Güven

1720 Words
"Sen." Dedim, arkamı dönmeden fısıltı gibi çıkan sesimle. "Ben." Dedikten sonra beni kendine döndürdü. Yine o ve duvar arasında kalmıştım. "Sen." Dedim yine şaşkınlığım geçmediği için. Ofladıktan sonra "Ben." Dedi ve gözlerini devirdi. Şaşkınlığımdan sıkılmış olacak ki "Ne işin var burada?" Diyerek bizi bu döngünün içerisinden kurtardı. "Seni ilgilendirmez." "Hande!" "Sen benim adımı nereden biliyorsun ya?" Sessizleşti ve etrafa bakındı. "Hey konuşsana." Dedim elimi yüzünün önünde sallayarak. "Neden geldin?" "Parti için." Yüzündeki ifadeden ne hissettiği belli olmuyordu fakat beni baştan aşağıya ağır ağır süzdü. Rahatsız olduğumu belli eden bir kıpırdanma gerçekleştirdim. "Aptal, burada tehlikedesin!" Bu bana 2. Defa aptal deyişiydi ve cidden aşırı sinirimi bozuyordu! Ona neydi ya benim can güvenliğim hem nesi tehlikeli acaba? "Nasıl bir tehlikeymiş?" "Burası bizim bölgemiz." "Sizin bölgeniz derken? Deniz kenarındayken de aynı şeyi söyledin, bölge derken neyi kastediyorsun açıklayabilir misin? Aşırı saçma buldum da!" Dedim, bakışları ürpermemi sağlıyordu ama ezik gibi görünmek de istemiyordum. "Seni ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokma ve bir daha buralara adımını atma." Deyip içkisinden bir yudum alarak bakışlarını yüzümde sabitledi. "Dediklerimi yaparsan bu soruların cevabını bilmene gerek kalmaz." "Sana mı soracağım ya neyle ilgilenip ilgilenmeyeceğimi?" Dedim, gayet umursamayan tavrım onu sinirlendirmişe benziyordu. "Siz insanlar niye böyle aptalsınız anlamıyorsun?" "Sen nesin acaba?!" Diye mırıldandım göz devirerek. "Ucube." Yanından geçip giderken kolumu tuttu. "Ne var?!" Dedim sinirle. "Sen ne çirkef, ne kendini beğenmiş bir kızsın ya?" "Ne alakası var be?! Beyefendiye bak ya! Hem gecenin bir yarısı beni deniz kenarında sıkıştırsın hem gelsin burada sıkıştırsın.." Deyip saçımı geri ittirdim ve devam ettim. "Ne bekliyordun acaba? Sana yüzümde güller açarak bakmamı falan mı?" "Sen de ne diye gecenin bir vakti deniz kenarına çıkıyorsun? Bilmiyor musun ayyaşlar dolu hep!" Hıı aman görende beni ayyaşlardan kurtardı da öğüt veriyor sanacak, pis sapık! "Dua et bir şey olmadı!" Dedi tıslayarak daha sonraysa arkasını dönüp boşalan bardağına içki doldururken mırıldandı. "Aptal kız." "Aptal değilim!" "Haraketlerin bir aptal gibi." İçkiyi yudumlarken gözlerinin tekrar koyulaştığını farkettim, onu böyle görmek ürpermemi sağlıyordu. Bardağı bırakarak üzerime geldiğinde geri adımladım. "Şey." "Noldu?" Dedi yüzüme doğru eğilerek. Gözleri hırçın bakıyordu ve kaşları çatıktı. "Dilini mi yuttun az önce konuşuyordun?" Her bir adımında kalp ritmim artıyor ve bu durum dayanılmaz bir hal alıyordu. Derin bir nefes alarak sakin olmaya çalıştım. O kadar yakındık ki nefesi yüzüme çarpıyordu. Kafamı biraz geri çekerek ondan uzaklaşmak için çabaladım. Ellerimi göğsüne koyarak onu ittirmeye çalışsam da kaya gibi sert olan vücudu milim kıpırdamamıştı, kendimi ağaca çarpan yaprak gibi hissetmiştim. Gözlerimi onun dışında her yerde gezdiriyordum, bakışlarının ağırlığı üzerime çökmüştü. Az önce rahat rahat konuşabiliyorken şimdi içim korkuyla dolmuştu. "Çekil." Dedim fısıltıyla ve gözlerine baktım. Kıpkırmızıydı gözleri bu hayal değildi. Bir insanın gözleri neden kırmızı olurdu, bu sadece izlediğim vampir filmlerinde gerçekti. Peki ya vampir efsanesi gerçekse? "Nasıl da ürkeksin." Dedikten sonra geri çekildi bense vücudumdaki korkunun eseri olan titrememe son vermeye çalıştım. Karşımda alayla bana bakıyordu, amacına ulaşmıştı beni konuşamaz hale getirmişti. Ondan korkmaya başlamıştım asla tekin biri değildi. Bir şey yapmadığı bir şey yapmayacağı anlamına gelmiyordu belki de buraya hiç gelmemeliydim böylece onunla karşılaşmazdım. Sandalyeden aldığı kalın ceketi eline aldıktan sonra bana yaklaştı ve omuzlarımı örttü. "Üşüdün sanırım, oldukça titriyorsun." Resmen benimle alay ediyordu, acaba içinden nasıl da korkuttum kızı falan diyor muydu. Nihayet titremem geçtiğinde ve konuşacak bir hale geldiğimde sessizcene mırıldandım. Sanki hem duymasını hem de duymamasını istiyordum. "Bir daha karşıma çıkma." Başını onaylamazca salladı ve çarpık bir gülümsemeyi dudaklarına yerleştirdi fakat asla samimi bir gülüş değildi bu. "Ben değil sen benim karşıma çıkıyorsun ve farkında değilsin." Cevap vermedim, neticesinde bu kadar konuşma kafiydi. Eve gitmem gerekiyordu, artık bulunmak istemiyordum burada. Ceketi üzerimden alarak ona uzattım. "Gidiyorum, istediğin gibi." "Seni buraya Selena mı davet etti?" Başımı salladım. Artık onunla uğraşmak istemiyordum sorularını sorsun, buradan hemen ayrılmanın derdindeydim. "Bağlantınız nereden?" "Hı?" "Nereden tanışıyorsunuz?" Dedi homurdanarak. "Okuldan." "Tanımadığın biririnin partisine mi geldin yani?" Omuz silktim. "Sandığımdan daha salaksın peki neden bana bu kadar ürkeksin?" "Gözlerin kıpkırmızıyken-" "Ne?" "Hiç." "Gözlerimi kırmızı mı gördün?" Dedi kaşlarını çatıp ciddiyetle suratıma bakarak. "Hayır." Üzerime doğru gelerek bileğimi sertçe tuttu. "Dalga mı geçiyorsun?!" "Öldürme beni." Dedim ürkek bakışlarla kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı, bu adam seri katil olabilir miydi? "Saçmalama ve kafanda da kurma, yanlış görmüşsün." "Deli olduğumu mu sanıyorsun, ben gördüm!" "Kes sesini." Dedi tıslayarak. Aynen Hande kessene sessini, kesinlikle burada yolunda olmayan şeyler var ve bunu bilmemiz bizim için iyi olmayabilir. Müziğin sesini bir anda o kadar yükseltmişlerdi ki, başımı ağrıtmaya başlamıştı. Bunlar delirmiş olmalı, ses artık mutfağa kadar geliyordu. Gözlerimi tekrar onun gözleriyle buluşturduğumda onun da bana gözünü kırpmadan baktığını gördüm. Kaşları çatıktı. Gözleri sola kaydığında bende o tarafa baktım. Mutfak kapısından elinde boş içki şişesiyle biri girmişti. 1.85 boylarında, iri cüsseli ve kumraldı. İçeceği yanımdaki kutudan doldururken gözleri bana kaydı. "Merhaba?". "Selam." Dedim bende zoraki bir gülümsemeyle. "Neden içeri gelmiyorsun?" "Fazla ses var." "Yine de bir dans ederdik?" "Hiç havamda değilim." Dedim utana sıkıla. "Ama böyle asık durursan nasıl havanda olabilirsin ki? Hem bak benimle dans etmek iyi gelebilir?" Dedi göz kırparak. "Gerçekten istemiyorum." "Peki o halde ben Burak." Dedi elini uzatarak. "Hande." "Memnun oldum Hande, gerçekten çok hoşsun." "Teşekkürler." Dedim mırıldanarak ve O an gözlerim kırmızı gözlü çocuğa kaydı. Sırtı bana dönüktü. Bakışları dışarıda gibiydi. "Nerelisin?" "Buralıyım." "Gerçekten mi? Senin gibi bir güzellikle aynı şehirde olup tanışmamak. Büyük kayıp." "Yaa evet." Dedim zoraki cevap vererek. Ah Tanrım, bu bazı kulların neden böyleydi? Cevap vermek istemiyorum, ne diye zorluyorsun be çocuk? İlla rencide mi edeyim? "Numaranı verir misin?" "Olmaz." "Neden?" "Seni tanımıyorum." "Tanışmak için istiyorum zaten." "Gerek yok gerçekten ve lütfen artık içeri gidebilir misin?" "Neden benden hoşlanmadın mı?" "Şey-" dedim mırıldanarak. Kolumu sıkarak beni sarstı. "Ne yapıyorsun ya?!" Dedim sesimi yükselterek. Üzerime gelirken elimdeki bardağı kafasında kırdım. "Seni küçük fahişe." Deyip üzerime atlıyordu ki kırmızı gözlü ürpertici çocuk aniden önüme geçerek Burak'a sert bir yumruk attı. "Abi-" Burak kısık sesle mırıldanırken bir yumruk daha geçirdi çocuk. "Sen kimsin bir kadına fahişe diyorsun!" Gözlerim kocaman olmuş ürpertici çocuğun Burak'ı yumruklamasını izliyordum. Yerimde kaskatı kalmıştım, ağzı yüzü kan olmuştu. Kendime biraz güç bulabildiğimde fısıldadım. "Dur." Sesim titremişti ama çocuk sesimi duydu ve hareket etmeyi kesti. Kafasını bana çevirdikten sonra ayağa kalktı ve Burak'ı bir çöp torbası gibi kenara attı. "Onu öldüreceksin." "Gebersin piç." "Öldü mü?" Diye korkuyla fısıldadım ve Burak'a doğru adımlarımı atmıştım ki kolumu tuttu. "Sana bir tavsiye; Sana zararı dokunan kimseyi düşünme." "Delirdin mi sen? Ölmüş olabilir." "Ölmedi." "Nasıl eminsin kımıldamıyor?" Dedim sesime korkunu yansıtarak. Çocuk, Burak'a bir tekme savurduğunda gözlerimi daha da büyüttüm. "Siktir git lan buradan, hemen!" Diye kükrediğinde benim bile kaçasım geldi. Burak öksürerek yerde döndü ve ayağa kalkmaya çalıştı. "Gördün mü?" Dedi bana sinirle dönerek. Bu kadar olay bana fazla gelmişti. "Neden ağlıyorsun?" Dedi kaşlarını çatarak. "Ağlamıyorum." Dedim fısıldayarak. Elini yanağıma koyduğunda ürperdim. Dikkatle gözlerimin içine bakıyordu. "Gözlerin dolu dolu." Derken sol taraftan ses geldi. "Sana buraya gelmemen gerektiğini işte bu yüzden söyledim, hala daha güvende değilsin ama yine de çocuk gibi benimle inatlaşmayı tercih ediyorsun." "Niye güvende değilim anlamıyorum ki?" "Noluyor burada?" Selena'nın sesini duyduğumda aniden geri çekildim. Benim korkan bakışlarımı görünce kaşlarını çatıp hemen yanıma geldi ve bana sarıldı. "İyi misin?" Olumsuzca başımı salladım. "Kutay naptın sen?!" Dedi Burak'a bakıp suratını buruşturarak. "Böyle orospu çocuklarını bir daha alma buralara." Deyip Selena'yı ittirerek yanından geçiyordu ki Selena'nın sözleri onu durdurdu. "Hande'yi evine bırak." "Bana emir mi verdin sen?" Dedi küçümseyici bir bakışla Selena'ya bakarak ve üzerine yürüdü sinirle. "Şey, hayır." Selena ürkmüş görünüyordu, eh kim ürkmezdi ki? Kutay dişlerini öyle bir sıkmıştı ki çene kemikleri belirginleşmişti. "İyi, aklın başında olsun!" Arkasını döndükten sonra kolumu tutup bir eşya gibi yanında sürükledi. Müzik durmuştu, insanlar kendi aralarında fısıldaşıyordu. Sanırım seslerimizi duymuşlardı, o sese rağmen nasıl duydular anlamamıştım ama şimdi sorun bu değildi. "Kolumu bırakır mısın?" "Sus." "Neden bu kadar sinirlisin?" Cevap vermek yerine susmayı tercih etmişti, bende el mecbur peşinden eşya gibi sürüklenmiştim.  Her yer kapkaranlıktı, etrafı yalnızca Ay'ın ışığı aydınlatıyordu. Karanlıktan korksam da en sevdiğim şeydi. Bir şeyden korkmak fakat o korktuğun şeyin en sevdiğin şey olması... Fazla şeyli bir cümle olsada anlaşıldığımı düşünüyordum Arabaya varana kadar yaklaşık beş dakika geçmişti. Neden uzağa park ettiğini anlamasam da sorgulamayıp onu takip ettim. Allah'ım bu nasıl bir ironiydi dün korkudan altıma edeceğim çocuk bugün başıma bir iş gelmemesi için beni yurda bırakıyordu. Elini cebine attığında kaşlarını çattı. Ne oldu dercesine suratına baktığımda "Hay sikeyim ya." Diye mırıldandı. "Ne oldu?" "Anahtar Alaz'da gidip almam lazım. Sen burada kal hiçbir şey yapma tamam mı? Bekle beni bir yere gitme hemen geleceğim." Çocuğunu tembihleyen anneler gibi konuşması gözlerimi devirme isteği uyandırsa da bir şey yapmadım. Giderken arkasından bakarak onun adımlarını saymaya başladım. Onun bu korumacı tavırları hoşuma gitmişti. Daha önce hiç sevgilim olmamıştı ve biri beni de sevmemişti. Bu yüzden her aptal harekette bir ima buluyordum. Ayrıca böyle birinin tavırlarından hoşlanan tek aptal bendim herhalde. Yine de fazla alışma. O çocuk pek tekin bir tipe benzemiyor, ayrıca çözülmesi gereken bir kırmızı göz meselemiz var. Sanırım haklısın. 5 dakikadan fazla zaman geçtiğini hissediyordum fakat hala daha Kutay yoktu. Neden gelmediğini çok merak ediyordum. Yanında gitsem mi gitmesem mi bilmiyordum da. Arka taraftan sesler geldiğinde kalbim küt küt atmaya başladı. Korkmuş muydum? Evet, sanırım yani çok biraz. Sokağa doğru baktığımda bir kaç kişinin benden tarafa geldiklerini gördüm, yalpalayarak yürüyorlardı. Sanırım alkol almışlardı. Korkarak arkamı dönüp geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladım. Adamlarla aramızda fazla fark yoktu. Sanki koşsalar yakalayacaklar gibiydi, bu yüzden şu an için normal davranmak en mantıklısı olarak gelmişti. İçlerinden birisi etrafa bakınıp "Kan kokuyor." Dediğinde. Olabildiğince gözlerimi büyüttüm, kan kokuyor ne ya? Tanrım ben nereye düştüm böyle? "Hey sen!" Diye arkadan bağırdı birisi. Dinlemeden ve cevap vermeden devam etmeye başladım. Adım sesleri artınca bende artırdım ve koşmaya başladım. Kolumun geriye doğru çekilmesiyle neye uğradığımı şaşırarak yere düştüm. Beni nasıl bu kadar hızlı yakalamışlardı? Tanrım çok korkuyorum ve ölmek istemiyorum. Üstüme doğru gelen 2 kişi ve arkasından yavaşça gelen 3 kişiyi daha görünce korkum arttı. Yerde geri geri sürünürken bir yandan da "İmdat!" Diye bağırıyordum. Adam hızla eğilip elini ağzıma kapadı. Kafamı sallayarak kurtulmaya çalışıyordum fakat beni yere yatırmasıyla neye uğradığımı şaşırdım. Gözlerim sonuna kadar açılırken sanki sadece korkuyla atan kalbimin sesi ve nefes alış verişlerim duyuluyor gibiydi. Adamın elini ısırdığımda kahkaha atarak geri çekildi. Sanki hiç işlememiş gibiydi, onlar benimle dalga geçerken fırsat bilerek ayağa kalktım koşmaya çalıştım. Bu lanet olası topuklu ayakkabılardan koşamayıp bileğimin burkulmasını sağlamıştım. Acı bir çığlık atıp yere düştüm. Elbisem yukarı sıyrılmıştı. Göz yaşlarımın ardı arkası kesilmiyordu. Elbisemi çekiştirirken elini ısırdığım adam okkalı bir tokat atmıştı. Kafam yere düşüp ağır bir darbe etkisi yarattığında bilincim kapanmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD