bölüm 2

994 Words
Bazen zihnimizde verdiğimiz kayıpları ruhumuzda yaşatırız lakin gerçekliğinden her daim şüphe duyarız. Verdiğim kayıplar boğazıma dayanmış, intihar ipimin takılı olduğu boynum kızarmış , ayaklarım ise boşluğa yuvarlanmıştı. Tedirginliğin göz dolduran yanılsaması beni içine hapsederken derince yutkundum. Etrafımızı çevreleyen adamlar kollarımıza girmiş tüm ikazlarımıza rağmen bizi bir paçavra gibi görkemli eve sürüklemişlerdi. Şu an hissettiğim saf korkuydu. Kahretsin ne yapacaktık? Yaka paça getirildiğimiz evi incelemek istesem de korku daha ağır bastığından tedirgince İlkiz’e bakmakla yetindim. İlkiz telaşla dudağını ısırıyor büyük ihtimalle Barlas ile aynı evde olmanın ve birazdan onunla tanışacak olmanın verdiği etkiyle soğuk terler akıtmaya başlamıştı. Benimde ondan aşağı kalır yanım yoktu. Acaba bizi öldürürler miydi? Ne ara bağlandığını çözemediğim kollarım ile lüks koltuklardan birine çöreklenmişken yutkunarak ecelimi bekliyordum. Ve geldi de. İri cüssesiyle içeri giren Barlas ile elim ayağıma dolaştı desem yeriydi. O kadar korkutucu bakıyordu ki kahverengi gözlerinden akan soğukluğun haddi hesabı yoktu. 1.70 boyunda olmama rağmen ayağa kalksam çenesine anca gelirdim sanırım. Boyu fazlasıyla uzunken kaslı gövdesi onu bodyguard gibi gösteriyordu. Adım kadar emindim ki kolunun altına girsem çocuk gibi kalırdım. Yavaş adımlarla geldi ve tam karşımızdaki tekli koltuğa oturdu. Etrafımızdaki adamları el işaretiyle çıkışa yönlendirirken gözleri pür dikkat üzerimizdeydi. Birkaç saniye her iki tarafta sustuğunda ilk konuşan o olmuştu. İlkiz ise o sıralarda baygınlık ile gerçek dünya arasında mekik dokuyor gibi gözüküyordu. “Neden evi gözetliyordunuz?” Sert, donuk ve tehlike barındıran sesi içimi titretmiş boğazımı düğüm düğüm yapmıştı. Yutkundum. İlkiz’e bakıp ‘söyleyeyim mi?’ Adlı bir bakış attığımda gözleriyle bana adeta söylememem için yalvarıyordu. Sıkkın bir nefesi dışarı koy verip olduğum yerde dikleştim. Korkudan bayılma noktasına gelmiş olsam da sakin gözükmek için üstün bir çaba sarf ettim. “Ş-şey...” tabi bu çaba ağzımı açana kadar sürmüştü. Jilet atılmış gibi duran sol kaşı havalandı. “Ney?” O konuştuğu zaman kendimi baskı altında hissederek konuşamıyordum. Biraz susmayı denese fena olmayacaktı. Tabi benim bir yerlerim sus demeye yemiyordu. Acilen bir yalan bulmalıydım. Buldum da . Ama bu yalanın neler getireceğini hiçbir şekilde bilmiyordum. “B-ben Zehir’i görmek istemiştim. “ mırıldanışım havada yayılırken onun kulaklarına ulaştı kısa saniyeler içerisinde. Bu sefer kaşı kalkmak yerine çatıldı. “Neden?” Güzel soru neden? “Çünkü onu s-seviyorum ve sadece bir kere görmek istemiştim.” Kahretsin seviyorum mu? Başka uyduracak yalan bulamamış mıydım? Bu sırada içimden İlkiz’e sövmeden de edemiyordum ki yüzündeki rahatlamadan bu durumdan memnun olmuş ifadesine bakılırsa buradan sağ çıkınca onu öldürmem için yeterli sebepleri elde etmiş olmuştum. Barlas suratıma boş boş bakarken ben kızaran yanaklarım ile ona baktım. Yalan söylediğimi belli etmemem gerekiyordu. Bunun için de ilk defa okuduğum bölüm işe yarayacaktı. Oyunculuk! “İnanmalı mıyım?” Önüme düşen saç tutamını saçımın arkasına sıkıştırarak, “Yalan söylemem için bir sebep yok.” Var. Daha adından başka hiçbir şey görmediğim adamı seviyorum demiştim, harika! Yüzünü bile görmemiştim! İstediğim kimliğe bürünmek benim için zor değildi. Ancak şu an fazlasıyla korktuğumdan pürüzlük çıkabilirdi, emin değildim. “Nerede gördün de sevdin bakalım?” Anladığım kadarıyla işkillenmişti. Zihnimi zorlayarak onu yandan da olsa gördüğüm bir anı hatırlamaya çalıştım ve son anda hatırladığım şeyle bakışlarımı Barlas’a çevirdim. “3 ay önce bizim kampüsün karşısındaki canlı müzik yapılan yere girerken gördüm. O an sadece etkilendiğimi düşündüm ancak her okula geldiğimde gözüm o kafeye kayıyor ve onu arıyordu. Son çare olarak ilk defa buraya geldim ancak gördüğün gibi elime yüzüme bulaştırdım. Oysa tek amacım onu görüp gitmekti.” Dolan gözlerimi kırpıştırıp burnumu hafif çekerek gözlerimi tavan kaldırdım ve gelen göz yaşlarını geri gönderdim. Pekâlâ, oyunculuk konusunda şu an gayet iyiydim. Hâlâ daha çatık olan kaşlarıyla beni onayladı. “Göreceksin, hiç merak etme.” Gözlerinden geçen şeytani pırıltı titreyen bacaklarımı daha da titretmişti. “N-ne zaman?” Sesimi korkmaktan çok heyecanlı tutmaya çalışmıştım. Umarım başarılı olmuşumdur. “Bu akşam.” Akşam mı? Lanet olsun bizi salmayacak mıydı? Ben aileme ne diyecektim? Babam evden korumam olmadan çıktığımı öğrenirse beni gebertirdi. “Ailem endişelenir, lütfen bizi bırakın.” Telaşla yerimden doğrulduğumda tehlikeli bakışlarının odağına beni almış ve hiç beklemediğim anda ayağa kalkarak dev gibi boyuyla karşıma dikilmişti. Üzerinden yayılan parfüm kokusu bir an burnumu sızlatmış olsa da şu an daha önemli bir iş ile meşgul olduğumdan üzerinde durmadım. Tahmin ettiğim gibi çenesine geliyordum. Savunma sanatı yaparken öğrendiğim hareketleri uygulayayım desem katiyen işlemezdi. Dediğim gibi dev gibiydi. Omuzlarımdan beni geriye ittiğinde kalktığım tekli koltuğa tekrar oturmak zorunda kaldım. Korku dolu bal rengi gözlerimi onun donuk kahverengi gözlerine sabitledim. Üzerime doğru eğilip kollarını iki yanımdan açarak koltuğun kenarlarına koydu ve beni kafesledi. “Bak velet, sinirimi bozmaya başladın. O güzel çeneni kapa ve bekle. Aksi takdirde bu kadar anlayışlı olmam.” Dedi ve geldiğinden beri hiç konuşmayan İlkiz’e dönüp bir süre baktı. “Arkadaşın gibi uslu ol.” Bana hitaben konuşup İlkiz’e bakıyor olması biraz garip olsa da umursamadım. Birazdan tuvalete gidip altıma kaçırdım mı diye bakmam muhtemeldi. Tanrım azrail gibi karşımda dikiliyordu nasıl korkmayacaktım! Üzerimden geri çekilip, “Ailene mesaj at, geç geleceğine dair.” Bu cümle içime adeta su serpmişti. Heyecanla telefonu elime alıp babamın numarasına tıkladıktan sonra İlkiz ile olduğuma dair bir mesaj attım. İlkiz’in moralinin bozuk olduğunu ve kötü bir süreçten geçtiğiyle ilgili bir şeyler zırvaladığımda mesajı atmadan önce Barlas attığım mesajı okumuştu. Telefonla işim bittiğinde telefonu elimden alıp ortadaki cam sehpaya bıraktı ve mini bar tarzı yere yürüyüp içki aldıktan sonra gözden kayboldu. Gitmesi ile rahatlamış ve İlkiz’e dönmüştüm. “Sanırım altıma ettim.” İlkiz’in bu cümlesine başka zaman gülebilirdim ama şuan küt küt atan kalbim bana yardımcı olmuyordu. “Senin lanet işlerin yüzünden düştüğüm duruma bak!” Sinirle sarf ettiğim cümleye karşı mahcupça baktı yüzüme. “Üzgünüm, böyle olsun istemedim. Beni küçük düşürmediğin için sana minnettarım Venüs. İnan bana bu konu benim için çok önemliydi, biliyorsun.” Çatılan kaşlarımı gevşettim. Bu herifin neresine aşık olduğunu bilmesem de onun kararlarına saygı duyardım ki çoğu zaman babamın gazabından onun sayesinde kurtulmuştum. “Her neyse, bir şekilde buradan çıkmamız lazım.” “Yolculuk mu var hanımlar? Daha yeni gelmiştiniz.” Kafam ani bir hızla kapıya çevrildi ve gördüğüm görüntüyle adeta yerime mıhlandım. Zehir Şah tam karşımda duruyordu ve o, Acayip yakışıklıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD