2|OYUNCAK

1020 Words
Öldüğümü sandığım her çırpınış bir oksijenden ibaretti. Beni zoraki yaşatan hayatımın bilmem kaçıncı faciasının eşiğindeydim. Eray'ın genişleyen sırtının hemen arkasında kalmış, bana gülümseyen adama bakıyordum. Asilkan dedikleri adam muhtemelen bu adamdı. O çok...Güzeldi. Tıpkı Eray gibi. Ne kadar korkunç olduğunu tahmin bile edemiyordum. Yavaş adımlarla herkesi es geçerek tam karşımıza geldi ve başını hafifçe yana eğerek Eray'a baktı. Gözü bir kere bile bana kaymıyordu. Neyse ki ilgisini çekmemiştim. "Ulaş Asilkan." Dedi ve büyük elini Eray'a uzattı. Teni nefes kesici bir beyazlıktaydı. Kirpikleri, saçları ve gözleri de ona inat simsiyahtı. Ne tür bir şeytandı acaba? "Eray Keser." İki mafya el sıkıştıktan sonra o korkunç beklenti dolu bakışma başladı diye düşünüyordum ama karanlık bakışlar sakin sakin bana döndü. "O bir oyuncak mı?" Ne kadar aşağılayıcı ve doğru bir cümle. Ben tam olarak buyum. "O benim." Diyen Eray düşmanına ilk zaafını sunarak beni mükemmel bir yem haline getirirken gergin bir şekilde gülümsedim. Neyse, en kötü ihtimal ölüm değildi zaten. En iyi ihtimaldi o. "Hmm..." Gözleri her yeri kapalı olan bedenimde kısacık dolandıktan sonra Eray'a döndü. "Uzun zamandır Türkiye'de değildim. Ama artık buradayım. Bir toplantı yapmamız gerekecek Keser." "Olması gereken de bu. Sana yeri ve zamanı söylerim Asilkan." Eray elimden tutup beni kendiyle beraber sürükleyerek adamdan uzaklaştırdı. Peşinden sürüklenirken çarptığım sert beden karnımdaki yarayı sızlattığında yüzümü buruşturarak onu takip ettim. Kahrolası ayakları bazen fazla hızlı hareket ediyordu. "Siktiğimin Asilkanı..." Diye mırıldandı Eray bardağındaki zıkkımı midesine gönderirken. Keşke içtiği zehir falan olsaydı. "Tüm düzenimi sikecek." Sessiz küfürlerini ederken yüzü bir melek gibi güleçti. Tam bir deli. Bakışlarımı etrafta gezdirdim ve onun yaydığı iğrenç enerjiden uzaklaşarak soluklanmaya çalıştım. Böyle davetlerin tek güzel yanı yemekleriydi. Karnımı iyice doyuracaktım. Çünkü belli ki bu gece bana zehir olacaktı. Birden saçlarıma dolanan parmaklarla gözlerim kocaman açıldı. Burnunu saçlarıma daldıran manyak piç orada derin bir nefes alırken yine deliliğin eşiğinde dolanıyordu. "Bu sarı saçlar..." Dedi arzu fışkıran bir sesle. "Benim ölümüm olacak." Var olan tüm tanrılar bu duayı kabul etsin lütfen! "Gözlerime bak Liyana." Başka çarem yoktu zaten. Başımı ona çevirdim ve aynı renk olan gözlerimiz birbirine kitlendi. "Çok güzelsin." Tüm vücudum eziklerle kaplı. Baktığın mavi gözlerimde sadece ölümün arzusu var. Bu mu güzellik anlayışın? "Sen benimsin, Liyana." "Evet, seninim." Bir anlık gafletle Selim'e bakındım. Eray sanırım bu geceyi tamamlamayacaktı. Acilen gitmemiz gerekir diye normalde hep yanımızda olurdu da şimdi neredeydi bu gevşet göt! "Kimi arıyorsun?" Çeneme dolanan parmaklar etrafta kimin olduğunu umursamayarak yüzümü sıkınca kalp atışlarım hızlandı. İnsanların içinde kontrolünü kaybetmezdi. "Sadece bana bakmalısın." "Ben Seli-" "Sadece beni görmelisin, Liyana." Gözleriyle beni öldürebilseydi çoktan ölmüştüm. "Evet." Acıyla inlesem de geri çekilmek için hamle yapmadım. Ondan kaçamazdım. Bana sunduğu hiçbir şeyden, kaçamazdım. "Güzel..." Sonunda yüzümden çektiği parmakları nefes almama olanak sağlayınca gözüme dolan yaşları geri göndermek için gözlerimi kocaman açtım. Üzerimde olan bakıştan en başından haberdardım. Ulaş Asilkan içeriye girdiği andan beri bizi izliyordu. Muhtemelen bu korkunç sahneyi de eğlenerek izlemişti. Yemeklerimizi yedik ve davet boyu Eray'ın yanında süs gibi dolaşmaya devam ettim. Neyse ki yarım saat öncesine göre oldukça sakindi. Yüzü güldüğü gibi sohbetlere de keyifle katılıyordu. Bunun sebebi Ulaş denen adamın bir süredir ortalarda görünmeyişi olabilirdi. Tuvalete gitmek için Eray'ın yanından ayrıldığımda dizlerim titriyordu. Bana giydirttiği ayakkabının yüksek topukları resmen bacaklarımı parçaladığı gibi belime de korkunç bir ağrı yayıyordu. Sürekli dik durmam, gülümsemem ve güzel görünmem için tonla uyaran yemiştim zaten. Belim ne haldeydi kim bilir? Ellerimi ıslatıp soğuk suyu dikkatlice alnıma ve boğazıma değdirdim. Makyajımı bozmamak için de özel bir çaba sarf ediyordum. Çıkmadan önce aynaya baktım ve kendimle yüzleştim. Gördüğüm kişi ölmeden ölen bir kadındı. Mavi gözleri çürümüş bir okyanus, sarı saçları canlılığını yitiren bir güneş ve beyaz teni de türlü yaraların sahibiydi. Sırtımda kırbaçların sonucunda derin kesikler vardı. Hiçbir zaman sırtımı gösteren bir kıyafet giyemezdim. Bu düşünceyle ister istemez sırıttım. Sanki kendi istediklerimi giyiyordum da bu dert olmuştu... Bu ruh hastası yokluğumda daha fazla delirmesin diye duruşumu düzelttim ve tuvaletten çıktım. Peki neden erkekler tuvaletine doğru dönüp baktım ki? Gördüğüm şey duvara yapıştırılmış bir adamdı. Tanımadığım bir adam. Ama diğerini tanıyordum. Ulaş Asilkan, elindeki bıçağı adamın boynuna bastırmış bir şekilde gülümsüyordu. Hizalı dişleri gülüşüyle iyice ortaya çıkmıştı ve göz kenarları kırışmıştı. O çok...Mutlu görünüyordu. "Yardım et!" Boğazına bıçak dayanan adam bu sözü söylediği an içerideki bakışlar bana döndü. Çünkü bana söylemişti. Elindeki bıçakla birlikte bana dönen Ulaş gülümseyişini hiç bozmadan bana bakıyordu. Bıçak hala elindeydi ama bana bir şey yapmazdı değil mi? Ya da...Yapsa mıydı? Kendimi şu an öldürtebilir ve bu hayattan sonunda kurtulabilirdim. "Selam, oyuncak." Bıçağı sadece havaya kaldırdı ve hemen sonra onun gibi keyifle sırıtan sarışın adam bıçağı elinden aldı. Ben sadece tutacak sanmıştım ama bıçağı adamın boğazına sürttüğü gibi fışkıran kan beni şoka uğrattı. Buna alışkındım ama neden şaşırmıştım? Eray bana zorla izletirdi; muhtemel sonlarımı... "Kayıp mı oldun yoksa?" "Hiçbir şey görmedim." Bir adım geri atmışken büyük eller bileğime sarıldı. Ah, siktirler olsun. "Bu bir yalan." "Gördüğüne eminim." Dedi arkadaki adam da duvara yaslanıp bana sırıtmaya devam ederken. "Kimseye söylemeyeceğim." Elimi çekmeye çalıştıkça parmakları daha sıkı sarıldı. "Beni bırak, o görebilir." "O? Sevgilin mi?" Yüzünü bana doğru yaklaştırdığında tavrını fazla neşeli ve tuhaf buldum. Siyah gözleri oyun oynuyor gibiydi. İnanılmaz neşeliydi. "Eray Keser. Doğru mu?" "Evet." Ve hayır. Ama sen böyle bilmelisin. "Ha...Bu üzücü oldu." Ulaş denen tuhaf eleman dudak büzüp arkasındaki adama döndü. "Ne yapsak ki Volkan?" "Eray Keser'i öldürelim abi?" Gözlerim bu söz üzerine kocaman açıldı ve heyecandan nefes bile alamaz oldum. Bu...Mümkün mü? Yapabilirler mi? "Ne?" Dedim zorlukla ama yanlarından da ayrılmadım. "Şşşş..." İşaret parmağını kırmızı dudaklarının üzerine götürdü ve gülümsedi. "Kimseye söyleme Liyana." Bir ona bir de arkasındaki adama baktım. "Adımı nereden biliyorsun?" "Çok zor olmadı. Kime sorsan söylüyor." Dedi Ulaş alayla. "Ne de olsa onun tek zaafı sensin." Diyerek sözünü tamamladı Volkan denen adam. "Ben..." Bileğimi ondan kurtardım ve panikle etrafa baktım. Neyse ki Eray da Selim de yoktu. "Gitmem gerek." "Acelen neden? Sohbet ediyorduk." Göz ucuyla arkaya baktığımda adamın kan gölünün içinde çoktan öldüğünü gördüm. O ikisinin ayakkabıları da kana bulanmıştı. Bu adam kimdi ve ne yapıyordu? Gerçekten Eray'a rakip olabilir miydi? Bir tehdit... Olabilir miydi? İkisine de beklenti ve merak dolu gözlerle baktıktan sonra yakalanmamak için arkamı dönüp giderken Ulaş'ın sesini tekrar duydum. "Şimdi kaç, Liyana. Ne de olsa tekrar görüşeceğiz."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD