Yüzüme dökülen buz gibi su ile gözlerimi açarken, ağzıma giren su çılgınca öksürmeme neden oldu. Dakikalar boyu öksürürken sonunda kendime gelebildiğimde şaşkınlık ile etrafa baktım. Etrafta kimse yoktu, başımdan dökülen suyu kim atmıştı? Başımı yukarı çevirdim. Boş bir kova sallanıyordu. Kaşlarımı çattım birisi uzaktan bunu yaptırıyor olmalıydı. Nerede olduğumu inceledim. Bir fabrikaya benzer duvarları olan oda oldukça küçüktü. İçerisinde uzun süre kalırsan, seni delirtecek kadar küçük. Uzaktaki büyük camlardan- ki camlar karton ile kapatılmıştı, içeri giren zayıf ışık ile odada kimsenin olup olmadığına baktım. Boşluk kadar ıssız yerde titrerken "KİMSE YOK MU?!"diye çaresizce bağırdım. Hangisi daha kötüydü birinin olması mı?Yoksa yalnız olmak mı?
Sandalyeye bağlı ellerim yanarken inledim. En azından hala hayattaydım. Buradan çıkmalıydım hem de bir an önce.
***
Kapının sertçe açılması ile gözlerimi araladım. Yorgunluktan elimde olmadan uyukluyordum. Titrek bir nefes aldım ve "Ben bir şey yapmadım!" diye kim olduğunu bile bilmediğim adama bağırdım.
"Sakin..." Dark karşımda ürkütücü bir şekilde dikilirken yanında iki adam vardı.
"Ne istiyorsunuz?" Dark yüzümü inceledi, başını sağa yatırdı, sanki keskin gözler ile geceyi izleyen bir baykuş gibiydi. Rahatsız oldum. Benim gerçekte kim olduğumu öğrenmiş miydi? Buraya geldiğine göre beni araştırmış olmalıydı.
Gözlerimi kapatıp açtım ve "Konuşmayacak mısın? " dedim. Dark sırıtarak üzerime eğildi, geri çekildim. Elleri ile sıkıca beni kendine çekti." Bırak!"
"Kim olduğunu biliyorum. "dediğinde tüm uzuvlarım dondu. Beynim ve vücudum. Bir ateş gibi yanan ruhum bile buz kesmişti. Gözlerine bakarak "Yanılıyorsun."dedim. Dark kolumu tutan ellerini öfkeyle sıktığında inlememek için dişlerimi var gücümle bastırdım.
"Aptal olduğumu sanma! Ah... Seni anlayabiliyorum." Dark başını aceleyle salladı ve geri çekildi. Kendi kendine etrafında dönerken şüpheyle onu izledim.
"Annen... Onu kurtarmak istedin değil mi?" cevap vermedim. Her şeyi öğrense de içimden hala gizleyebilecek bir şey kalmış gibi susmak geliyordu. Dark insancıl olmayan bir hızla yanıma geldi ve eliyle yanağıma sert bir darbe vurdu. Başım yana eğilirken tekrar beni kendine çevirdi.
"Onu benden kimse alamaz!" diye hızla konuştu. Haykırarak annemin onun olmadığını söylemek istedim. Tüm yüzünü yumruklamak istiyordum. Ama karşımda deli gibi bakan adama ne söylesem yarım kalacaktı. Dark'ın gerçek yüzünü görmüş uzun zamandır böyle biri olduğunu biliyordum. Dark bir süre bana baktı. Ona karşı çıkmamı bekliyor gibiydi. İstediği yanıtı alamayınca aceleyle odadan çıktı.
***
Odanın tüm ışıkları sönmüştü. Güneşte dünyayı terk etti. Gözlerim hayali beyaz ışık dışında bir şey görmezken ellerimi oynatmaya çalıştım ama az önce gelen adam daha sıkı bağlamıştı.
"Lanet olsun..." diye mırıldandım. Sesim çıkmıyor, gözlerim görmüyor ve beynim düşünemiyordu. Midem açlıktan bulanırken ağzımı açsam kusacak gibiydim. Yine o sesler... Adım sesleri yaklaşırken başımı dik tutmaya çalıştım ama yorgun bedenim beni terk etti.
Dark önümde dikilirken parmağının ucuna sıkıştırdığı sigarayı içiyordu. Dumanını yüzüme üflediğinde gözlerimi yanmasına rağmen açık tuttum.
"Güçlü..." dedi. Kalbim korku ile çarparken ona dikkatle baktım "Annem nerede?". Dark sigarayı yere fırlattı. Eliyle çenemi sıkarken "Annen yok. O kadın benim. Senin, kardeşlerinin ya da o herifin değil." çenemi tutan ellerini ısırdığımda acıyla inledi ve geri çekildi.
"Sürtük!" beklediğim gibi yüzüme vurmadı. Yanında ki adama elini uzattı ve eline koyduğu haplar ile bana şeytani bir şekilde baktı. Başımı sertçe iki yana salladım. "Yapma!" diye bağırdım. Var gücümle bağırdım ama kimse duymadı. Dark'ın adamları her yandan beni tuttu. Dark ağzımı zorla açtı ve beyaz hapları boğazıma doldurdu. Yutmamak için direnirken birkaçı yere düştü ama yutmazsam boğulacaktım. İlaçlar benim için her daim yutulması zor şeylerdi. Küçükken ilacı boğazıma koyar ve dakikalarca uğraşırdım. Kaç bardak su içerdim? Ve ben anlamadığım bir anda bir yudum su ile hap boğazımdan giderdi. Gözlerim yanarken haplar boğazımdan geçti. Gülüşme sesleri kulağıma gelirken başım dönüyordu. Bana uyuşturucu mu vermişti? Tutunacak bir yer yoktu. Tenim ateşe atlamış gibi yanıyor. Dudaklarından dökülen cümleler birer uğultuya dönüştü. Gözlerim karardığında son işittiğim o şeytani kahkahaydı.
Dark bayılan kızı odadan götürmelerini emretti. Yalnız kaldığında cebinde ki sigarayı çıkardı ve keyifle yaktı. Biri daha onu almaya çalışmıştı ve başarısız olmuştu. Bu kız ne kadar aptaldı böyle? Tek başına onu alt edeceğini düşünmüştü. Hep aptal hemde cesurdu. Fakat cesaret başarıyı değil ölümü getirirdi. Sigarayı bitirdi ve odadan çıktı.
Em'i karşısında bulduğunda "Ne işin var burada?" diye tehditkar bir sesle sordu. Em hızla ona koştu ve minik bedeni ile ona sarıldı.
"Seni merak ettim!" ağladığı sesinden belli olurken şefkatle saçını okşadı ve vücudunu uzaklaştırdı.
"Şimdi değil." Em soru sormadı uzanıp dudaklarını öptü ve başını salladı. "Kiminle geldin?"
"Şoförle." Dark'ın çok yakında şoförle bir konuşma yapması gerekecekti. "Tamam..." Em'e gülümsedi ve "Şoförün yanına git." diyerek yanından ayrıldı. Em etrafına korku dolu gözler ile bakarken omuzda taşınan bedeni gördüğünde şaşkınlıkla oraya adımladı. Güvenli bir mesafede dururken Selena'yı görmesi ile elini ağzına götürdü ve çığlığını durdurdu. Duvarın arkasına geçti ve telaşla orada dikildi. Selena'ya bir şey yapmazdı değil mi? Konu Dark olunca ne kadar acımasız olabildiğini biliyordu. Yutkundu ve oradan çıktı. Şoförüne beklemesini söyleyip biraz uzaklaştı. Telefonundan Paul'un numarasını çevirdi. Biraz çaldıktan sonra yeni uyanmış gibi çıkan ses ile "Em?" diyen sesi duydu.
Gördüğü her şeyi anlattı. Paul duraksadı ve "Anladım." dedi. Em neden olmadığını bilmediği bir hayal kırıklığı yaşadı. "Hiçbir şey yapmayacak mısın?"
"Neden? Babam ölmesini istiyorsa ölecek. Çok bile yaşadı." dedi. Em telefonu tutan elini sıktı, hiçbir şey demeden kapattı ve son kez fabrikaya bakıp arabasına bindi. Araç uzaklaşırken gözlerini ayırmadı.
"Elveda, Selena..." dedi ve önüne döndü. Yapabileceği her şeyi yapmıştı.
Dark baygın bedenin önünde eğildi ve saçlarına dokundu. "Annesine çok benziyor..." derken saçlarına dokunuyordu. Kendini anılarda kaybetmeden ayağa kalktı ve başıyla dereyi işaret etti. Adamlar itiraz etmeden bedeni aldılar ve çılgınca akan dereye attılar. Beden suyun içinde kaybolmaya başlarken Dark başını havaya çevirdi ve "Tanrı günahlarını affetsin..." dedi.
Paul içeri girdi ve doğruca sonda ki odaya koştu. Tavandan akan su damlası sesleri dışında kimse yoktu. Ortada ki sandalyeye gitti ve yerde ki kan izlerini gördü. Sandalyeye bir tekme savurdu ve "Lanet olsun!" dedi. Babası her zaman ki gibi dövüp suya atmış olmalıydı. Onu kimse durduramazdı. Ne polis, ne başkan ne de başka önemli ya da önemsiz bir insan. Doğruca dışarı çıktı ve çok geç olmamasını umarak ırmağa koştu.
***
Paul doktorun yanında dikiliyor ve derin bir uykuda gözüken Selena'yı izliyordu. Doktor sonunda arkasını döndü ve "Gelin." dedi. Paul son kez Selena'ya baktı, sanki orada olduğundan ve tüm yaşananların gerçekliğinden emin olmak ister gibi. Doktor eşyalarını çantasına koyarken "Uyuşturucu değil." dedi. Tepkisini bekler gibi birkaç saniye durdu, Paul "Anladım. Öyleyse ne?" dedi. Doktor çantasını omzuna astı ve "Onlarca ağır uyku ilacı. Kanından aldığım örnekte uyuşturucu yoktu." başıyla Selana'yı işaret etti "Uyuması çok normal, saatlerce uyanmayabilir. Serum bağladım, kanında ki ilaç temizlenecektir." dedi ve 'geçmiş olsun' dileklerini ileterek çıkışa yöneldi ama çıkmadan önce neredeyse varla yok arası bir sesle "Yardım ettiğimi... Kimseye söyleme, insanlar pek hoş karşılamayacaktır." dedi ve gitti.
Paul tekli sandalyeye oturdu ve yorgun bir şekilde ellerini başına götürdü. Ne çok şey olmuştu? Selena'ya döndü ve "Borcumu ödedim." dedi. Onu kurtarması borç ile ilgiliydi. Selena onu kurtarmıştı ve oda onu. Paul sandalyeden gürültüyle kalktı ve Selena'nın yanına gitti. Gözleri kapalıydı, göğsü sakin bir şekilde inip kalkıyordu. Elini yüzüne doğru götürdü ve ancak tek parmağını yüzü boyunca gezdirdi. Burada yatan kadın, ölmüş olabilirdi. Paul olmasaydı, bu kadın şimdi burada, bu dünyada olmayacaktı. Başını iki yana salladı, düşünceleri melankolik bir hal almıştı. Düşücelerini başka yöne çevirdi. Elleri siyahi bir tene dokunuyordu, siyahi bir tene dokunmak onun için iğreltici bir şeydi. Onlarda insandı öyle değil mi? Ama Paul siyahileri sevmezdi. Parmağı istemsizce yastığa dağılmış koyu kahve saçlara gitti. Sanki bu kadına dokunan Paul değildi. Onun içinde, gizli bir istek duyan ruh şimdi bedenini ele geçirmiş ve yapmak istediği adımları atıyordu. Saçları beklemediği şekilde yumuşacıktı. Bir tutamını parmağına doladı ama yaptığı şeyi fark edip transa girmiş gibi irkilerek uzaklaştı. Saatler Paul'un siyahi kadından olabildiğince uzak durmaya çalışması ile geçiyordu.
Gözlerimi açtığımda ilk hissettiğim soğuktan bedenimin titremesiydi. Hala hayatta mıydım? Korkarak yataktan kalktım. Elimi koluma götürdüm ve hafifçe sıktım. "Ah!" acı duymam ile gözlerim doldu. "Hala yaşıyorum...". Nerede olduğumu anlamak için odayı inceledim, fakat karanlık görmemi engelliyordu. Kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Beyaz uzun bir koridor vardı. "Kimse yok mu?" diye bağırdım. Uzaktan gelen siluet ile temkinli bir şekilde kapının kolunu kavradım. Paul... Şaşkınlıkla yaklaşmasını bekledim. Önümde durduğunda "Uyanmışsın." dedi.
"Beni s-sen mi kurtardın?" diye sordum. Paul başını salladı. İçimde ki küçük kız çılgınca sevinmek istedi. Aylarca nefret edilen o kız, biri tarafından kurtarılmıştı. Biri onun ölmesini istememiş ve onu kurtarmıştı. Gözlerim dolarken ayaklarımın ucuna bastım ve omzuna sarıldım.
Bedeni taş kesilmiş gibi dondu. Elleri bedenimi sarmadı ama beni ittirmedi. "Çok teşekkür ederim!" dedim. Gözyaşlarımı saklama gereği duymadan geri çekildim ve şaşkın yüzüne bakarak "Çok teşekkür ederim." dedim. Binlerce kez bile tekrar edebilirdim. Paul gülümseyerek burnumun ucuna dokundu, bu sefer şaşırma sırası bendeyken o "Ne demek... Fakat çok sevinme, seni sevdiğim için kurtarmadım. Borcumu ödedim." dedi ama umurumda bile değildi. Geri çekildim ve "Önemli değil, neden yaptığın değil, ne yaptığın beni ilgilendiriyor." dedim. Bakışlarını uzağımda ki kapıya dikti ve "Seninle konuşmam gerek." dedi. Sesinde daha önce olmayan bir şey hissettim. Beni endişe duygusu sararken, sorgulamadan odaya geçtim.
***
İkili koltuğa oturduğumda karşımda ki sandalyeye geçti. Sessizlik her durumda boğucuydu. Karşında biri olmasına rağmen etrafı kaplayan sessizlik, insana türlü duygular yaşatırdı. Kendini yetersiz görmene sebep olur, seni korkutur, hüzne boğardı. Ben korkuyordum. Kim olduğumu biliyor ve beni tanıyordu. Peki ya annem? Onu biliyor muydu? Tam dudaklarımı oynatacağım vakit, konuştu.
"Kim olduğunu biliyorum." boğazım kurudu fakat gözlerimi çekmedim. "Baban biliyor, senin bilmemen imkansız." dedim. Paul gözlerime baktı "Fakat başka bir şey daha biliyorum." Oturduğum yerde dikleştim ve dikkatle onu izledim.
"Annen... İlk geldiği anı hatırlıyorum. Onu görmüştüm. Onu tanıyorum." yerimden fırladım ve hızla yanına koştum "Anlat!" diye yalvardım. Paul derin bir nefes aldı ve elini hafif uzamış sakallarında gezdirdi.
"Tüm hikayeyi bilmiyorum, annen babamın evlerinden birinde kalıyor." dedi.
"Ciddi olamazsın!" gözyaşlarım yanağımdan akarken kolunu tuttum. "Şaka yapmıyorsun değil mi?"
"Hayır..."
"Annem yaşıyor!" kendi söylediğime ben bile inanmıyordum. Çılgınca gülümsememi durdurmak için parmaklarımı dudaklarıma bastırdım, ama hiçbir işe yaramadı.
"Bu kadar sevinme, yıllar önce gördüm belki de..."
"Sakın!" bağırdım. "Sakın devam etme!" heyecanlı kalbim bir an önce buradan gitmek istiyordu ama öfkemi görmezden gelemedim.
"Neden söylemedin?" Paul, sadece söylediklerimi dinlemek istiyor gibi yüzüme baktı. "Annem, o adamın yanında zorla kalıyordu ve sen... Bunu bilmene rağmen sustun." içimde ki öfkenin dışa vurmasını engelledim ve derin nefesler almaya devam ettim.
"Senin annen olduğunu bilmiyordum."
"Önemli olan nokta bu değil. Bir kadın, bir insan zorla bir yerde tutuluyor ve sen bunu bile bile geceleri yatıyor, sabahları kalkıyordun. Zaten iğrenç biri olduğunu biliyordum ama bu-"
"Evin yerini hala öğrenmedin." tehditi ile başımı salladım "Söylemesende öğrenirim."
"Ama ben söyleyeceğim." dedi ve benden önce kapıdan çıktı ve bende hızla peşinden koştum.