Balkona çıktım ve cebimden sigarayı çıkardım tam yakacağım an arkamdan gelen çığlık ile şaşkınlıkla arkamı döndüm.
Marilyn bir cinayete tanık olmuş gibi kocaman gözlerle bana bakarken "Tanrım Selena Carl! Bunu nasıl yaparsın?" dediği ile kaşlarım havalandı.
"Neyi?" bana cevap vermeden birkaç adımda yanıma geldi ve elimde ki sigarayı ben ne olduğunu anlamadan aldı ve balkondan attı. Hızla aşağı baktım ama sigarayı göremedim.
"İyi misin!? Sigaramı niye fırlattın?"
"Aptal, sigara cildi ne kadar kötü gösterir bilmiyor musun? Zaten ekstra özen göstermen gerekiyor birde yaptığına bak!" son sözüne tepki vermeye bile gücüm yoktu. Derin bir nefes aldım "Tamam, bir daha içmem." dedim ve odaya döndüm.
Marilyn'de peşimden gelirken kızlar daha yeni uyanıyordu. Em pembe tüylü terliklerini ses çıkartarak yere sürtüp yanıma geldi ve "Günaydın." dedi. Yüzünde hala olan alaycılık varken "Günaydın, Em'cim." diye sahte bir samimiyetle yanıt verdim ve banyoya girdim. Dışarıdan Marilyn'in kızları uyandırma çabası gelirken aynadan kendime baktım ve "Daha hızlı olmalısın." dedim. Annemi ne kadar erken bulursam o kadar iyiydi. Şimdi ne haldeydi Tanrı bilir? Buz gibi suyu yüzüme vurdum ve ensemden aşağı damlamasına izin verdim. Kapı şiddetle çalınırken oyalanmadan çıktım. Omzuma çarpıp içeri giren kızla hafifçe yana savrulduğumda Marilyn "Marie! Nazik ol!"diye bağırdı. Eminim beni çok düşündüğünden değil tenime gelecek morluktan endişe ediyordu.
Marilyn bugün Dark'ın oğlunun doğum günü partisi olacağından bahsetti. Onu dikkatle dinledim. Oğlu belkide anneme giden yolun anahtarıydı. Küçük bir gösteri planlamışlardı Marilyn prova için hazır olup aşağı inmemizi söylemiş ve gitmişti.
Gittiğinde kızlar heyecanla valizlerine kıyafetlerini dolduruyorlardı.
"Tanrım! En son gördüğümde Yunan tanrısı kadar yakışıklıydı! Şimdi kim bilir nasıldır?" cümlesinin sonunda iç çekerken hayallere dalmış gibi boş bir yere bakıyordu. Em kadınsı kahkahasini attı ve eliyle kendini gösterdi.
"Şansınıza küsün, ben varken hiçbirinize bakmaz. Bu gece Paul benim. " oldukça kendinden emin bir şekilde konuşurken kızlar tek kelime etmediler. Onlar küçük muhteşem sohbetlerine devam ederlerken kıyıda kalan kızı fark ettim. Dalgalı siyah saçları ve ay kadar parlak beyaz teni ile oldukça güzel bir kızdı ama sanki dışlanmış gibi bir köşede sessizce elbiselerini koyuyordu. Yanına gittim ve "Selam." diyerek elimi uzattım. Uzattığım elime birkaç saniye boş boş baktı ve ancak sonunda neredeyse isteksiz ve korkar gibi çabucak sıktı. Umursamadan konuşmayı sürdürdüm "Paul'u daha önce gördün mü?" diye sordum.
Soruma kaşlarını kaldırsa da cevap verdi "Elbette, birkaç kez gördüm. Buraya da sık sık gelirdi. Em için."
"Em için?" başını salladı ama cevap vermedi "Onlar sevgililer mi?" dediğimde valize koyduğu elbiseyi elinde buruşturdu ve bana döndü "Neden bu kadar meraklı olduğunu anlamadım ama hayır değiller. Paul zaten sevgili yapacak bir tip değil, onunla tanıştığında anlayacaksın. Sadece seks için gelirdi." dedi ve valizini kapattı. "İzin verirsen." derken gitmem için gözüyle işaret etti. Gülümsedim ve"Gidiyiyorum, teşekkürler." arkamı döndüğümde kızlar valizlerin üzerine oturmuş sohbet ediyor ve kapanmayan valizlerine baskı uyguluyorlardı. Kendi dolabıma gittim ve siyah küçük valizimi aldım içinde dolapta ki elbiseleri doldurdum ve üzerime beyaz bir tişört ve dizlerimde biten etek giydim.
Marilyn onu çok fazla beklettigimizden şikayet etse de uzatmadan gösteriye başladı. Bugün yapılacak dans daha çok kadınsıydı. Kalça ve bel hareketlerinden ibaretti. Buradan bile Paul denen adamın nasıl biri olduğu kolayca anlaşılıyordu. Akşam yaklaştığında sırayla banyoya girdik. Benden önce giren Em sırf gıcıklığına şampuanın yarısını yere dökmüştü, yaptığı çocukça hareketler sadece sinirimi bozuyordu. Umarım bu hareketlerine son verirdi. Banyodan sonra tanımadığım kadınlar gelmiş ve saçlarımıza şekil vermişlerdi. Makyaj uygulanan yüzüm olduğundan farklı görünürken kendime hayran bakma fırsatı vermedim bu kadar nefretle bakan gözlerin ortasında yapamadım. Elbiseler her biri farklıydı benim elbisem straplez ve süper miniydi. Aylar boyu çalıştığım zamanda çokça mini elbise giymiştim o yüzden beni rahatsız etmiyordu. Em sarı saçlarını dalgalı yapmış ve yüzüne yakışır bir makyaj yaptırmıştı. Gerçekten güzel bir kadındı. Ona olan bakışımı fark etti ve "Bu gece yalnız olacaksın, ne üzücü değil mi?" başımı iki yana salladım ve "En azından birkaç dakika konuşmasan olur mu?"
"Nedenmiş?"
"Konuşunca iyice çekilmez biri oluyorsun ondan." dedim ve yanından geçecektim ki kolumu tuttu "Hiç boşuna heveslenme, iki makyaj yaptın diye güzel olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun." ona döndüm ve "Hem Dark ile hemde oğluyla ilişkin var, nasıl iğrenç bir insansın sen?" dediğim onu hiç etkilememiş hatta keyiflendirmiş gibiydi "Bu kadar güzel bir kadın olunca, erkekler seni boş bırakmıyor. E tabi senin anlamaman normal." Em kızları yanına aldı ve kapıdan çıktı. Arkada kalan Jasmine yanımda biraz durdu ve oda gitti. Ayağımı sertçe yere vurdum ve "Gerizekalı!" diye bağırdım. Sakinleşmek için saçlarımı omzumdan attım ve gözlerimi kapadım "Selena! Bu kadar süslenme yeter." diyen Marilyn'in sesini duyunca daldığım sakin huzurdan çıktım ve merdivenlerden indim.
Arabaya binmiş ve kısa bir yolculuk yapmıştık. Yolculuk boyu Em susmamış ve Paul ile olan maceralarını anlatmıştı. Her biri dikkatle dinliyormuş gibi yapsa da ara ara bana bakıp dinleyip dinlemediğimi kontrol ediyorlardı. Hiç şüphe yoktu ki benim duymam için anlatıyordu. Gülerken pencereden dışarı baktım.
Em ve sevgili Paul Dark'ın odasında tanışmışlardı. Em ve Dark öpüşürken içeri Paul girmiş ve gözlerini Em'in üzerine dikmiş, ona olan bakışı hayranlık ve şehvet doluymuş. Dark hiç rahatsız olmamış hatta onun olan bir kadını beğendiği için garip bir tatmin duygusu duymuş. Tanışmaları da onlar gibi iğrençti. Hikayesinin bitmesini Sabırsızlıkla beklerken ayağım yerde ritim tutuyordu. Jasmine sırıttı ve sessizce "Çok kötüler değil mi?" dedi. Önce benimle konuşup konuşmadığını anlayamadığım için sustum ama bana bakmasa da vücudu benimle konuşur gibi hafif dönüktü. Şaşırsam da istemsizce güldüm ve "Kötü az kalır iğrençler." dedim. Biri benimle kendi isteğim olmadan konuşmuştu onunla daha fazla konuşmak istiyordum ama sanki daha fazla konuşmak istemiyormuş gibi başını çevirmişti. Üzülsem de bende yol boyu konuşmadım.
Sonunda bir otelin önünde durduk. Gökdelen kadar yüksek bir oteldi. Kaç katı vardı tahmin bile edemezdim. Nefesim kesilirken araçtan indim. Kızlar alışkın oldukları manzaraya çok bakmadan dönen kapıdan girdiler. İçeride koşturan insanlar varken resepsiyondan kaçıncı katta olduğunu sordular ve asansöre ilerlediler. Tek tek asansöre binerlerken bana ve Jasmine'e yer kalmamıştı.
"Aa! Selena'ya yer kalmadı." Em'in dediği ile gülerlerken "Çok sinir bozucusun." dedim. Jasmine "Boşver." dediğinde Em sinirle ona döndü ama asansör kapısı kapandı.
Çıkılacak katlar aklıma geldikçe bayılacak gibi oldum ve merdivene çöktüm. Jasmine başımda dikildi ve "Acele etsek iyi olur." dedi. Başımı salladım ve kolumu tutarak kaldırmasına izin verdim. İkimiz tam 42 kat çıktık. Ter saç diplerime sıcaklık yayarken bir bardak su için yalvaracak konumdaydım.
"Tanrım! Duş boşa gitti!" Jasmine dediği ile kahkaha atarken durdu ve ıslak yüzünü işaret etti. İstemsizce gülerken "İyi ki Marilyn burada değil." dedim. İkimiz gülerken düşmemek için birbirimizi tutuyorduk sonunda sakinleştiğimizde son katı koşarak çıktık.
Kapının önünde olmamıza rağmen müzik sesi buradan duyuluyordu. Üzerimizi düzelttik ve "Hazır mısın?" diye aynı anda sorduk. Birbirimize gülümserken kapıyı açtık ve odaya adım attık.
Yüksek müzik sesi kulakları sağır edecek bir ağırlığa sahipti. Pahalı parfüm kokuları ve kırılmış alkol şişeleri her taraftaydı. İnsanlar dans pistinde dans ederlerken Em'in saçlarını gördüğümüzde oraya gittik. Yaklaştıkça netleşen görüntü beni şaşırtacak bir konumdaydı.
Em genç ve yakışıklı denebilecek bir adamın kucağında oturmuş kıkırdarken bir yandan da dolgun dudakları ile yüzüne eğilip bir şeyler anlatıyordu.
"Paul bu işte." Jasmine başıyla orayı işaret ederken karşımda ki adamı daha iyi inceledim. Siyah gözleri ve sivri çene hatları vardı. Hafif kirli sakalı ona çekici bir erkeksilik katıyordu. Tişörtünün altından belli olan kasları ile spora emek verdiği belli oluyordu. Onlara uzun süre bakmış olmalıyız ki Paul bize dönmüş ve önce Jasmine ardından bana bakmıştı. Yüzünde tehlikeli bir gülüş oluşurken birkaç saniye bakışlarını benden ayırmadı, ama saniyeler saat gibi gelmişti. Omzunu sıkıca sardığı Em'e eğildi ve kulağını bir şeyler fısıldadı. Tüm zaman boyunca dikkatlice onu inceledim. Em gülerken omzunu hafifçe itmiş ve nerede olduğumu bilir gibi tek bir bakışla bana bakmıştı. Ama ben gözlerimi Paul'dan ayırmadım.
Annemi kurtarmak için bu adamı kendime aşık edebilirsem ona ulaşmam çok kolay olacaktı. İmkansızı istiyordum belki ama ateşe atlamak gerekse bile şikayet etmeden yapardım. Bu adamı kendime aşık edebilir miydim? en azından denemek zorundaydım.