1. BÖLÜM: GİDİYORUM

1183 Words
"Git boşa..." Dedi tekrar o indiği yerden yükselerek tekrar bağrışlarımız bizi esir aldı. "Bak ki hangi avukat seni benden boşuyor. Hiç kimse seni benden alamaz. Beni dinleyeceksin önce, Ha yine gitmek istiyorsan tek başına gidersin Dilşah" "gitmem" diye direttim, "çocuklarımı almadan asla gitmem, merak etme babalarını kötüleyecek değilim. Ne kadar kötü olursak olalım yapmam. Sende de kalır bende de kalır. Medeni bir şekilde boşanalım istiyorum" güldü şaşkın şaşkın baktım deli miydi. Daha sonra öyle bir buza çevrildi ki suratı kaşları uzun kirpikleri üzerine dek çatıldı "medeni mi? Asla seni boşamam Dilşah bunu bil. Git aç dava bak bakalım kim seni benden boşayacak. Medeniymiş sikerim medeniyetini. Ağzımı bozdurma benim çık yukarı beni bekle. Geleceğim her şeyi konuşacağız" "Neyi konuşacağız ya neyi Bozgun, beni nasıl aldattığını mı. Çıldırtma beni. Boşanacağız dedim." "Boşanmayacağız Dilşah. Beni dinleyeceksin önce. Bak zaten hayatım sikilmiş. Bir de sen gelme. Lütfen Dilşah" diye uyardı. Dudaklarımı ısırdım akan gözyaşlarımı suratımdan sertçe sildim. Sığındığım limanım dediğim adam beni paramparça etmişti. İçim cayır cayır yanıyordu, bu nasıl bir acıydı. Bu nasıl bir cezaydı. Ben neden mutlu olamıyordum. "Dilşah..." Dedi daha sakin daha ılıman bir tonla, "yapma, ağlama yavrum. Gidip geleceğim ve anlatacağım." Hala beni kandırıyordu. Biri söylese, biri görse mümkünatı yok inanmazdım. Ben kocama bunu kondurmazdım. Allah kahretsin ki kendi gözlerimle görmüştüm. O kara geceyi ölseydim de görmeseydim. Neyi eksik yapmıştım diyeceğim ama herşey o kadar kusursuzdu ki hayatımız da. Nasıl başka bir kadını görmüştü gözü. Yutkunamıyordum, acıyla bana ihanet eden gözyaşlarımı sertçe sildim tekrar tekrar. Sabır çekip çıktı gitti. Yıkılmamak için dik duran bacaklarım Bozgun'un gitmesi ile bir çuval gibi düştü. Dizlerim üzerine çöken bedenim ile hıçkırıklara boğuldum. Ben bir hata ile Bozgun'a evet demiş evlenmiştim. Keşke dedim içimden keşke. Keşke babam ardımda dursaydı evlenmeseydim. Belki bugün aldatılan bir kadın olmayacaktım. Ben Dilşah Kurtbey aldatıldım. Her zaman kaçmayı seçen kocam ise yine gitmişti. Bir saat, iki saat, üç saat. Artık saymayı bıraktığım saat ile yattığım soğuk zeminden zorda olsa doğrulup yalpalayan adımlarım ile üst kata çıktım. İlk olarak uyanmış beşiğin de oyun oynayan oğluma kapı aralığından bakıp yatak odasına geçtim. Oğlum 2 yaşındaydı ve az da olsa anlıyordu bir şeyleri kıpkırmızı ağlamış suratımla onu korkutamazdım. Bizim odamız da olan 5 aylık kızım ise hala mışıl mışıl uyuyordu. Aptal Dilşah, aptal diye içimden geçirdim. İki çocuk senin neyine, ben şimdi iki bebeğimle ne yapacaktım. Artık akmayan gözyaşlarıma güldüm. Saatlerdir ağlıyordum. Kurumuştu onlar da. Bayaa vakit geçmişti eminim birazdan acıkacağından uyanıp ağlardı. Kızım ağlamadan odada ki banyoyu kullanıp elimi yüzümü bir çok kez yıkadım kurulandım. Aynada dağılmış saçlarım ile onları sıkıca topuz yapıp çıktım. Az da olsa yüzümün kızarıklığı geçmişti ama gözlerim kan çanağına gibiydi. Ona yapabileceğim bir şeyim maalesef ki yoktu. Kızım uyanmadan bebek çantasına bir kaç günlük idare edebileceğim kızım ve oğlum için kıyafet, çamaşır, bebek bezi, ek mama, emzik, biberon ve aklıma gelebilecek çoğu şeyi aldığıma kanaat getirdiğim de kendim için yalnızca çamaşır alıp kapatmıştım. Çocuklarım için olsun ben kendimi sonra düşünürdüm. Kızım Delfin'i uyandırmamaya dikkat ederek pusetine koyup battaniyesini örterek üzerine de puset örtüsünü kapatıp bir iki dakikalık oğlumun odasına geçtim. Oyuncaklarına fazlasıyla dalmış bir şekilde oynayan oğlum "Çakır..." Diye seslenip dikkatini çektim. Anında mavi gözleri bana döndü. "Oğlum..." Diyerek yanına adımlayıp beşiğine eğildim. Kollarını hızlıca bana uzattığın da bende beklemeden kollarımı küçücük bedenine sarıp kucağıma aldım. "An-ne" diye çığlık atıp kucağım da kıpraşan oğlumun boynunu öptüm her zaman yaptığım gibi burnuma dolan bebeksi kokusuyla harmanlanmış Bozgun'un kokusu da vardı. Teni aynı babası korkuyordu. Ben ne kadar kaçarsam kaçayım oğluma baktıkça Bozgun'a bakıyormuş hissi veriyordu. Küçücükte mi benden bir şey almazsın be oğlum. 9 ay kocamın kopyasını karnım da taşımıştım resmen. Mavi gözleri, çenesini de ki gamzesi, siyah saçları. Kızım Delfin'de göz rengini babasından alsa da kumral saçları, beyaz teni ile bana benziyordu. "An-ne" diyen Çakır ile hızla düşüncelerimden sıyrılıp daha fazla Bozgun'u düşünmeyerek "oğlum.." Deyip öptüm. "Gidelim mi gezmelere" diyerek onu sallanan koltuğa oturtup dolabından eşofman takımı çıkardım. "Gidelim. Bab-ba gelsin" elimde ki tişört ile yutkundum. Titreyen parmaklarım ile dolabı kapatıp kıpır kıpır olan oğlumun gözlerine bakmayarak "hımm" diye geçiştirdim ve pijamalarını çıkarıp eşofmanlarını giydirdim. En son giydirdiğim siyah eşofmanının hırkasının da fermuarını çekip beyaz spor ayakkabılarını giydirerek elinden tutup kaldırdım. "Babba..." Dedi tekrardan. Boğazımı temizleyip "kardeşin dışarı çıkmak istiyormuş annecim. Onunla biraz gezelim, sonra baba da gelir" deyip odadan trençkotumu üzerime geçirip bebek çantasını sırtıma takarak "Gel bakalım...." Deyip önce oğlumu kucağıma aldım Delfin uyuyordu. Çakır'la merdivenleri inmeye kalksak sabah olacağından onu kucağıma alıp inmiştim. Kapının önüne bırakıp kapıyı açmadan "sen burada bekle ben kardeşini de alıp geliyorum tamam mı?" Dedim. Kapı kulpuna ulaşamazdı ama yine de uyarmak istemiştim. Kafa sallayıp "tamam" dedi. "Aferin benin oğluma" diyerek yanağına bir öpücük kondurup yukarıya ikişer üçer çıktım. Nefes nefese bir halde puseti kucağıma alıp komodinin üzerine bıraktığım telefonuma bir göz atarak almadan indim aşağı. Bozgun'dan bahsediyorduk. Başka biri değil Bozgun... Telefondan saniyesinde nerede olduğumu bulurdu. Telefonu yanıma almak salaklık olurdu ancak. Oğlumun da elini tutup dışarı çıktım. Korumalar... Daha adımımızı atar atmaz karşıma dikilen yalnızca muhattabım olan Mustafa gelmişti "Yenge?" Deyip bir kucağımda ki pusete bir de yanımda sıkı sıkıya elini tuttuğum Çakır'a baktı. "Ne var?" Dedim bir şey olmamış gibi. "Yenge bugün dışarı çıkamazsın. Ne istiyorsan söyle ben çocukları gönderir aldırırım" "Niyeymiş?" Dedim. Sanki bilmiyorsun Dilşah. "Abi öyle söyledi. Zorluk çıkarma yenge. Geç kurban olayım eve ne istiyorsan önüne serelim" "Salak mısın Mustafa. Bozgun çağırmasa neden çıkayım, ne zaman o istemediği zaman çıktım" evet bazen tehlike olduğu zamanlar ya da ihaleye girdiği zamanlar kesinlikle dışarı çıkmamı istemezdi. Ben de salak gibi beni düşünüyor sanardım meğer öyle değilmiş bugün tüm gerçekler önüme serilmişti. Allah belasını versin. Şaşkınlıkla "Abim mi çağırdı?" Dedi ikilem de gidip gelerek. Hiç bir zaman böyle bir şey yapmamıştım, yalan söyleyeceğimi düşünmüyor olacak ki kalmıştı. Alttan alarak gülümseyip "Mustafa. Çakır babasını istiyor biraz daha bizi burada bekletirsen sonunu düşünemiyorum" dedim iğneleyerek. Çocuklar, Bozgun'un tek önemli varlıklarıydı. Kıllarına zarar gelse ortalığı birbirine katardı hatta katmışlığı da vardı. Her çalışan da bunu bildiğinden çocukların üzerine titriyorlardı. Hemen geri çekilen Mustafa "Tamam yenge. Ben bırakayım o zam-" "Yok, yok." Dedim hızla reddederek. Çakır'ın elini daha çok sıkıp ilerledim kendi arabama "çiftlik evine geçeceğiz biz,yolda buluşup arka arkaya arabalarla gideceğiz işte. Yani gelip bir daha geri dönme" dedim uzata uzata aklı karışsın çok da soru sormasın istedim. Arka koltuğu yardımcı olup açınca Delfin'in pusetini yerleştirip kemer bağlayarak kapattım. Diğer tarafa dolanırken bir yandan da iki arada bir derede kalan Mustafa'ya baktım. Bozgun'u aradı arayacak gibi bir hali vardı. Bir an önce buradan gitmek istiyordum. Oğlumu da çocuk koltuğuna oturtup kemerini bağlayarak şöfor koltuğuna geçtim. "Yenge arkandan geleyim mi ne olur ne olmaz?" Dedi camın ardından. Camı yarıya dek indirip "Mustafa..." Dedim dişlerim arasından sabır dilenircesine bırak da gideyim be adam. "Ben kendimi korurum. Biliyorsun değil mi?" Diyerek bebek çantasını çıkarıp yanım da ki koltuğa atarak gözlerimle torpidoyu gösterdim. Bozgun bir işe yaramıştı da silah kullanmayı öğretmişti ben heves ettiğim zaman. Çakır'ın doğumundan uzun bir süre sonra da yakın dövüş falan öğretmişti. Yani kendimi koruyacak kadar iyiydim. "Tamam yen-" lafını tamamlamasına izin vermeden hızla arabayı hareket ettirip bana açılan kapılardan çıktım. Özgürlüğüme mi ilk adımı atıyorum yoksa daha çok hapsolmaya mı bilemiyordum. Bilmeden yolları gittim, gittim, gittim. Başıma neler geleceğini bilemeden yol aldım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD