DEMİR Emniyetten eli boş dönmenin hayal kırıklığı ve öfkesi, içimde büyüdükçe büyüyordu. Amcamla ben bir taraftan, Altemur diğer taraftan gece gündüz demeden Dicle’ye saldıran o alçağı bulmak için didiniyorduk, ama hâlâ tek bir ipucuna bile ulaşamamıştık. Ya o iğrenç herif tekrar saldırıya kalkarsa? Ya ben, âşık olduğum kadını bir kez daha koruyamazsam? Bu düşünce, zihnimi kemiren bir zehir gibiydi, her an daha da derinlere işliyordu. Hastaneye vardığımda, Dicle’nin odasının kapısında nöbet tutan adamlara sert bir sesle, “Gelen giden oldu mu?” diye sordum. Öfkem hâlâ dinmemişti, sesimdeki keskinlik bunu ele veriyordu. Adamlardan biri, saygılı ama temkinli bir şekilde, “Sizden sonra Tamer Ağa ve eşiniz geldi, ağam,” dedi. “Onlar gittikten sonra da oğlunuz Sonat ve kızınız Ömür ziyaret e

