12|HİZMETÇİ

1193 Words
Beni aşağılamak adına verdikleri hizmetçi kıyafetini giyerken dudaklarımda kocaman bir sırıtma vardı. Bu mu yani? Bu hizmet bedeli benim için mükemmel bir şey! Neyse ki elbisenin boyu dizimden biraz yukarıdaydı. Bu yüzden bacağımdaki yara görünmüyordu ve bu beni bir süre idare ederdi. Geri kalan morluklar için türlü sebep bulabilirdim. Başıma bağladığım başlığı da düzelttikten sonra aynadan kendime baktım ve bodrum kattaki küçük odadan çıkıp ana girişe geldim. “Ulaş Bey’in yanında bekle.” Dedi genç kadın. Benden nefret ettiğini hiç de gizlemiyordu. Ulaş bahçede keyif pezevenkliği yaparak kahvaltısına başlamıştı. Yanında kimse yoktu. Masasına gittim ve başında beklemeye başladım. Tabağında sadece kahvaltılık vardı. Diğer çeşitlere hiç dokunmamıştı. “Ee?” Dedi arkasına yaslanıp beni süzerken. “Elbise sana yakışmış. Sence?” Kumaş pantolonunun üzerine siyah bir gömlek giymiş ve üst düğmesini açık bırakmıştı. Beyaz teni güneşte göz alıcı görünürken aynı şekilde duran yüzüne baktım. “Dudağında ruj mu var?” Diye sorduğumda gözlerim kocaman açıldı. Liyana, seni aptal…Neden bu kadar rahat davranıyorsun?! Dudakları kırmızıya yakın bir renkte olduğu için böyle düşünmüştüm ama sormak aklımın ucundan bile geçmemişti. Ulaş kışkırtıcı bir çekiciliğe sahipti. Siyah saçları yumuşak duruyordu ve kırmızı dudakları da gerçekten ipek gibiydi. “Bunu gerçekten sordun mu?” Sonuçta Eray Keser gibi bir adamın kadınını çaldın. İtaat beklemese iyi olur. Rolüme aykırı! Hemen ayak uydurursam bundan şüphelenecektir. “Cevap vermekten neden kaçınıyorsun?” Sessizce güldü ve ayağa kalktı. Hiç utanmadan parmaklarını belime sarıp beni kendine çektiğinde bedeninin demir gibi olduğunu hissettim ve şaşırdım. Vücudu çok sertti. Sanki sadece kastan ibaret gibi. “Bak bakalım, sen anlarsın.” Piç kurusu dudaklarıma abandığında şok olarak geri kaçtım ama zayıf bedenimle bir sonuç alamadım. O beni bırakana kadar dudaklarımı araladı ve dudaklarıyla benimkileri çekiştirdi. Kalbim panik alarmı verirken hormonlarımın bu adam karşısında alt üst olmasına da sinirlenmiştim. Tamam, Eray’ın altına yata yata artık fizyolojik olarak alışmıştım ama bu adam karşısında yükselmek de çok makul olmayacaktı. “Yokmuş.” Dedim beni bıraktığında. Dudağımı koluma sertçe silerken sinir olmuştum. Ulaş Asilkan sevişmek isteyeceğim bir adam olabilirdi ama bedenime böyle basite yaklaşmasından nefret etmiştim. “Başka sorun varsa yanıtlayabilirim.” Şirin bir gülümsemeyle önüme düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. “Yok.” “Üzüldüm…” Tekrar sandalyesine oturdu ve sessizce kahvaltısını yaptı. Ben de on beş dakika boyunca ağzımı açmadan bekledim. “Ulaş abi.” Volkan yanıma geldi ve göz kırptı. “Selam Liyana. Elbise tam sana göre olmuş.” Yüzümü buruşturdum ve ters ters ona baktım. “Volkan…” Dedi Ulaş bir ona bir bana bokmuşuz gibi bakarken. “Onunla fazla muhatap olma. Yerini unutup hadsizce davranmasını istemeyiz.” Ah…Götüm! Gözlerimi açıkça devirip cevap vermekten kaçındım ama Volkan durmadı. “Abi gördün mü? Sanaydı galiba.” “Gördüm.” Şimdi işler değişiyor gibi baktı. “İkincisini bekliyorum.” Nah yaparım. Çünkü bunu istiyorsun. Tıpkı onun yaptığı gibi şirince gülümsedim ve “Kusura bakmayın Ulaş Bey. Yerimi bilmedim.” Dedim. Volkan hiçbir hareketinden çekinmeden kıkırdasa da Ulaş’ın bakışları boştu. “Saat iki de tarlabaşından gelecekler.” Dedi Volkan masadan bir salatalık alırken. “Nerede alalım?” Böyle şeyleri duymama izin mi vereceklerdi gerçekten? “Açık bahçe yeterli olur.” “Tamamdır.” Bana göz kırptı ve ikimizi yalnız bıraktı. Ulaş dönüp beni izlerken ben de aynı şekilde ona baktım. Dakikalar süren bu anlamsız bakışma onun ağzının içinde bir küfür geveleyip yanımdan kalkmasıyla sona erdi. Kendisi içeri giderken ben de kuyruk gibi peşine takıldım. “Kahve.” Dedi ofis olduğunu düşündüğüm odaya girerken. İletişim dilimiz mükemmeldi. Mutfağa geçip ona kahve yapmak için malzeme bakındım ama yerlerini bulamadığım için sandalyede kendi kahvesini içen kıza sordum. “Kahve nerede?” “Zıkkımın dibinde.” Şöyle bir bakındım. “Konum?” Fincanı dudaklarına götürüp gürültülü bir yudum alırken cevap vermesini bekledim. “Ara bul.” Tatlı kız… Senin beni yıldırmaya gücün yeter mi sanıyorsun? Ateşten geldim kızım ben. Senin sıcağın bana koyar mı? Her dolabı tek tek açtım ve beş dakika sonra kahveyi buldum. Neyse ki makine yakındaydı. Bardak ararken adını bilmediğim bu dengesiz yanıma geldi ve kendine çay aldı. Ucuz bir numarayla çayı elime dökerken sıçradım ama ifademi sakin tutarak elimi musluğa uzattım. “Suyu boşa akıtma.” Dedi ve suyu açmamı engelledi. Sikeyim, felaket yanıyordu. Dişlerimi sıkıp elimi havada sallarken ister istemez inledim. “Ayrıca sessiz ol. Patron gürültüyü sevmez.” Ona arkamı dönüp yüzümü buruşturdum ve kesik nefesler alarak elimdeki acıyı çektim. Seni sessizce sikeceğim kızım, bekle sen. En ufak bir gürültü bile çıkmayacak. Kahveyi titreyen elimle bardağa döktüm ve derin nefesler alarak sağlam elime aldım. Suyu ikinci seferde götürecektim. Ulaş’ın ofisine girdiğimde ters ters bana baktı. “Alt tarafı kahve Liyana.” Aynen. Bence de. Bardağı önüne koyduğumda bir yudum alıp söylendi. “Soğumuş. Gerçekten elinden hiçbir iş gelmiyor olmalı.” “Afiyet olsun Ulaş Bey.” Dedim sadece. Sal beni, tuvalete gitmeliyim. Hizmetçinin belası olmadan önce bana biraz zaman lazım. “Sorun zaten afiyet kısmında. Bi daha yap, sıcak olduğuna emin ol.” Kahveyi almak için sağlam elimi uzattım ama bardağı alamadan bileğimi kavradı. “Neden titriyorsun?” Bunu anlamasının şaşkınlığıyla ona bakarken onun kaşları çatıktı. Dikkatli bir ifadeyle beni incelediği için yutkunup bileğimi kurtardım. “İyiyim.” “Yalan.” Diğer elime uzandığında gayri ihtiyari ondan çektim ve acayip şaşırdı. Yaramı saklamak bir çeşit alışkanlıktı. Gözle görünen yaralarım Eray’ı sinirlendirdiği için bu konuda hep dikkatliydim. “Elini ver.” “Sizi ilgilendirmeyen şeylerle vakit öldürmeyin.” Kahvesini aldım ve omzumun üzerinden ona baktım. “Hepimiz işimize bakalım.” Gören de zannederdi ki Liyana Koray’ın affedersin taşşakları var. Bu adamın yanında böyle özgürce konuşmamın sebebi neydi acaba? Mutfağa geçtim ve kahveyi döküp yenisini yapmaya başladım. “Bir boktan anlamadığın belliydi.” Dedi kırmızı saçlı ucube. “Kahve bile yapamayan bir kadın…” Kahveyi makineye yerleştirip tezgahtaki bıçağı kavradım. Bana öyle odaklanmıştı ki ne yaptığımı görmedi. “Neyi becerebilir ki? Tek bildiğin güçlü adamların altına yatmak olmalı.” Bir adım daha gel seni küçük piç. “Bu kıyafet tam sana göre oldu işte. Kim çağırırsa üzerinde acizce tepinir-“ “Cümlen neden yarıda kaldı?” Bıçağı boğazına dayayıp onu tezgaha yasladım ve üzerine eğildim. İşte şimdi yüzümde güller açıyordu. Kocaman sırıtarak “Devamını duymayı çok isterim.” Dedim. Cinayet bizim gibi insanlar için öyle büyütülecek bir eylem değildi. Herkesin ölmek ve öldürmek için beklediği sıralar vardı alt tarafı. “Bir bok yapamazsın!” Diye diklendiğinde bıçağı boğazına hafifçe sürttüm ve onun keskin inlemesinin ardından akan kana aynı gülümsemeyle baktım. Eray daha önce bir insanı kesmenin yollarını göstermişti. Yani aslında ben de bir nevi silahtım. “Hemen de kanadın. Ağlayacak mısın yoksa?” “Ulaş Bey seni gebertecek…” Dişlerinin arasından konuşurken tükürüğü yüzüme sıçradı. “Iy, seni ucube. Görgü kurallarını da mı unuttun?” “Hiç durma orospu. Sonunu ben getireceğim.” “Kendini fazla büyütme hizmetçi. İkimiz de aynı insanız.” Bıçağı biraz daha bastırırken burnunun dibine girdim. “Tek farkımız beni herkesin tanıması ama senin adının bile duyulmaması.” Uzanıp saçlarımı çektiğinde başım arkaya savruldu ama bu bile beni güldürdü. Tanrım…Acıdan zevk alan bir hastaya mı dönmüştüm? “Alt tarafı bir kahve…” Diyen Ulaş’ın sesini duyduğumda döndüm ve mutfak girişine baktım. Kollarını göğsünde birleştirip kapıya yaslanmıştı. Başı hafifçe eğilmiş, ilgiyle beni izleyen gözlerinde sıkılmış sesinin aksine eğlenen bir ifade vardı. “Bu kadar zor olmamalıydı.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD