler kıpırdanmıştı. Savaş ise bakışlarını kaçırıp tekrar Baran’a döndü.
Savaş, dostunu kutlamak için ayağa kalktı. “Serxerebe, bremin (Hayırlı olsun kardeşim),” dedi Baran’ı kucaklayarak.
Baran, "Darısı başına dostum," diye karşılık verdi, ama Savaş’ın içi huzursuzdu. Bir şeyler ters gidiyordu, ama şu an bunu dile getirecek zaman değildi.
Sonra sıra Devrim’e geldi. Savaş, elini uzatarak Devrim’e doğru ilerledi. Gözlerine bakarak, “Tebrik ederim, yenge,” dedi, sesi sakin ama karışıktı.
Devrim, Savaş’ın elini sıkarken gözlerine baktı. Tutulan bu elin, belki de onun kurtuluş kapısı olduğunu fark etmemişti. Lakin içinde Savaş’a karşı tuhaf bir güven hissi belirmişti.
Ee nasıl buldunuz?