Toplantı bitmiş, Asya masasına dönmüştü. Öylesine utanmıştı ki, Alparslan kendisini azarlayınca. Oysa ki hiç bir suçu yoktu. Sadece doğal olarak girdiği ilk ortam da kendisini tanıtmıştı. Alparslan ise, sinirle odasına dönmüş ağrıyan başına kat be kat fazlasıyla ağrı girmişti. Neden sinirlenmişti anlamamıştı genç adam.
Adamların yavşak tavrı, Asya'ya olan tutumları Alparslanı fazlasıyla germişti.
Ağrıyan başına daha fazla karşı koyamayıp ceketini alıp çıktı odasından. Kapının önünde oturan Asya'ya ve Kübra'ya bakarak, "Tüm toplantıları iptal edin. Günün geri kalanında yokum" dedi.
Asya ayağa kalkıp hızla odasından çıkan adamı izledi. Şaşırmıştı, ne olmuştu da adam birden bire gitmişti. Dengesiz herhalde dedi içinden. Kübra ise patronunun arkasından kafa sallayıp, ajandısını aldı eline günün geri kalanında ki planları iptal etmek için. Allah'tan çok dolu bir gün değildi.
Asya Kübra'ya, dönüp "Ben ne yapacağım gün boyu? " Diye sordu.
Kübra " Sen de toparlan çık. Alparslan bey gün boyu yokmuş duydun."
Asya sevinmişti bu nemrut adamı daha fazla çekmek zorunda değildi. Canıma minnet diye düşündü içinden.
"Sana yardım edebileceğim bir şey varsa yardım edeyim" dedi.
Kübra ise başta sevmediği bu kızı yavaştan sevmeye başlamıştı. İyi niyetli ve çokta güzel bir kızdı. Her kadın gibi önyargıyla yaklaşmış, doğal tavırlarını gördükçe ise hayranlığı artmıştı.
"Teşekkür ederim. Git evine dinlen, program aksadı. Yarın yoğun bir gün olur."
Asya kafa salladıktan sonra, askıya asılı olan trençkotunu alıp çıktı.
"O zaman kolay gelsin sana, yarın görüşürüz." Kübra da gülümseyince, Asya merdivenlere doğru yöneldi.
Bir saat asonsörü beklemiyeyim diye düşünmüştü.
Merdivenleri inerken, yukarı doğru çıkan Çetin beyi gördü. Adama her ne kadar uyuz olsada aynı iş yerinde çalışmış olmanın verdiği sorumlulukla nezaketen gülümsedi.
Çetin bey önünde durmuş, genç kızı süzüyordu. Asya bu adamı sevmemekte haksız da değildi. Çetin ise bu kadının ne kadar güzel olduğunu düşünüp, kendince yol yapmaya çalışıyordu.
"Nereye Asya? Asya dedim ama sorun olmaz umarım."
Asya utanmış olmanın verdiği hisle saçını kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Alparslan bey çıktı. Benim de pek bir işim kalmadı. Çıkıyorum. Hayır önemli değil siz nasıl hitap etmek istiyorsanız öyle hitap edebilirsiniz."
Çetin içinden fırsat bu fırsat diye düşündü. "Ya öyle mi ben de şimdi çıkıyordum. Bir kahve içelim mi?"
Asya bu adamı sevmemiş tam tersine gördüğü yerde bile kaçmak isteyeceği türden bir adamdı. "Arkadaşımla randevulaşmıştık başka zaman içeriz çetin bey, size iyi günler. "
Arkasına bile bakmadan hızla indi merdivenleri, ne tuhaf adam diye düşündü içinden.
Çetin ise yanından rüzgar gibi geçen kadına gülümseyerek baktı. "Kaç bakalım nereye kadar kaçabilirsin." Dedi. Keyfi yerine gelmişti.
Asya hızla inerken merdivenlerden, ne tuhaf bir gün diye düşündü içinden. Patronu olacak nemrut herşeye sinirlenip saman alevi gibi tutuşmuştu. Bir anda da çıkıp girmişti.
Oh ne ala memleket diye geçirdi içinden. Kendisi ona buna yaranabilmek için herşeye peşgeş çekiyor kimseye sesini çıkarmıyordu. Patron olmak böyle bir şeydi işte.
Asya'nın da tam olarak hayali buydu. Hayatı boyunca sürekli birilerinin emri altında büyümüştü.
Ailesi öldükten sonra bir süre amcasının yanında kalmıştı. Daha sonra yengesi istememiş, amcası da onu mecburen yetimhaneye bırakmıştı. Ne acı günlerdi. Altı ay kadar yengesine yaranabilmek kimsesiz kalmamak için öyle şeylere susup boyun eğmişti ki.
Daha sonra o çocuk aklıyla yaptığı hiç bir şey işe yaramamış yavru kedi gibi yetimhanenin kapısına konmuştu.
Sıra da yurt müdürleri Neriman hanım vardı. 8 yaşında girdiği yetimhaneden 18 yaşında ayrılmıştı. El mecbur kadının kurallarına uymak zorundaydı. On yıl boyunca kalmıştı kalmasına ama, sürekli kendini misafirlikte gibi hissediyordu. Hani olurdu ya bazen, annenizle birlikte bir misafirliğe giderdiniz çantanız hep kenarda hazır bir şekil de beklerdi, eve gideceğiniz saat belliydi çünkü, Asya'nın ise bu his tam on yıl sürmüştü. Kendini ait hissedemiyordu bir türlü. Allah'tan Elif vardı diye düşündü.
Zor zamanlarında o kadar destek olmuşlardı ki birbirlerine.
Dalmış olduğu düşüncelerle birlikte çantasından telefonunu çıkardı.
Rehberden Elif'i bulup aradı.
Telefon ikinci çalışta açılmıştı. Elif'in ise teneffüs saatine denk gelmişti. Anaokulu öğretmeniydi. Öylesine severek yapıyordu ki işini.
"Efendim Asya'm."
Asya arkadaşının sesini duyar duymaz gülümsedi. İyi gelmişti bu sıkıcı günden sonra.
"Napıyormuş bakalım benim güzel arkadaşım."
Elif elinde ki kartonu masanın üstüne bırakıp cam kenarına doğru yürüdü.
"Çocuklar tenefüse çıktı. Bende ortalığı topluyordum öyle sen ne yapıyorsun. Nasıl gidiyor ilk gün."
Asya'nın aklına nemrut suratlı patronu geldiğinde, yüzü asılmıştı. Gerçekten hiç hayal etmemişti ilk gününün böyle geçeceğini.
"Patron çıktı erkenden, ben de çıktım şimdi eve geçiyorum. Normaldi yani. Akşam bir şeyler yapalım mı diye aradım seni. Ne dersin film gecesine."
Elif ofladı yaptıkları tek aktivite deli gibi cips yiyip film izlemekti. Tabi ki seviyordu arkadaşıyla film izlemeyi ama sürekli sürekli aynı şey olmazdı ya.
"Yeter artık Asya. Biz de normal insanlar gibi başka aktiviteler yapalım. Hani vardı ya. Bizim liseden arkadaşımız, Turgay restoran açmış. Akşam oraya gidip yemek yiyoruz. Bir değişiklik olsun artık. Valla ben sıkıldım ya."
Asya kahkaha attı arkadaşının şikayetlerinden. " Tamam be kızım ne söylendin. Ben eve geçiyorum o zaman sen kaçta çıkıcaksın?"
Elif'in keyfi yerine gelmişti. "Beş gibi çıkarım ben güzel bir şeyler giyin tamam mı şıkır şıkır ol. Benim de çıkışıma gelsene Asya buradan beraber geçeriz. Yakın zaten."
Öylesine seviyordu ki Elif Asya'yı bu hayatta ki tek varlığıydı.
"Tamam hadi görüşürüz o zaman öpüyorum." Asya telefonu kapattıktan sonra Elif ortalığı toplamaya devam etmişti. Asya ise güvenlikte ki adama başını sallayarak çıktı ofisten.
Saat daha bire geliyordu. Ve ilk defa Asya ne yapacağını bilmiyordu. Kulağına kulaklığını takıp eve kadar yürümek istedi. Hava güzeldi. Ve Asya yürümeyi çok severdi. 20 dakikalık bir mesafe vardı zaten.
Yolun karşısına geçtiğin de ellerini cebine koyup hep yaptığı gibi dünyadan soyutlandı.
Alparslan ise hışımla çıktığı ofisinden direk kendini evine atmıştı. Migreni tutmuştu, ve yeni gelen kadına da çok uyuz olmuştu. Genç adam duş alıp yatağına uzanmıştı. Bazen öylesine soyutlamak istiyordu ki kendini herşeyden. Tam uykuya dalacakken telefonu çalmıştı.
İçinden arayana güzel iltifatlar da bulunsa da, Yusuf olduğunu görünce sessize almıştı. Telefon tekrar çalınca, "sikicem belanı Yusuf ne var lan." Diyerek açtı telefonu
Telefonun diğer ucundan kahkaha sesi gelince "bende seni seviyorum kardeşim. Nerdesin lan niye açmıyorsun telefonumu? "
Yusuf ve Alparslan liseden beri arkadaşlardı. Yusuf'un kendi şirketi vardı. Ve bu şirketin hukuki işlerine Alparslan bakıyordu.
İki arkadaşta geldikleri günlere tırnaklarıyla kazıya kazıya gelmişti. Kimsenin yardımı olmadan birbirlerine her konuda destek olarak.
"Ne var olum ne istiyorsun zırzır?"
Yusuf masasında doğrularak, güldü.
"Sevgilimi özledim belki olamaz mı?" Dedi.
Alparslan sonunda gülümsese de yavşak arkadaşına taviz vermeyecekti.
"Sikerim belanı uyumaya çalışıyorum lan!"
Yusuf elinde ki kalemi masaya bırakıp doğruldu. "Akşam bizim için mükemmel bir restaronttan rezervasyon yaptırdım gelmezsen sikerim belanı demek için aradım kardeşim. Ben sana konumu ve saati atarım."
Der demez kapatmıştı telefonu Yusuf. Telefon açık kalsa Alparslan ne yapar eder planı iptal ederdi.
Elinde ki telefonu komidinin üstüne bırakıp, uyumaya çalıştı. Başarılı da olmuştu.
Asya ise eve gelmiş, camları açıp evi havalandırmıştı. Öylesine temizlik ve düzen hastası bir insandı ki iki eli kanda da olsa günlük evini süpürürdü. Banyosunu ve tuvaletini kullanmasa dahi günlük yıkardı. Zaten temiz olan evinin temizliğini bitirdiğinde, kendisine kahve yapıp koltuğuna oturmuştu.
Saat daha yeni üçe geliyordu ve dinlenmesi için bolca vakti vardı. Nereden çıktı bu yemek diye düşündü içinden. Ne güzel evde pijamalarıyla oturup sızana kadar film izleyeceklerdi. Ne doyumsuz bir arkadaşı vardı.
Gündüz kuşağı programlarını hem saçma bulup hem can sıkıntısından izlemişti.
Saatini doldurduğunda odasına geçti hazırlanmak için. Ne demişti Elif hanım şıkır şıkır olmalıydı. Güldü kendi kendine sanki görücüye çıkıyordu.
Dolabını biraz karıştırınca, lacivert elbisesini gördü. Öylesine seviyordu ki bu elbiseyi. Kendi vücudu için özel dikilmiş gibiydi sanki. Diz kapağının hemen üstünde biten kalem ve sade bir elbiseydi. Vücuduna ikinci bir deri gibi yapışıyordu. Madonna yakaydı. Köprücük kemiklerini öylesine güzel bir şekilde sergiliyordu ki.
Elbisesini hızlıca giyip aynasının karşısına oturdu. Saçları olduğu gibi duruyordu. Saçlarına hiç dokunmadan sadece rujunu tazeledi.
Parfümünü sıkınca ise hazırdı. Siyah topuklu ayakkabısını alıp çıktı odasından. Telefonunu çantasını ve anahtarını aldığında çıktı evinden.
İçinden Elif' e saydıra saydıra kat etmişti yolunu. Eski köye yeni adet getiriyordu. Asya bugün akşam yemeğini düşünmüştü zaten. Tavuk kızartıp salçalı makarna yapacaktı.
En azından bulaşık yıkamaktan kurtuldum diye geçirdi içinden.
Okul kapısına geldiğinde, içeriden çıkan çocuklara baktı. Öylesine kutsal bir meslekti ki. Çocuklarla uğraşıp onların hayatına güzellikler katabilmek, arkadaşına da bir o kadar yakışıyordu. Çıkan çocuklarla birlikte arkadaşını gördüğünde gülümseyerek el salladı. Bahçenin köşesinde Elif'in çocukları servise ve velilere teslim edişini izledi. Hepsiyle tek tek ilgilenip güvende olduklarından emin oluyordu.
Gerçekten büyük sabır isteyen bir meslekti. Asya da yoktu mesela bu sabır. Tamam çocukları çok severdi. Ama aynı anda 20 çocuğu kaldırabilecek kafası da yoktu.
Elif'in işi bittiğinde Asya'ya doğru büyük adımlarla yürüdü. Biliyordu çok bekletmişti arkadaşını.
"Hoşgeldin gülüm." Diyerek daha akşam yanında olduğu arkadaşına bir güzel sarılıp öptü.
Asya gülümsemiş sanki tüm günün yorgunluğu geçmiş gibi hissetmişti.
"Hoş bulduk. Hiç bir şey yemedim yemek yiyeceğiz diye. Kurt gibi acıktım bilmiyorum anlatabildim mi?"
İki arkadaş kol kola girip, çıkmıştı okul bahçesinden.
Muhabbet ederek taksiye binmiş restorantın önünde inmişlerdi. Lüks bir mekandı Asya çok beğenmişti. Normalde daha mütevazi yerleri Sevse de arkadaşları çok güzel bir restorant açmıştı.
Elif gelmeden önce Turgay'ı aramış. Geleceklerini haber vermişti. Turgay'ın ise yıllardır Asya'ya olan ilgisi hiç eksilmemiş geleceğini duymasıyla da öylesine heyecanlanmıştı ki. İçten içe minnet ediyordu Elif'e.
Kapının önünde karşılamıştı arkadaşlarını. Çalışanları öylesine şaşırmışlardı ki patronları ilk defa kapıda bekliyordu. Karşılama da duran kadın herhalde önemli biri diye düşündü.
Öte yandan Alparslan uykusundan küfür ede ede uyanmış arkadaşının aylarca susmayacağını bildiğinden gönderdiği konuma doğru gitmeye başlamıştı.
Mekana gelip oturmuşlardı bile. Yemeklerin siparişlerini vermiş sabaha nazaran geçmiş olan baş ağrısına şükür etmişti.
"Olum bok mu vardı getirdin bizi buraya. Evimde mis gibi uyuyordum. Şimdi. "
Yusuf ise arkadaşı daha ne kadar nazlanabilir diye düşündü. Allah çalışanlarına yardım etmeliydi.
"Lan olum amma söylendin lan. Gören de sana taş taşıtıyorum zannedicek. Hassiktir, Hira'nın öğretmeni. Olum sana bahsetmiştim ya taş gibi hatun diye. Bak bak çaktırmadan. "
Alparslan arkadaşına göz devirerek tarif ettiği yöne doğru baktı. Resmen bu adam ayarlarıyla oynuyordu. Sarışın bir kadını gülümserken gördü. Heyecanlı heyecanlı saçları kıvırcık olan kadına bir şeyler anlatıyordu.
Biraz sonra yanlarına bir adam geldi. Önce öğretmene daha sonra kıvırcık saçlı kadına sarıldı. Kadının yüzünü dönmesiyle stajyer olduğunu gördü. Yüzünde öylesine bir gülümseme vardı ki. Şaşırdı önce daha sonra nereden geldiğini anlamadığı merakla izlemeye başladı.
Adamla selamlaştıktan sonra kendilerine doğru yürümeye başladılar. Ama Asya hala fark etmemişti, Alparslan'ı.
Yusuf bir den ayağa kalkmış fırsat bu fırsat diye düşünmüştü. Öylesine beğeniyordu ki kızının öğretmenini.
"Merhaba Elif hanım. "
Elif karşısında velisini görünce kocaman gülümsemiş adamın uzattığı eli sıkmıştı.
Asya karşısında patronunu görünce kal gelmiş gibi şaşırmıştı. Karşılaşmaları her ne kadar doğal olsa da tüm gece boyunca rahat edemeyeceğini biliyordu.
"Aa merhaba Yusuf bey nasılsınız?"
Elif karşısında ki adama baktı. Uzun bir süredir gelmiyordu okula. Hira da servisle gelip gidiyordu.
Yusuf gülümseyerek baktı karşısında ki kuğu gibi kadına. Ufak bir araştırmış bekar olduğunu öğrenmişti. Kızı öylesine ballandıra ballandıra anlatıyordu ki öğretmenini hayran olmamakta imkansızdı.
"İyiyim teşekkür ederim siz nasılsınız."
Elif adamın bakışları altında utanmış hafifçe kızarmıştı. Hira'ya soramasa da neden okula gelmediğini merak ediyordu bu adamın.
Yusuf Elif'in konuşmasına fırsat vermeden. "Ayakta kaldınız buyrun lütfen eşlik edin bize size de sakıncası yoksa. Hem ne zamandır konuşamıyorduk Hira hakkında sizi görmüşken bilgi alırım.
Elif Asya'ya sormadan pat diye oturunca masaya Asya da oturmak zorunda kalmıştı.
Elif eliyle Asya'yı gösterip, "Bu arada tanıştırayım arkadaşım Asya." Dediğinde Yusuf Elif'in verdiği etkiden zorla çıkıp yanında ki kadına baktı. Kadının öylesine bir duru güzelliği vardı ki maşallah dedi içinden.
Elini Asya'ya doğru uzatıp "Kusura bakamayın Yusuf bende. Arkadaşım Alparslan. "
Asya patronuyla tanıştıran adama nezaketen gülümseyip, "Memnun oldum. Biz Alparslan beyle zaten tanışıyoruz. " Dedi.
Alparslan ise olayların bu kadar hızlı ilerlemesine saşırıp birden karşısına oturan kadına baktı.
Yusuf şaşırmıştı. Demek hovarda arkadaşı yine tehlikeli sularda yüzüyordu. Elif'le Alparaslan tanışırken Elif dayanamayıp "Nereden tanışıyorsunuz" diye sordu.
Kaç yıllık arkadaşıydı kendi neden bilmiyordu bu durumu.
"Asya hanım bugün başladı da şirketim de stajyer olarak." Daha çok bu açıklamayı kendisine Munzurca bakan arkadaşı için yapmıştı.
Elif de Yusuf' ta şaşırmıştı.
Asya ise arkadaşına öylesine küfür ediyordu ki. Nasıl satışa gelmişti hemen. Güya bu gece kızlar gecesi olacaktı.
"Evet Alparslan bey, benim patronum." Dedi gereksiz bir şekilde açıklama yapma ihtiyacı hissetmişti.
Sıcak basınca ayağa kalkıp üstünde ki deri ceketi çıkardı. Bunalmıştı bir den bire. Alparslan da dahil olmak üzere restorantta ki bir kaç adamın bakışları Asya'ya dönmüştü. Kadın resmen kuğu gibi süzülüyordu. Saçları açık olan boynuna öylesine ahenkle dökülüyordu ki.
Yusuf muhabbet açmak için. "Siz nereden tanışıyorsunuz Elif hanım, Asya hanımla. " İşveli bir şekilde gülümseyerek söyledi.
Asya ise arkadaşının flörtleşmesini midesi bulana bulana izliyordu.
"Biz Asya'mla çocukluk arkadaşıyız. Birlikte büyüdük.