Hülya, ben ve Emre… Ayrılmaz üçlü. Çocukluktan üniversite sıralarına uzanan dostluğumuzu cümle âlem bilirdi.
Bizi tanıyan herkes ne kadar yakın arkadaş olduğumuzu söylerdi. Emre ve benim aşkım ise, Emre’nin annesi hariç herkesin takdir ettiği türdendi.
Emre’nin annesi oğluna beni layık görmüyordu. Belki haklıydı; çok yakışıklı, çalışkan, saygılı… Tanıyan herkesin kıskanarak baktığı, benim aşkımdan deli olduğum Emre.
Her sabah olduğu gibi, yine otobüs saatine son dakika kala evden çıktığım için koşuyordum.
Kendimi de tanıtayım: Ben Asya. Annem “Al Yazmalım” filmi hastası olduğu için ismimi oradan almışım.
Çocukluğumdan beri kilo problemim var. Balık etli değil, obez olma yolunda ilerliyorum ama şu an hiç umurumda değil. Hayatımın en mutlu dönemindeyim.
Seviyorum, seviliyorum. Okulda başarılıyım. Kayınvalidem hariç herkesin çok sevdiği bir insanım.
Emre, “Senin gözlerin yeter, takma bu kadar kiloyu. Ben seni her hâlinle seviyorum.” dedikçe tatlı yemek daha zevkli oluyordu.
Birkaç kez diyet yapmayı denemiştim (yok yok, milyon kez!) ama irademe hâkim olamamış, haftası dolmadan daha çok yemeye başlamıştım.
Hayat dolu bir insan olarak bilinirdim. Yüzümdeki gülümseme hiç silinmezdi; sinirlenmem için kafama meteor falan düşmesi lazımdı.
Babam bir fabrikada usta başı, annem de kadınların yemiş dizdiği fabrikaya sezonluk olarak giderdi.
Sakin bir hayatımız vardı. Zaten çocukları olmamış; annem bana hamileyken dokuz ay yatmış.
Bu yüzden bütün aile üzerime titrerdi. Tek çocuk olmanın en kötü yanı buydu galiba; yoksa hiç şikâyetim yoktu.
Çocukluktan arkadaşım Hülya, kardeşim gibiydi.
Otobüsün durağa yaklaştığını görünce daha hızlı koştum. Hülya ve Emre, yetişmem için yavaş hareketlerle bindiler.
Son anda yetişip kartımı okuttum. Emre hemen yanıma yaklaşıp alnımda biriken teri sildi.
“Aşk yumakları, arkaya doğru gidelim.” diyen Hülya’ya “Kıskanma, bir gün sen de aşkı bulacaksın.” diye takılıp arkaya doğru ilerledik.
Bugün daha çok koşmuştum. “Bizimle koşmaya gel diyorum.” diye Emre bir kez daha spor yapmayı teklif etti.
“Çok sağ ol canım, ben böyle iyiyim.” dedim ama içten içe Hülya ve Emre’yi kıskanıyordum.
İkisi de Spor Bilimleri Fakültesi’nde okuyordu; ben ise Mimarlık’ta.
Ders saatlerimiz uymasa da her zaman birbirimizi beklerdik.
Kampüse yakın bir yerde inip kahvaltılık almaya karar verdik. Küçük bir dükkân… Harika boyozlar, börekler.
Hemen kendime üç tane boyoz aldım. “Burasının bombası harika, size de alayım mı?” diye sordum.
“Bizim parkur var, sadece simit yeter.” dediler.
Kendimi obur gibi hissettim ama onların seçimi deyip aldıklarımı ödedim.
Bir tanesini peçeteye sarıp elimde ısırarak yürümeye başladım.
Karşıdan iki tane kız geliyordu, gözlerini ayırmadan Emre’ye bakıyorlardı. Gözlerimi dikip onlara sinirle baktım.
Kızlar tam beni geçince, “Fil gibi olmuş, biz de yiyecek kaçalım.” dediklerini duydum.
Ama yanımda sohbet eden Emre ve Hülya hiçbir şey anlamamıştı. Utanmamak için yürümeye devam ettim.
Hülya ve Emre sürekli antrenmandan, yeni dekandan, disiplinli olduğundan, bu sene millilerin bizim okuldan çıkacağından konuşuyordu.
Benim hiç alakamın olmadığı şeyler…
Az önceki kızlardan sonra “Zayıflamam gerek.” diye düşünüp boyozumdan koca bir ısırık daha aldım.
Bir yerden yiyip bir yerden plan yapıyordum…
Hülya’nın beni dürtmesiyle kendime geldim.
“Canım, bizi duymuyor musun?”
“Duymadım canım, bir şey mi oldu?”
“Aman Asya, bir saattir konuşuyoruz. Bu ay sonu bütün ekipçe bir gezi planımız var. Sen de bizimle gel diyoruz. Bütün sınıf geliyor neredeyse. Ne dersin?”
“Sizin ekip olarak bir planınız var ve bana şimdi söylüyorsunuz? Bir de ‘gelir misin’ diye soruyorsunuz? Doğru mu anladım?” dedim, sinirimi belli ederek.
Normalde bana sormadan adım atmayan sevgilim şehir dışına gidiyordu ve bütün planı yapıp beni davet etmek aklına yeni gelmişti.
Fakülteye kadar her şey anlık gelişmişti. Hiç aklımda yoktu.
Hülya, “Hocalar çok ısrar ediyor.” deyince karar verdiklerini söyledi ama inat edip konuşmadım.
Zaten gidecek durumda değildim.
Daha akşam, babam “Bu ay durumumuz sıkışık, dikkatli harcamalıyız.” diye konuşurken istemeden duymuştum.
Gezi için para isteyip onları zor durumda bırakmak istemiyordum.
“Benim dersim başlamak üzere.” deyip hiçbir şey demeden yürüdüm.
Arkamdan Hülya’nın “Amma büyüttü, sanki onsuz gitmek istiyoruz.” dediğini duydum.
Emre’nin arkamdan gelmesini bekledim ama gelmedi. Amfiye girmiştim, kimse yoktu.
İçime bir sıkıntı çöktü. Sabah hiçbir şey yokken şimdi sanki aramızda uçurum açılmıştı.
Hâlâ kendimi haklı görüyordum.
Bu planı daha önce anlatmamaları beni dışlanmış gibi hissettirmişti.
Ders başladı, bitti ama hiçbir şey anlamadım. Tam çıkışa yönelmiştim ki, sürekli kilomla dalga geçen Esra:
“Bizim minik biraz daha mı genişlemiş? Koca koridorda yan yan gidiyor.” deyip kahkaha attı.
Zaten canım sıkkındı, tepki vermedim.
O sırada Tolga, “Kaşar gibi eriyip koridordan akmaktan iyidir.” dedi.
Kafamı çevirdim. Beni mi korumuştu şimdi?
Normalde hiç kimseyle konuşmayan, sınıfımızın ağır abisi benim için kızlarla laf dalaşına giriyordu.
Yüzüne teşekkür eder gibi baktım ama Esra durmadı:
“Hayırdır Tolga, bu ayıcıkla ne işin olur? Ve söylediğin hiç kibar değil.”
Tolga, arka sıralardan kalkıp yavaş adımlarla Esra’ya yaklaştı:
“Sana harcanan zamana yazık ama anlaman için ilk ve son kez söylüyorum… Bir daha Asya için böyle konuştuğunu duyarsam ben de konuşurum.” dedi ve arkasına bakmadan çıktı gitti.
Bu neydi şimdi? Üç yıldır yapmadıkları kalmamıştı; her fırsatta beni yerin dibine sokmuşlardı. Ama Tolga hiç oralı bile olmazdı.
Bugün gerçekten tuhaf bir gündü.
Çıkışta Hülya ve Emre beni bekliyordu. Emre hemen yanıma gelip sarıldı.
“Benim sevgilim bana sinirlenmiş mi? Gel, seni harika bir yere götüreceğim.” deyip yanağımdan öptü.
“Daha affetmedim seni.” dedim.
“Affedersin.” deyip elimi tuttu.
Karşıya baktığımda, sert bir ifadeyle bana bakan Tolga’yı gördüm.
Baktığımı fark edince hemen arkadaşına dönüp sohbet etmeye başladı.
Biz de çıkıp çok sevdiğim tatlıcıya gittik.
Bol tahinli cevizli ekmek kadayıfı söyledim.
Bugün beni mutluluktan uçuracak şey birazdan midemde olacaktı.
Tatlılar geldi. Yemeğe başladık.
Emre, “Sevgilim, beni affettin değil mi? Gerçekten aklımdan çıkmış. Hadi sen de bizimle gel. İki gün var, rahatça hazırlanırız.” dedi.
“Affettim sevgilim, sana nasıl kızarım? Ama bensiz plan yapmanız canımı sıktı.” dedim.
Hülya hemen atladı:
“Yok plan falan gerçekten yoktu. Sabah birden ‘olur, gidelim’ deyince ben bile şaşırdım. Gel lütfen.” diyerek kendi tatlısından bir kaşık uzattı.
“Sütlü tatlı yiyip ağzımın tadını bozamam.” dedim.
Emre saçımı geriye ittirdi. “Bir insan bu kadar güzel mi olur?” dedi.
“Nerede o güzel? Ben göremiyorum.” diyen sesin sahibine baktım.
Emre: “Anne, sen ne arıyorsun burada?” dedi şaşkınca.
“Niye? Nerede olacağımı sana mı soracağım?” diye tersledi.
Kendime gelip “Merhaba Makbule teyze, buyurun gelin tatlı yiyelim.” dedim.
“Ye kızım ye…” deyip Hülya’ya döndü.
“Sen nasılsın güzel kızım?” diye sordu. Yüzünde tatlı bir gülümseme…
Allah’ım, bugün kabul günüm galiba!
Sevişiyor falan olsam, “cenabet çıktım” diyeceğim…
Rüya mı gördüm acaba? Ama kimseyle sevişmedim ki, nasıl olduğunu nereden bileyim, diye kendi kendime hesap yapıyordum.
Bu arada Makbule teyze ve Hülya bayağı sohbet ediyordu.
Bu kadının garezi banaydı.
Emre, dudaklarımı yediğimi fark etmiş olacak ki “Boşver.” der gibi elimi tuttu.
Makbule teyze bana dönüp,
“Böyle güzel bir arkadaşın olduğu için çok şanslısın. Sen de bu kıza bakıp biraz az mı yesen?” demez mi!
Emre: “Anne, yeter ama! Kalbini kıracaksın. Bu yaptığın hakaret. Sadece sevgilime değil, bana da.” dedi.
Ama Makbule teyze hiç duymamış gibi,
“Bu kız otuz demeden inme iner. Bu kiloyla kısırdır zaten.” deyince…
Artık ağlamama engel olamadım.
Bıkmıştım. Herkes kilomla alay ederdi ama sevgilimin annesinden böyle sözler…
Hiç bu kadar küçük düştüğümü hatırlamıyorum.
Çantamı aldığım gibi dışarı koştum.
Arkamdan Emre’nin annesine bağırdığını duyuyordum.
Ama Hülya’nın bu sözlere hiç tepki vermemiş olması beni daha fazla yaralamıştı.
Ağlaya ağlaya eve kadar gittim.
O kadar çok ağladım ki gözlerim puslu görüyordu.
Otobüste birkaç kişi bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordu.
Onlar sorunca daha çok ağladım.
Sonra kimse konuşmaya cesaret edemedi.
Eve girdiğimde annem babam daha gelmemişti.
Bu benim için büyük bir şanstı.
Kimseye bugün yaşadığımı anlatmazdım; anlatsam daha çok üzülülürlerdi.
Aynanın karşısına geçtim.
Kıyafetlerimi çıkarıp kendime baktım.
Gerçekten göbeğim önümde sallanıyordu. Meme ve midem bir bütündü.
Üstten baktığımda ayaklarımı bile göremiyordum.
Sırtımda katlar vardı.
Kollarım kalın, bacaklarım birbirine sürtüyordu.
Ama dış görünüş bu kadar önemli miydi?
Kendimden nefret ettim.
Görüntümden nefret ettim.
Zayıf insanlardan nefret ettim.
Telefonuma gelen hiçbir mesaja, aramaya bakmadım.
Pijamamı giyip yatağa girdim.
Annemler eve dönmeden uyumam lazımdı.
Yoksa bu günü açıklamam imkânsızdı.
Ağlayarak uykuya daldım.
Annem gelip “Kızım, yemek hazır. Hadi gel.” dedi.
“Kendimi iyi hissetmiyorum, beni beklemeyin.” dedim.
Annem ve babam sırayla gelip “Ateşin mi var? Neden bu saatte yattın?” diye sordular ama “Çok yorgunum.” demekle yetindim.
⸻
Sabah otobüse yetişmek için hızlıca yürüyordum.
Durağa varmak üzereyken otobüs geldi.
Emre ve Hülya arkalarına bile bakmadan otobüse binip gittiler.
Yetişmek için koşmadım.
Yürüyemedim bile.
Emre beni beklemeden kesinlikle gitmezdi.
Ne oluyordu böyle?
Hayatım tepetaklak olmuş gibiydi.
Annesi, Emre’yi beni terk etmesi için ikna mı etmişti?
Acaba benden sıkılmış mıydı?
Hülya neden aramamıştı?
Aklımdaki sorularla taksiye bindim.
Kampüse onlardan önce vardım, kapıda bekledim.
Beni görünce ne tepki verecekler, merak ediyordum.
Yine sohbet ederek girdiler.
Beni ilk fark eden Hülya oldu:
“Asya, sen ne zaman geldin?” diye garip bir soru sordu.
Emre hemen yanıma gelip sarıldı:
“Sevgilim, cevap vermeyince bugün gelmezsin sandım. Ondan aramadım. Nasılsın?”
Sorgular gözlerle baktım ona.
İlk kez sözleri inandırıcı gelmiyordu.
Ben Emre’nin yüzüne bakarken Hülya konuştu:
“Canım, dün senin kadar üzüldük. Emre annesiyle kavga etti. Evine gelmek istedim ama seni daha çok üzmek istemedim.”
Sanırım sinirimden bugün kimse inandırıcı gelmiyordu bana.
“Dersim var, sonra görüşürüz.” deyip yanlarından ayrıldım.