7.Bölüm

968 Words
KARANLIĞIN PENÇESİNDE Ormanda her şey sessizdi. Ayla, Emma ve Arın’ın işaretini beklerken gecenin soğuğu tenine işliyordu. İçindeki korku ve endişe büyüyordu ama kaçmak zorundaydı. Tam o anda, Emma’nın çığlığı havayı yırttı. Ayla’nın nefesi kesildi. “Emma!” diye fısıldadı ve tereddütsüz ona doğru koşmak istedi. Ama bir el aniden ağzını sıkıca kapattı, güçlü bir kol bedenini arkadan sardı. “Minik kuşum… Beni bırakıp nasıl gidersin?” O buz gibi sesi duyduğunda vücudu dondu. Luke… Gözleri korkuyla büyüdü. Luke’un nefesi ensesinde, sesi karanlık bir tehdit gibi kulaklarına çarpıyordu. Ayla, çırpınmaya çalıştı ama Luke’un kavrayışı çok sertti. “Bırak beni!” diye mırıldandı ama sesi boğuk çıktı. Luke alaycı bir kahkaha attı. “Bırakayım mı? Ah, sevgili prenses… Seni kendi ellerimle yakaladıktan sonra bunu yapabileceğimi mi sandın?” Ayla’yı sertçe kendine çevirdi. Gözlerinde öfke alevleri parlıyordu. Yüzü gölgeler içinde, ama dudaklarında acımasız bir gülümseme vardı. “Seni doğduğun güne pişman edeceğim.” diye tısladı ve Ayla’nın saçlarından kavrayarak onu yere fırlattı. Ayla çığlık attı, sırtı taşlı zemine çarptığında acı vücuduna yayıldı. Yüzünü buruşturdu, ayağa kalkmaya çalıştı ama Luke hızla üstüne çullanıp bileğini kavradı. “Çok cesursun prenses. Ama ben sabrımı kaybettim.” dedi ve onu tekrar sürüklemeye başladı. Ayla çırpınarak direnmeye çalıştı ama Luke’un gücü karşısında çok zayıftı. “Bırak beni! Lütfen!” diye yalvardı. Luke kahkaha attı. “Ah, ne kadar tatlısın. Ama merhamet bekleme.” Aniden onu büyük bir gücüyle yere itti. Ayla başını bir kayaya çarptı ve gözleri kararmaya başladı. Son gördüğü şey Luke’un buz gibi gözleri ve alaycı gülümsemesiydi… Ve sonra her şey karanlığa gömüldü. KRALLIĞIN ZİNDANLARI Emma ve Arın gözlerini açtıklarında, soğuk taş bir zeminde bağlı haldeydiler. Kolları arkadan sıkıca zincirlenmişti. Bulundukları yer karanlık ve rutubet kokuyordu. Arın başını kaldırıp etrafa bakındı. “Lanet olsun… Bizi krallığa getirmişler.” diye hırladı. Emma gözlerini kırpıştırdı, başı zonkluyordu. “Ayla nerede?” diye sordu endişeyle. Tam o sırada, demir kapı gıcırdayarak açıldı ve içeri uzun cüppeli bir adam girdi. Güçlü duruşu, sert yüz hatları ve asalet dolu gözleriyle onların önünde durdu. Emma derin bir nefes aldı. “Kral Dragomir.” Kral’ın gözleri ikisinin üzerinde sertçe gezindi. “Torunum nerede?” Arın gözlerini kaçırdı. “Bilmiyoruz.” Kral ileri bir adım attı, sesi tehditkârdı. “Bana yalan söylemeyin. Onu kaçırdınız ve sakladınız. Eğer nerede olduğunu söylemezseniz, hayatınızın sonuna kadar bu zindanda kalırsınız.” Emma dişlerini sıktı. “Onu korumaya çalışıyorduk! Ayla tehlikede!” Kral’ın yüzü gölge gibi sertleşti. “Benden daha güvenli bir yer mi var sanıyorsunuz? Siz aptallığınız yüzünden onu düşmanlarının eline teslim ettiniz!” Emma öfkeyle doğrulmaya çalıştı ama zincirler onu geri çekti. “Ona zarar vermeyin! Ayla sizin sandığınızdan daha güçlü!” Kral gözlerini kıstı. “Öyle mi? O zaman bu gücünü nerede sergiliyor? Luke’un ellerinde mi?” Emma ve Arın’ın kalbi sıkıştı. Ayla’nın başına neler gelmişti? Onu bulabilecekler miydi? Ve en önemlisi… Çok geç mi kalmışlardı? Ayla'nın gözleri ağır ağır açıldı. Başındaki zonklama dayanılmazdı. Kolları ve bacakları sıkıca bağlanmıştı, hareket edemiyordu. Bulunduğu oda loştu, taş duvarlar rutubet kokuyordu. Havanın içinde metalik, paslı bir koku vardı—kan kokusu. Karşısında Luke, işkence aletlerini tek tek düzenliyor, bıçağın keskinliğini kontrol ederken dudaklarında karanlık bir gülümseme vardı. Ayla'nın boğazı düğümlendi. "Psikopat mısın? Bırak beni!" diye hırladı, bileklerini kurtarmaya çalışarak kıvrandı. Luke alaycı bir kahkaha attı. "Psikopat mı? Hayır, sadece cezalandırıyorum. Kaçmanın bedelini ödemelisin, minik prenses." Ayla tüm gücünü toplayarak büyü mırıldandı. Bildiği her büyüyü fısıldadı: “Ignis! Ventus! Protectum!” Ama hiçbir şey olmadı. Güçleri burada işe yaramıyordu. Luke gözlerini Ayla'ya dikti, karanlık gözleri onun çaresizliğinden besleniyormuş gibi ışıldıyordu. Yavaş adımlarla yaklaşıp başını eğdi, ensesinden tutarak yüzünü kendine doğru kaldırdı. “Beni böyle mi etki altına almak istedin, prenses?” dedi alaycı bir sesle. Ve aniden dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Ayla’nın nefesi kesildi, midesi bulandı. Kaçmaya çalıştı ama Luke’un sert kavrayışı onu hareket ettirmesine bile izin vermedi. Bütün vücudu titredi. Luke, Ayla’nın tiksinmeyle yüzünü çevirdiğini gördüğünde alaycı bir kahkaha attı ve yüzüne bir tutam saçını geriye attı. "Ah, prenses… Daha yeni başlıyoruz." Bir masaya uzandı ve eline uzun, parlak bir kesici alet aldı. Işık, bıçağın üzerinde ölümcül bir parıltı oluşturdu. “Bakalım ne kadar dayanıklısın?” dedi şeytani bir gülümsemeyle. Ayla’nın kalbi deli gibi atıyordu. Luke makası eline aldı, yavaşça Ayla’nın beyaz elbisesinin omzundan aşağı kaydırarak kumaşı kesti. Soğuk metal tenine değdiğinde Ayla ürperdi. "Sakın bana dokunma!" diye çığlık attı, tüm gücüyle bağlarından kurtulmaya çalışarak. Luke’un gözleri açlıkla parladı. "Daha fazla bağır, minik kuşum. Seni kimse duyamayacak." Ayla'nın gözleri panikle doldu. Buradan nasıl kurtulacaktı? Kimse onu kurtarmaya gelecek miydi? Ama bir şey biliyordu… Ne pahasına olursa olsun, Luke’un zafer kazanmasına izin vermeyecekti. Ayla, bağları yüzünden kımıldayamıyor, nefesi kesik kesik çıkıyordu. Luke, gözlerini onun yüzüne dikmişti. Yüzünde zafer kazanmış bir avcının gülümsemesi vardı. "Bu korku dolu bakışlarını seviyorum, prenses." diye fısıldadı, parmaklarını Ayla’nın yanağında gezdirerek. "Bana direnmen hoşuma gidiyor, ama ne kadar süre dayanabilirsin, merak ediyorum." Ayla başını hızla çevirdi, Luke'un dokunuşundan kaçmaya çalışıyordu. "Bana dokunma, pislik!" diye tısladı, nefretle gözlerini ona dikerek. Luke, Ayla’nın çırpınışlarını eğlenceli bulmuş gibi alaycı bir kahkaha attı. "Ah, o kadar ateşlisin ki… Ama biliyorsun, bu öfkeli hallerin seni daha çekici kılıyor." Birden, saçlarından tutup başını kendisine doğru çekti. Ayla inledi, acı bedenine yayıldı. Luke, yüzünü onun yüzüne yaklaştırdı, nefesi tenine çarpıyordu. "Beni etki altına almak için bu numaralarını kullanacağını sandın, değil mi?" diye fısıldadı, parmaklarını çenesine bastırarak yüzünü zorla kendisine döndürdü. "Ama bu oyunu ben senden çok daha iyi oynarım, prenses." Ayla tiksintiyle gözlerini sıktı, kaçmaya çalıştı ama Luke çok güçlüydü. Aniden, sert bir şekilde dudaklarına kapandı. Ayla’nın gözleri dehşetle açıldı. Tüm vücudu irkilmişti. Luke'un tutuşundan kurtulmaya çalıştı, ama o daha da sıkı kavradı, saçlarını çekerek onu kendisine hapsetti. "Seni öldüreceğim!" diye haykırdı Ayla, nefes nefese kalmıştı, nefret gözlerinden fışkırıyordu. Luke, parmaklarını dudaklarına götürerek, alaycı bir gülümsemeyle ona baktı. "Şu an yapabileceğin tek şey, prenses, benimle oyun oynamak. Bakalım kim kazanacak?" Ayla’nın içi öfkeyle doluydu. Buradan bir şekilde kurtulması gerekiyordu. Ama nasıl?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD