ÖZGÜRLÜK

1106 Words
Yavuz Selim gittiği için sevinç çığlıkları atması gerekirken o kafasında oluşan sorular yüzünden odadan çıkan Meryem Hanım’ın arkasından bakakalmıştı. Yavuz Selim gitmişti, üstelik ona dokunmadan. Peki, hangi ara onu yatağa taşımıştı ve bunu nasıl olur da hatırlamazdı. Her zaman uykusunun hafifliğinden yakınan Handan için bu bir ilkti. Şöminenin önünde duran boş içki şişelerine bakarken genç adamın ben sarhoş olmam dediği anı hatırlayarak gülümsedi. Fakat yüzündeki tebessüm birkaç saniye sonra yarım kaldı. Çünkü Yavuz Selim'in istediğini almak için önünde sonunda döneceğini adı gibi biliyordu. En azından on gün kafasının rahat olacağını hatırlayarak yataktan çıkıp pencereye gitti. Sürgülü camı açarken dışarıdan gelen havayı soluyarak kısa sürecek özgürlüğünün bir an keyfini çıkarttı. Akşamdan kalan kıyafetlerini üzerinden çıkartıp eşofmanlarını giyen genç kız mırıldandığı şarkıyla mutfağa girdiğinde Meryem Hanım kahvaltılıkları hazırlıyordu. İlk kez onu bu kadar mutlu gören yaşlı kadın, “Sizi mutlu görmek ne güzel, gelin hanım” dediğinde Handan ciddileşerek kaşlarını çattı. “Anlaştığımızı sanıyordum.” Meryem Hanım, Handan'a verdiği sözü hatırlarken mahcup oldu. “Özür dilerim, Handan Hanım, bir an dalgınlığıma geldi. Kusuruma bakmayın.” Handan yaşlı kadına sokularak tekrar tebessüm etti. “Madem bana gelin hanım dedin, bunun bir cezası olmalı. Sana ceza Meryem Hanım, bundan sonra bana Handan diye hitap edeceksin.” Yaşlı kadın tam itiraza başlamışken salondan gelen telefon sesi duyuldu. Handan, “Meryem abla ben bakarım” diyerek mutfak kapısına doğru yürüdü. Meryem Hanım genç kızın ona abla diye hitap etmesiyle mutlu oldu. Telefona cevap vermeden önce duraksayan Handan arayan kişinin Yavuz Selim olabileceğini düşünerek bir an duraksadı. Nasıl olmuştu da bu ihtimali düşünememişti. Ama ben telefona bakarım demişti. Çekinerek telefona baktığı an duyduğu sesle gözleri dolsa da yaşadığı mutsuzluğu sesine katmamak için özen gösterdi: “Babacığım!” “Kızım iyi misin?” Aslında babasına hiç de iyi olmadığını, yaşadığı mutsuzluğu anlatmak istese de yapamadı. Belki de anlatarak her şeyi yeniden yaşıyormuş gibi olmak yerine her şey yolundaymış gibi davranmak daha kolayına geldi. “Ben iyiyim, baba, merak edilecek bir şey yok.” Kızının ses tonundan ve söylediği her sözcükten Muharrem Bey yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlamıştı. Kalbi verdiği kararı sorgulasa da o da kızı gibi içinden geçenleri kelimelere dökemedi. “Yavuz Selim Amerika’dayken orada yalnız kalmanı istemedim. Seni alması için hemen şoförü gönderiyorum.” Kocasıyla yaptığı anlaşma yüzünden Handan bunu kabul etmedi. “Ben burada iyiyim, babacığım. Biraz kendimi dinlemeye ihtiyacım var. Yine de beni düşündüğün için teşekkür ederim. Hem ayrıca evin çalışanları var, sıkılmıyorum.” Ama onun sözleri Muharrem Bey’e inandırıcı gelmedi. Çünkü o kızının canlı, kalabalık ortamları sevdiğini bilirdi. Şehir hayatına alışık Handan için bulunduğu dağ başı hiç de kafa dinlenecek bir yer değildi. O sıkıntılarını ancak dans edip eğlenerek atabilirdi. Genç kızı ikna edebilmek için biraz daha dil dökse de Handan’ın cevabı hep aynıydı. “Ben burada iyiyim, babacığım, ısrar etme.” “Tam da evlendiğiniz gün nereden çıktı bu iş sorunları, anlamadım kızım. Yurt dışı bağlantılarını Yavuz Selim kurduğu için Kemal babanla birlikte onun gitmesini daha doğru bulduk. Keşke kocanla sen de gitseydin, güzel kızım. Yavuz Selim bana çok ısrar ettiğini fakat senin gitmemekte direttiğini söyleyince seni merak ettim.” Babasının verdiği kararlar yetmezmiş gibi bir de üzerine Yavuz Selim’den kocan diye bahsetmesiyle Handan'ın telefonu kapatma vakti gelmişti. “Daha önce söylediğim gibi tekrar ediyorum, baba. Ben iyiyim ve burada çok huzurluyum, beni merak etme.” Genç kız babasıyla görüşme yaparken salona giren Talha odunları şömineye yerleştirip mutfağa yöneldiğinde Handan da telefonu kapatmıştı. Talha'nın ardından kahvaltı için mutfağa giden genç kız kapıya yaklaşırken Meryem Hanım ve yeğeninin konuştuklarını duydu. “Şansım varsa oltaya birkaç tane balık takılır” diyen Talha'nın söyledikleriyle Handan'ın aklına babası geldi. Çocukken ayda bir mutlaka balık avlamaya giderlerdi. Geçmiş günlerin heyecanıyla, “Ben de gelebilir miyim?” diye sorduğunda genç adam düşünmeden cevap verdi: “Hayır!” Ardından da Meryem Hanım konuştu: “Handan Hanım, Yavuz Selim Bey evden çıkmamanızı tembihlemişti. Ben bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.” Meryem Hanım yine yapacağını yapmış, Handan'ın damarına basmıştı. “Ben onun karısıyım, esiri değil. Canım nereye isterse oraya giderim. İsterseniz bir de zincire vurun, Meryem Hanım!” diye bağırdı. “Estağfurullah, yanlış anladın, Handan kızım. Biliyorsun, ben emir kuluyum.” Meryem Hanım’ın kendisine kızım diye hitap etmesiyle Handan geri adım atıp, “İki gündür dört duvar arasında sıkıldım, bari siz beni anlayın” dedi. Talha sessizce iki kadını dinlerken Meryem Hanım yeğenine baktı. “Fazla gecikmeyin ama. Yavuz Selim Bey ararsa uyuduğunuzu söylerim. Ama yineliyorum, bu iyi bir fikir değil.” Genç kız küçük bir çocuk gibi yerinde zıplayarak yaşlı kadına sarıldı. “Çok teşekkür ederim.” Handan kahvaltısını yapıp Talha’yla birlikte evden çıktığında onların arkasından bakan Meryem Hanım genç kız için üzüntü duydu. “Ah benim güzel kızım, bu yaşadıklarını hiç hak etmiyorsun.” Sessizce önünde yürüyen adamı takip eden Handan on dakika sonra, “Yoruldum” diyerek yakınındaki bir kayanın üzerine oturduğunda genç adam da durdu. “En az yirmi dakika kadar daha yürümemiz gerekiyor. Eğer zorlanacaksanız eve dönmenize yardımcı olabilirim.” Talha’nın her zamanki ciddiyetiyle söylediği sözler Handan’ın tekrar ayağa kalkıp yola düşmesine neden oldu. “Yoruldum, dedim Talha, vazgeçtim demedim!” Genç adamın dediği gibi sessizce yirmi dakika daha yol aldılar. Handan yolun ne zaman biteceğini sormaya niyet ettiği an uzaktan gelen su sesiyle avlanacakları yere yaklaştıklarını anladı. Beş dakika sonra gördüğü manzarayla istemeden küçük bir çığlık attı: “Burada bir şelale olduğunu bilmiyordum!” Genç kızın mutluluğu hafiften de olsa genç adamı gülümsetmişti. Ama fark edilmemek için tekrar ciddiyete büründü. Talha oltayı hazırlarken berrak suyun içinde yüzen balıkları izleyen Handan, “Onların yerinde olmak isterdim” dedi. Yola çıktıklarından beri genç kıza varlığını yok sayıyormuş gibi davranan genç adam daha fazla dayanamayıp, “Neden?” diye sordu. Talha’nın soğuk yüz ifadesine karşılık Handan’ın yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Ancak kendisine yöneltilen soruyla yüzündeki tebessüm anında kayboldu. “Çünkü onlar özgür ve ben onların yerinde olmak için çok şey verdim.” Handan’ın söyledikleri yüzünden onun için üzülen Talha başka bir şey söylemek istemedi. Oltasını suya atarken, “Bakalım bugün şans bizden yana mı?” dedi. Birkaç dakika sonra oltanın ucuna takılan balıkla genç adam sevinirken bu sefer üzülme sırası Handan’a gelmişti. Talha’nın yakaladığı balığı oltasından çıkartıp küçük kovaya koymasının ardından Handan sessizce onun arkasına gidip kovanın içinde kıpırdayan balığı aldığı gibi tekrar suya bıraktı. Genç adam, “Bunu neden yaptın?” diye sordu. “Çünkü o daha çok küçüktü!” Talha dişlerini sıkarak oltayı tekrar nehre atarken Handan dikkatini çeken şeyle genç adamın yüzüne odaklandı. İlk kez o an Talha’nın yüzü ona tanıdık geldi. “Dur bir dakika! Biz seninle daha önce tanıştık mı? Sanki seni bir yerlerden tanıyor gibiyim.” Talha, Handan'ın sorduğu soruyu beklemediği için şaşırdı. “Sizinle aynı üniversiteden mezunuz gelin hanım. Birkaç kez karşılaşmıştık ama tanışmadık.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD