Eric kolumdan çıkarak içki barın bulunduğu kısma doğru yürümeye başladı. Sabahtan beri birçok alışveriş merkezini gezmiş ve kendime uygun bir kıyafet almak için fazlaca vakit öldürmüştüm. En sonunda üzerime uyan spor bir şeyler alıp orayı terk etmiştim çünkü kapalı alanlar beni boğuyormuş gibi hissediyordum. Buraya gelmeden önce de aklımdaki tek düşünce o kadar saat boyunca burada ne yapacağımdı. Ama buraya gelmek benim için bir fırsattı, diğerleri gibi olabilmek için. Normal bir insan olmaktan bahsediyorum. Büyük ve süslü kapıdan içeri girer girmez gözüme vuran ışıklar rahatsız ediciydi. Böylesine büyük ve gösterişli bir evi daha önce hiç gezmemiştim, bu yüzden bu gibi bir evde yaşamayı hayal dahi edemezdim. Birkaç adımdan sonra etrafa bakındım. İçeriyi iğrenç bir ter kokusu kaplamıştı. İçki kokuları ve sigara dumanları yüzünden içeride göz gözü görmüyor, her taraftan bir ses yükseliyordu. Belki size garip gelecek ama o an kendimi koca bir oyunun içinde gibi hissettim. Sanki etrafıma dağıtılan bu insanlar birer satranç taşı misali kendilerine söylenen şeyleri yapıyorlar ve kendi düşüncelerini kafalarından silerek kaderlerine razı oluyorlardı. Bu yılbaşı partisinin amacından sapmadan istediğim şekilde ilerlemesini istiyordum ama içimde kötü bir his vardı. Uzun ve geniş salona baktım. İçeride yaklaşık iki yüz kişi olmalıydı, çoğunu tanıyordum çünkü partiye çağrılan kişilerin birçoğu bizim sınıftan kişilerdi. Gözü üzerimde olan üçlü erkek grubunu umursamadan ortaya yakın konumlandırılmış büyük kahverengi koltuğa doğru ilerledim. Çalan müzik kulaklarımdan beynime ulaşarak zihnimde yankılandı, melodisi öylesine tanıdık gelmişti ki neredeyse sözlerini mırıldanmak üzereydim. Dans etmek veya gülüp eğlenmek istemiyordum. Tek amacım burada birkaç kişiyle sohbet etmek, tanışmak ve belki de birkaç arkadaş edinmekti. Ama kim benim gibi garip biriyle arkadaş olmak isterdi ki? Belki de benim gibi olan diğer garipler. Ya da sırf görünüşümü beğendiği için iletişim kurmaya çalışan birkaç erkek. Bunu gecenin ilerleyen saatlerine doğru anlayacaktım, o yüzden şimdilik bu düşünceleri bir kenara fırlatıp ileriden elinde iki tane içki kadehiyle gelen Eric'e baktım. Yüzünde utangaç gibi görünen veya görünmeye çalışan bir gülümseme vardı. Simsiyah giydiği takım elbisesini, kadehi elime tutuşturduktan sonra düzeltti. Elime verdiği kadehi tekrar ona uzattım. Gözlerini açarak bana baktıktan sonra kadehi aldı ve yanıma oturdu. "Sakın bana bu gece içmeyeceğini söyleme." Birkaç saniye boyunca suratına baktım, bilmiyorum belki ayıp ediyordum ama ne söylemem gerektiğini tam olarak bilmiyordum. "Şey." dedim zihnimde birkaç sözcük belirmeye başladığında. "Ne olduğunu bilmediğim şeyler içmeyi kesinlikle sevmem." Söylediklerimden sonra benim gibi birkaç saniye suratıma baktı. "Biz buna likör diyoruz. Çok ağır olmayan bir içki, yani en fazla biraz çakırkeyif olursun o kadar. Sence de eğlenmen için biraz içmen gerekmiyor mu?" Tek kaşımı kaldırarak hafifçe gülümsedim. Kim bilir dışarıdan ne kadar gıcık görünüyordum. Eric'in benim hakkımda düşündüklerini bilsem büyük ihtimalle buradan koşarak kaçar ve bir daha hiç geri dönmezdim. Böyle bir gücüm olmadığı için şükrederek gözlerimi kırpıştırdım ve kuruyan dudaklarımı dilimle nemlendirdim. "Hadi ama senin garip olduğunu falan düşünmüyorum. Bence ilgi çekici birisin. Hadi al şunu, biraz eğlenelim." Dediklerinden sonra durdum. "Ben sesli falan mı düşünüyorum?" "Hayır." dedi, gözleri büyümüş ve gülümsemesi yapmacık bir şekilde genişlemişti. "Garip biri olabilirim ama sende öylesin." Demek garip biri olduğumu düşünüyordu, buna ek olarak kendinin de garip biri olduğunu söylüyordu ama söylediklerinde ciddi olmadığını biliyordum. "Tamam." diyerek elindeki bardağı aldım ve içindeki altın sarısı pürüzsüz sıvıya baktım. Gözlerim bardağın içine takılırken düşüncelerim beynimden dışarıya taşarak bardağı doldurdu ve vücudumu değişik bir his kapladı. Kulaklarımdaki çınlama hissi Eric'in bana dokunmasıyla bir anda kayboldu. "Daldın gittin, iç hadi birkaç yudum." Elimde duran bardağı dudaklarıma götürerek koca bir yudum aldım. Yakıcı altın sarısı sıvı boğazımdan geçerek gözlerimi yaşarttığında hafifçe öksürdüm. Belki de bu durumda haklı olan Ericti, bazen bizim onu değil de onun bizi yönetmesine izin vermeli ve kendimizi bilinmezliğin kollarına bırakmalıydık. Belki de etrafımda dönüp dolaşan sürekli mutlu ve sorunsuz insanların da yaptığı tek şey buydu. Eric de bardağından büyük bir yudum aldıktan sonra gözlerime baktı. O kadar büyük bir yudum almıştı ki neredeyse bardağın yarısını bitirmişti bile. "Sen alışık olmalısın." dedim midemden büyük bir ses yükselirken. Ojeli ellerimden birini karnıma götürdüm ve derin bir nefes aldım. O ise gülümseyerek bardağımın altını hafifçe ittirdi ve gözleriyle içmem gerektiğini söyleyen bir işaret yaptı. O sırada gözüm dışarıda çakan büyük şimşeğe odaklanmıştı. O kadar büyük bir şimşekti ki tüm kolları damarlara ayrılmıştı ve birkaç saniye sonra gelen gürültülü sesi müziği biraz olsun bastırmıştı. Ama içerideki kimsenin umurunda bile değildi. Yağmur yağma ihtimali beni de korkutmuyordu çünkü beni buraya arabasıyla Eric getirmişti ve geri götüreceğine de söz vermişti. Bu denli sarhoşken ona nasıl güvenecektim bilmiyordum ama şu an ondan kalır bir yanım yoktu. İleriden yaklaşan orta yaştaki bayan elindeki tepside duran atıştırmalıklardan uzattı ama bir şey yemeye niyetim yoktu. "Sana bir şey sorabilir miyim?" Ansızın aklıma gelen saçma sorulardan birini ona doğrultarak iletişim kurmaya çalıştım. Öncelikle kafasını bardaktan kaldırarak hafif morlaşmış dudaklarıyla bana kafa salladı. Ben ise elimde duran sadece bir yudumunu içtiğim kadehi yan tarafımda duran minik sehpaya uzattım. "Neden ben?" Gözlerinde alaycı bir ifade belirdi, dudaklarını meraklı bir biçimde bükerek kafasını salladıktan sonra geriye yaslandı. "Ne demek istediğini anlamıyorum Alicia." "Diyorum ki sınıfta o kadar çok kız varken neden ben? Buraya neden benimle gelmek istedin?" Konuşurken kırptığım gözlerimi araladım, sanki üzerime büyük bir ağırlık çökmüş ve sırtıma tonlarca yük yüklenmişti. Mideme inen o bir yudumluk sıvının her saniye kanıma daha fazla karıştığını hissediyordum. Eric'in suratına yayılmış gülümseye baktım, sanki sorduğum soru onu mutlu etmiş, istediği şeyi almış gibiydi. Küçük bir sırıtıştan sonra sesli bir şekilde gülerek elini alnına götürdü. Gözleri yaklaşık birkaç dakikadır kapalıydı. Kafasını geriye atarak gözlerini açtı ve suratındaki gülümseme yerini derin bir sessizliğe bıraktı. Gözlerindeki damarlar belirginleşmişti ve kıpkırmızı olmuşlardı. "Ahh, biliyorsundur Alicia." Elindeki bardağı çoktan bitirdiğini fark ettim. Eric sözlerine devam etmek üzereyken az önceki şarkı hafifçe azalmış başka bir şarkı başlamıştı. "Böyle bir soruyu neden sorduğunu merak ediyorum. Okulda seninle yatmak istemeyen erkek yok ki." Şaşkınlıkla suratına bakarken o alkolün etkisiyle yine kahkahalar atmaya başlamıştı ama söylediklerinden sonra zihnimde asılı duran her şey, bütün hislerim paramparça olmuş gibi hissediyordum. "Eğer seni altına almak istemeyen tek bir kişi olursa gel ve yüzüme tükür olur mu?" Gözlerimde biriken damlaları tutmaya çalıştım. "Sırf bu yüzden mi benimle gelmek istedin? Bu bardak onun için miydi?" Kenara koyduğum bardağı alarak ona gösterdim. Gözlerini açarak kafa salladı ve sonra yorgun bir şekilde inledi. Hiçbir şey yapmadım, sadece bardağı eline tutuşturdum ve önüme dönerek duvarı izlemeye başladım. Hani bazen tüm gün boyunca içinize bir rahatsızlık oturduğu olurdu ya, ya da bazen o gün hiçbir şey yolunda gitmiyormuş gibi hissedersiniz. İşte ben şu an tam olarak öyle hissediyordum. Bu lanet partiye tam bir saat önce geldim ve etrafımdaki herkes o kadar neşeliydi ki, bu kadar enerjiyi nereden bulduklarını bilmiyordum ama sanki tüm vücudum kötü bir enerji dalgası ile sarılı halde gibi hissediyorum. Hani çizgi filmlerde bulut sadece bir karakterin üzerine gider ve sadece onun üzerine yağmur yağdırırdı ya hani, işte ben o buluttaki şimşekleri beynimin içinde hissediyordum ve emin olduğum tek şey bu partiyi bir an önce terk etmem gerektiğiydi. Ama edemedim. Beynimin idrak edemediği şeyler oldu o gün ve ben o günden sonra hiç bir daha eskisi gibi olamadım. Sadece ben değil hiç kimse olamadı. Gözlerimi diktiğim duvar dönüyormuş gibi hissettiğimde gürültülü bir şimşek daha çaktı ve o am bir şeyler oldu. Etrafımdaki herkes sanki bir anda donmuş ve herkesin gözleri cansız bir şekilde ileriye bakıyormuş gibi açıldı. Koltuktan kalkarak etrafıma baktım, bir kişi bile kıpırdamıyor herkes sanki mağazalarda duran cansız mankenler gibi duruyordu. Salonun en sonunda bulunan devasa ekran cızırtılı bir şekilde açıldı. Birkaç saniye karıncalı bir görüntü izledikten sonra ekranda beliren sahte hatlardan oluşan hologramsı kadın konuşmaya başladı. "Size iyi bir yıl yaşatmış olmayı diliyoruz. Umarım son zamanlarınızı bolca eğlence ile geçirmişsinizdir. Yeni yıl için heyecanlı olduğunuzu biliyoruz ama deneylerin birinci aşaması başarısızlık ile sonuçlandı, bunun için sizden özür dileriz." Duyduklarımı anlamlandırmaya çalışırken dışarıdaki hava gitgide kötüleşmeye başlamıştı, şimşekler o kadar artmıştı ki gökyüzü koca bir disko topu gibi yanıp sönüyordu. "Euphoria bundan otuz yıl önce başlayan bir projeydi ve ileride çıkacak olan salgın ve kıtlıkları savuşturmak, doğal afetlerden meydana gelecek olan yıkımları önlemek amacıyla planlandı. Fakat amacımıza ulaşmak için halkın içinde büyüyüp gelişen ve hayatlarını sürdüren üstün zekalı denekleri ayrıştırmamız gerekiyordu. Bu yüzden neredeyse yok olan insan ırkından belirli kişiler seçilerek yıllar boyunca belirli simülasyonlara sokuldu ve deneklerin hareketleri uzman kişiler tarafından incelenmeye alındı. Fakat ulaştığımız veriler deneklerin tam olarak analiz edilemediği ve onları incelemenin böyle şartlar altında imkansız olduğuydu. Büyük konsey birinci aşamanın başarısız olduğuna karar verdikten sonra, yani bundan tam olarak bir yıl önce ikinci aşama için hazırlıklar yapıldı ve beklenmeye başlandı." Beynim tam olarak anlamıyordu, hücrelerim sanki can çekişircesine acıyor, her zerrem yorgunluktan bayılmaya başlıyordu. Bacaklarımın güçsüz bir şekilde titrediğini hissettiğimde bir yere tutundum. Bunun bir kamera şakası olduğu gerçeğini kabullenmeliydim, bu bir palavraydı veya bana saçma sapan masalar anlatan birkaç şakacı olmalıydı. "Şu an inanmakta zorluk yaşadığınızı biliyoruz fakat proje Euphoria ona tanınan zamanı bundan bir dakika önce doldurdu. Büyük konsey projenin ikinci kısmına geçilmesini istenen duyuruyu yayınladı. Hologramlar siliniyor, bundan itibaren her mıntıkada hayatta kalan tek kişi korunma şansına sahip olacak. Uygun denekleri bulmak için sadece üç ayımız var. Gerekli talimatlar deneklere her dakika bildirilecek. Eğer şanslıysanız bir gün yüz yüze gelebileceğimize inanıyoruz.
Bol şans.
"Bu sözlerden sonra bir şey fark ettim.
Salon soğumaya başlamıştı.
Ve koca salonda ben yapayalnızdım.