21.BÖLÜM “DENİZ”

1046 Words
Eczaneye girmemle aradığım kahverengi saçlı kızı hemen buldum. Arkası dönüktü ve ilaçları diziyordu. Hızlı yürümemiştim, ama nefes nefese kalmıştım. Yavaşça yanlarına doğru ilerlerken karşıma kumral yeşil gözlü bir adam çıktı. Aniden çıkmasıyla irkilsemde bozuntuya vermedim. "Hoşgeldiniz nasıl yardımcı olabilirim?" dediğinde, "Şey. Ben Ece'ye bakmaya gelmiştim." dedim. İlaçları dizen Ece anında bu tarafa dönünce beni görmesiyle bir an kaşlarını çattı. "Sen?" dediğinde başımı salladım. "Konuşabilir miyiz? Çok acil ve çok özel." dedim. Başını salladığında derin bir nefes aldım. Reddetmesini istemiyordum. Selim benim için çok önemliydi. Kapının önüne çıktığımızda hızlı araba kullanmaktan dolayı nefes nefese kalmıştım. "İyi misiniz? Bir sandalye falan ister misiniz?" dedi Ece. "Öncelikle bana sen de. Adım da Dolunay," dediğimde bakışlarını önce bana. Sonra karnıma çevirdi. "Selim sana çok aşık Ece." dediğimde güldü ve beni işaret etti. "Sen hamile olduğunun farkında mısın?" dedi. Birkaç saniye ne dediğini düşündükten sonra beynim söylediği şeyi idrak etti. "Ece," dedim gülerek ve ona yaklaştım. "Selim'in çocuğuna hamile değilim. Selim, benim abim. Yani manevi olarak. Hem öyle olsa buraya seninle konuşmaya gelmezdim." Birkaç saniye bana baktı ve, "Ne istiyorsun o zaman?" dedi. Derin bir nefes alıp, "Selim'le bir daha birleşemez misiniz? O sana çok aşık. Üstelik baktığında o senin için ölümü bile göze almış be. Babana rağmen," dedim. Birkaç saniye bana baktı. "Selim'e söylemeye çok korktuğum bir şey var." dedi. Ah hayır! Bunu yapma. Ne olabilirdi ki? "Nedir o?" ? Eve girdiğimde Selim'in bıraktığım gibi oturduğunu gördüm. Kahve yapmış içiyor ve kitap okuyordu. "Selim." diye yaklaştım tereddütle ona. Başını kaldırdı ve beni görmesiyle derin bir nefes aldı. "Dolunay sen nerdesin? Öldüm meraktan," dediğinde gülüp, "Baya belli oluyor. Kendini yemeseydin bu kadar." dedim. O da güldü ve, "Nereye gittin?" dedi. "Selim. Sana bir soru sormam lazım." dedim. Kaşlarını çattığında yanına yaklaştım. "Yağız'ın yerinde olsan. Ne tepki verirdin?" dedim. "Ne alaka şimdi?" "Merak ettim öyle. Yağız'ın yaptığı gibi mi yapardın yoksa daha normal mi tepki verirdin?" diye sordum. Sakallarını kaşıdı ve, "Ya. Hemen kabullenemezdim tabii. Karşına bir anda ben hamileyim diye çıkması biraz ürkünç. Ama yine de bu kadar olmazdım. Sen niye soruyorsun bunu harbiden?" dedi. "Önemli bir konu var." dedim ve kapıya döndüm. "Gelir misin?" diye seslendiğimde Ece yavaş adımlarla içeri girdi. Topuklu botları, siyah dar pantolonu, gri kazağı ve siyah montuyla çok şıktı. Selim gördüğü görüntüyle kala kaldı ve yutkunup bir ona bir de bana baktı. Gözlerinin dolduğunu burdan bile görebiliyordum. Gözlerini sürekli kırpıştırıyordu, sanki gözlerini kapattığı an kaybolacaklarmış gibi. "Do-Dolunay. Sen ne yaptın?" dedi Selim. "Tek durum Ece değil." dedim. Selim bana baktığında Ece'ye bakıp kafa salladım. Ece kapıya döndü ve kucağında küçük bir kız çocuğuyla döndü. "Dolunay. Ne oluyor?" dedi Selim titreyen sesiyle. "Ece hamile değil. Ama sizin bir kızınız var." dedim konuya ani giriş yaparak. Selim ayağa kalktı ve elini saçlarından geçirdi. "Bunu bana ne zaman açıklamayı düşünüyordun?" diye bağırdı Selim sinirle. "İstememenden korktum," dedi Ece kızını koltuğa bırakırken. "Bana sormadın bile Ece." dedi Selim. Ece, "Dolunay. Sen beni anlarsın. Yağız'a söylemekten korkuyorsun," dediğinde ikisininde bakışları bana döndü. Konu nasıl bana geldi ya? "Dolunay'ın durumu farklı. Yağız itliği en başında yaptı. Üç yıl oldu Ece. Koca üç yılda hiç mi demedin söylemem gerekiyor diye." diyerek bağırdı Selim. "Selim. Söyleyecektim. Ama korktum." dedi Ece dolan gözleriyle. "Ne zaman? Kızım belki on sekiz yaşına gelip beni aradığında mı?" diye bağırdı tekrar Selim. Bunlar ne kadar kavga edecekti böyle? Bıraksam saatlerce kavga ederlerdi. "Tamam. Konuya el atıyorum. Gelin benimle." dediğimde ikiside durup bana baktı. "Neden?" dedi ikiside aynı anda. Bu hallerine nerdeyse gülecektim. "Takip edin beni," dedim ve ayağa kalktım. "Ece. Deniz burada kalsın," dediğimde başını salladı. "Deniz?" diye sordu Selim. "Adını. Senin istediğin isim koydum." dedi Ece buruk bir gülümsemeyle. Üst kata çıkıp misafir odası olarak hazırlattığım odaya girdim. "Burada ne yapacağız?" diye sordu Ece. "Şimdi bu yapacağım için gerçekten özür dilerim. Ama bana teşekkür edeceksiniz." dediğimde Ece'yi son hız içeri Selim'in üzerine ittim. İkisi sendeleyip yatağa düştüklerinde gülmeme engel olmadan son hız kapıyı kapattım ve arkasından aldığım anahtarı kapı deliğine takarak kapıyı kilitledim. Kilitlememle kapıya vurulma sesleri çıktığında güldüm ve geri çekildim. "Size yarına kadar zaman veriyorum. Konuşun. Öpüşün. Kavga edin. Rahat rahat. Deniz bende. Hiç merak etmeyin." dedim ve ıslık çalarak aşağı indim. Deniz koltuğa yan düşmüş uyuyordu. Bu haline gülümsedim ve kucağıma alarak yukarı çıktım. Bizimkilerin sesleri şimdiden kesilmişti. Yani şimdiden kabullenmişlerdi kilitli kaldıklarını. Deniz'le birlikte odama girdim ve üstündeki pembe montu çıkardım. Ani bir kararla hırkasınıda çıkardım ve onu yatağın ortasına bırakıp, iki yanına da ikişer tane yastık koydum. Dolaptan çıkardığım küçük battaniyeyide bu minik meleğin üstüne örttükten sonra sessizce kapıyı kapatıp çıktım ve karşı odanın kapısına kulağımı dayadım. "Aslında senin için her şeye razıydım. Babanı bile ezmiştin senin için," diyordu Selim. "Babamı biliyorsun Selim. Hiçbir zaman sevgimi hal edecek bir baba olmadı. Babamı ez, geç umrumda değil. Hak edene hak ettiğini veririm. Bunu en iyi sen biliyorsun," dediğinde Selim güldü. "Sıra kavgasından nerelere geldik baksana." dedi. "Son kahveydi ve benim hakkımdı." dedi Ece gülerek. "Şimdi de bir açıklama benim hakkım değil mi Ece?" dedi Selim. Bunun üzerine birkaç saniye sessizlik oldu. "Onu benden neden gizledin?" "İstemeyeceğini düşündüm. Benden hemen sonra Artemis'e olanları duydum. Bitmiştin. Bir gün babasını soracaktı illaki. O zaman ben söylemedim diyecektim. Baban seni istemedi diyemezdim. Babanın seni sevmemesi çok kötü bir şey." dedi Ece hüzünle. "En azından baban başın duruyordu be güzelim. Baksana. Ben onsekiz yaşındaydım. Artemis daha onaltı. Onsekizime girdiğim an evi terk ettiler. Sence onu reddetme şansım var mıydı?" dedi Selim. Bunları bana da anlatmıştı. O zaman Selim abim gibi değildi. Buna rağmen üzülmüştüm. Şimdi karşısında aşık olduğu kadın ne düşünürdü? "Babam öldü Selim. Geçen sene. Trafik kazasında. Sana gelmeyi çok istedim sonra. Bir kızımız var bir buçuk yaşında demek istedim. Ama olmadı." dedi Ece. Ağlıyordu... "Lütfen ağlama. Sana söz veriyorum. Hem Deniz'in hem de senin ömür boyu yanınızda olacağım. Baban hortlayıp gelse bile bize engel olamayacak," dediğinde istemsizce kıkırdadım. Beni duyma ihtimallerine karşı ise hemen ağzımı kapattım. Ama dikkatlice dinlediğimde içerde çoktan barıştıklarını anlatan kutlama sesleri geliyordu. Vay be! Dizilerde gördüğüm bu saçma taktiğin gerçekten işe yarayacağını asla düşünmezdim. Onları odaya kilitledim ve barışmaları sadece on dakika sürdü. Fazla garip. Ama sonuçta iyi. Ayaklarımı koltuğa uzattığım sırada karnımı okşamaya başladım. Selim ve Ece, Murat ve Selin, Alyssa ve Mark... Hepsi birbirleriyle mutlu sona ulaşmıştı. Peki ya ben? Benim mutlu sonum için oğlumu kucağıma almam mı gerekiyordu? Pekala ufaklık. Sağlıklı bir şekilde gelsen iyi olur. Anneyi üzmek isteyeceğini sanmıyorum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD