Pandemia

2605 Words
HİKAYEYİ UZUN ZAMANDIR YAZIYORDUM. ELİMDE VARDI VE OKUMANIZ İÇİN BURADA YAYIMLAYAYIM DEDİM. Şimdi gelelim yayınladığım hikayeye. Michele Morrone ilk gördüğüm anda beni etkiledi (Gülcanaşkımın da dediği gibi adam model olarak tam benim tarzım) ve bir süre sonra kafamda bu hikaye oluştu. İlk önce tek bölümlük hikaye olarak tasarladığım hikaye arkadaşlarımın da gazıyla birkaç bölümlük hikaye oldu. Umarım bu hikayem boyunca da beni yalnız bırakmazsınız. Karakterime ismini vermeme izin verdiği için sevgili yazarım Mine Sargın'a sonsuz teşekkürler. Hikaye 08.10.2020 (Vay be 4 sene geçmiş.) tarihinde turuncu platformda yayımlanmıştı. Dedim ki orada kalmasın. Başlama tarihinizi buraya yazarsanız beni mutlu etmiş olursunuz. Keyifli Okumalar! Genç adam açtığı i********: canlı yayınını kapatıp oturduğu koltukta geri yattı. Sıkıntıyla oflayarak yüzünü ovarken çalan telefonu dikkatini çekmişti. Hafif dikleşerek telefonu aldıktan sonra geri yattı. Arayanın kimliğini görünce içini biraz merak duygusu sarmıştı. İstediğini bulmuş muydu? "Söyle İgnacio." dedi bariton sesiyle. "Sana hizmetçi buldum." dedi her zamanki neşeli sesiyle. Zaten onu hiç keyifsiz görmemişti. Derin nefes aldı. "Sağlık testi temiz mi?" diye sordu. Kadının kim ve nasıl biri olduğundan daha önemli olan şey sağlıklı olmasıydı. Diğer hizmetçisi şu sıralar dünyayı saran illet covid - 19'a yakalanarak öldüğü için onu apar topar karantinaya almış, tripleks dairesini de dezenfekte etmişlerdi. Neyse ki, bugün o sıkıcı otel odasından kurtuluyordu. Keyfi yerine geldi. "Hepsi temiz. Zaten kocası doktormuş. Pandemia'dan ölünce iki hafta karantinada kalmış ve şu an testi tertemiz. Biz de yaptırdık tabi. Yine temiz çıktı." "Güzel. Peki kadın diğer kriterlere uyuyor mu?" oturduğu koltuktan kalkarak hazır bavuluna baktı. Çıkışına daha üç saat vardı. "Dikkat çekmeyen, yabancı uyruklu, temel kelimelerden başka ingilizcesi olmayan sıradan bir kadın. İngilizcesi iyi olmadığı için ona işi teklif ettiğimizde şaşırmıştı zavallı." İgnacio kahkaha atarken adamın sadece dudağı kıvrılmıştı. "Kriterlerime uyuyor. Milliyeti ne?" aklına gelen soruyu sormuştu. "Türk" diyerek tepkisini bekledi. "Türk kadınları temizliğe fazla önem veriyor diye duydum. Bu benim açımdan çok iyi. Nerede şimdi?" Kötü tepki almayan İgnacio rahat nefes alırken konuşmaya devam etti. "Senin evinde. Gelişin için odanı hazırlamasını söyledim. Evi gezdirdim. Tabi o oda hariç. Zaten kilitli. Açamayız." Odayı duyunca gerilmişti. Geçmişin zebanileri üzerine çullanmış, nefesini kesmeye başlamışlardı. Elini boğazına götürerek bir süre bekledi. Birkaç dakikaya geçecekti. Biliyordu. Üzerinden yirmi sene geçmesine rağmen kapanmayan yarası hâlâ tazeydi. İnce tabaka kabuk bağlasa da küçük bir dokunuşla kan revan içinde kalıyordu. "İyi. Üç saat sonra beni otelden al." diyerek telefonu kapattı. Kapattığı telefonu koltuğa fırlatarak banyoya doğru hızlı adımlarla yürüdü. Ağzına kadar gelen midesini boşaltmak için klozetin kapağını açtı. Midesini boşalttıktan sonra ayağa kalkarak elini yüzünü yıkadı. Ağzını çalkalayarak dişlerini fırçaladı. Geçmişini her hatırladığında midesi alt üst oluyordu. Geçmişi demek kan demekti. Bolca kan. Uğursuz kırmızı. Banyodan çıkarak yatak odasına girdi. Dokunulmamış yatağa göz ucuyla bakarak dolaba yaklaştı. Kapağını açarak giyeceği kot ve tişörtü aldı ve salona geçti. Üstü çıplak olduğu için sadece eşofman altını çıkardı. Kotunu ve tişörtünü giyinip kirli eşofmanını poşete atarak bavuluna koydu. Haftalardır uyuduğu geniş koltuğa yatarak gözlerini kapattı. Anılar zihnini zehirlemeden gözlerini açtı. Elini uzatarak sehpaya bıraktığı telefonunu aldı. Aradığı numara cevap verince gülümseyerek ekrana baktı. "Baba" sesini duyunca gülümsedi. Büyük oğlu telefona bakarken aniden küçük kızının yüzü araya girdi. Onu gördüğüne mutlu olan küçük kız "Baba" diye çığlık attı. Evlatları Brando ve Gia ile bir süre konuştuktan sonra telefonu kapatmıştı. Yer yüzünde tek mutlu olduğu şey evlatlarıyla konuşmak, onlarla bir şeyler paylaşmaktı. Üç saat sonra dairesinin önüne geldiğinde kapıyı yeni hizmetçisi açtı. "Hoş geldiniz Bay Torrino."dedi aksanlı ingilizcesiyle. Genç adam kadının yüzüne bakmadan "Teşekkür ederim" diyerek içeri geçti. Odasına çıkarak bavulunu giyinme odasına bıraktı. Banyoya girerek kısa duş aldı. Kurulanarak giyindikten sonra çalan telefonunu cevapladı. "Bir saat sonra evimde ol Bianca." "Sokağa çıkma yasağının olduğunu unuttun galiba." kadının cilveli sesi kulaklarına dolduğunda öfkeli nefesini burnundan verdi. "İgnacio izinlerini halletti. Seni bekliyorum." diyerek kapattığı telefonu koltuğa attı. Islak saçlarını karıştırarak odasından çıktı ve çocukluğunu cehenneme çeviren o odaya gitmek için merdivenlere yöneldi. Merdivenleri çıkarak odaya yaklaştıkça içi daralıyordu. Odanın önünde durduğunda tuttuğu nefesini vererek elini kapı kulpuna götürdü. Evin geri kalanına tezat olan el işi oymalı antik kapı kayarak açıldı. Az önce dışarı üflediği nefesi ciğerlerine geri çağırarak odaya girdi. Odaya adım atar atmaz yeniden dokuz yaşına dönen Ricardo'nun kalbi göğsünü parçalamak ister gibi hızla çarpmaya başladı. Elini kalbine götürerek ilk baktığı yer yataktı. Tüm hayatını değiştiren, duygularını söküp alan, küçük kalbini taşa çeviren o lanet yatak. Mine Sönmez.... Ben Mine Sönmez. İki ay önce kocamı dünyayı saran bu lanet virüs yüzünden kaybettim. Kendisi doktordu ve covid -19 bulaşmış hastalarla yakın temasta olduğu için aynı hastalıktan günler içinde hayatını kaybetmişti. Onun ölümünden sonra beni de karantinaya almış bir şeyim olmadığını teyit edince eve yollamışlardı. Cem'le yani kocamla iki buçuk sene önce arkadaş ortamında tanışmıştık. Bir birimize deli gibi aşık olmasak da hoşlanmış bir süre görüştükten sonra evlenmeye karar vermiştik. Cem doktor olduğu için İtalya'daki hastaneden teklif alınca oraya taşınmış kendimize küçük ama mutlu bir yuva kurmuştuk. Mutlu yuvam küçük, gözle görülmeyen bir canavar tarafından yerle bir edilmiş beni geçinmek için hizmetçilik etmeye zorlamıştı. İşimi elbette küçümsemiyordum. Alın teriyle kazanılan her kuruş çok kıymetliydi. Sırf çok sevdiğim ülkede kalayım diye hiç sevmediğim ama tüm dünyanın hayran olduğu adamın hizmetçisi olmayı kabul etmiştim. Herkese mavi boncuk dağıtan, havai hayat yaşayan, yürüyen libido, – kabul etmek istemesem de – yakışıklı oyuncu Ricardo Torrino. Bir sürü film ve dizide oynasa da hayatı tek filmle değişmişti. Pek başarılı olmayan ama o var diye izlenen basit bir erotik filmdi. Sen çok yaşa Netflix. Düşüncelerime göz devirerek çalan kapıyı açmak için oturduğum koltuktan kalktım. Kapıya vardığımda şahsen benim dokunmaya kıyamadığım oldukça gösterişli ve pahalı dış kapıyı açtım. Gösteriş meraklısı yakışıklı pislik! Kapıda lacivert rengi kalem etekli, beyaz iç gösteren bluz giyinmiş esmer bir güzel duruyordu. Beni görünce tek kaşı kalkmıştı. "Sen yeni hizmetçi misin?" diye bir şey sordu. İngilizce konuşuyordu ve ben elbette pek bir şey anlamamıştım. Ama tahminim vardı. Galiba bana yeni olup olmadığımı soruyordu. O yüzden gülümseyerek "Evet. Hoş geldiniz" dedim. Açık saçlarını savurarak içeri geçtikten sonra bana teşekkür etti. O önde ben arkada yürürken ince fiziğini inceleme fırsatım oldu. Çok güzeldi. Kendimle barışık olan beni bile kıskandıracak kadar güzeldi. Salona geçeceği sırada merdivenlerden inen patronuma rastladık. O, adama doğru yürürken ben olduğum yerde kaldım. Bir saat önce eve girerken yüzüme bile bakmayan adam yine beni fark etmemişti. "Riki" diyerek kendisine doğru gelen kadını yakaladığı gibi öpen edepsiz patronumla gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ben yüzümü başka yöne çevirirken kadın geri çekilerek ona italyanca "Hizmetçinin önünde yapma. Ben senin menajerinim Ricardo" diye bir şeyler söyledi. Adam onu tınlamayarak kolunu kavradığı gibi yukarı çıkartırken hoş kadifemsi sesiyle (kendisini sevmesem de sesini seviyordum adamın. Muazzam şarkıcıydı) "Şu an bir menajere değil rahatlamaya ihtiyacım var Bianca." dedi. Onlar yukarı çıkarken ben de pek işim olmadığı için kendi odama gittim. Kapıyı açarak içeri girdiğimde yüzüme bir gülümseme yayıldı. Odam geniş ve ferahtı. Mobilyalar bile son derece modern ve şıktı. Hizmetli odası böyle şatafatlı olan adamı gösteriş meraklısı olarak görmem bana göre doğruydu. Odanın köşesindeki boy aynasının önüne geldim ve kendimi izlemeye başladım. Üzerimde çok sevdiğim ve normalden büyük kalçalarımı saklayan diz altında biten siyah pileli etek ve gömlek kombini, ayaklarımda ise siyah topuklu ayakkabı vardı. Boyum 1.65 cm, kilom elli yediydi. Boyuma oranla balık etli olsam da kendimden şikayetçi değildim. Kendimde en sevdiğim şey ise saçlarımdı. Kestane rengi, kalçalarımın üzerinde biten upuzun sağlıklı saçlarım vardı. Canım saçlarımı balıksırtı örmüştüm. Kendi kendime örmeyi öğrenene kadar göbeğim çatlamıştı ama başarmıştım. Her zaman olduğu gibi... Kafama bir şeyi koyduysam o iş olmuş demektir. Kendimi aynada incelemeyi keserek komodinin üzerine bıraktığım telefonumu aldım. İtalya'da edindiğim yegane arkadaşım Tuğçe'den mesaj vardı. İşimde ilk günümün nasıl geçtiğini soruyordu. Elbette tek soru o değildi. Hayranı olduğu Ricardo Torrino'yu soruyordu. Gözlerimi devirdim. Tuğçe Gül aklı başında 23 yaşında hiç sevgilisi olmayan kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir kızdı ama neden bu Yakışıklı Yürüyen Libido'ya gereğinden fazla hayrandı anlamıyordum. Ona cevap yazıp telefonu yerine koydum ve odadan çıktım. Salona geçerken gözüme ilişen merdivenlerle biraz önce orada yaşananlar aklıma gelince bakışlarım yukarı kaydı. Yukarıda neler olduğunu görmesem de biliyordum. Derin nefes alarak mutfağa doğru gittim. Buzdolabını açarak kendim için yaptığım rus salatasını aldım. Çekmeceden kaşık alarak rahat koltuğa geçtim ve yemeye başladım. Salatamı yerken bile aklım yukarıdaydı. Evlenene kadar içimdeki sekse düşkün kadının farkında değildim. Cem'le evlendikten sonra içimde bir yerlerde saklanmış o cevheri keşfetmiştim. Otuz üç yaşında olmasına rağmen rahmetli kocamın o taraklarda bezi yoktu. Her gece benim kışkırtmamla birlikte oluyorduk. Ona kalsa haftada bir ya da iki kere olurdu. Cem aklıma gelince üzülüyordum ama o ölünce beni deney faresi gibi testten teste sokmuş acımı içimden söküp almışlardı. Onu hatırlamak beraberinde o otel odasında yalnız başıma geçirdiğim acı dolu günleri getiriyordu. Anıların zehirli girdabına kapılan bedenimi titreme esir alınca silkinerek kendime geldim. Yanağıma damlayan yaşları silerek salatamı bitirdim. Bulaşıkları makineye dizerek mutfaktan çıkmak için hareketlendiğimde hizmetli telefonu çalmaya başladı. Kaşlarımı çatarak telefona doğru yürüdüm ve cevapladım. Az önceki kadın ismini doğru hatırlıyorsam Bianca beni yukarı çağırıyordu. Şaşırsam da üstüme başıma çeki düzen vererek yukarı çıktım. ******* Ricardo koltuk başına tutunarak sert darbelerle yüklendiği kadının derinliklerine akmaya başladı. Boşalması bittiğinde kendini kadından çekerek koltuktan kalktı. Bianca tutkusunu sevdiği ve onu sonuna kullandığı adamın buzlu camlarla kaplı banyoya gidişini izledi. Bir süre banyo yaparken siluetini izledi. Uzun boyu, yapılı vücudu buharların arasında muhteşem görünüyordu. Ricardo kendini duş alırken bile izlettirebilecek çekiciliğe sahipti. Bianca onunla sevişmeyi ve iş yapmayı çok seviyordu. Ekran karşısındaki Ricardo ile evinin kapısından geçerek dönüştüğü Ricardo farklı olsa da o ikisini de seviyordu. Patronunun acılı bir geçmişi vardı. Öğrenmeyi çok istediği ama asla başarılı olamadığı bir geçmişi. Düşüncelerinden kurtularak koltuktan kalkmak istedi. Hareket edince bacak arasındaki sancıyla yüzünü buruşturdu. Zar zor kalktığında bacak arasından aşağı süzülen meniye baktı. "Benden neyin öfkesini çıkarıyorsun piç kurusu?" diye söylenerek adamın çıkardığı tişörtü alıp üzerine geçirdi. Saçlarını tişörtün içinden çıkartarak küçük adımlarla hizmetli telefonuna ulaştı. Mutfağın numarasını çevirip açılmasını bekledi. Cevaplanınca yeni hizmetçiye yukarı gelmesini söyledi. O gelinceye kadar koltuğa oturarak hizmetçiyi bekledi. Mine Odaya girdiğimde derin nefes aldım. Burası yoğun seks kokuyordu. Bu iç içe geçmiş bedenlerin bir birine karışmış kokusuydu. Düşünmeyi keserek bana bakan kadına odaklandım. Bana yerdeki ve odaya girmeden önce kapının önünde gördüğüm kıyafetleri gösteriyordu. "Şunları yıka ve kurut. Ve bana giyecek bir şeyler bul" dedi. Kadın ingilizce pek bilmediğim için sağ olsun konuşurken kelimeleri tane tane söylüyordu. Bunu nereden anladın diye soracak olursanız konuşmadan önce bana kıyafetleri gösterince anlamıştım. Galiba pek sevgili(!) patronum ona hakkımda bir şeyler söylemişti. "Hemen yapıyorum hanımefendi" dedim ve yerdeki kıyafetleri toplarken odaya girdiğimden beri fark etmediğim banyo gözlerime ilişti. Buzlu camın arkasında yıkanan beden birkaç saniyelik tutulmama neden olsa da kendimi hemen toparladım. Daha ilk günden işimden olmak istemiyordum. Gördüğüm manzarayı daha sonra odamda düşünecektim. Tam kendimi tebrik ederek işime odaklanacaktım ki, banyonun kapısı açıldı ve adam dışarı çıktı. Hızla arkamı dönsem de saliselik zaman diliminde gördüklerimi hayatım boyunca unutmayacaktım. Gül'üm (Tuğçe) anlatınca şok olacaktı. Onunla konuşmak için sabırsızlanıyordum. Bayan Bianca giyinme odasına doğru gitmeye hazırlanan adama "Canımı bu sefer çok kötü yaktın Ricardo. Ayağa bile kalkamıyorum." italyanca bir şeyler söyledi. Sesinden anladığım kadarıyla sinirliydi. Yine bana bakmayan arsız patronum giyinme odasına geçerken ona "Benden vanilya seks* görmeyeceğini biliyorsun. Bunu bilerek altıma yattın Bianca.Şimdi şikayet etmen yersiz." sakin sesle cevap verdi. Her ne söylediyse kadın biraz bozulmuştu. Kütük herif. Kaşlarımı çatarak kıyafetleri topladım ve odadan çıktım. Odanın dışındakileri de elime alarak aşağı indim. İlk önce çamaşır odasına girerek kıyafetleri makineye renklerine göre attım. Çalıştırarak odadan çıktım ve kadın için giyeceği kıyafet bulmaya gittim. Yukarı tekrar çıkarken aklıma Bay İgnacio ile evi gezerken bir misafir odası geldi. Orada kocaman dolap ve içinde de çeşit çeşit kadın kıyafetleri vardı. Bayan Bianca'nın ne giyeceğini kafamda analiz ederek yeşim yeşili, bedeni saran mini elbisede karar kıldım. Onu askıdan alarak iç çamaşırı çekmecesini açtım ve hepsi marka olan iç çamaşırı takımlarından birini aldım. Odadan çıkarak yukarı çıktım ve orada ne göreceğimi tahmin edemeyerek kapıyı çaldım. Ricardo'nun tok sesinden gel davetini duyunca kapıyı araladım. Gördüğüm manzarayla az kalsın elimdekileri düşürüyordum. Ricardo koltukta yayılarak gözlerini kapatmış ve kendini Bianca'nın verdiği zevke bırakmıştı. Kapının açılma sesini duyunca Bianca kafasını kaldırarak bana baksa da işine dönmesi için adamın saçlarındaki eli baskı yaptı. Ricardo gözü kapalı halde "Elindekileri yatağa bırak" dedi. Eliyle yatağı işaret ediyordu. Dediğini yaparak elimdekileri yatağa bıraktım ve hızlı adımlarla odadan çıktım. Kapıyı ardımdan kapatarak elimi kalbimin üzerine bastırdım. Nefes nefeseydim. Az önce gördüğüm şey çok hatta çok çok çok seksiydi. Aklıma adamın kendi oynadığı filmden sahne gelmişti. 'Bu eve gelirken böyle şeylerin olacağını bilseydim gelir miydim?'diye düşündüm. Kendi düşünceme yüzümü buruştururken "Tabii ki gelirdin" diye mırıldandım. Ben masum, her şeyden utanan, yanakları kızaran, sevişmek için hislerin olması gerektiğini savunan biri değildim. Ben ne dizi başrolüydüm ne de masum kitap karakteri. Ben sıradan bir insandım. Günahı ve saklı düşünceleri olan kadındım. Ayaklarıma komut vererek aşağı indiğimde yukarıda gördüğüm sahne aklımdan çıkmıyordu. Onları düşünürken aklıma gelen düşünceyle kafamı olumlu anlamda salladım. Kimseye belli etmeden akşamları online ingilizce ders alacaktım. Benim sakat ingilizcemden yararlanarak yanımda rahatça konuşmalarını istiyordum. Kararım dakikalar geçtikçe daha da içime sinerken gülümsemeye başladım. O gün akşam yemeğine hazırladığım Bistecca alla Fiorentina'yı (Fiorentina bifteği) yerken üzerine benim götürdüğüm elbiseyle Bayan Bianca çok güzel görünüyordu. Yine bana bakmayı reddeden patronum ona bir şey sorduğunda masada tabağının yanına bıraktığı telefonuna uzandı ve ekranına dokundu. Ekranı Ricardo'ya çevirerek bakmasını sağladı. Etinden bir parça keserek çatalını o ete batıran Ricardo göz ucuyla telefona baktı. "Senin filmdeki rol arkadaşına aşık olduğunu düşünüyorlar." diyen Bianca telefonu masaya geri bıraktı. Ricardo ağzına attığı eti yavaşça çiğnerken omuz silkti. "Ben oyuncuyum unuttun mu? Aşık adamı oynayabilirim." Anlaşılan kadın ona ne gösterdiyse adamın umurunda değildi. Onları daha fazla izlemedim. Mutfağa giderek akşam yemeğimi yedim. Onlar da bitirince masayı toplayarak bulaşıkları makineye attım. Günler böyle devam ederken bu evde on günümü tamamlamıştım. Geceleri online ingilizce dersi aldığım için kelime haznem genişlemişti. Artık konuşmalarını yarım yamalak da olsa anlıyordum ve bu durum daha da heveslenmemi sağlıyordu. Her şey iyi hoştu fakat pek sevgili patronum hâlâ beni görmezden geliyordu. Bir kere bile yüzüme bakmamıştı. Bu durum canımı sıksa da pek de üzerinde durmuyordum. Bianca on gün içinde üç kere gelmişti. Ve ben onun Ricardo'nun hem menajeri hem yatak arkadaşı olduğunu öğrenmiştim. Çalışırken aynı seviştikleri kadar tutkululardı. Mutfakta Bay İgnacio ve Ricardo için hazırladığım Espresso kahveleri tepsiye koydum ve salona geçtim. Geniş koltukta oturmuş bilgisayarda bir şeyler izliyorlardı. Yanlarına yaklaşarak tepsidekileri sehpada dizdim. İgnacio beni fark edince teşekkür etti. Kahve kupasına alarak dudağına götürürken bana kısa bakış attı. "Yeni çalışanınla anlaşıyor musun Riki?" diye sordu İgnacio. Ben yavaş adımlarla salondan çıkarken Ricardo'nun cevabını bekliyordum. "Hoş geldiniz ve yemek hazır kelimesinden başka bir şey bilmeyen biriyle mi?" diyerek benimle alay etti. İgnacio kahkaha atarken durup ikisinin de yüzüne tükürmemek için kendimi zor tuttum. Benim onları anladığımı bilmelerini istemiyordum. Yoksa çoktan ağızlarının payını verirdim. Öfkeden yanan bedenimi mutfağa attıktan sonra çalan telefonumu cevapladım. "Gül'üm" dedim bozuk sesle. Adamın benimle dalga geçmesine bayağı içerlemiştim. Ve hissediyordum bunu onun yanına asla bırakmayacaktım. "Ne oldu Bambolina (İtalyancada bebeğim demek)? Sesin bozuk geliyor." bu kızın beni anlamasına hayrandım. Tek kelimemde keyifsiz olduğumu anlamıştı. Ayrıca aksanlı türkçesini de seviyordum. Milliyeti Türkdü ama burada İtalya'da doğmuştu. "Az önce senin Riki benimle dalga geçti" dedim hiç uzatmadan. Bedenimi koltuğa bırakırken oflamıştım. "Ne dedi dövmelerini sevdiğim?" gözlerimi devirdim. Kız adamın dövmelerine özellikle sol elindeki anka kuşu dövmesine aşıktı. Uzun zamandır o dövmeden yaptıracağım diye başımın etini yiyordu. "İngilizcemle dalga geçti piç kurusu." "Hop orada dursun bakalım. Her ne kadar onun için deli olsam da benim Bambolinamla kimse dalga geçemez. Ona haddini bildirmelisin aşkım" dediğinde aklıma şimşek gibi çakan fikirle yerimden fırladım. "Ben ona haddini nasıl bildireceğimi buldum Gül'üm."dedim şeytani gülümsemeyle. Eğer ki, başarılı olursam o piçi kendime bağımlı hale getirecektim. Vanilya seks* - herhangi bir özellik ve ya fantezi içermeyen, klasik, normal heteroseksüel cinsel ilişkiye deniyor. Yeni hikayemiz hakkındaki fikirlerinizi merak ediyorum. Mine ve Ricardo'ya şans verecek olanlar bir parmak kaldırsın. Neyse ben gideyim. Siz rahat rahat yorum yapın. Giderken sadece sizi sevdiğimi söylemek istiyorum. Sizi seviyorum
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD