Tahmini olarak üç gün.
Midemin ağrısından kıvranıyordum. Kir içinde olmaya artık alışkındım ama karanlık ve açlık insanı delirtiyordu. Zamandan habersizdim ve sessizliğin içinde öylece oturuyordum. Ne zaman çıkacağımı bilememek sonsuza kadar burada kalacakmışım hissi veriyordu. Alışmış ama yorulmuştum. İçimde bir ağırlık vardı. Savaşmaya gücüm var sandıkça kendimi tökezlerken buluyordum.
Eray'ın cezaları her zaman enteresan olmuştu. Psikolojik üstünlük sağlamada bir numaraydı. Sırf bunun için bile Ulaş'la güvenli bir görüşme yapmaktansa tüm riskleri hesaplayarak onu eve davet ettiğini biliyordum. Dışarıdaki herkes bunu konuşacaktı.
Ulaş Asilkan, Eray Keser'in ayağına gitti.
Tamam da Ulaş da aptala benzemiyordu. Bu karşılıklı güç savaşında kimin artılarının daha çok olduğunu merak ediyordum doğrusu.
Üç gündür türlü düşünceyle Eray'ı kandırmanın yollarını arıyordum. En mantıklısı risk anında onu korumam olacaktı. Muhtemelen canımı tehlikeye attığım için de buraya kapatılırdım ama neyse, bu her koşulda olabilirdi zaten. Akli dengemin de sarsıldığını hissediyordum. Belki de bu işleri kolaylaştırırdı.
Bir ailem olsaydı nasıl bir hayatım olurdu acaba? Ya da yetimhaneden sonra kendi başımın çaresine bakmaya çalışsaydım?
Kahretsin ki tüm hayatlar bundan güzel olurdu. Gidip de cehennemin içinde iblisi seçmek zorunda değildim. Bir zebani de bulabilirdim ama sonuçta buradaydık işte.
Zamandan ve mekandan aykırı olarak geçirdiğim sonsuz zaman diliminin ardından kapı açıldı ve şeytan bana özlemle baktı.
"Liyana'm...Seni öyle özledim ki."
Bana uzattığı kollarının arasına girdim ve tir tir titreyerek ateşin içine ilerledim.
౨ৎ
Ne var ne yok mideme indirdikten sonra yatağa uzanmış camı izliyordum. Eray'ın dibimde uzanması ve saçımı okşaması bile psikolojik şiddetti. Ona sarılıp özürler dileyerek planı devam ettirmem gerekirken iki büklüm halde uzanıyordum. Bu halim yüzünden onun da morali bozuktu.
"İyi görünmüyorsun. Doktoru tekrar çağıracağım."
Üç ayda bir hamile kalmamı engellemek adına olduğum iğne zamanı geldiği için doktorla kısa bir zaman dilimimiz olduktan sonra gitmişti. Bir daha gelmesiyle de uğraşamayacağım için Eray yataktan kalkmak üzereyken elimi uzattım ve kolunu tuttum. "Hayır. Sadece saçlarımı okşa." Midem ağzıma gelse de buna devam ettim. "Cezamı çekmek zorundayım."
"Kendine bu kadar yüklenmeni istemiyorum Liyana. Cezanı çektin zaten."
Birden değişen duygu durumum yüzünden kahkaha atmamak için dudaklarımı ısırdım. Deli piç! Her sözü inanılmazdı gerçekten.
"Beni affettin mi?" Yüzüne bile bakamıyordum.
"Evet. Kızgın değilim artık."
Üç gün olduğunu düşünmüşken dört gündür oradaymışım. Eray'cığım belli ki hasretime dayanamamış.
"Peki ya beni özledin mi?"
Arkamdan sarıldı ve beni kendi bedenine yasladı. "Çok..." Burnunu enseme sürterken kalp krizi geçirip ölmesi için dua ediyordum ama sanki bu bir ihtimal değildi. "Ben sensiz bir hiçim Liyana."
Var olan tüm tanrılar umarım seni bensiz bir ömüre hapseder.
"Ben de." Dedim dişlerimi sıkarak. Zaten sensiz bir yaşamım hiç olmadı.
"Uyuyalım sevgilim. Önümüzdeki günler hareketli geçecek."
Cevap vermeden beni saran kolları arasında gözlerimi kapattım ve korkunç bir haftaya uyanmak üzere uykuya daldım.
౨ৎ
Tam bir hafta boyunca Eray deli gibi çalıştı. İşleri yolundaydı ve buna deli oluyordu. O gün yapılan görüşme sonucunda Ulaş, Eray'ın ona yaptığı tüm baskılara boyun eğerek çok küçük bir çalışma alanına razı olmuştu.
Çok basit mantık; hakimiyet Eray'da. Değil mi?
Değil.
Ulaş'ın çok pis bir planı vardı ve tüm bu itaatkar hareketler Eray'ın zararınaydı. Bu sakinlik fırtına öncesi değil, yıkım öncesi sessizlikti.
Bu süreçte her zamanki gibi melek kimliğine bürünmüş, bana cenneti yaşatıyordu. Tüm işlerinden bahsetmekle birlikte beni de akıl ekibine katmış ve fikirlerimi almıştı.
Sonuçta yedi gündür insana dönmüş ve bedenen toparlanmıştım. En azından bir süredir ciddi fiziksel yaralar açmadığı için şanslıydım ama sırtım berbat haldeydi. Kan toplamıştı ve iyileşme belirtisi göstermesine rağmen gören kişiyi dehşete düşürürdü. Üst bacağımın arka kısımları da nasibini aldığı için kısa elbiseler bana haram oldu diyebilirdim.
Rezalet bir bedene sahiptim. Güzel olduğum kadar da iğrençtim. Eray'ın eseri işte.
"Nasıl oldu?" Aynadaki yansımama baktığımda ne kadar da güzel olduğumu gördüm ve gülümsedim. Sude saç yapma konusund abir numaraydı. Makyajım da onun elinden geçmişti. Tertemiz ve güzel görünüyordum.
"Mükemmel." Dedim görüntümü iyice süzerken.
Kocamla beraber bir yemeğe gidiyor gibiydim. Mutlu hayat hayallerimi rafa kaldırdım ve sik gibi olan gerçekliğe döndüm. İğrenç bir etkinliğe gidiyorduk. Yer altı dünyasının güçlü isimlerinin buluştuğu bir yemek düzenleniyordu. Büyük masa toplanıp önemli konular üzerinde konuşacakken küçük temsilci vekiller de alanda bilgi toplayacaktı.
Ben ne yapacaktım bilmiyordum. Sadece büyük masa liderinin sevgilisi olarak gidiyordum.
Siyah elbisemin kolları dar ve uzundu. Elbise vücuduma uygun dikildiği için bedenimi tamamen sarıyor ama hiçbir şekilde tenimi göstermiyordu. Sadece omuzlarım açıktaydı. Derin yırtmaç her adımda bacaklarımı ortaya serse de anlık bir görüntüydü. Yine de riskleri hesaplayıp bacağımın arkasındaki yaraları ustalıkla kapattık.
Eray'ın bana aldığı mücevherlerle kulağımı ve yakamı süsledikten sonra elime kadife, siyah bir eldiven taktım ve pırlanta birkaç yüzüğü de üzerine yerleştirdim.
"Yuh be kızım. Gerçek değilsin sen."
"O ne demek be?" Saçlarımı yanıma doğru geçerken sarı renk, siyahın üzerinde mükemmel durmuştu.
"Normal bir insan bu kadar güzel olamaz." Hayranlıkla bana bakışına karşın kıkırdadım.
"Laflarına dikkat et. Eray huylanmasın." Kız korkuyla ağzını kapattı ama maalesef ki bu bir gerçekti. Manyak değil mi? Belki de buna takardı şimdi de.
Tamamen hazır olduğumda aşağı indim ve beni ayakta bekleyen Eray'ın göz hapsine düştüm. Yine o bakış vardı gözlerinde. Cennete düşmüş ve oraya nasıl girdiğine kendinin de inanamadığı bakış.
Yanıma gelip elimi tuttu ve sadece gözlerime baktı. Bir şey söylemesini beklerken iç çekti ve "Gidelim." Dedi. Pekala. Sorgulamıyoruz.
Arabayı kendisi sürmek istediği için ben de yanına oturdum ve sayısız araçla yola koyulduk.
"Bana kızgın mısın Liyana?" Kırmızı ışıkta durduğumuzda bakışlarını önünden ayırmadan bu soruyu sordu. Endişelenmeli miydim? Bu davete gitmeliydik sonuçta. Bir şey yapacaksa bile bunu evde halletmeliydi.
"Değilim."
"Son cezandan beri fazla sessizsin. Çok az güldün."
Yani Eray, sanki normalde gül gül ölüyordum da şimdi sessizleşmiştim... "Seni üzdüm mü? Farkında değildim."
"Yani, biraz." Tekrar yola koyulduğumuzda direksiyonu tutuşu da sıkılaşmıştı. "Oysa ki ben seni çok özlemiştim."
Bir haftadır her günümüz güzel geçmişken neden yine kafanda kuruyorsun Eray? Şimdi tam da bunu soracağım çünkü yürek yedim.
"Günlerdir seninle olduğum için çok mutluyum. Yanlış düşünüyorsun. Lütfen kafanda kurmadan önce benimle konuş."
Cümlem bittiğinde yutkundum ve derin bir nefes aldım. Dananın kuyruğu kopacak mıydı acaba?
"Sevgilim, senin eşin benzerin yok!" Kahkaha atmasa da dudakları gerildi ve yüzünde güller açtı. "Tamam, öyle yapacağım. Sanırım yanlış anladım."
İlk adımda mayından kurtulduk. Bakalım ne zaman bir yerimizi kaybedeceğiz?
Arabadan indik ve Eray centilmenliğini hiç bozmadan kolunu bana uzattı. Ona sıkıca tutunup şeytan çukuruna girdim. Daha önce çok kez şahit olduğum bir manzaraydı. Ana giriş sessizdi ve izbe bir yerdi. Onu geçip bir alt kata indikten sonra karşımıza ilk çıkan striptizciler oldu. Eray ona öpücük atan ve dokunmak için uzanan kadınlara temas etmemeye özen göstererek bu kısmı da hızlıca geçti. Başka kadınlardan resmen tiksiniyordu. Buna inanamıyordum.
İkinci kısım kumar masalarının kurulduğu alandı. Burası orta düzeyde adamların takıldığı yerdi. Asıl eğlence hep burada olurdu. Eray'ın ilgisini burası da hiç çekmezdi. Bir kere bile durup uğramamıştık.
Bu kısmı da geçmek üzereyken masalardan birinde kahkahayla gülen Ulaş Asilkan'ı gördüm ve tam çıkmak üzereyken o da beni gördü. Saniyelik bakışmamız ikimizin de düşmancıl ifadesiyle kesildiğinde diğer kapıdan geçtik. Ulaş gibi bir adamın orada ne işi vardı? Ben onu büyük masada olacak zannediyordum ama sanırım yanılmıştım. O masada kimlerin olduğunu bilmiyordum.
Kokteyl masaları, localar ve bar bölümünün olduğu sakin yere geçtiğimizde buranın en iğrendiğim yer olduğu da gerçekti.
Çünkü kırmızı perdeli çoğu locada çete liderlerinin ve belki de üst düzey sapkın devlet adamlarının cinsel partileri dönüyordu. Kanunun satılmış ve tehlikeli kısımlarındaki kişiler burada olurdu. Öyle tuhaf fanteziler vardı ki tüylerim diken diken oluyordu. En azından Eray bir tek bu noktada normaldi. İyiydi yani.
Ve son kapı.
Büyük masanın toplandığı yere geldiğimizde Eray bana döndü ve ellerini çıplak omuzlarıma yerleştirip "Bana biraz zaman ver." Dedi. "Seni içeri alamam. O yüzden kısa tutacağım."
Dudağım seyirdi ve göz ucuyla arkama baktım.
Burası açık seçik bir porno sitesi gibiydi be!
Tedirginliğimi görünce gülümsedi ve bu ifadesi korkunçtu. "Sana yaklaşamazlar bile sevgilim. İçeride sayısız adamım var. Bir şeyler iç ve keyfine bak." Başımı salladım ve yanından ayrılıp bara gitmeden önce bileğime sarılıp kulağıma eğildi. "Gözünü tüm pisliklerden sakın. Gördüğün tek pislik ben olacağım."
Bir noktada kendisinin de pislik olduğunu bilmesi iyiydi aslında.
Ona güldüm ve bir şey demeden bar kısmına geçtim. Kafamı dinlemek ve sakince oturmak için kısıtlı zamanım vardı ve bunu zevkle değerlendirecektim. Çok içmem riskli olacağı için başı eğik barmenden hafif bir şey istedim ve keyfime baktım.
Yarım saat kadar kimse yanıma gelmedi. Her şey mükemmeldi. Oturduğum rahat sandalyede bardağımdaki mükemmel şeyi yudumladım ve sadece önüme bakarak yalnız kaldım.
Güzel olan her şey tam o anda mahvoldu.
Eray ve diğer büyüklerin olduğu odada bir el silah patladı. Ben oturduğum yerde sıçrayıp dehşet içinde kapalı kapıya bakarken resmen oturduğum yerden içini görmeye çalışıyordum.
Kim, kimi vurmuştu?!
Bunun devamında kumarhane kısmında da aynı şekilde bir el ateş sesi geldi. Kırmızı perdeli localardan donlarını çekerek kaçmaya çalışan adamlara ve çıplak kadınlara bakarken yerimden bir an bile kımıldamadım. Siktir, bu bir ilkti.
Çantamı alıp kalkmak için hamle yapacağım sırada burnumun ucundaki namluyla karşılaştım ve donakaldım.
"Hadi gidelim buradan Liyana!" Dedi silahı tutan Volkan. "Ulaş abi seni bekliyor."