14|KRALLIK MI LANET Mİ

1529 Words
Ulaş silahını yere attıktan sonra dengesini kaybetmiş adımlarla yanıma geldi. Onun arkasındaki Volkan'da bana sanki ölmüşüm gibi bakıyordu ve odanın havası buz gibiydi. Bu olaydan bu kadar etkileneceklerini düşünmemiştim açıkçası. "Neden sana bunu yapmasına izin verdin!" Elleriyle yanaklarımı tutuyordu ama tokat yüzünden patlayan dudağıma karşı da dikkatliydi. "Bahçedeyken de tepki vermedin-" "Önemli değildi." Bir yandan ondan uzaklaşıp ayağa kalkmaya çalışıyordum ama o da benimle eş zamanlı olarak hareket ettiği için ayrılamadık. "Bugün üç oldu..." Beni yine şok eden bir hareketle kucakladığında boynuna sarıldım ve ona baktım. Bunu cidden yapacak mıydı aptal herif? Daha yeni kolundan vurulmuştu! Hiç mi acımıyordu?! "İnanılmaz rahatsız edicisin Liyana." Beni üst kata götürürken bön bön ona baktım. Hep unuttuğum bir gerçek vardı. Eray'ın evinde yaşadığım aciziyet ve korkunç durumları kimse bilmiyordu. Herkesin tek bildiği şey o adamın sevgilisi olmam ve kendimi bildim bileli gücün ve paranın içinde yaşamamdı. Bu yüzden bana yapılan muameleden endişe etmesi oldukça makuldü. Ben ne kadar aşağılık olsam da bunu kimse bilmiyordu ki. Korunmam gerektiğini düşünüyorlardı. "Narin bir kadın olduğunu düşünmüştüm." Beni odasına soktuğu yetmezmiş gibi yatağına oturttu. Üzerimdeki kan onun beyaz gömleğine bulaşmıştı. Onu süsleyen bu kızıllıkla gerçekten vahşi görünüyordu. Siyah ve beyazın tenindeki hakimiyeti bambaşkaydı. Ulaş Asilkan eşi benzeri olmayan güzelliğe sahip bir adamdı. Ayrıca bedeni demir gibi olsa da kırmızı dudakları kahrolası bir ipek kadar yumuşaktı. "Acımadığını söylemedim zaten." Dedim homurdanarak. Odasını çok sade tutması dikkatimi çekti. Devasa yatağı dışında sadece komodini vardı. Giyinme odası ileride duruyordu. Güzel tasarlanmış bir oda. Banyoya girip elinde bir kutu ilk yardım setiyle çıkınca bunun normal olması gerektiği için tepki göstermedim. Aynen, Eray'da yaralarımı böyle sarıp bana bebek gibi bakardı. O yüzden siz de öyle yapın! "Elindeki tepsiyi kafasına vurmanı beklemiştim." Önümde dizinin üzerine çöktü ve çıkarttığı bezle önce dudağımdaki kanı nazikçe sildi. Yakınlığı ve temasıyla tuhaf hislere bürünen bedenimi görmezden gelmeye çalışarak odanın içine göz attım. Oysa ki dudaklarımın biraz ilerisinde dünyadaki en güzel görüntü vardı. "Ben bile yerimde zor durdum Liyana. Seni tutan neydi?" "Düşmanının sevgilisi değil miyim? Acımdan zevk almanı beklerdim." Elinin hareketi durduğunda dönüp ona baktım ama bundan pişman oldum. Çok anlamlı bakıyordu. Ulaş Asilkan neden bana karşı tuhaf davranıyordu? Nefretiyle yanması lazımken... "Kadınlara değer veriyorum." "Seni çapkın..." Diye alay ettim ama o hala aynı ciddiyetle bana bakıyordu. "Bacağının arkasındaki kesikleri kim yaptı?" Tüm bedenim ifşa olmanın gerginliğiyle buz keserken Ulaş elindeki bezi bıraktı ve ellerini iki yanıma koyarak bana biraz daha yaklaştı. Nasıl görmüştü? Düştüğümde mi? Kahretsin, görüntüsü iğrençti. "Konuş Liyana. Bana ne olduğunu söyle." Nasıl söyleyecektim ki? Bu adam ne olursa olsun düşmandı. Babasının katilleriydik. Bunlarun hepsi ona inanmam için bir oyun olabilirdi. Hatta belki de açıkça öyleydi. Eğer itiraf edersem değersiz olduğumu öğrenip beni tekrar Eray'a verebilirdi. Ya da onun yaptıklarından güç alıp ikinci bir cehennem yaratabilirdi. Bu dünya böyleydi. Kadın olmak gücün içinde olsa bile en büyük riskti. Adamların yataklarına meze etmek istedikleri bir bedendik sadece. Canını yakmaktan zevk alanlarla doluydu her yer. Şimdi Ulaş'a her şeyi anlatsam beni kollarına alıp Eray'dan mı koruyacaktı. Komik. Bu güzel bir sinema filmi olurdu sadece. "Her yaranın peşinden mi koşacaksın?" "Kelime oyunu yapma bana." Öfke gözlerine doluştu ama bakışları hala nazikti. Bu inanılmaz bir performans Ulaş. Sen oyuncu olmalısın. "Açık konuşsana. Kadınlara değer veriyorsun ama beni öldüreceğini söylemedin mi? Bu nasıl çelişki?" O cümleler çok netti. Eray'ın göklerde tuttuğu kadını yerin dibinde yaşatacağım demişti. "Dikkatli dinlersen bazı şeyleri anlayabilirsin." Tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Ben söylediklerimi çok iyi hatırlıyorum ama senin düşünme şeklin farklı sanırım." "Eray'ın önce hayatını sonra canını alacağım demiştin. Bu tek anlamlı bir kelime." Ona eğildim ve artık kolayca öpüşebilecek noktadaydık. "Bence kıvırma da konuş." Dudağına yerleşen kıvrım onu güldüren bir hareketti. O, inanılmaz tatlı bir iblis gibiydi. Gülümsedi ve melekler etrafında dört dönmeye başladı. Cennetten kovulmaya değer gibi bir gülüştü. "Hayatını zaten aldım Liyana, sıra canında." Ah...Bu bir ölüm tehditi değil miydi? Bana açıkça öyle gelmişti. "Yerin dibinde neden korkunç bir hayat bekledin ki? Ben belki de sana bir krallık vaat ediyorum?" Onu ittirdim ve derin bir nefes aldım. Manyak, ruh hastası. Bu adam Eray gibi deliydi. "Sen delirmişsin." Bu da neydi böyle be? Aşk itirafı falan mı yapıyordu kaçık piç! "Aksini iddia etmedim." "Ateşle oynuyorsun Asilkan." Kollarından sıyrılıp ayağa kalktım ve ona baktım. "Alevler canını yakacak." Sırtını yatağın kenarına yasladı. Oldukça rahat ve keyifli görünüyordu. Yana eğdiği başı ve sempatik suratı onu dünyanın en iyi insanı gibi gösterirken kendisi de cani bir adamdı. Sadece listesi sınırlıydı. "Kül olmuş bir adam alevden korkmaz Liyana..." 𓆩❤︎𓆪 Sonraki üç gün Ulaş'ı neredeyse hiç görmedim. Evin içinde boş boş dolandım ve açıkçası keyfime baktım. Ara sıra Volkan'ı görüyordum ve onunla kahve içiyorduk. Kimsenin bana düşmanlık belirtisi göstermemesi çok tuhaftı. Herkes iyi davranıyordu. Volkan'ın bana özenle seçerek verdiği bilgiler arasında Eray'ın sınırsız canilikleri vardı. Çok fazla potansiyel çete liderini kurşuna dizmesi yetmediği gibi o gün davette olan herkes rezalet sorgulardan geçmişti. Ulaş şimdilerde onun yanında takılıyordu. Çünkü o geceki saldırıda kendinin yaralandığı yetmezmiş gibi yüklü miktarda parası da çalınmıştı. Yani Eray ve Ulaş...Beraber çalışıyordu. İkisi de acayip akıllı olduğuna göre bunda bir bok olduğunu anlayacak insanlardı. Kafalarından ne geçtiğini zerre tahmin edemiyordum. "Yalnız kahven çok iyi." Volkan bardağın dibine kadar yalarken yüzümü buruşturdum. "Pisleşme, tekrar yapabilirim." "Telvesini seviyorum be..." Sodasını tepesine dikti. Her şey çok sakin ve güzeldi. Bu nedense yüreğime ağır geliyordu. Alışmak istiyordum ama korkuyordum. Bunu kaybetmekten öyle korkuyordum ki zevkine bile varamıyordum. Çünkü bu ihtimal uzak değildi. Hiç olmadığı kadar yakın ve aniydi. Ulaş'ın ya da Volkan'ın hayatında bir şey değişmese de benim hayatım tekrardan parçalanacaktı. Her şeyi kaybedecektim. Bu hizmetçi kostümünü giyip emirleri yerine getirmek benim için mükemmel bir hayattı. Kaybedersem sadece kanayacaktım. "Neyin var?" Endişeyle bana eğildi ve elimi yüzümden çekerek dolmuş gözlerime baktı. "Ne oldu be?!" "Güneş gözümü sulandırdı." Akan bir damla yaşı silip burnumu çekerken bir yandan da yüzüme hava yapıyordum. "Bu ne boktan bir yalan?" Sandalyesinden kalkıp dizimin dibindeki sandalyeye oturdu ve iki bileğimden de tutarak zorla kendine baktırdı. "Neden ağlamış olabilirsin? O adam seni yerlerde sürüklerken bile gülüyordun!" Volkan da tıpkı Ulaş gibi çok kibardı. "Neden bana iyi davranıyorsunu? Hepiniz!" Sesimi yükselttim ve ondan alay dolu bir cevap bekledim ama tam tersine yüzü asıldı ve yutkundu. Bu beni biraz daha korkuttu. "Her şey bir oyun değil mi? Hepiniz aynı boksunuz!" Ellerini itip ayağa kalktım ama Volkan bileğimden yakalayıp beni durdurdu. "Belki de düşmanımız ortaktır Liyana?" Yine aynı dümen. Bu soru riskli. "Oyunlarınızdan bıktım usandım." "Ortada tek bir oyun var. O da Eray'a dönüyor." Üzülmeme bile izin vermeyecek kadar görevine odaklanmıştı. Eğilip yanağımdan akan yaşı silerken gözleri üzgün bakıyordu. "Sana ağlamak yakışmıyor." "Ölmek istiyorsan kafana sık Volkan." Arkamızdan gelen sesle Volkan yüzünü ekşitti ve bariz bir şekilde bembeyaz oldu. "Böyle hareketlere hiç gerek yok koçum." "Ulaş abi, yemin ederim art niyetsizim." Ellerini benden çekerken güneşi gölgeleyen Ulaş'ın kan içindeki halini gördüm ve tıpkı bir ergen gibi ellerimle ağzımı kapattım. "Sikmeyim niyetini, uza." Volkan bu görüntüye rağmen yorumsuz bir şekilde uzarken ben dehşetle onda bir yara aradım. Bu sefer endişelendiğim şey bir yara görmekti. Önceden görmem diye endişelenirdim. "Kimi kestin?" Diye sordum onda bir yara göremeyince. Gayet iyi görünüyordu. Şükürler olsun. "Çok yorucu bir gündü Liyana." Parmaklarını bileğime dolandı ve beni de kendisiyle beraber içeri çekiştirdi. "Acayip canım sıkkındı ve üzerine bir de sen ağlıyordun. Biraz daha sıkıldım açıkçası." Peşinden koştururken dengesiz ilgisiyle de allak bullak oldum. Üç gündür yüzüme bakmıyordu çünkü. "Ağlamadım. Gözüm doldu sadece." "Mululuktan dolmayan gözler ağlamıştır." Odasına girdik ve oradan banyosuna geçtik. Jakuziyi suyla doldururken bir yandan kanlı gömleğini üzerinden çıkartıyordu. "Ne yapıyorsun?" Ne oluyor be?! "Beni yıkayacaksın." Gömlek üzerinden düştü. Teninde de kan lekeleri vardı. Onu ilk çıplak görüşümdü ve yalan yok, son olmasını istemezdim! Bu ten nasıl böyle porselen olabilirdi? Parlaktı ama yara izleri de vardı. Kurşun yarası ve bıçak kesiklerinin yanında ufak dikiş izleri vardı. En büyüğü de böbreğindeki izdi. "Bu çok saçma." Pantolonunu çıkartırken ikimiz de birbirimize baktık. Baksırını çıkartacak diye beklerken efendiliğini bozmadı ve bu şekilde suyun içine oturup sırtını küvete yasladı. O bacaklar, neydi? Beni orada boğabilirdi. Derin bir nefes aldım ve boynumdan itibaren cehenneme düşmüş gibi yanmamı arka plana attım. "Saçmaysa saçma, yap işte." Hızlıca halledelim ve çıkalım. Yoksa adamı taciz falan edebilirim! Lifi aldım ve biraz losyon döküp köpürttükten sonra omuzlarından koluna doğru kaydırmaya başladım. Kanın teninden ayrılışı ve suyu kirletmesi bile görsel bir şölen gibiydi. Her dokunuşumda parmaklarımın altındaki kasların kasıldığını hissediyordum. Rahatlamak için buraya girip başını arkaya yaslamıştı ve kapalı gözleri ardında kim bilir neler vardı! Gözümü burnumun dibindeki dudaklardan çektim ve tekrar işime odaklandım. Her bir kas bile yeterliydi. Çok fazla olup da insanı daraltan görüntüsü yoktu. Adamın kasları bile temiz ve düzenliydi! Yutkundum ve arsız gibi görünmemek için yerimden kayıp diğer tarafına geçtim. Aynı şekilde orayı da güzelce köpükledikten sonra sırtını ya da göğsünü temizlemem lazımdı. İkisine de yetişemiyordum. Ona oturuşunu düzeltmesini söyleyecekken ritimli bir şekilde nefes aldığını gördüm ve acayip şaşırdım. Uyukluyor muydu? Hem de benim yanımda? En büyül düşmanının sevgilisinin yanında?! Bir bıçak ya da makasla işini hemen bitirebilirken bana bu kadar güveniyor muydu gerçekten? Çok tatlı. Zekası ya aptallığı hat safada olmalı. Parmağımdaki köpüğü burnuna değdirmek için ona uzanmıştım ama zeki olduğunu bana tekrar kanıtladı. Çevik bir hamleyle bileğimi tutup beni suyun içine çektiğinde şaşkınlıkla ona bakakaldım. Oturduğum yer çok sertti ve onun bakışları da beni çiğ çiğ yiyecek gibiydi. "Burası daha rahat değil mi Liyana?" Ha, siktir.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD