Yavuz Selim, Handan’ın uzaklaşan siluetine öylece bakakalmıştı. Gözlerinde biriken yaşlar, kaşının üzerindeki taze yaradan sızan kanla karışırken, kalbinin derinliklerinde hissettiği ağırlık gözyaşını silmesine zorlukla izin verdi. Elbette bu bir utanç gözyaşıydı; suçluluk, vicdan azabı ve kaybetme korkusunun karmaşık bir dansıydı. Tam o sırada, Muharrem Bey’in ağır adımlarıyla yaklaştığını duydu. Orta yaşlı adamın gölgesi, Yavuz Selim’in üzerine düşerken, onun sesindeki endişe ve merak dolu ton genç adamı bir an için gerçek dünyaya çekti. “Dağ evinde neler oldu, Yavuz? Kızımı ilk kez böyle perişan, böyle öfkeli gördüm. Senin gerçek Yavuz Selim olduğunu nasıl öğrendi? Ne yaşadınız orada?” Yavuz Selim’in anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki… Ama içindeki utanç, kelimeleri boğazında düğümlem

