"Ne?" dediğimde şaşkınca güldü. Elini saçından geçirip karıştırarak çevreye bakındı. Sanki içinden kendine küfür ediyor gibi bir surat ifadesi vardı. "Şaka yapıyorum." deyince "Oh." dedim.
"Bir an ciddi diyorsun sandım." diyerek güldüm. Kolunu omzuma atarak yürümeye başladık. Sahadan çıktıktan sonra sahile doğru ilerledik. "Evet. Kıskanç biri değilimdir." dedi.
"Hm." dedim.
"Ama seni kıskanmamak da elde değil." Dedikleri kulağımda çınlarken gülümsedim. Gözlerim yüzüne düşerken Toprak da bana bakıyordu.
"Yaa. Çok tatlısın." Ellerimle yanaklarını sıkıp bir o yana bir bu yana sallamaya başladım. Toprak bana şaşkınca bakarken elimi aniden çekerek utanarak güldüm. Kolunun altından çıkarak hızlı hızlı yürümeye başladım.
Akşam olmak üzereydi. Güneş batıyordu ve gökyüzü o kadar güzel görünüyordu ki...Bir filmde izlemiştim. Kız ve erkek günbatımını izledikten sonra hava tamamiyle kararınca denize giriyorlardı. Tam arkamı dönüp Toprak'a günbatımını izleyelim mi diye soracakken arkamda belirdi.
Korkuyla yerimde sıçradım. Elimle kalbimi tutarak, "Korktum." diye mırıldandım.
Toprak bana cevap vermeden, sol elini kaldırarak yüzüme getirdi. Ben ne yapacağını bakar vaziyette elini takip ediyordum. Hiç beklemediğim bir şey yaptı. Eliyle dudaklarımı sıkarak balık haline getirince gözlerimi kocaman araladım.
Ne?!
Bir saniye. Toprak niye yüzüme doğru yaklaşıyordu?
Nefesini yüzümde hissetmemle nefesimi tuttum.
Yüzü yüzüme iyice yaklaşmıştı. Hatta o kadar yakındık ki, vücudum tir tir titriyordu. Tam dudaklarımızın birleşmesine santimler vardı ki, Toprak dudağımı sıyırarak yanağıma ufak bir öpücük kondurdu.
Tuttuğum nefesimi geri verdim. Kalbim resmen çıkacak gibi atıyordu. Bana bakmadı. Bir şey demedi. Sadece elimi tutarak yürümeye başladı. Ben leyla olmuş onun peşinden gidiyordum. Cidden şuan etrafa alık alık baktığımı hissediyordum.
"Kumsala inelim mi?" Sorduğu soruyla kendime gelerek başımı salladım. "Hava çok soğuk değil, üşürsen..." cümlenin devamını dinlemeyerek atıldım. "Beni yine montuna saklarsın." Gülerek başını salladı.
"Evet, saklarım."
Daha fazla konuşmadık. Kumsala inerek, kabuk olmayan bir yere oturduk. Dalgalar birlikte gelip kıyıyı ıslatırken bir süre orayı izledi. Ben ise, onu.
"Bakma bana öyle." dedi. Gülümsedim. "Nasıl bakıyorum ki?" Diye sordum. "Sanki çok değerliymişim gibi."
Repliklerin tanıdık gelmesiyle kıkırdadım ve iyice göğsüne sokuldum. "Zaten öylesin." diye mırıldandım ve aklıma gelen şeyle duraksadım. Kaşlarım hayretle havalanırken başımı kaldırdım. "Sen onu duymuştun değil mi?" diye sorduğumda gülerek kafasını arkaya attı.
Adem elması da bayağı iyiymiş ya. Ama adem elmasının beni kandırmasana izin vermeyecektim. Kaşlarımı çatarak yalancı bir sinirle karnına vurdum. "Güldün mü bari arkamdan?" deyince elimi tutarak kendine çekti. "Güldüm, beni mutlu ettiğin için."
Arkadaşlar şuan resmen ağzım yerinden çıkacakmış gibi sırıtıyorum. Nasıl bir düşüş siz anlayın. Daha fazla uzatmadım. Zaten yeterince utanmıştım.
Ben Toprak'ın boynuna kafamı gömerken gözüm dövmesine takıldı ve kaşlarımı çatarak sordum.
"Dövmenin anlamını hâlâ bilmiyorum?" dediğimde sertçe yutkunduğunu ve nefeslerinin hızlandığını fark etmemle başımı kaldırdım. "Ne oldu?" diye sordum.
"Dövmenin bir anlamı yok, herhangi bir şey." dedi alelacele.
Gerçekten yok muydu?
Boynumdaki dövmeye son kez bakıp gülümseyerek atkıyı doladım. Toprak ile buluşmamızdan iki gün geçmişti ve bugün çocuk parkında buluşacaktık. Ayakkabılarımı giyerek evden çıktım. Biraz yürüdükten sonra parka geldiğimde oturarak beklemeye başladım.
Tam bu sırada aniden gözlerimin önüne ilişen kağıt helva ile kıkırdayarak ayaklandım ve Toprak'a sıkıca sarıldım.
"Nasılsın bakalım?" Diye sordu banka otururken. Bende oturup başımı omzuna yasladım. "İyiyim, sen?"
Başını salladı. Tedirgindi. Bunu görüyordum. Benden bir şeyler sakladığını biliyordum. Oysa bana anlatsa ben onu hiç yargılamadan dinlerdim, bir anne gibi dinlerdim.
Belkide güvenmiyordu.
"Yarın hava güzel olursa sahile inelim mi?" diye sordum ve kağıt helvamdan bir ısırık alıp önüme gelen saçları kulağımın arkasına ittim.
Elini belime sarıp kendine çekti. Bu onun, 'özledim' deme şekliydi. Yada bir şeylerden kaçış...
"Başka bir gün yapsak olur mu?" dedi ve devam etti. "Yarın Akif abi ile biraz işim var."
"Tamam, fark etmez." Gülümsedi. Ben ise yine onun gülümsemesinde kaldım. Dudakları tekrardan yanağımı bulup hafif bir öpücük bırakınca iç çekmemek için kendimi zor tuttum.
"Sende öpsene." diye mırıldandı yavaşça. Gülümserken yan döndüm ve elimle yanağını tutarak, "Öpeyim mi?" dedim çocuksu heyecanla.
"Hıhı." Kıkırdayarak yanağından öptüm ve hemen geri çekilip atkımla yüzümü kapattım. Sessiz parkı onun kahkahası doldururken üşüyen yanaklarım utançtan yine kızarmıştı bile.
Atkımı çekerek işaret ve baş parmağı ile burnumu kıstırıp sağa sola salladı. Ardından gözlerini kocaman açtı ve güldü. Ben yine kaşlarımı çatıp sinirle karnına vurdum. Akşınca beni taklit ediyordu.
"Yapmasana." dedim sinirle. "Ne yapıyorum ki?" Omuz silkerek cevap vermedim. "Yapıyorsun işte bir şeyler."
"Hm?"
'Ya sen beni etkilemeye mi çalışıyorsun?' demek için ağzımı açtım fakat Toprak buna izin vermeyerek sweatshirtimin şapkasını kafama geçirip beni kıstırdı. "Yaa!" diye çığlık atsamda benimle uğraşmaya devam etti.
Mutluyduk.
Belki de şimdilik...