İzbe bir mahallede, eski bir sokakta neredeyse harabe denilebilecek bir apartmanın altıncı katında sessizce oturmuş seni bekliyorum. Tek bir sokak lambasının ışığı neredeyse tüm sokağı ve hatta bu apartmanın tüm katlarını aydınlatırken ben, aydınlanmalı mıyım yoksa karanlık mı kalmalıyım diye kendisiyle kavga eden yatak odamın köşesinde, ne diye koyduğumu bile hatırlayamadığım yıpranmış bir berjerde oturmuş sadece seni bekliyorum.
Gözlerim yerde, kulağım kirişte, dirseklerim ise dizlerimin üzerinde... Saçlarım uzamış, şimdi fark ediyorum. Gözlerimin önüne düşen kırık uçlarından anlıyorum. Dikkatimi dağıtıyorlar. Senli düşüncelerden uzaklaştırma cürretini gösterdiği için saçlarıma kızıyorum. Sonra geçiyor kızgınlığım. Parmaklarını hatırlattığı için onları affediyorum. Gözümün önüne düşen saçlarımın arasında gezmiş o harikulade parmaklarını...
Bir Anadolu mahallesinde varlığına tezat bir manzara yaratan getto görünümlü bu sokakta, yıkık dökük bir apartman dairesinde sürdürdüğüm bekleyişi sonlandırmak isteyen sayısız ses duyuyorum. Sessizliğe kasteden her ses bir öncekinden daha güçlü. Kaynaklarını tahmin etmeye çalışıyorum . Bu kez bitmeyen, durmak bilmeyen gürültüye kızıyorum. Dikkatimi senden alan her yeni oluş düşmanım olacak bu gece benim. Bunu çok iyi anlıyorum. Bir böceklermiş gibi ayaklarımın altına alıp soluklarını kesmek istiyorum. Böyle düşündüğüm için kızmıyorum kendime. Zihnimi senden koparma cesaretini kendinde bulan her sese, her düşünceye karşı yepyeni cepheler açıyorum. Her zerremle çarpışıyorum bu pervasız düşman askeriyle. Bir zaman sonra bitecek bu savaş artık hiç bitmesin istiyorum. Seni düşünebilmek için kazılmış bu siperi terk etmeyi vatana ihanet sayar kalbim diye korkmaya başlıyorum.
Kireci duvar boyası sayan duvar ustasının özenmeden kireçlediği duvara bakıyorum. Tik tak sesini hiç kesmez bir saatti o duvarda asılı olan, şimdi neden sustu, anlamıyorum. Zaman geçiyor, biliyorum. Yelkovan hareket etmese de artık, saati öğrenemediğime bile içerlemiyorum. Nerede kaldın, oturduğum yerden sokağı da göremiyorum. Zaten hareket etmek de istemiyorum. Tüm sakinleri sadece sen olan bu düşünceler kasabasını terk etmeyi kendime yediremiyorum
Gelişini heyecanla beklediğim o akmayı unutmuş zaman nehrinde senli yakamozları seyrediyorum. Bir gürültü daha duyunca irkiliyorum. Yedinci kattan geldiğini tahmin ettiğim sesleri dinliyorum. Bir grup başıbozuk iniyor merdivenlerden. Beş ya da altı kişiler, hissedebiliyorum. Umarım şu anda apartmanın yakınlarında değilsindir. Onlarla karşılaşmanı istemiyorum. Başına bir şey gelmeyeceğini biliyorum. Daha ben görmemişken az önce şavkı zaman nehrine yakamoz bırakan yüzünü, benden önce onlar görsün istemiyorum.