5.Bölüm

1224 Words
Ayla, ürkek adımlarla yaşlı kadının küçük ve mütevazı evine girdi. İçerisi, odun ateşinin yaydığı sıcaklıkla doluydu. Yaşlı kadın, Ayla’ya merhamet dolu gözlerle baktı. "Evladım, çok bitkin görünüyorsun," dedi yumuşak bir sesle. "Gel, dinlen biraz. Üzerindeki elbise perişan olmuş, sana kızımın elbiselerinden birini vereyim." Ayla, şaşkınlıkla başını kaldırdı. "Kızınız mı?" Kadının yüzü bir an kederle gölgelendi. "O artık burada değil," diye fısıldadı. "Ama eminim, o da senin gibi birine yardım etmemi isterdi." Yaşlı kadın, eski ama temiz beyaz bir elbise getirdi. Ayla, onu eline alırken hafif bir ürperti hissetti. Elbisenin dokusu soğuktu, sanki geçmişin gölgeleri hâlâ üzerinde geziniyordu. "Teşekkür ederim," dedi Ayla nazikçe. Kadın başını salladı ve bir tas su uzattı. "Yüzünü yıka, kendine gelirsin." Ayla suyu alıp yüzüne çarpınca, aniden fısıltılar duydu. "Prenses… tehlikedesin…" Ayla donakaldı. Etrafına göz gezdirdi ama odada sadece yaşlı kadın vardı. "Strogoiler yaklaşıyor… kaç prenses… acele etmelisin…" Ayla’nın nefesi kesildi. Gözleri korkuyla büyüdü, kalbi hızla çarpmaya başladı. Kim konuşuyordu? Bunlar gerçek miydi, yoksa sadece zihninin ona oynadığı bir oyun mu? Tam o anda, kapının dışında bir gölge kıpırdadı. Ayla hemen kendini toparladı, su tasını yerine koyup kapıya doğru yöneldi. Korku dolu gözlerle dışarı baktığında, karanlıkta ona bakan bir çift göz gördü. Genç bir adam, gölgelerden sıyrılarak ona yaklaştı. Yüzü solgun, ama gözleri dikkat çekici şekilde keskindi. Yorgun ve yaralı görünüyordu. "Sana yardım edebilirim," dedi sakin ama gizemli bir sesle. Ayla, bir adım geriledi. "Sen kimsin?" Adam başını hafifçe eğdi. "Ben bu evde yaşıyorum," dedi kibar bir gülümsemeyle. "Adım Luke. Annem sana yardım ettiyse, benim de sana yardım etmem gerek." Ayla, adamın yüzüne dikkatle baktı. Gözleri samimi görünüyordu ama içinde bir huzursuzluk vardı. Yine de başka bir seçeneği yoktu. Yalnızdı ve bir yol göstericiye ihtiyacı vardı. Tereddütle Luke’un elini tuttu. "Peki, nereye gidiyoruz?" Luke, gözlerinin içinde bir kıvılcım parıldayarak "Güvende olacağın yere," dedi. GÖLGE ŞEHRİNE YOLCULUK Yol boyunca Ayla'nın içindeki huzursuzluk büyüdü. Luke'un sessizliği, Ayla'nın şüphelerini daha da artırıyordu. Ancak yorgunluk onu sorgulamaktan alıkoyuyordu. Sonunda, terkedilmiş gibi görünen eski bir binaya vardılar. İçerisi loştu, ama çok büyük ve gizemliydi. Luke, içeri girerken hafifçe sendeledi ve göğsünü tutarak inledi. Ayla kaşlarını çattı. "Yaralı mısın?" Luke başını salladı. "Önemli bir şey değil," dedi kayıtsız bir şekilde. Ayla dikkatlice inceledi ve gözleri yarasına takıldı. Kan kurumuştu ama yaranın etrafındaki izler tanıdıktı. "Bu yara…" dedi fısıltıyla. "Büyüyle oluşmuş." Luke’un bakışları karardı. "Büyücüler köyümüze saldırdılar," dedi soğuk bir sesle. "Onlara karşı koyarken yaralandım." Ayla'nın kalbi sıkıştı. Büyücülerin masum bir köye saldırması... Bu düşünce onu rahatsız etmişti. "Bırak iyileştireyim," dedi, elini Luke’un yarasının üzerine koyarak. Luke şaşkınlıkla gözlerini ona dikti. "Gerek yok, zamanla iyileşir—" Ama Ayla onu dinlemiyordu. Gözlerini kapadı ve annesinden öğrendiği eski şifa büyüsünü mırıldandı. "Sanavi Lumera…" Eli ısınmaya başladı, hafif bir ışık yarayı sarmaladı. Birkaç saniye içinde Luke’un yarası tamamen kaybolmuştu. Luke, şok içinde koluna baktı. Yaradan geriye hiçbir iz kalmamıştı. "Bu... imkansız," diye fısıldadı. Ayla hafifçe gülümsedi. "Gördüğün gibi, mucizeler bazen gerçekleşebilir." Ama Luke’un gözlerinde garip bir parıltı vardı. Şaşkınlık yerini bir tür memnuniyete bırakmıştı. "Gerçekten de ilginçsin, prenses," diye mırıldandı kendi kendine. Ayla, onun bu sözünü duymazdan geldi. Ama farkında olmadığı bir şey vardı: Asıl tehlike, tam karşısında oturuyordu. GÖLGELERİN ARASINDAKİ ÇAĞRI Gecenin kasvetli karanlığı yavaş yavaş yerini soluk bir sabaha bırakırken, Ayla, bitkin gözlerini hafifçe araladı. Bedeni yorgun, zihni ise fısıltılarla doluydu. "Prenses… tehlikedesin…" Bu kelimeler zihninde yankılanıyor, içini tarifsiz bir huzursuzlukla dolduruyordu. Gözlerini Luke’a çevirdi. Genç adam, çapraz bağdaş kurmuş bir halde, düşünceli gözlerle ateşin titrek alevlerine bakıyordu. Ayla, boğazını temizleyerek konuştu. "Luke, bana biraz müsaade edebilir misin?" Luke başını ona çevirdi, gözlerinde hafif bir şüphe kıvılcımı parladı. "Ne yapacaksın?" Ayla, güven verici bir ses tonuyla konuştu. "Sadece ihtiyaclarımı halletmeliyim. Uzun zamandır yoldayız, biraz yalnız kalmam gerekiyor." Luke bir an tereddüt etti, ardından hafifçe omuz silkti. "Tamam," dedi. "İlerideki ağaçta bekliyorum. Ama fazla uzaklaşma." Ayağa kalktı ve ağır adımlarla ilerlemeye başladı. Ancak gözleri hafifçe kısıldı ve içinden homurdandı. "Çocuklara bakıcılık yapmak gerçekten sinir bozucu." Ayla, Luke’un uzaklaştığını görünce derin bir nefes aldı. İçindeki huzursuzluk dinmemişti. "Bunu yalnız başıma halledemem," diye fısıldadı kendi kendine. Gözlerini kapatarak dizlerinin üzerine çöktü. Avuçlarını birleştirdi ve annesinden öğrendiği eski bağ kurma büyülerini mırıldanmaya başladı. "Mens caeli, aperi portam… Audi vocem meam…" Zihni, bir okyanusun derinliklerine dalmış gibi hissetti. Dalga dalga yayılan titreşimler, uzak bir bilinç arıyordu. Sonunda, bir yankı aldı. Emma’nın enerjisini hissetti. "Emma…" DİĞER TARAFTA – EMMA Emma, aniden şiddetli bir baş ağrısıyla sarsıldı. Elleri hızla başını tuttu, alnındaki baskı dayanılmaz bir hâl almıştı. Arın, Emma’nın aniden irkilmesini fark edip hızla yanına yaklaştı. "Emma! Ne oldu? İyi misin?" Emma gözlerini kıstı, başının içinde yankılanan sesleri anlamaya çalıştı. Bir uğultu… bir çağrı… ve sonra, tanıdık bir fısıltı. "Emma… Yardım et…" Emma'nın gözleri bir anda irileşti. "Ayla…" diye fısıldadı. Arın daha da endişelendi. "Ayla mı? Onunla mı konuşuyorsun?" Emma başını salladı. "Sanırım… Ama sesi çok zayıf… Bir şeyler yolunda değil." Arın çenesini sıkarak etrafına bakındı. "Onu nasıl bulacağız? Nereye gittiğini bile bilmiyoruz!" Emma, Ayla’nın zihinsel çağrısını takip etmeye çalışarak derin bir nefes aldı. Ayla’nın korkusunu, yorgunluğunu ve çaresizliğini hissedebiliyordu. Ama en kötüsü… Tehlike yaklaşıyordu. Ayla, dizlerinin üzerine çökmüş, ellerini başına götürerek fısıltıları susturmaya çalışıyordu. "Ben gücümü kontrol etmeyi bilmiyorum… Bu tehlikeden nasıl kendimi koruyacağım?" Fısıltılar daha da yoğunlaştı, sanki zihnini ele geçirmeye çalışıyorlardı. "Öğreneceksin prenses… Ya öğreneceksin ya da yok olacaksın!" Ayla irkildi. Derin bir nefes alarak başını kaldırdı ve Luke’nin ilerideki ağaca yaslanarak onu izlediğini gördü. İçini anlam veremediği bir huzursuzluk kapladı. Bir şeyler ters gidiyordu, ama ne olduğunu tam olarak bilemiyordu. Ayağa kalkarak Luke’ye doğru birkaç adım attı. "Ben seninle gelmek istemiyorum." Luke kaşlarını kaldırdı, şaşkın bir şekilde başını yana eğdi. "Neden?" Ayla gözlerini kaçırdı. İçindeki rahatsızlığı kelimelere dökmesi zordu. "Bilmiyorum… Ama kötü hissediyorum." Luke, gözlerini Ayla’dan ayırmadan ona yaklaştı. Yüzüne ince bir gülümseme yayıldı. Ancak gözlerindeki bakış tamamen değişmişti. "Demek uyandın… prenses." Ve sonra… korkunç bir kahkaha attı. Ayla’nın kalbi deli gibi atmaya başladı. Geri geri yürümeye başladı, ayakları toprağa batıyordu. Luke’nin sesi giderek daha tehditkâr bir tona bürünmüştü. "Sana güzel bir oyun oynadım, değil mi? Güvendin bana, iyileştirdin beni… Ama gerçekte kim olduğumu hiç anlamadın." Ayla’nın nefesi kesildi. İçindeki tüm fısıltılar haklıydı. "Sen… Sen Richard’ın kardeşisin…" Luke’nin gözleri parladı. "Ve sen de benim hediyemsin." Bir anda, inanılmaz bir hızla Ayla’nın önünde belirdi. Güçlü eli Ayla’nın boğazına yapıştı ve onu hızla bir ağaca yasladı. Ayla’nın sırtı sert kabuğa çarptığında ağzından kesik bir nefes kaçtı. "Ahhh!" Boynundaki nabzı hızlanmıştı. Luke yavaşça eğildi, diğer eliyle Ayla’nın saçlarını geri itti, boynunu açıkta bıraktı. "Bu kadar saf olman beni eğlendiriyor," diye fısıldadı. Ayla gözlerini sımsıkı kapattı. "Yapma!" Çaresizlik içinde zihnini toparlamaya çalıştı. Savaşması gerekiyordu. Fısıltılar hala beyninde yankılanıyordu. O, bir Dragomir prensesiydi! Ama gücü… Gücü onu koruyamıyordu. "İnsanları etkisi altına alma büyüsü…" Aklına gelen tek seçeneği uygulamak için dudaklarını araladı. İçinde ne kadar korku varsa hepsini susturarak büyüyü mırıldanmaya başladı. "Mens cordis tangere… vide me…" Luke bir an duraksadı. Kaşlarını çattı. Bakışları bulanıklaşmaya başlamıştı. Ayla, bu fırsatı kullanarak parmaklarını Luke’nin göğsüne koydu. Kalbinin üzerine hafifçe dokundu. Sesi yumuşak, ama buyurgan bir şekilde konuştu. "Biz birbirini seven iki aşığız…" Luke’nin gözleri daha da boşalmıştı. Nefesi düzensizleşti. Ayla gözleriyle ona bakarken, etkisini sürdürdü. Onu kandırması gerekiyordu… başka bir yolu yoktu. Yavaşça boynunu Luke’ye uzattı ve dudaklarını yanağına hafifçe dokundurdu. Luke’nin bedeni gerildi. Ellerinin baskısı gevşemeye başladı. Birkaç saniye boyunca kıpırdamadan durdu. Ayla, büyünün tamamen etkisini göstermesini umarak nefesini tuttu. Ve Luke, aniden gözlerini kırpıştırdı. İçindeki vahşet azalmış, yerini kısa süreli bir tereddüte bırakmıştı. Ayla’nın içinden, "Sadece birkaç saniye… bana kaçmak için birkaç saniye daha ver…" diye geçirdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD