1. YARDIM ÇIĞLIKLARI

1158 Words
"Sende kimsin?" "Ben Aysima. Babanızın eşiyim." Duyduğu tek şey adamın dişleri arasından hırsla ve nefretle "" değişiydi. "Aklını mı kaçırdı bu adam?" Genç kız anlamaz gözlerle karşısındaki adama bakarken boğazının kuruduğuna, nefesinin göğüs kafesine az geldiğinde yemin edebilirdi. Bir çift gri gözün kendi sıradan kahvelerine saplanmasına dizleri titredi. Korkmadan da edemiyordu çünkü bu adam ona hep parçalayacakmış gibi bakıyor hem de tüm bedebindeki kanın kasıklarına toplanmasına neden oluyordu. Sadece bakışlarıyla zirveye ulaştırabilecek olan o adam kocasının oğlu Alkan Türkoğlu'ydu. Mobilya tasarımcısı ve karanlığın lordu. 1. BÖLÜM Hayat herkese eşit davranmıyordu. Kendi şansıyla doğanlarda vardı o şansı tırnaklarıyla kazıya kazıya kendi yaratanda. Elindeki telefonun ekrana on dakikadır kesintisiz bakan genç kız dişlerini sıkmaktan çenesinin acıdığını bile hissetmiyordu. Reddedildiğini bildiren cevabını bir kez daha okudu ve “Ben böyle işin içine dışına sağına soluna. Tövbe tövbe ya. Anlamıyorum ki dertleri ne? İstediklerinden daha iyisini çizip gönderdim. Tüm evrakları hazırladım. Kenardaki birikmişimi tükettim ama gel gör ki neymiş efendim onların kriterlerine uygun değilmişim. Hay ben sizin kriterinizin bin tonuna neler edeyim.” diye saydırırken telefonu sertçe açık olan kasanın içine fırlattı. Zaten çok da sağlam olmayan cihaz aldığı sert darbe ile kapanırken stres içinde alnını ovan kız “Senin de Allah belanı versin.” deyip bağırdı. Dükkân da tekti. Saat on bire gelmiş artık müşterileri daha da tekin olmamaya başlamıştı. Burnundan sertçe soluk alıp verdiğinde son başvuru yaptığı yerin kabul edeceğine neredeyse emindi. İşe kabul edilirse hiç arkasına bakmadan evden ayrılacak ona zerre önem vermeyen babasından kurtulacaktı. Ve tabi her gece durmak zorunda olduğu tekel bayisinden ve musallat olan sarhoşlarla abazalardan. Ağlamak üzereydi. Tüm hayalleri bir red cevabıyla yerle bir olmuştu. Üstelik gizli gizli biriktirdiği ne varsa elinden uçup gitmişti. Alnını ovdu. Telefonu attığı yerden kendi sigara paketini aldı ve bir tane yakıp derince soludu. Hiç istememişti bu merete başlamayı ama öyle dönemlerden geçmişti ki belki de onun yerinde başkası olsa değil sigara yasaklı maddelerin dibine vururdu. Kapı açılıp üstteki küçük çan çaldığında burnundan dumanı çıkardı ve sigarayı küllüğe bırakıp gelene baktı. Göz devirmeden edemedi. Son birkaç yıldır peşinde olan sürekli ona imalı sözler söyleyip gözlerine asla sahip çıkamayan Mesut elleri cebinde sırıtarak bakıyordu. “Naber Aysima nasıl gidiyor?” “İyidir Mesut. Hayırdır ne lazım? Şişe teneke?” “Bayılıyorum şu kısa cevaplarına hemen sonuç odaklı olmana.” “Fazla bayılma Mesut. Sonra bir gidersin öbür tarafa dönüşün olmaz. Hoş bu benim işime gelir de neyse. Ne istiyorsun söyle?” Mesut kaşlarını çatsa da kızın laflarına alışmıştı. “İki teneke alacağım.” Genç kız poşeti açıp iki teneke birayı koydu ve uzattı. Parasını aldığında kasaya koyup müşteri olmayınca oturduğu koltuğa kendini bıraktı ve bir sigara daha yaktı. Mesut bir süre öylece izlese de alıp gittiğinde Aysima yine göz devirdi. Ağzının içinde homurdanırken “Ruh hastası.” demeyi eksik etmedi. Saat gece ikiye gelirken homurdana homurdana dükkanı kapatırken cebindeki bıçağı ve biber gazını kontrol etti. Yola çıktığında elleri cebinde kasım ayının soğuğunda istemsiz titriyordu. Montunun yakasını biraz daha yukarı kıvırıp beresini gözünün üstüne kadar indirirken bir sigara yaktı. Yanından geçen sokak köpeği ile anlık irkilse de yaklaşık on sokak ötede olan evine yürümeye devam etti. Aklına annesinin sözleri geldi. Ona verdiği sözü tutamıyor olmak zoruna gidiyordu. Hala bu çileyi çektiği için kendine de inanamıyordu. Zar zor moda tasarımı okumuş ve oldukça da iyi bir kaleme sahipti. Mezun olduktan sonra hemen iş bulup babasından ve yaşadığı hayattan kurtulmak istiyordu. Birkaç sokak daha geçmişti ki “Yardım edin imdat!” Diye bağıran bir adamla duraksadı. Eli montunun cebindeki biber gazına ve bıçağa sıkı sıkıya kavramıştı. Kaşları çatılırken “Kes sesini bunak herif ver şu paraları!” diyen başka bir sesle gözleri büyüdü. Biri daha vardı ve “Abi takalım bıçağı gebertelim uğraşmayalım” demesiyle kısık sesli bir “Siktir” sözcüğü dudaklarından süzülen Aysima kararsızdı. Seslerden iki kişi olduğu belliydi. Önce geri doğru bir adım attı. Yoluna bakmalıydı. Yardım edeyim derken kendi hayatı bitebilirdi. Örnekleri vardı. Sonra yaşlı adamın “Yapmayın, Allah aşkına bırakın beni. Sakat bir adamım ben ne istiyorsunuz benden param yok üstüme” diye yalvarması yüreğini burktu. Derin bir nefes alırken yaptığına inanamıyor başının belaya gireceğini adı gibi biliyordu. Yanında başkaları olsa onu neden polisi aramadın ya da etraftan yardım istemedin diye eleştirebilirdi. Lakin hem telefonu kırıktır ve kapalıydı hem de gecenin o saatinde sokakta it kopuktan başkası olmazdı. Dikkatli adımlarla sesin geldiği yöne giderken bıçağı çıkarmış düğmesine basmasıyla çıt diye bir ses gelmişti. Sustalısını bu hareketi yapıp kendini kesmeden nadir açabilirdi. Elini yaralamadığına şükretti. Diğer elinde biber gazı vardı ve parmağı sıkma klipsinin üzerinde sabitlenmişti. Tek bir hamle de önüne ne çıkarsa deli gibi sıkıp işini görebilirdi. Çıkmaz sokak olduğunu fark ettiği yere geldiğinde duvar dibindeki üç kişiyi gördü. Biri yerde kıvranıyor diğer ikisi ayakta ona vuruyordu. Yan taraflarında devrilmiş tekerlekli sandalyeyi görünce dişlerini sıktı. İki tane kendine adam diyen yaratık engelli ve yaşlı bir insana bunları yapıyordu. Birkaç dakika kadar bekledi. Hala hırpaladıklarını görünce sağına soluna bakındı. Köşedeki inşaattan düşmüş bir metre kadar uzunluğunda kalın demir çubuk dikkatine takıldığında planı belliydi. Uzanıp ses çıkarmamaya dikkat ederek aldığında iki eliyle sıkıca kavradı. Dudaklarını aralayıp soluğu aldı ve verirken parmak ucunda yürümeye başladı. Şimdiden çok üşümüş uykusuzluktan göz bebekleri yanar olmuştu. Yürüdü yürüdü ve adamlardan biri onu fark ettiği an bağırarak daha hızlı koşup demir çubuğu savurdu. Birinin başına diğerinin sırtına gelmesiyle durmadı vurmaya devam etti. Adrenalin çok fazlaydı. Sonunda demiri yere attığında başına vurduğu öylece yatıyor diğeri ise sürünerek kaçmaya çalışıyordu. Bunu umursamayan kız hemen yaşlı adamın yanına çöktü ve “Bey amca, iyi misin?” dedi. “Kemiklerim çok acıyor kızım.” “Acımasa sorun vardı zaten amca hadi seni arabana oturtalım da diğer caddede devlet hastanesi vardı onun aciline gidelim. Özel hastane tuzlu gelir. Ha gayret.” Önce gidip yan yatmış tekerlekli sandalyeyi düzeltti ve adamın yanına kadar getirdi. Ardından yaşlı adamı kollarından tutup kaldırmaya çalışırken ezildiğini hissediyordu. Yaşlıydı falan ama kalıbı boyu posu yerindeydi. Kendi gibi bir altmış beşlik biri için fazlaydı. Sonunda pek beceremese de omuzuna kolunu atıp oturmasını sağladığında soluk soluğaydı. “Amca Allah var kalıbın yerinde maşallah. Bel fıtığı oldum” diye homurdanırken adam dikkatle ona bakıyordu. Gri gözler tepelerindeki sokak lambasından belli oluyor yaşına rağmen karizmatik duruşu kızı şaşırtıyordu. Yerdeki adamı işaret eden adam “Öldü galiba” dediğinde gözleri büyüyen Aysima “Yok be amca bayılmıştır. Yani o kadar sert vurmadım ölemez.” Dese de elleri titreye titreye yanına kadar gittiği adamın boynuna elini koydu. Yerde kan birikintisi oluşmaya başlamıştı. Soğumaya başlayan ten ve atmayan nabızla “Hasiktir ölmüş ya bu” deyip geri geri gitmeye başladı. Yaşlı adam “Korkma, sen beni kurtardın. Ben de seni kurtaracağım” dediğinde dişlerini sıkan kız dolan gözleriyle yorgun grilere bakıp “Ne yardımı be adam öldü. Katil oldum. Bok vardı yardım edecek. Sanki iyilik meleğiyim amına koyim. Gitti, tüm hayatım bitti benim. Mahvoldum. Allah kahretsin” derken delirmiş gibiydi. Saçlarını çekiştiriyor, başına vuruyor, ağlayıp yakınıyordu. Adam ona artık buz gibi gözlerle bakarken grileri arkasında bir noktaya çevrildi. Tek kaşı kalkarken başıyla işaret verdiğinde ensesine aldığı darbe ile yere düşen kızın bilinci anında kapanmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD