Bölüm 1

2005 Words
     JULIA      1 Mayıs 2016 Pazar, Saat 22:10      Berbat bir günün sonunda çatıdaydım...      Tabi ki amacım kendimi aşağı atmak değildi. Sadece biraz yalnız kalıp, düşünmek istiyordum. Ne zaman çıkmazda olduğumu düşünsem, nefes alamadığımı hissetsem kendimi hep çatıda bulurdum. Bu bir çeşit terapiydi benim için. Eski bir alışkanlıktı. Gözlerimi kapatıp rüzgarı tenimde hissettim.      "Şu anda sakinleşmem şart! Sakinleşip, hemen bir çıkış yolu bulmam lazım!!" dedim kendi kendime.      Küçük yaşta annemi ve babamı trafik kazasında kaybettikten sonra hayatım tepetaklak olmuştu. Onlar öldükten sonra güçsüzlüğün ne demek olduğunu çok acı bir şekilde öğrendim ve o zamanlar en büyük hayalim büyüyüp ''güçlü olmak'' olmuştu. Çocukluk işte... Gücün o zamanlar sadece fiziksel bir şey olduğunu düşünüyordum. Büyünce kimse bana dokunamaz canımı acıtamaz sanıyordum. Yaşım büyüdükçe anladım ki hayatta ki en büyük yaralar ruhumuzda açılan yaralarmış. Zamanla hayat, aklın ve ruhun gücünün her şeyden üstün olduğunu öğretti.       Ne zaman güçsüz hissetsem rüzgara koştum. Rüzgar beni sarıp sarmaladıkça, annemi hissettim, rahatladım... Tenimi kucaklayan her esintide yenilenip, güçlendim. Şimdi de o yüzden burdayım.       Birden kapı sesini duyunca daldığım düşüncelerden sıyrılıp yerimden sıçradım ve kapıya baktım. Elinde mum yakılmış bir brovniyle Kemal gelmişti.     "Doğru ya bugün benim doğum günümdü. Ah! Ne doğum günüydü ama!" diye düşündüm. Acı bir kahkaha yükseldi içimden. Kemal beni gördüğünde endişeyle yanıma koştu.      "Güzelim ne oldu neden ağlıyorsun?" derken sıkıca sarıldı.      Ağlıyor muydum ki? Elimi yüzüme götürdüm, gerçekten de gözümden yaşlar süzülüyordu. Kemal'in sarılması geriye kalan son gücümü de benden almıştı sanki...       Akacak gözyaşım kalmayana kadar ağladım.       Kemal'le Yeditepe Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girebilmek için Antalya'dan İstanbul'a ilk gelişimde tanıştık. Sınav çıkışında bir kediye araba çarptığını gördüm. Koşarak yanına gittiğimde o kadar yavaş nefes alıyordu ki ölmeden onu veterinere yetiştiremeyeceğimden çok korktum. İstanbul'un hiç bir yerini bilmediğim için elimde kedi ile ordan oraya koşturup yardım isterken, Kemal ile tanıştım. O gün Kemal'in yardımı ile kediyi tedavi ettirmek için bir veteriner bulduk. Veteriner çok uğraşsa da kediyi kurtaramadı. O günde bugün olduğu gibi ağlamam bitene kadar sessizce yanımda kaldı ve başımı okşadı.      Ben hazır olana kadar asla bir şey sormaz ve sessizce yanımda kalıp sadece bekler. Çünkü bilir ki anlatmak istersem zaten onun sormasına gerek olmadan anlatırım.       Kemal'le biz böyleyizdir. Ne zaman susup ne zaman konuşacağımızı bilir, birbirimizi zorlamadan anlarız.      İkimizde sınavı derece ile kazandık ve dört sene iç mimarlık bölümünde burslu okuduk. Şimdi ise son sınavlarımızı başarı ile vermenin mutluluğunu yaşarken resmi olarak mezun olmayı bekliyoruz. Mezuniyet törenimize de çok az kaldı.       Tanıştığımız günden beri bu koca şehirde onun sayesinde hiç yalnız hissetmedim. Kumral, uzun boylu, yakışıklı bir çocuk fakat; ne o ne de ben asla birbirimize karşı en ufacık bir şey hissetmedik. Benim için her zaman dürüst, sevecen, güvenilir bir dost oldu.  Gözyaşlarım tükendiğinde yorgun gözlerle Kemal'e baktım. Endişeli gözlerle bana bakıyordu. Onu daha fazla endişelendirmemek için kendimi konuşmaya zorladım.      "Berk beni aldatıyormuş." dedim sessiz bir fısıltı ile.       Kemal'e baktığımda gözlerinden ateş çıkıyordu. O böyleydi işte benden bir yaş küçük olsa da bana abilik yapmaya bayılırdı.      Berk benim üç aydır nişanlımdı. Mezun olduktan sonra evlenecektik. Aynı üniversiteye gidiyorduk fakat o mimarlık öğrencisiydi. Okulun 1. senesinde ortak olarak tarih dersi aldık. O zamandan beri de sürekli beni takip etti. Her yerde karşıma çıktı. Sürekli teklifte bulundu ama ben hayatımı çok zor geçindiren okumak için bursunu kaybetmemesi gereken biri olduğum için; aşkmış meşkmiş hep kendimi böyle şeylerden uzak tuttum. Sadece okuluma odaklanıp hayatta kalmak için didindim durdum. Okul dışında kalan her dakikam da ya ek işte ya da ders çalıştım.       Hayatımda sahip olduğum sadece üç insan vardı. Daha fazlasına da ne yerim, ne zamanım, ne de ihtiyacım vardı.      Berk yakışıklı bir çocuktu. Bütün kızlar onunla birlikte olmak isterlerdi. Başta beni de sevgili listesine eklemek istediğini düşündüm. O kadar ısrarcı ve o kadar inatçıydı ki zamanla beni gerçekten sevdiğine ve bana değer verdiğine inanmaya başladım. Ne yalan söyleyeyim bu kadar uzun süren ilgisi de hoşuma gitmişti. Üç buçuk sene onu yok saydıktan sonra bir gün bana evlenme teklif ettiğinde ciddi olduğunu düşünüp teklifini kabul ettim.      Ben ona aşık değildim. Başta ilgisi hoşuma gitse de ne kadar uğraşsam da olamadım. Zaten aşk bana lükstü. Hayatımın sonuna kadar beraber olmak istediğim adamda ise aradığım tek şey ise güvendi. Onu da Berk'te bulduğumu düşünmüştüm. Bana gerçekten değer verdiğini düşünüp ona güvenmiştim. İlgisi iyi geliyordu. Küçüklüğümden beri dikkat çekici bir kız olduğumu biliyordum. Annemden aldığım kızıl saçlarım ve gri-mavi gözlerimle her zaman dikkat çekmişimdir. Ama onun beni sadece görüntümden dolayı istemediğini düşünmüştüm. Hem kim üç buçuk sene peşinden koştuğu kızla görüntüsünden dolayı evlenirdi ki? Meğerse sadece hırsmış. Her şeyi elde etmeyi başaran Berk Bey'imiz sert kayaya çarpınca elde edene kadar her şeyi denedi, elde ettiğinde ise aldatmakta bir sakınca görmedi.      Evliliği bu kadar basit görmesini aklım almıyor!!! Beynimde yankılanıp duruyordu bu cümle.      Aslında bu berbat durum yanında bir rahatlamayı da getirmişti. Kendimi aralarında hiç rahat hissedemediğim bir çevresi vardı. Gerçi Berk'in yanında da kendimi rahat hissettiğim pek söylenemezdi. Bana karşı ilgisini her göstermeye çalıştığında sanırım ona yaklaşamadığımı hissettiği için bir süre sonra oda sabrını ve anlayışını kaybetti.       Sadece evli olmaya ihtiyacım vardı şu an Can için... Ama Berk'in gerçek yüzünü evlenmeden önce gördüğüm içinde mutluyum. Off! Kafam çok karışık. Keşke annem yanımda olsaydı. O ne yapılacağını bilirdi.      Düşüncelerin arasına dalmışken Kemal' in ''Onu Öldürücem!'' dediğini duydum ve silkelenip Kemal'i sakinleştirmem gerektiğini anladım.      "Boşver. Uğraşmaya değmez. Hem tarih yaklaştıkça kendimi baskı altında hissediyordum ve sanki rahatladım." dedim.       "Senin gözünden akan her damla yaşın hesabını verecek o pislik! NE!? Rahatladın mı?"      Kemal şaşırmış bir şekilde yüzüme baktı.       "Ben o yüzden ağlamıyorum ki. Biliyorsun aşkından ölmüyordum."      "Orası da öyle" dedi dişlerini sıkarak. "Evlenmeden yüzünü görmüş oldun en azından. E neden ağlıyorsun o zaman?"      Hala çok sinirli görünüyordu.      "Bugün bana sürpriz yapacağını söylemişti."      "Evet. PİSLİK! Gerçekten de sürpriz yapmış. Ne sürpriz ama!" sinirle homurdandı.      O hali çok tatlı geldi ve elimde olmadan gülümsedim.        "NE!? Hadi anlat, merak ediyorum."      "Bugün sabah beni erkenden aldı. Arkadaşının ailesinin bir çiftliği varmış oraya götürdü. Kahvaltı yaptık. Arkadaşları da vardı. Ata bindi herkes. Ben de binecektim yanlarına giderken bir tane çocuk gördüm, küçücük bedeniyle bir sürü poşet almış onu taşımaya çalışıyordu. O kadar çok poşeti küçücük hali ile taşımaya çalışınca tabi ki yere kapaklanması çok uzun sürmedi. O halini görünce içim parçalandı, eline o poşetleri kim verdi diye çok sinirlendim. Yanına koştum hemen kaldırdım. O kadar tatlıydı ki anlatamam. Poşetleri aldım elinden. Neden tek başına taşıdığını sordum. Üvey annesi taşımasını söylemiş. Kollarını görsen o kadar çok morluk vardı ki. Kimin yaptığını sordum. Üvey annesi yapmış. Babasını sordum hemen. O da öleli çok olmamış. Bu kadar küçük ve çaresiz bir varlığa neden kıyılır nasıl kıyılır asla anlayamıyorum. Daha sadece 5 yaşındaymış. O kadar zayıf ve minyon görünüyordu ki daha küçük olduğunu düşünmüştüm." içim sıkılıyordu.      Onunla tanıştığımdan beri minik Can'ın güzel gözleri gözlerimin önündeydi. Kemal beni nefes almadan dinliyordu. Hırıltı gibi de bir ses çıkardı.      "Gittim atlarla ilgilenen seyislerden birine sordum. Çocuğun ailesine nerden ulaşabilirim diye. Bana bir telefon numarası verdiler. Aradım o kadar umursamazdı ki sinirden deliye döndüm. Evlat edinmek istiyorum dedim üvey annesine. Beni ciddiye almadı bile. Yaşımı öğrendiğinde daha sen çocuksun bu yaşında evli bile değilken çocuğun velayetini kim senin almana izin verir sanıyorsun dedi. Dalga geçti resmen benimle. Nişanlıyım yakında evlenicem dedim. Ciddi olduğumu anladığında da hemen işi paraya getirdi. Otuz bin lira ver dedi. Şaka gibi değil mi? "      "Çıldırdın mı sen? Julia sen daha kaç yaşındasın nasıl bir çocuğu evlat edinmek isteyebilirsin?"      "Kemal anlamıyorsun. O çocukta benim gibi. Küçücük omuzlarında öyle büyük yükler taşıyor ki... Ben ona bakarım hem zaten bir senedir kendi alanımda da iş teklifi almaya başladım biliyorsun."      Gözlerini dikip ters ters bakarken, çaresizliğimi anlayınca bakışları sıcacık oldu.       "Bak canım sen her ne kadar çocukluğunda yaşadığın şeyleri anlatmasan da zor şeyler yaşadığını tahmin ediyorum ve anlayabiliyorum. Ama sırf bu yüzden bu yaşında böyle bir sorumluluk alamazsın!"      Sinirle gözlerimi gözlerine diktim. Neyi anladığını zannediyordu ki? Kimse anlayamazdı beni!! Hayat bana en acı hali ile kendini tanıtırken kimse yoktu ki yanımda. Belki biraz Elif anlardı. O da ancak ona anlattığım kadarıyla bilirdi.      "Sen neyi anladığını zannediyorsun? Hiç bir şeyi anlayamazsın! Eğer anlasaydın sadece bana destek olup, ne yapacağımı düşünürken bir fikir verirdin."      Elif'im canım arkadaşım keşke yanımda olsan. Sana o kadar çok ihtiyacım var ki? Ona henüz bir şey diyemedim bile!!!      Elif'im benim ilkokul, ortaokul, lise arkadaşım. Birbirimizden hiç kopmadan, hep beraber geçirdik yıllarımızı. Elif tam bir esmer güzelidir, iri gözleri, uzun kirpikleri ve çıkık çok seksi elmacık kemikleri var. Her zaman dikkat çeken bir güzelliğe sahip oldu. Ergenliğimizde bile ben çirkin ördek yavrusuna benzediğimde o hiç bir zaman çirkin olmamıştı. O benim can yoldaşım.      Elif annesi ile birlikte Antalya da yaşıyor. İkisinin de bende emeği çok büyüktür. Ailelerine beni katmamış olsalardı şu an nerde olurdum düşünmek bile istemiyorum. Lise bittikten sonra evden kaçtığımda bir sene onlarla birlikte yaşadım. Hemen iş bulup para biriktirdim. Bu sürede ise ev için beş kuruş para harcamama bile müsaade etmediler. Müjgan Annem ev için ne zaman bir şey almaya kalksam ''O senin üniversite paran'' diye kızıp para harcatmazdı. Doğru söylemiş. Hiç bilmediğim koca bir şehre üniversite okumak için geldiğimde yeni bir iş bulana kadar gerçekten de çok paraya ihtiyacım oldu. Onlar olmasaydı asla başaramazdım. Para kazanmak için bir sene kaybettiğimden dolayı Elif benden 1 sene önce Akdeniz Üniversitesi Turizm Bölümü'nden mezun oldu. Bir kaç tane sezonluk otellerde çalışsa da şimdilik istediği gibi bir iş bulamadığı için işsizdi.      "Tamam sakin ol." dedi Kemal.      "Sakin falan olamam anlamıyorsun işte. Lütfen Kemal beni yalnız bırakır mısın? Ne yapacağımı düşünüp karar vermem gerekiyor." dediğimde bana baktı.       Git dediğim için üzülmüştü. Kahretsin! Onu üzmek istememiştim ama benim için çok zor ve çok hassas bir konuydu. Bana destek olması gerekiyor du. Bir an önce bir şeyler düşünüp bir çözüm yolu bulmalıydım.      "Tamam canım anlamaya çalışıyorum en azından. Çok zor şeyler yaşamışsın. O çocuk içinde üzüldüm. Gerçekten üzüldüm. Ama elini kolunu sallayarak gidip bir başkasının çocuğunu evlat edinmek istiyorum diyemezsin."      "Neye mal olursa olsun o çocuğu kurtarıcam. O pislik beni aldatmış olmasaydı gidip onu alabilirdim. Otuz bin lira ve evlenecek birini bulmam lazım."      Kemal bana delirmişim gibi bakıyordu.      "Ne!? Bana öyle bakma! Bir yolunu bulmam lazım. Çok ama çok zor bir durumda. Daha hayatının çok başında ve başına gelme ihtimali olan şeyleri ben yaşadım Kemal. Onu bir görsen o kadar güzel bir çocuk ki. Çok zayıf olmasına rağmen kocaman yanakları var. Kocaman gözleri, kıvır kıvır saçları ile o kadar tatlı ki. Bir insan nasıl kıyabilir böyle bir güzelliğe anlamıyorum. Küçücük hali ile ne gibi bir şey yapmış olabilir ki o morlukları haketsin."       Kemal'in bakışları yumuşamıştı.       "Tamam, ben her zaman senin yanındayım ve hiç bir yere gitmiyorum. O çocuğu kurtarmak için bu delice fikirlerinden başka bir yol buluruz biraz düşünelim tamam mı? Sende sakın delice bir şey yapma!" dedi teslim olmuş bir ses tonuyla.      "Teşekkür ederim." diyebildim sadece.       Buna gerçekten ihtiyacım vardı. Yalnız olmadığımı bilmek paha biçilemezdi.      O günün sonunda sanki tüm hayatımı baştan tek bir günde yaşamışım gibi hissediyordum. Anılar birbirini kovalamış, Can'da kendi çocukluğumu hatırlamış, o eski günleri tekrar tekrar yaşamıştım. O benim gibi olmamalıydı. Bir çocuk için bunun ne kadar ağır bir yük olduğunu kendim en acı şekilde yaşayarak öğrenmiştim. Hiç anlamamıştım ama! Bir insan neden kendi öz yeğenine böyle davranır? Ne kadar düşünürsem düşüneyim hiç bir zaman anlayamamıştım. Bir yol bulmalıydım.      Minik Can için bir şeyler yapmalıyım...       Düşüncelerimin arasına gizemli yakışıklı süzüldü. Adını söylememişti. Zaten bende pek sorabilecek durumda değildim. Bir yerden tanıdık gelmişti ama çıkaramadım bir türlü. Bunu düşünmek içinde kendime izin veremem. Daha önemli sıkıntılarım var, benim hep daha önemli sıkıntılarım oldu zaten. Kemal'e bahsedemedim ondan. Hem niye bahsedecektim ki. Bir daha görmeyeceğimden eminim. İçime bir keder çöktü.       Düşünceler arasında kaybolmuşken telefonumun çaldığını duydum, tuş kilidini açıp baktım. Tanımadığım bir numaradan mesaj gelmişti ve mesajı okuduğumda şok oldum. Rüya mı görüyorum? Rüya olmalı!! Yok artık!!       "Kemal beni cimcikle!"        Aağğh!!      "ACITTIN!"      "Sen dedin!"      Ona ters ters bakıp, tekrar mesajımı okumak için döndüm. Tekrar tekrar okuyordum. Kelimelerin anlamını bir türlü kavrayamıyordu beynim sanki.      "Kimden geldi mesaj?"      Kemal'in yanıt beklediğinin farkındaydım ama bir türlü yanıt verebileceğim kelimeler ağzımdan çıkmıyordu. Dilim tutulmuştu sanki.       Tekrar döndüm mesaja.      "Senin bir işe ve bir eşe ihtiyacın var, benim bir iç mimara ve bir eşe ihtiyacım var. Benimle evlenir misin? Yarın sabah sekizde kahvaltı için seni almaya geleceğim detayları görüşürüz. ANDAÇ NESİM"      Ve hafif bir rüzgar esti...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD