"Zuhal Hanım!" Görevlilerden birisi panik içinde yanımıza ulaştığında ben bu kadına haddini bildirmek üzereydim. "Geldiğinizi söyleseydiniz sizi güzelce karşılardık."
Pardon da bu kadın kimdi ki? Neden böyle el pençe divan olmuşlardı yani?
"Yeterli. Göreceğimi gördüm." Derken bakışlarında hala aynı 'bok' ifadesi vardı.
"Ne gördün tam olarak?" Tek kaşımı kaldırdım ve ayağa kalkıp karşısına geçtim. "Üstten konuşman gerçekten rahatsız edici."
"Liyana Han-" Baş hizmetçi ya da görevli, her neyse, bana gözlerini pörtleterek bakarken Zuhal isimli kadın lafa girdi.
"Görgüsüzlüğü sevmem. Üstüne çeki düzen ver, olduğun evi bil."
"Bu evin hanımı benim." Dedim üstüne basa basa. "Ve böyle bir kural koymadım."
Kadın sözümle tokat yemişime dönerken yanımızdaki adam da yere yığılmak üzereydi.
"Hala..." Ha... O seslenmeyi yapan kişi bizzat Ulaş mıydı? Ve yüzünde saklamaya çalıştığı şey bir gülücük müydü? "Hoş geldin."
"Hoş?" Ulaş ona sarılsa da kadın aynı memnuniyetsizlikle onu da ittirdi. "Bu evin mevcut bir hanımı varmış zaten. Gelmeyedebilirdim."
Eh, siktir yani. Tanıştığım ilk akrabasıyla birbirimizin üzerine yürümüştüm ve koskoca Asilkan Hanımıydı bu kadın. Tanrım reva mı bu? Nedir yani yaşadığım?
"Kusura bakmayın." Dedim toparlamak adına. "Sizi tanı-"
"Anladık." Elini kaldırıp beni susturduğunda öz ucuyla Ulaş'a baktım ama zerre gergin değildi. Aksine kaşlarını kaldırmış ve yalandan dehşete düşmüş gibiydi.
"Hala, Liyana'yla tanışmadın. Kendisi yakın gelecekte eşim olacak kişi ve söylediği gibi bu evin hanımı."
YAKIN GELECEKTE NEYİ OLACAK?
EŞ NEY?
EŞİ Mİ DEDİ?
Ben bön bön Zuhal Hanıma bakarken o da bön bön bana baktı.
"Zuhal Asilkan, halam olur." Dedi Ulaş bizi zerre sallamadan. İkimizin de sırtından hafifçe iterek karşı karşıya getirdiğinde kendisi hariç herkes şoktaydı. Bahçıvan abi bile elindeki suyu üç dakikadır aynı çiçeğe tutuyordu. "Halam hiç evlenmediği için biraz gergin olabilir Liyana, kusuruna bakma-"
"Hadsiz!" Zuhal Hanım çantasını ona savurdu ama Ulaş ustalıkla hamlesinden kaçındı. "Edepsiz!"
"Seni özlemişim hala!"
İkisi ayak üstü konuşurken kadının ciddi tavrını ve konuştuğu kelimeleri birazcık bile dinlemek bir şeyi anlamak için yeterliydi.
Ulaş'ı bu noktaya getiren ve güçlendiren kadın; abisinin ardından kalan Zuhal Asilkan'dı.
⠀⃝ ⠀⃝ ⠀⃝ ⠀⃝ ㅤ
"Sen gerçekten de pisliğin tekisin." Elimdeki yastığı fırlattıktan sonra tüm cephaneliğim bitmişti. Artık fırlatacak bir şeyim yoktu. "Az kalsın HALANLA birbirimize girecektik! İnsan önceden söylemez mi?!"
"Söyleseydim eğlencesi kalmazdı işte." Yatağın üzerinden yavaşça bana doğru gelirken tıpkı yırtıcı bir hayvana benziyordu.
Tanrım, yırtılmak istiyorum?
"Yakın gelecekte eşim olacak kadın?" Bu sözümle ifadesi biraz daha karardı. "Bunu bilmem gerekmez miydi?!"
"Niye, red mi edeceksin?" Sonunda belimden yakalayıp kendine çektiğinde ondan dakikalarca kaçtığıma pişman oldum. Bu kahrolası yakınlık enfesti, mükemmeldi, karşı konulamazdı. Bu kadar yakışıklı olmak zorunda mıydı? "Eray'ı geberteceğim ve seni sonsuza dek kendime saklayacağım. Geleceğe yönelik planlarımı merak ediyorsan budur." Dudakları boynumdan göğsüme yol aldığı gibi başımı arkaya attım ve inlemeye başladım. Her hareketine itaat etmeye konumlanmış gibiydim. "Seninkiler nedir Liyana?"
"Bilmem..." Sus ve yalamaya devam et!
"Israr ediyorum." Durduğunda sinirlendim ve gerçeği en kısa şekliyle söyledim.
"Neredeysen orada olacağım işte!" Saçlarından kavrayıp onu tekrar göğsüme bastırdığında güldüğünü hissettim.
"Bugün çok iştahlısın sevgilim."
Ona her bakmamda gözüme biraz daha kusursuz ve yakışıklı geliyordu. Hem çocuksu hem ciddi hallerine de ayrı deli olduğum için bu adam benim hastalığımdı. "Ulaş...Sana her zaman öyleyim."
"İsmimi bir daha söyle." Tam söyleyecekken göğüs ucumu ısırınca ismi inlememle karıştı. "Siktir, bu çok tahrik edici Liyana." Pantolonunu çıkartıp bacaklarımın arasına yerleşirken onu sonuna kadar kucaklamaya haızrdım. "Şimdi bunu defalarca kez duymak istiyorum."
Öyle de oldu.
Sabaha kadar, belki de bayılmanın eşiğine kadar ismini bağırttı. Kaçık piç.
Ve fazla seksi.
⠀⃝ ⠀⃝ ⠀⃝ ⠀⃝ㅤ
Sabah maalesef ki Ulaş erken çıkmıştı ve bend e bunu fırsat bilip hızlıca üzerime düzgün şeyler giyindim ve kahvaltı hazırlatmak için aşağı indim.
Ne de olsa hala evdeydi ve benim hünerlerimi göstermem-
Hünerlerim...Yoktu ki.
"Siktir et, akışa odaklanalım." Kendi kendime söylenip mutfağa girerken saat sadece kahrolası dokuzdu be...
"Zahmet oldu, evin hanımı." Dedi Zuhal hala alaylı bir ifadeyle. Elindeki tabletine bakarak kahvesini içiyordu ve masa çoktan hazırlanmıştı.
Yine de beni beklemesi de bir şey olmalıydı, değil mi?
Umarım!
"Erkencisiniz." Dedim sandalyeme çökerken.
"Hala." Derken nefret eder gibi söyledi. "Bana hala diyeceksin." Dünyanın en karmaşık kadınıydı! "Ulaş seninle evlenmeye değer gördüyse bana sesleneceğin hitap budur."
Benden değersiz bir malmışım gibi bahsetse de çok da şey yapmamaya çalıştım.
"Anlaşıldı hala." Ödüm kopuyor gibiydi ama ben kimseden de korkmazdım. Bir kişi hariç.
Sandalyemi çektim ve onun başlaması için bekledim. Göz ucuyla beni kontrol ettikten sonra tabağına aldığı peynirle başladı. Ben de peşinden gittim. Onun nezaket ve az beslenmesi karşısında ne var ne yok tüketmem oldukça tuhaf kaçmıştı. Kahretsin, aşamıyordum işte. Nerede olursam olayım psikolojik olarak açlığın gelebileceği düşüncesi beni deli gibi yemeye itiyordu.
Kendi kendime sinirlerim bozulunca tabağı ittim ve arkama yaslandım. Kilo almak ya da beden kontrolü değildi derdim. Derdim zihnimin iyileşmesiydi.
"Eğer sık sık acıkıyorsan öğününü arttır." Hala sert konuşsa da neden alınmıyordum? "Bu beslenme şekli seni ağırlaştırır."
Bana bakmadan yemeğini yese de düşünülmek çok tuhaf hissettirmişti. "Teşekkür ederim."
"Etme."
Pekala...
Yemekten sonra kendimi bahçeye attım ve dünden bu yana olgunlaşan meyve sebzeler olmuş mu diye kontrol ettim. Kızarmış birkaç çileği yıkamadan mideme indirirken Zuhal Hala bas bas bağırdı ama duymamış gibi yaptım. Sonra gidip Ulaş'a başka bir tatlı yaptım çünkü dün yaptığımı beni harap ettikten sonra mideye gömmüştü.
Mutfaktan sonra duş alıp rahat bir eşofman takımı giydim ve aşağı indim. Tatlıyı yaparken fazla yememden dolayı midem ağrıyordu ve sanırım yine düneş çarpmıştı.
Koltuğa kıvrılırken neyse ki halayı etrafta görmedim. Yattığım yerde halıyı izlerken mutfaktan bir kadın yanıma geldi ve bir fincan uzattı.
"Zuhal Hanım gönderdi. Nane çayı, mideniz için."
Çayı aldım ve bahçede telefonla konuşan halaya baktım.
Taş gibi bir beden ama yumuşacık bir kalp. Bekler miydim? Asla.
⠀⃝ ⠀⃝ ⠀⃝ ⠀⃝ㅤ
Etrafımda dört dönen bir huzursuzlukla yatakta bir sağa bir sola döndüm. Başım zonkluyor, midem bulanıyor ve...hissediyordum. Sanki tehlikenin tam içindeydim. Merkezdeydim.
Huysuzlanarak tekrar döndüm ve Ulaş'ın göğsüne çarptım. Burada güvende hissetmem gerekirken neden bayılacak gibiydim?
Kokusundan mı?
Tanıdık kokuyla stresten midem ağzıma gelirken belime tüy gibi dolanan parmakları hissettim. Hemen arından sıcak bir nefes yüzüme çarpmaya başladı.
"Liyana..." Hayır. İmkansız. "Liyana'm... Her yerde seni aradım." Göz kapaklarımı inanamayarak araladığımda yüzü kanlarla kaplı Eray bana tam olduğu şekliyle baktı. Deli. Gözü dönmüş bir deli. "Beni sevdiğini söylemiştin...Buna eminim." Karnıma batan şey bir bıçaktı. Yap gitsin, kahrolası. Öldür artık beni. "Şimdi nasıl bir yabancının yatağını ısıtırsın?" Konuşmak istesem de ağzımı açamadım. "Şimdi herkesi kurşuna dizelim ve evimize gidelim. Seni öyle özledim ki..." Dudakları boynuma yapıştı ve ben değdiği her yeri yakmak istedim. "Önce seni sevmeme izin ver Liyana...Sonra büyük bir ceza çekeceksin."
Ve ben, karnımdaki bıçağın saplanmasının hayaliyle kaldım.