2. KALP NAKİL LİSTESİ

3578 Words
Her canlı kendi hikayesinde başrol olmak için doğar. Başkalarının hayatında ise bazen birer figüran bazen de başrol oyuncusu olur ama asla net değildir. Zorlar en olmadık zamanda sınırları ve vazgeçişler sevmenin kanunundan olur. Büyük bahçe de herkes toplanmış çocuklar için eğlence müzikleri çalarken büyükler büyük masanın etrafında oturmuş sohbet ediyorlardı. Aradan beş yıl daha geçmiş ve Veronica altı yaşına girmişti. Geçen zamanda zorluklar da küçük kızla büyümüş ona durumunu izah git gide zorlaşmıştı. Küçük kız tıpkı ablası ve üçüzler gibi hareket etmek koşup oynamak istiyordu. Ana sınıfına üç gün evdekilere küs kalarak gitmiş orada ise birkaç kez çok hareket ettiği için zorladığı kalbi yüzünden kriz geçirerek hastanelik olmuştu. Hem büyükler hem de çocuklar küçük kız için sürekli dikkat etmek zorunda olsalar da bazen farkında olmadan onun kırılmasına da neden oluyorlardı. Şimdi ise çocuklar çalan müzikle kendilerince dans edip eğlenirken küçük kız koltukların birinde oturmuş kollarını göğsünde birleştirmiş küskünce bakıyordu. Dudağını sarkıtmış her an ağlayacakmış gibi duruyor bu hali anne babası başta olmak üzere diğerlerini de üzüyordu. Laura onun dikkatini çekmek için “Kıvırcığım, sana meyve suyu vermemi ister misin?” dediğinde aldığı cevap omuz silkmek ve asık bir surat oldu. Mike, karısının elini tutup göz kırptı ve bu defa küçük bir dilim pasta ile meyve suyunu alıp hemen kızının yanına oturdu. “Benim çikolata kokulum benimle pasta yemek ister mi acaba?” Küçük kız, yeniden omuz silkti ve yanağından akan yaşın güzel tüllü elbisesinde yok olasını izledi. Anlamıyordu. O altı yaşındaydı ve oyun oynamak koşup oynamak en büyük hakkıydı. Kalbi ise sanki bunun aksini iddia eder gibi acıyor göğsünü acıtıyordu. “İstemiyorum. Arkadaşlarım ablam herkes orada eğleniyor ama ben burada oturmak zorundayım.” Laura “Kızım, canım benim biliyorsun durumu ka-” demişti ki koltuktan yere inen kızın bağıran haliyle susmak zorunda kaldı. “Kalbim hasta biliyorum ama ben hasta olmasını istemiyorum!” Masanın yanından geçip büyük bahçede koşmaya başladığında sol yanında kuş gibi çırpınan organın bu kadar güçsüz olmasına çocuksu bir nefretle lanet etti. Arkasından koşan babası ve annesinin “Kızım dur” haykırışlarını duymak istemedi ama dizleri üzerine düşüp sol göğsünü avuçlayarak acı içinde çığlık atında durmak zorunda kalmıştı. Başını kaldırdığında ona bakanlarla daha çok ağlamaya başladı. Andrew ve Mike ellerini yumruk yapmışlardı. Çaresiz kalmak en nefret ettikleri şeydi ve şu an öyle çaresiz bir andı ki canları yanıyordu. Annesi çoktan göz yaşlarına boğulmuş Agatha ve Menekşe ona destek olmaya çalışıyordu. Onlarında gözleri dolmuş içleri acımıştı. “İstemiyorum baba, hasta olmak istemiyorum. Ne olur kurtar beni.” Dişlerini sıkan adamın sanki göğsüne kaynar bir taş konmuş gibiydi. Evladının can çekişleri iyi olmak için çırpınışları ömründen ömür götürüyordu. Bir adım attı ileri ama bedeninin kaskatı kalmasına neden olan şey “Ölmek istemiyorum baba, normal olmak istiyorum.” diyen çocuğun burnundan sızan kanla diz çöktüğü yerde yana devrilip çimlere devrilmesiydi. Herkes “Veronica!” diye bağırıp kıza koşarken Mike tüm kemiklerinin bu acı ile kırıldığını hissediyordu. Andrew kucaklamak isterken Agatha ve Charlie izin vermedi. Hemen ambulansı ararken müdahale etmeye çalışıyorlardı. Çocuklar ise sürekli ağlıyor onun iyi olup olmayacağını sorup duruyorlardı. Vanessa ise kardeşinin haline o kadar üzülüyordu ki kollarında olduğu Deniz dedesinin boynuna sarılmış “İyi olsun dede, kardeşim artık acı çekmesin” diye mırıldanıyordu. Üçüzler ise birbirine sarılmış küçük kızın durumuna ağlıyorlardı. Liam da çok üzgündü ama şoka girmiş gibi sadece duruyordu. Dakikalar sonra ambulans gelip çocuğu aldığı gibi hastaneye götürürken son bahar bir kez daha ben buradayım dedi ve döktü en deli yağmurlarını. Şehir ıslandı, toprak suya doydu ama içi yanan anne baba ile diğerlerine tesir etmedi. Odanın dışında bekleme koltuklarında oturuyorlardı. Camdan kocaman yatakta küçücük kalan bedene bakarken Laura gözlerini kocasına dikti. Acı artık dayanılmaz bir hal almış vicdanı ve suçluluk duygusu resmen bedenini ve ruhunu ele geçirmiş gibiydi. “Hadi söyle. İçinde tuttuğun ne varsa dök bana. Senin yüzünden bunu sen istedin şimdi haline bak de. Onun acılarına neden sensin lanet olsun sana diye haykır.” Adam önce acının en koyu tonunu misafir eden gözlerini karısına çevirdi. Onun yaşlarla bezeli siyahları canını daha çok yakmaya yeminliyken kaşları çatıldı. Ne kadar çaresiz ve eli kolu bağlı olduğunu bir kez daha fark etti. Hemen önünde diz çöktü. Yıllar önce evladı daha anne karnındayken yine böyle çökmüştü. Karısına her daim arkasında olduğunu kararlarına destek vereceğini göstermişti. Şimdi ise kafasındaki kötü ve kendini bitirmesine neden olan düşüncelerden arınmasını istiyordu. “Önce kafandaki boş ve acı dolu fikirlerden kurtul Laura. O bizim kızımız ve anne babası olarak bir suç varsa bile bu ikimizin de omuzlarında. Kaldı ki ben inanıyorum gün gelecek küçüğümüz çok iyi olacak ve bu günler kötü birer anı olarak kalacak hayatımızda. Şimdi sende buna inan ve kendini suçlamayı bırak. Onu ölümüne neden olsaydık bunun vicdan azabından ve acabalardan keşkelerden kurtulamazdık. Şimdi küçük kıvırcığımız için güçlü durmak ve en iyi şekilde yetiştirmek zorundayız anladın mı?” Uzanıp ona sarıldı önce dudağına sonra da şakağına küçük birer öpücük kondurup kolları arasında güvende hissetmesi için tüm sevgisini elle tutulur hale getirmeye çalıştı. Zordu mücadeleleri ama imkansız değildi. Kızları iyi olacaktı buna inançları tam olmalıydı. Sonrası hayatın getirisi olacaktı. 10 YIL SONRA... Zaman tıpkı büyük nehirler gibi hızlıca akıp giderken artık çocuklar büyümüş gençlik döneminden daha da olgunluk zamanlarına adım atmışlardı. Üçüzler şimdilerde yirmi beş yaşındaydı. Abby bitirmek üzere olduğunu bölümden sonra çalışacağı özel eğitim okullarını araştırmaya başlamış staj işlemleri için başvurularını hazırlamıştı. İki erkek kardeş babasının izinden gidiyordu. Çok iyi çizim yeteneğine sahip olan ikili şirkete oldukça fazla katkı sağlamaya başlamışlardı. Sadece takı değil Arthur sayesinde giyim de tasarlanır olmuştu. Önce giysi kalıbı ortaya çıkıyor takılarsa onunla uyumlu hale getiriliyordu. Andrew ve Menekşe çocuklarıyla gurur duyuyordu. Özellikle ailedeki tüm çocukları kendi evlatları gibi görmüşlerdi ve şimdi hangisi bir işe el atıp başarılı olsa gururla göğüsleri kabarıyordu. Liam genç bir adam haline gelmiş babası Charlie’den sonra hayran olduğu iki adamdan biri olan Mike’ın yanında çalışmaya başlamıştı. Adam onu çok seviyor işi öğretip eğitilmesi için elinden geleni yapıyordu. Aynı şekilde hem okuyan hem de şirkette az da olsa işlere yardım eden Vanessa ile iyi bir ikili olmuşlardı. Zamanından beri Cristopher ve Liam onlardan küçük olan çocukları korumak abilik yapıp sevmek için çok çaba harcıyorlardı. Zamanla biri Türkiye’ye taşınıp orada yaşamaya başlamıştı ama Amerika’daki gözlem işi kendisine kalan Liam sürekli dostu ve abisi gibi gördüğü adam ile iletişim halindeydi. İki kadın kardeşleri Cristopher’ı yanlarında istese de ölen babaları Deniz Bey’in isteğine karşı gelmemişlerdi. Genç adam orada düzenini kurmuş ona öz babasından daha fazla babalık yapıp nüfusuna alan adama aşıktı. İdolü olarak görüyor ne derse yapmaktan geri kalmıyordu. Öldüğünde ise büyük bir boşluk içindeydi. Bu boşluğu çocukluk aşkı Türk kızı Gül ile doldurmaya çalışmış aşık olduğu için evlenmekte mahsur görmemişti. Şimdilerde Gül yirmi dokuzunu bitiriyordu ve otuz birinde olan genç adam ile çocukları Deniz Avşar’ı büyütüyorlardı. Hatta İslamiyet’e duyduğu merak ve sempati genç adamda çok büyük etki yaratmıştı -ki bunda babasının payı büyüktü- Müslüman olup Kartal adını kendine vermişti. O artık Cristopher Yılmaz değil Kartal Yılmaz olmuştu. Bu durum Amerika da yaşayan aileyi çok mutlu etmişti çünkü biliyorlardı ki genç adam kendi için doğruyu seçmişti. Bir de küçükleri ve kıymetlileri Veronica vardı. En son altı yaşında doğum gününde çok büyük bir kriz yaşayan kız ondan sonra durulmuş daha içine kapanık daha sakin ve suskun olmuştu. Bu ailenin genelinde üzüntü ile karşılansa da üzerine gitmiyorlardı. On altı yaşına giren bir genç kıza rağmen hareketleri kısıtlı, yaşantısı durağandı. En büyük keyfi kitaplar olmuştu bu süreçte. Hem okumaya bayılıyor hem de küçük küçük öyküler yazıp anonim bir hesapla bloğunda yayınlıyordu. Yapacak başka bir işi yoktu nasılsa. Tüm bu hastalık olaylarına rağmen hiç yapamayacağını düşünse de motor yarışlarına bağımlı gibiydi. Bazen saatlerce odasından çıkmaz dünya genelinde yayınlanan yarışları izlerdi. Çoğunda gözlerinde büyük bir hayranlık olsa da bir motora binip yüzüne çarpan rüzgarın verdiği o özgürlük hissini asla yaşayamayacağını biliyordu. Kabullenmişti. Kalbindeki o sızıyı unutmak için çabalıyordu çoğu zaman ama onu her gördüğünde bunda nasıl da başarısız olduğunu fark ediyordu. Alexander. Aşkım amcam dediği adamın üçüzlerinden biri ve onu asla görmeyen yakışıklı adam. Daha on altı yaşındaydı ama hastalıklı kalbi genç adama fena tutulmuştu. Her gördüğünde sol göğsünde çırpınan organa küfürler yağdırsa da onun gözlerine bakmak yüzüne gülüşünü görmek her şeyi unutturuyordu. Aslında ailede başka erkekler vardı. Misal Arthur ona çok düşkündü ama biliyordu ki çok iyi bir abi olarak kanatları altında tutuyordu genç kızı. Mümkün oldukça onunla vakit geçiriyor çizdiği kıyafet taslaklarını ona gösterip küçük fikirler almayı seviyordu. Veronica da ona odasında oturup yazdığı öyküleri okumayı seviyordu. Öyle hevesli dökülürdü ki cümleler ağzından kendini kaptırır gider sonra da adamın şefkat dolu güzel gözlerini üzerinde hissedip utanırdı. Bir keresinde “Bu yazma işini ilerletmelisin. Bence senden muhteşem bir yazar olur ve ilk imzalı kitabını bana vermezsen bozuşuruz. Bir de şu son anlattığın hikayedeki Ares karakterini böyle ağzından sular aka aka dile getirme babama ve Mike amcaya söylersem camdan bir kuleye kapatılman an meselesi olur haberin olsun. Abinim kızım ben senin kıskanıyorum” demiş sonrasında gözleri büyüyen kızı kollarına alıp sıkıca sararak saçlarını öpmüştü. Alexander da ona çok düşkündü ama o daha açıktı çevresine. Birkaç sevgilisi olmuştu. Galiba bakar kör tabirine en uygun olan kişiydi. Her defasında saçlarını karıştırıp “Kıvırcık” diye dalga geçtiği, şakalar yapıp şakağına öpücükler kondurduğu kızın gözlerindeki saf aşkı göremiyordu. *** Sabah yataktan kalkmak istemeyen Veronica ayıcıklı göz bandına ve sevdiği hayvan olan pandalarda bezeli örtüsüne daha bir aşkla sarıldı. Oysa sınavı vardı ve geç kalacağını içten içe biliyordu ama ablasının ya da babasının onu uyandırmaya gelmesini beklemek daha hoşuna gidiyordu. İçine kapanık olsa da sevgi görmek bunu hasta olduğu için değil de gerçekten istedikleri içinde yaptıklarını düşünmek biraz olsun ruhuna iyi geliyordu. Kulağına dolan ayak sesleri ile içten içe kıkırdadı. Bu ses ablasına aitti. Çünkü narin bedenine orantılı ayak tıkırtısı vardı. Babası olsa yere basışı daha kuvvetli olurdu daha o an geldiğini duyururdu kızına. O adamın ayak seslerini bile seviyordu. Kapısı aralandı ve içeri süzülen beden birkaç adım sonunda yatağının yanına geldi. Diğerlerine nazaran o yuvarlak bir yatak seçmişti. Pembe değildi odasının döşenme şekli. Daha çok bebe mavisi güneş sarısı inci tonları hakimdi. Bir duvarı baştan başa kitaplıktı. Hemen önünde çalışma masası, camın karşısında büyükçe bir armut koltuk, onun yanında özel yapım bir sehpa ve üzerinde küçük bir saksıda çiçek vardı. Yaşına göre olgun bir mimarın elinden çıkmış gibiydi. Diz üstü bilgisayarının hemen yanında iki klavyesi buluyordu. İkisi de led ışıklıydı ve geceleri ışığı en aza indirince rahatça yazabiliyordu. En sevdiği kısım klavyelerinin daktilo modun da oluşuydu. Tuşlara her bastığında kendini eski zaman yazarları ya da gazetecileri gibi hisseder anında yazacağı kurgunun içine ışınlanırdı. Bir dönem bu sesler yüzünden ablası tatlı bir kızgınlıkla isyan etmiş babası ve Andrew amcası da odaya yalıtım yaptırmıştı. Artık dışarı ses çıkmıyordu ama her ihtimale karşı birkaç yerde zil vardı. Ani bir fenalaşma sonucunda hemen müdahale edilebilmesi için gerekliydi. Genç kız saçlarında hissettiği el ile küçük bir nefes aldı. Genzine dolan portakal çiçeği ile rahatladı. “Ver, hadi güzelim kalkman lazım. Sınavın olduğunu unutuyorsun kıvırcık.” İsminin kısaltmasını seviyordu ama sadece sevdiği insanların kullanmasını tercih ediyordu. “Abla beş dakika daha lütfen.” “Hadi uykucu ve kıvırcık şirin. Babam bizi bekliyor ve inan aç bir Mike William çok huysuz oluyor.” Veronica kıkırdadı. Babası, özellikle sabahları aç karnına gerçekten huysuz olabiliyordu. “Biliyorum ama onun o halini izlemek çok güzel.” “Ver, kalk artık. Yoksa Alex’in seni okula götürmesini istemiyor musun?” Genç kız duraksadı. Düşündü. Akşam konuşmuşlardı ama bu sadece bir ihtimaldi. Arthur ben götürürüm demişti ama acaba Alexander sürpriz yapmış olabilir miydi? Bir süredir ona fazla vakit ayıramadığı için trip atmış küskünce durup konuşmakta kaçınmıştı. Yüzü gülmeye başladığında gözündeki uyku bandını çıkarıp ayağa kalktı ama kapının kıyısında gördüğü kişi ile dudak büktü. “Hep işe yaradı.” Ablası gülerken ona gözlerini kısıp baktı. Daha Arthur’un geldiğinden habersiz olan Vanessa gamzelerini ortaya sererek gülerken adamın gözlerindeki o kıvılcımı fark edememişti. Bunu anlayan Veronica ise üzüntüsünü bir kıyıya bırakıp gözlerini kısarak ablasına baktı ve eğlenir bir tonla “Aşk olsun abla. Beni her sabah kandırmak zorunda mısın? Ama merak etme ben senin kadar gaddar değilim. Kapının kıyısındaki Arthur’un tüm yakışıklılığı ve çekiciliği ile beklediğini sana söylemem. Hatta gülünce sevimli yüzünün ateşli bir adam oluşuna da değinmem. Siyah takım içine giydiği beyaz klasik gömleğin ve kol düğmelerinin ıslık çaldıracak kadar muhteşem olduğunu da ağzımdan kaçırmıyorum.” dediğinde genç kızın yüzündeki gülüşün donduğunu, ona gözlerini kısıp dudak ucunu havalandırarak gülen adamın ‘Çok fenasın’ der gibi başını sallayışını sevimlice sırıtarak karşıladı. Yataktan inip banyoya gitmeden önce adama doğru yürüyüp karşısında durdu ve dişlerini göstererek sırıtıp “Ablam mavi ekran verdi yakışıklım. Beni birazcık beklersen hemen hazırlanırım. Ayrıca bu sabah daha da yakışıklı olmuşsun kıskanıyorum bil diye söylüyorum” yanağını öptü. Bu onun için onu çok seven abisine verdiği değerin ufacık göstergesi gibiydi. Sonra geri dönüp şaşkınca bakan ablasına dil çıkardı ve odasındaki banyoya girip işlerini halletti. Geride bıraktığı Vanessa ise çarpan kalbinin sesini azaltmak için derince bir nefes alıp gürültü ile bıraktı. Odadan çıkmak için kapıya yaklaştığında hala gitmemiş olan adamın yüzüne bakıp kekelememeye özen göstererek “Günaydın” dedi. Arthur sarıya dönük saçlarını at kuyruğu yapmış kızın üzerindeki tulumu şöyle bir süzdü. Uzun boyuna ve ince fiziğine tam uymuştu. Yakasındaki ufak dekolte hem gizem katmıştı hem de buğday rengine dönük tenini biraz daha gözler önüne sermişti. Hemen kolunda yer alan küçük portakal çiçeği dövmesi göz kırparken etrafa yayılan kokusu içi ferahlatıyordu. William kardeşlerin biri çikolata kokuyorsa diğeri portakal çiçeğinin kokusuna aşıktı. “Günaydın güzellik.” Genç kız adamın sesini duyunca eli ayağı titremişti. Aile içinde olmaz diye kendini kısıtlıyordu ama Arthur Walker’a aşıktı. Kardeşi Veronica gibi amansız bir aşkın avuçlarında kıvranıyordu. Üstelik adamın fülörtöz halleri hiç yardımcı olmuyor sertçe yutkunmak ve derin nefesler almaya çalışmak sabit davranışları arasına giriyordu. Ona birkaç adımda yaklaşan adam “Bugün çok güzel olmuşsun ama sanki bir şey eksik” dediğinde nefesini tuttu. Biri acilen Vanessa’ya nereden nefes alındığını hatırlatması gerekiyordu. Daha dudaklarını oynatıp “Ne?” diyemeden elini cebinden çıkaran Arthur parmakları arasındaki ince zinciri tuttu ve hafifçe görebilmesi için yukarı kaldırdı. Gümüş renk zincirin ucunda kalıp içine konmuş küçücük bir çiçek vardı. Genç kız gözlerini kısıp baktığında bunun kokusunu hep çok sevdiği portakal çiçeği olduğunu fark etti. Tek sorun bu mevsimde çiçeği bulmak imkansızken genç adam bunu nereden bulmuştu. “Ama bu, yani sen bunu, nasıl?” dedi saçmaladığını bile bile. Arthur ise arkasına geçip kolyeyi takarken kalın erkeksi sesiyle “Bulmak benim için zor olmadı. Güzel duracağı boyun için dalından taze taze koparıldı ve şimdi burada, kokusun aşık bir kızın ince ve zarif boynunda.” dedi. Tüm bedeninin titrediğine yemin edebilirdi genç kız ama adamın ısısını hemen yarı açık sırtında hissetmek bir yandan da güç veriyordu. Banyodan çıkan Veronica ikiliyi görünce oyunbaz bir eda ile ellerini gözlerine kapayıp “Hadi öpüşün ben bakmıyorum.” diye şakıdığında “Ver!” değip çığlık atan ablası hızla odadan kaçarken Arthur kahkaha atmaya başladı. Genç kız ellerini gözlerinden çekip giysi dolabının kapısına giderken “Arthur, yakışıklı kralım, bence artık ablama ona karşı hislerin olduğunu AÇIKÇA söylemelisin. Hayır, kalpten gidecek olan benim ama benden önce krize o girecek diye korkuyorum. Aranızdaki elektrik muhteşem. Fazla zaman kaybetmeyin.” dedi. Ona yaklaşıp başına dudaklarını bastıran adam “Sen küçük hanım daha on altı yaşındasın ama çok büyük laflar ediyorsun. Yaşına göre davransana kızım sen.” diye homurdandığında geri dönen kız ona kedi gibi gözlerle bakarken “Gerçekten kralım hayat kısa. Ben uzun zamandır ölüm denilen şeyin varlığını ensemde hissediyorum. Sizin gözlerinizde bile ara ara o korku yer edinip kayboluyor. Anne babalarımız zaman kaybetmemiş saçma sapan kaç kovala yapmamışlar. Sizde yapmayın. Benim şansım yok belki ama siz mutlu olabilirsiniz.” değip yine adamın yanağına öpücük kondurdu. Dizlerinin hemen altında biten çiçekli bir elbiseye uzanırken kıkırdadı. Oysa canı yanmıştı Alexander ile bir sonunun olamayacağını düşününce. “Ben ölmeden yeğen yapın da kucağıma alayım canım.” Bir anda çevrilmiş ve adamın kolları arasına sıkıca alınmıştı. Başı göğsüne denk gelmiş hızlı hızlı çarpan kalbin tınısını dinliyordu. Gözlerinden ise çoktan birkaç damla akıvermişti. “Sakın, duydun mu beni kıvırcık sakın bir daha ölümden bahsetme. Sen yaşayacaksın. Yirmi yaşına gelmeden bir kalp bulunacak ve sen kurtulacaksın. O zaman benim gözü kör aptal kardeşimin canına okuyup sonunda da mutlu olacaksın. Hem dediğin gibi daha yeğenini seveceksin. Lakin senden tek ricam hatta sana tek yasağım ölüm kelimesini ağzına almayacaksın. Şimdi uslu bir kız ol üzerini giyin ve kahvaltıya gel. Anlaştık mı?” Genç kız sadece başını salladı ve adamın kolları arasından çıkıp dolaba geri döndü. Arthur ise odadan çıkmış çoktan masaya geçmiş olsan William ailesi ile sohbete başlamıştı. İçindense Aexader’a kızmaktan başka bir şey yapamıyordu. Bir de hemen karşısında renkten renge giren kızın tatlılığı karşısında gülümsemek istiyordu. Abby giyinip evden çıkmak üzereyken merdivenlerde babası ile karşılaştı. Kızıl saçları tıpkı annesine olduğu gibi ona da çok yakışıyordu. Giydiği lacivert kumaş pantolonun üzerine krem renk gömlek tercih etmişti. Üzerine geçirdiği ceketi ise pantolonu ile takımdı. Adam ilerleyen yaşına rağmen hala dinçti. Mavi gözleri evladının üzerinde dolandı ve gururla gülümsedi. “Günaydın kızılım yine çok güzelsin bu sabah.” “Günaydın aşkım babacım. Sende her zamanki gibi klasik ama can yakacak kadar yakışıklısın.” Uzanıp babasının yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde parmağının ucu ile bulaşan ruju silerken “Menekşe hanım görmesin, bu yaştan sonra senin canına okur ve ben kıyamam” dediğinde hemen merdivenin bitiminde ellerini göğsünde bağlamış kadın bilmiş bir eda ile başını salladı. “Papatyam, bilirsin yargısız infaz yapmam ama yıllardır kendi evladımı da kıskandığımı saklayamam. Tanrım, artık kendinize birilerini bulun ve kocamı bana bırakın.” Baba kız merdivenleri inerken kahkaha atıyorlardı. “Hiç uğraşma kraliçem, babam benim ve diğer kızların favorisi. Sen sana tutkun kardeşlerim ile idare etmek zorundasın.” Üçü de gülmeye başladığında kahvaltı masasına doğru ilerliyordu. Menekşe “Oğlanlar nerede?” dediğinde göz deviren Abby “Alex erkenden şirkete geçti anne Arthur da Mike amcamlarda. Bugün biraz geç gidecek fırsatı varken de Veronica’yı okula bırakacak.” değip meyve suyuna uzandı. Ağzının içinden “Tabi Vanessa’yı da görmek altın bileti” dese de küçük bir öksürükle durumu toparladı. Andrew kahvaltılıklardan tabağına alırken “Dün Mike ile görüştüm ve kalp nakli sıralamasında herhangi bir değişim var mı sordum? Şimdilik yok diyor ama tanrı küçüğümüzün yanında olsun da bir an önce nakil için uygun kalp bulunabilsin. Daha fazla kendini her şeyden kısıtlamasını izlemek istemiyorum.” dedi düşünceliydi ve canı yanıyor gibiydi. İlk doğduğu günden bu yana yaşadıklarını unutamıyordu. Hele babasına ve kendisine olan düşkünlüğü elini kolunu daha bir bağlıyor ona ayrı olarak farklı bir ilgi alaka gösteriyordu. Menekşe iç çekti. Kahvesinden bir yudum alıp fincanı geri masaya bıraktığında gözleri dolmuştu. Kızın haline içi eziliyor kardeşi içinse endişesi günden güne artıyordu. “Veronica akıllı bir kız ama durumu onu içe kapanık bir hale getirdi. Çoğu zaman odasında vakit geçiriyor ve çocuklar dışarı çıktığında gidemediği katılamadığı için üzülüyor. Onun yaşındaki kızların yapması gereken birçok şeyden mahrum.” Abby sessizdi. Biliyordu ki kıvırcık diye sevdikleri kız kardeşi Alexander’a aşıktı. Belki sadece ergenlikte yaşadığı duygu karmaşasıydı ama yine de kalbinin acıdığını anlayabiliyordu. Adı gibi emindi ki aileler de bunun farkındaydı. Çoğu zaman dile getirmeseler bile çocukların içlerinden geçenleri tahmin etme konusunda oldukça iyilerdi. Andrew geri yaslandığında yüzünde hüzün vardı. “Bir de Alexander mevzusu var. Ben gelip geçici olduğunu düşünüyordum ama galiba Veronica gerçekten çok erken olsa da aşık olmuş.” Yudumladığı portakal suyunu püskürtmekten son anda kurtulan Abby öksürük krizine girerken annesi hemen ona bir bardak su uzatmış ve sırtını sıvazlayıp sakinleştirmeye çalışmıştı. “Baba?” Adamın gözleri kızına döndüğünde bilmiş bir eda ile dudaklarını peçete ile sildi. “Sence biz bunun farkında değil miyiz papatyam?” “Şey, ben şaşırdım bir an sesli söyleyince.” “Şaşırma. Veronica Alex’e aşıksa Arthur da Vanessa için içten içe yanıyor. Bak hayatım biz zorlu sınavlardan geçtik. Üç aile de kendi sınavını başarı ile geçti ama bunun nedeni fevri davranışlar hayati müdahaleler hiç olmadı. Dinlemekle, anlayıp hem mantıklı hem de duyguları göz ardı etmeden düşünmekle, sabırlı davranış anlayışlı davranmakla oldu. Farkındaysan size hiç müdahale etmiyoruz. İstediğiniz mesleği seçtiniz, kısıtlanma yaşamadınız ama sınırlarınızı da görmenizi sağladık. Bu hayatta insan ne yaparsa önce kendine sonra çevresine yapar. Olumlu ya da olumsuz kararlar vereceksiniz elbet ama tutup size yürüdüğünüz yollarda kuyular çukurlar var diye karışmayacağız. Yanınızda olup düştüğünüzde kalmanızı izleyecek yanınızda olduğumuzu göstereceğiz. Bu yüzden Alex’e Veronica konusunda bir şey demiyoruz. Onun anlayıp fark etmesi gerekiyor. Aynı duygular içindeyse sevgisi için savaşmalı değilse de hayatına vicdanında yükle başlamamalı. Kıvırcıksa çok üzülecek bunu hiçbirimiz engelleyemeyiz ama yanında oluruz. Biz hepinizin yanındayız.” Sonunda büyükçe bir yudum su içen genç kız “Huh, demek ki anne babadan gizli bir şeyler yapmak bizim için hayal. Peki siz bunu nasıl anladınız? Ver, o kadar da belli eden biri değil duygularını.” dediğinde bu defa annesi söze girdi. “Veronica, evet duygularını iyi gizliyor ama gözleri Alex’e değince titriyor. İçinden çekenler canını ne kadar yakıyor olmalı ki anlık irisleri doluyor ve yeniden kendini kitaplarına gömüyor. Mesela Arthur ya da Liam onu yanağından bile olsa masumca öpünce mutlu oluyor ama aynısını Alex yapınca fark ettirmiyor ama eli kalbine gidiyor. Heyecandan göz bebekleri büyüyor hemen beyaz tenine tatlı bir pembelik geliyor. Bizim oğlan onunla çocuk gibi eğlenince kırılıyor hemen soluk olan teni daha da soluyor. Bunlar sizin için çok dikkat çekici şeyler değil belki ama anne babalar olarak biz hissediyor ve görüyoruz.” Genç kız ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. Gözlerini korkar gibi büyütürken “Sizden korkmaya başladım. Şimdi çıkıp bana aslında biz ajanız deseniz inanırım der ve ardıma bakmadan kaçarım.” dediğinde kıkırdamayı da ihmal etmemişti. Uzanıp elini tutan babası avucunu öpüp gülümserken “Kaçma kızım sadece anne ve babanız olarak bizden bir şey saklamayın yeter. Sizden büyük olabiliriz ama arkadaşınız olmak için de hep yanınızdayız.” dedi. Anne babadan bir şey saklamak bazen çocukların sadece nafile çabasıydı. Çünkü evladını iyi tanıyan ve onları sevgi ile yetiştiren ebeveynler gözlerine bakınca bile derdinin olduğunu anlar onun için üzülürler.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD