Jasmine kolumu dürttüğünde onlarda olan bakışımı çektim.
"Odaya geçelim mi?" dediğinde hızla başımı salladım ve arkamı döndüm. Sırtımda olan diken gibi bakışları hissederken yeni aldığım kararın altında ezilmemek için düşünmemeye çalışıyordum.
Odaya girdiğimizde sandalyeye oturdum ve aynada ki yansımamı seyrettim. Jasmine ve diğer kızlar oturmuş ve makyajlarını yapıyorlardı. O sırada kapı açıldı ve Em içeri daldı. Keyifli bir şekilde yanıma geldi ve elini sandalyeye yasladı.
"Paul çok yakışıklı değil mi?" diye aynadan gözlerime bakarak sordu. Nefesimi bıraktım ve masada ki fırçayı aldım ve aynı anda "Benim hakkımda ne söyledi?" dedim. Em şaşırmış gibi olsa da kendini hızla düzeltti ve tek kaşını kaldırdı "Nasıl?". Gülümsedim ve arkamı döndüm "Benim hakkımda ne söylediğini anlatmak için çıldırıyorsun. Söyle."
Em gülümsedi ve düşünür gibi yüzümü inceledi ardından yavaşça "Haklısın. Buraya gelirken senin için ne kadar çirkin olduğunu anlattığından bahsetmek istemiştim ama... Vazgeçtim, nasıl olsa tahmin edemeyeceğin bir şey değil." dedi ve sandalyeye geçti. Gülüşme sesleri ile karışık sohbet sesleri kulağıma gelirken Gözlerim dolar gibi olduğunda parmağımı gözlerime sıkıca bastırdım ve derin nefesler aldım. Hızla kendimi topladım ve kapatıcıyı yüzüme sürdüm, sert bir şekilde yüzüme fırçayı sürerken cildim yanıyordu.
Em ve kızlar işleri bittiğinde odadan çıktılar. Odada yalnız kaldığımda tutmak için çabaladığım gözyaşları bir bir yanağımdan indi. Dünyanın en nefret edilen insanı gibi hissediyordum sanki insanlar ve ben iki farklı canlıydık. Canımı yakan buna kendiminde ara ara inanmaya başlamasıydı. Kafamda sürekli olarak sınırsız dönen bir soru Neden? Neden benden bu kadar nefret ediyorsunuz? Neden annem bizimle değil? Neden biz? Neden... Ve onlarca soru. Sıcak gözyaşları yanağımı ıslatırken kapının açılması ile hızla gözyaşlarımı sildim ama Jasmine görmüştü. Utançla yanaklarım ısınırken, yanıma geldi ve hiçbir şey demeden elini omzuma koydu. Bu küçük destek ile içim sıcaklıkla doldu. Onlar beni uçurumdan atmıştı ama Jasmine beni tutmuştu. Gözyaşlarım daha çok akarken hıçkırık seslerim odada yankılanıyordu.
"Buradayım." sesi beni rahatlatırken sonunda biraz kendime gelebildim ve ağlamamı durdurmayı başardım. Nefesim ağlamaktan kesilmişti, uzattığı peçeteyi aldım ve yüzümü kuruladım. Tüm kapatıcı peçeteye geçmişken yüzümü buruşturdum.
"Makyaj yaptıktan sonra ağlamak çok iyi bir fikir değil, değil mi?" Jasmine konuşurken sırıttım "Teşekkürler." dediğimde Jasmine bir şey demeden omzumda ki elini sıktı.
"Burada olanlardan kimseye bahsetme-" sözümü böldü ve "Ne oldu ki?" dediğine tekrar gülümserken içeriden kesilen müzik sesi ile Jasmine telaşla kapıya döndü ve "Acele et!" dedi. Hızla kapatıcıyı aldım ve yüzüme kontrolsüzce sürdüm. Ruj ve allık uygularken oyalanmadan elbiseyi üzerime geçirdim. Koltuğun üzerinde ki parfümü sıktım ve beni bekleyen Jasmine ile odadan çıktım.
Dans için ayrılmış sahneye çıktığımızda çoğu ses kesilmişti. Sadece heyecanlı ve sabırsız bağırışlar ara ara yükseliyordu. Em kendinden emin bir şekilde en önde duruyordu. Jasmine benim hemen yanımda yer almıştı. Bu Em'i rahatsız etmiş gibiydi, arkasını dönmüş ve Jasmine sorgu dolu bir bakış atmıştı ama Jasmine görmemiş gibi davranmayı tercih etmişti. Işıklar yandı ve etrafı beyaz bir toz bulutu sardı. Şarkı çalmaya başladığında kendimi tek başıma hayal ettim ve vücudumu hareket ettirmeye başladım.
Paul en ön sırada bir kral gibi oturuyordu. Kucağında ki kadın dikkatini üzerine çekmek için kıpırdansa da tek bir hareketle onu durdurdu ve tüm dikkatini sahneye verdi. Em oradaydı. Yüzünü bir gülümseme kaplarken kadının estetik ve çekici vücudunu zevkle izlemeye başladı. Sarı saçları bir güneş gibi parıldıyor ve Paul'a degdirdigi mavi gözleri içini arzu ile dolduruyordu. Diğerlerini inceledi, hepsini tanıyordu, tek bir kişi hariç. Onu gördüğünde şaşırmamıştı, babasının garip zevkleri vardı. Siyahi dansçıları illa ki olmuştu ama bu kadında değişik bir şey vardı. Çekicilik değildi onun gibi birini çekici bulması imkansızdı. Onu değişik tutan şey belki de oldukça güzel olan bedeniydi. Gözleri ilk odaya girdiğinde üzerine değmişti. Selena... Oda uzunca genç adamı izlemişti, Paul'un gözlemlediği tek şey korkusuz olmasıydı. Diğer kadınlar gibi utançla başını yere indirmemiş doğrudan ona bakmıştı. Şimdi izleme sırası Paul'daydı. Kendisi bile farkında değilken diğer tüm kadınlar ilgisini kaybetti ve tüm dikkatini bu siyahi kadına verdi.
Bedeninin kıvrımları bir tabloya çizilmiş resmi andırıyordu. Düşündüğü ile sinirle soludu ve kucağında ki kadını kendine daha çok çekti. Kadın keyifle çenesini öperken Paul istemsizce tekrar ona döndü. Çoğu adamın gözü onun üstündeydi. Elbette hayranlıkla değil garipsenmiş bakışlar genç kadının bedenin üzerinde oyalanıyordu. Selena bunu fark etmiş gibiydi, fark etmemesi imkansızdı kim bilir günde kaç kez bakışlara ve sözlere maruz kalıyordu?
Binlerce bakışa rağmen güvenini kaybetmeden, tıpkı umurunda değilmiş gibi özgürce dans ediyordu. Paul arkasına yaslandı ve onda çekici bulduğu şeyi itiraf etti. Bu güveni ona değişik bir çekicilik katıyordu, hiç şüphesiz.
Dansın sonuna yaklaşırken müziğin notaları daha ısrarcı hale geldi. Odanın tümü müziğin sert notalarının etkisindeyken son bir dönüş yaptılar ve şiddetli alkışlar eşliğinde eğilip oradan çıktılar. Paul ise giden kadının arkasından baktı ancak kucağında ki kadın ilgisini çekmeye çalıştığında ona döndü.
Nefes nefese sandalyeye otururdum ve makyajımı sildim. Em ve arkadaşları koltuğa uzanmış ve gülüşerek konşuyorlardı. Ve bu sohbete bende mecburen kulak misafiri oldum.
"Paul resmen gözleriyle seni yedi!" Em kahkaha attı ve saçını parmağının ucuna doladı.
"Sürpriz değil! Birazdan benimle yatmak için gelir." Em bana döndü ve "Acele et! Benimde hazırlanmam lazım." onlarca boş koltuk olmasına rağmen bana söylemesi sinirimi bozarken umursamadan yavaşça yüzümde ki makyajı sildim ve kalktım. Jasmine bir köşede otururken Em onu kendine yakın tutuyordu. Bakışlarımla bana bakması için baskı yaparken Jasmine bana bakmadı. Em fark etmiş gibi "Jasmine? Burada kalıcaksın değil mi?" Jasmine uyuşuk bir şekile başını salladı ve "E-Elbette." dedi. Şaşkınlıkla ona baktım ama o Jasmine ile gülüşerek konuşmaya başladı. Zorlama olduğu belliydi ama neden? Arkadaş bile bulamayacak mıydım ben? Pes edip oradan ayrıldım ve gürültüden uzaklaşmak için balkona çıktım.
Ay tüm görkemi ile parlarken ışıltılı New York'a başka bir güzellik katıyordu. Derin bir nefes aldım ve o an burnuma gelen sigara dumanı kokusu ile gözlerimi zevkle kapattım. Kendimi kaptırmadan hızla arkamı döndüm. Benim yaşlarımda genç bir adam elinde ki sigarayı içiyor ve içeriden sıkılmış gibi uzakta ki manzarayı izliyordu. Önüme dönmek istesemde içimde ki arzuyu durdurmak istemedim ve yanına yaklaşarak "Bir sigara verir misin?" diye ricada bulundum, reddetmemesini dileyerek. Adam başını salladı ve cebinde ki sigarayı çıkardı bana uzatırken dudaklarımın arasına sıkıştırdım adam benim için sigarayı yaktığında şaşırsamda belli etmedim ve sigarayı içime çektim. Ciğerlerime dolan sigara beni rahatlatırken adamın yaptığı gibi duvara yaslandım.
Sessizlik içinde birkaç dakika geçti ve sonunda dayanamayıp ben sordum.
"Adınız ne?"
"Rob." kısa cevabı ile konuşmaya pek istekli olmadığını anlayıp sustum ama o beni bir kez daha sasirtarak "Sizin?" diye sordu.
"Selena." adam bana döndü ve yüzüme baktı.
"İngiliz misiniz?" başımı iki yana salladım.
"Annem... Ve babam İngiltere'de tanışmışlar annem Afrikalı'ydı babam siyahi bir göçmen. Annem çizgi filmleri severdi oradan duyduğu ismi koymuş."diye açıkladım. Söylediğim yalan içimi acıtırken bakışlarımı ondan çektim.
"Anladım." Daha fazla konuşmaya onun gibi bende istekli değildim sigarayı bitirdim ve aşağı fırlattım daha sonra hala sigarayı içen Rob' a son kez bakıp içeri döndüm.
Kızlar başka erkeklerin yanına geçmiş ve onlarla samimi bir şekilde konuşuyorlardı. Jasmine gözüm aradığında yaşlı görünen bir adam ile sohbet ettiğini gördüm. Adam elini Jasmine'nin eteğine götürmüş ve hafifçe kaldırmıştı, Jasmine yüzünü sıkmış ve tepkisiz durmaya çalışır gibiydi. Aldığı derin nefesler göğsünü indirip kaldırıyordu hızla yanlarına gittim ve "Jasmine! Marilyn arıyor."diye bir yalan attım. Jasmine sesimi duyduğumda gözlerini açmış ve hızla ayağa kalkmıştı. Oturan adam homurdanarak" Tam zamanı. " demişti ama ben duymamıştım bile Jasmine ile birlikte oradan gittik.
Birlikte yan yana yürüken yanımda olması aynı derecede rahatsız edici ve huzur vericiydi. Biraz önce yaptığı hareketi unutmamıştım Em'in ne söylediğini bilmiyordum ama tek bir sözüyle bile benimle arasına mesafe koyabiliyordu. Henüz çok yeniydi, onu hayatımın merkezine koymamış ya da en iyi arkadaşım dememiştim elbette ama benimle konuşması arkadaşlık temeli atmak değil miydi? Eğer böyle yapacaksa bende onunla arama mesafe koymalıydım.
Jessica konuşup konuşmamak arasında gidip gelirken bakışlarını bana değdiriyor ardından hemen önüne dönüyordu. Bu konuşmayı yapmam gerekiyordu. Oyun oynayacak vaktim yoktu. Benimle konuşmak istemiyorsa doğrudan söylemeliydi.
"Bak, seninle konuşmak gerçekten bana iyi geliyordu ama Em'in yanındaysan bileyim. Anlıyorsun değil mi?" direkt konuşmam onu şaşırtmışa benziyordu, dondu ama hemen ardından "Üzgünüm." dedi. Başımı salladım ve "Anladım." diyerek yanından uzaklaştım.
Saatler hızla geçiyordu. Neredeyse tüm kızlar eğleniyordu ve eğlendiriyordu. Erkeklerin kollarında kaybolup zamanlarını geçiriyorlardı. Jessica bile aklına uygun birini bulmuş gibiydi. Adam sadece konuşmak için onunla duruyordu. Gülerek bir şeyler anlatıyor ve Jessica'nında neşelenmesine neden oluyordu.
Viski bardağını dudaklarıma götürdüm ve büyük bir yudum aldım. Akan sıvı şimdiden beni rahatlatırken Em ve sevgili Paul'un yanıma gelmesi ile kaşlarımı çattım.
"Kimse seninle ilgilenmiyor mu? Zavallıcık." Em'in sözleri ile Paul memnun olmuş gibi Em'in saçını okşadı. Bu hareketi köpeğini seven bir adam gibi gozukurken sırıtmadan edemedim. Paul sandalyeye oturdu ve kucağına Em'i çekti.
Bana baktı ve "Diğer bacağıma da sen oturabilirsin." diyerek bacağına vurdu. Em hızla ona döndü ve "Hey!" diyerek sitemde bulundu. Viskiden bir yudum daha içtim ve iyice dönen başım beni daha çok konuşmaya itti.
Masaya eğildim ve Em'in gözlerine baktım.
"Buldum gibi. Arkadaşın beni çağırıyor. Ne dersin geleyim mi?" bu sözlerim onu çıldırtırken Paul'un kucağından kalkmak için hamle yaptı ama onu durdurdu.
"Şşt." Paul güldü ve rahat bir tavırla "Şakaydı tatlım." Em'i kendine çekti ve dudaklarını sertçe kendininkilerine bastırdı. Em hafifçe inlerken Paul elleri ile kalçalarını kendine bastırdı. Manzara midemi bulandırırken ayağa kalktım.
"Üzüldün mü?" Paul cevabımı beklerken "Neden? İki iğrenç insanın öpüşmesine tanık olduğum için mi?" dedim. İkisinin yüzüne bakmadan arkamı döndüm tm gidecekken Rob önümde belirdi. Korkuyla kalbimi tutarken o değişik bir güven ifadesi ile gözlerime bakıyordu. Anlamadan kaşlarımı çattım, Rob ikiliye döndü.
"Bayan da isterse, onunla zaman geçirmek istiyorum." Rob'un söylediği sözler beni şok içinde bıraktı. Vücudum doyduğun sözlerden taş kesilmişken Yüzüne ne yapmaya çalışıyorsun? Der gibi baktım ama anladığından emin değilim. Rob döndü ve başıyla bir masayı işaret etti. İçim endişe ile dolarken yutkundum, Paul masadan yavaşça kalktı ve Rob'un karşısına dikildi.
Alayla sırıttı ve "İyilik meleği Rob." dedi fakat Rob hiç umursamadan bana döndü ve bir kez daha başıyla ileride ki masayı işaret etti. Endişe ile doluyken yine de bir tarafım bu hareketi onun sadece iyilik yapma isteği ile bağdaşlaştırıyordu. Sanki zorbalığa uğrayan birini kurtarmak istemişti, o kadar. Cevabımı bekleyen Rob'u daha fazla bekletmeden masaya doğru ilerledim.
Masaya oturduğumuzda elimi gerginlikle bağladım. Rob bunu fark etmiş gibi "Sadece sohbet etmek istedim." dedi. Başımı hızla salladım ve beni izleyen Em'i görmezden gelip "Biliyorum yani Hissettim- Neden yaptın?" diye direkt sordum. Rob önüne koyulan içkiyi aldı ve içmeden önce "Sıkıldım, buraya zorla geldim. Bilirsin Paul'u reddetmek imkansızdır. Böyle ortamları sevmem, ayrıca çok sevdiğim bir nişanlım da var." rahatlarken ellerimi serbest bıraktım ve koltuğa daha güvenli bir şekilde oturdum.
"Sevindim." Rob sanki nişanlısını görmüş gibi arkamda bir yere baktı ve gülümseyerek "Çok şanslıyım, inanılmaz bir kadın... Soruna gelecek olursam-seni gördüm, ikisi seni rahat bırakmıyordu. Sen fark etmemiş olabilirsin ama geceden beri bakışları sende."
"O kadar çok bakış bedenimde ki artık fark etmiyorum."
"Anladım... Zor olmalı, bende hem seni kurtarmak istedim hem de seninle anlasabilecegimizi düşündüm." dedi ve beklentiyle bana baktı. Yalnız olmaya alışmaya başlamış ruhum bu sözlere sevinmedi ama tek görünmek istemeyen kendim ile zorda olsa gülümsemeyi başardım ve" Umarım anlatacağın çok maceran vardır. "dedim. Rob içki bardağını bana uzattı, elime aldım ve tokuşturduk.
Ne kadar süre geçmişti? Rob ile artık öyle rahat konuşuyordum ki bizi tanımayan birileri yıllardır arkadaş olduğumuzu sanardı. Anlattığı hikayeler öyle eğlenceliydi ki beni bu yerden alıp anlattığı yerlere götürüyordu. Çoğu anlattığı şey gerçek üstü gibiydi. Mesela bir keresinde yüksek bir yerden aşağı düştüğünü ve gözlerini araladiginda karşısında hiç görmediği güzellikle sarışın bir kadın bulduğunu anlattı. Kadın elini uzatmış ve kalkmasına yardım etmiş, sonuna kendine gelebikdiginde yanında kimse yokmuş. Denizin serin esintisi yüzüne çarparken sanki onu görecekmiş gibi etrafı aramış ama bedeninin ağrısından başka bulduğu bir şey yokmuş. Galiba anlattığı yarı gerçek ve yalandı ama olsun, sonuçta bir kısmı gerçek olmalıydı değil mi? Yoksa çok iyi bir yazar olabilirdi.
Bitirdiğimiz ikinci bardağı da masaya sertçe koydum ve gülmekten sıkılaşan yüzümü parmaklarımla okşadım.
"Bu kadar gülmeyeli uzun zaman oldu." dedim. Rob sarhoş olmaya başlamıştı pembeleşen yüzü ve kelimeleri yanlış söylemesinden belliydi.
"Balkonda karşılaştığımızda çok üzgündüm. Burası bir cehennem kadar sıcak ve bunaltıcıydı ama sayende bende eğlendim." dediği ile mutlu bir şekilde ona baktım tam o sırada varlığını unuttuğum Paul gelmeye başladı.
Masadan kalktım ve Rob' a hitaben "Artık gitsem iyi olur." dedim. Paul bana bakmadan sandalyeyi çekti ve oturdu.
"Siyahileri sevdiğini bilmiyordum."
"Siyahi?! Karşımda bir insan var! Siyahi değil." sarhoşluğundan kaynaklı daha agresif cevaplar veriyordu. Başına bir dert açmaması için yanına gittim ve elinde sıkı sıkı tuttuğu bardağı aldım. Başta vermek istemese de yorgun düşüp bıraktı.
"Bu gece sayemde eğlendin." Paul bana bakarak söylüyordu ama umurumda değil gibi davrandım ve uzaklaşmaya başladım.
"Şu siktiğimin siyahisini atın mekandan! daha fazla görmek istemiyorum. " sanki ona zarar vermişim ve benden intikam alıyormuş gibi sesi nefret doluydu. Yüzüne bakmadım ama eminim yüzü de sinirle kaplıydı. Başımda beliren iki koca adamı görmezden geldim ve binadan çıktım. Umarım Marilyn bana kızmazdı.