4

1074 Words
O hafta Miyesa elbiselerini giyinmiş ve saray içinde yürünmeyi öğrenmişti. Artık kelimeleri daha anlamlı olduğu gibi adımları da daha düzgündü. Hala sendeleyip düşse de en azından ayakta kalma süresi saniyelerden dakikalara çıkmıştı. Tabii, bunu çıplak ayakla yapıyordu. “Harikasın!” Dedi Bella el çırparak. “Harika!” Dedi Miyesa da tutunduğu kolondan ona bakarak. “Yürüdüm!” “Evet, harika yürüdün!” Bella koluna girip ona destek olurken sarayın girişinden yükselen kadın sesleriyle kendilerini gizleyerek ne olduğuna baktılar. “Kalacağım dedim! Bıraksanıza beni!” Sarı saçlı kadın, hizmetlilerin ellerinden kurtulmaya çalışırken baş hizmetli sakince durumu idare etmeye çalışıyordu. “Üzgünüm Bayan Este, Ekselansları çıkartılmanızı emretti.” “Çek o pis ellerini benden!” Diye bağırdı kadın. “O kim?” Dedi Miyesa, Bella’ya eğilerek. “Dün gece Arşidük Perez onu odasına almış olmalı.” Yüzünü buruşturdu. Bu sürekli olan bir şeydi ama baş hizmetlinin uğraştığı şey çok can sıkıcıydı. “Odaya almak?” Bella kızın kulağına eğildi. “Geceyi birlikte geçirdiler yani.” Geceyi birlikte geçirmek…Yani, Perez o kadınla mı yatmıştı? Bu nasıl bir histi acaba? Onun kollarının arasında olmak, nefesini içine çekmek ve dudaklarına dokunmak… Bağıran kadına bunu sormak istese de Bella’nın onu sürüklemesiyle dışarı çıkmak zorunda kaldı. 🧜‍♀️ Perez, yıllar önce ona öğretilen dersi rüyasında görürken ter içinde kalmıştı. Küçüklüğünden beri baktığı ve beslediği köpeği önündeydi. Eline aldığı kılıcı tutarken titriyordu. “Ne bekliyorsun!” Diye bağırdı babası. “Öldür onu!” Köpeği, elinde tuttuğu kılıcına rağmen ona güvenerek, mutlulukla bakarken Perez ağlamaya devam etti. “Lütfen bunu yapmak istemiyorum!” “O bir köpek!” Diye bağırdı babası. “Kimseye bağlanmaman gerek Perez. ŞİMDİ, ÖLDÜR ONU!” Perez gözyaşlarını silerken babasına dönüp yalvarmaya devam etti. “Baba, ben-“ Sözü, keskin bir tokatla kesildiğinde nefesi de kesilmişti. “Ya o iti öldürürsün, ya da sen ölürsün.” Boynuna dayanan kılıçtan sonra büyük bir çığlık patlattı ve yıllardır ona bir kere bile kötülüğü dokunmayan köpeğini, kılıcıyla katletti. Lanet kabusundan nefes nefese uyanan Perez alnındaki teri silerken buna alışkın olduğunun bilincindeydi. Kalbi göğsüne sığmazken dışarıdan gelen sesle dikkati dağıldı. “Deniz kızı beni bekle!” Başını cama çevirip aşağı baktığında deniz kızını çıplak ayakla koşarken gördü. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle oradan oraya koşuyor, sağa sola sallanan örgüsü her adımında biraz daha dağılıyordu. Arkasından koşan hizmetlisi ona ayakkabısını giymesini söylerken umurunda bile değil gibiydi. İstediğini yapıyordu. Özgürce koşuyordu. 🧜‍♀️ Yatağının başında oturmuş, başını ellerinin arasına alan Perez öfkeli soluklar alıyordu. “Sikeyim.” Bacaklarına dolanan parmaklar, onu çekiştiren diğer parmaklar ve acı dolu inlemeler sahte olamayacak kadar canlıydı. “Kahretsin.” Gözlerini kapatıp dişlerini sıktığında sabah ortalıkta koşuşturup gülümseyen deniz kızını hatırladı. Onu her görüşünde içine bir serinlik çöküyordu ama anlatılanlar da kulağında çınlamaya devam ediyordu. Sakın güzelliğine aldanma! Onun şarkıları ruhunuzu bedeninizden çalar! “Ha…” Diye homurdandı. “Belki de bu iyi bir şeydir.” Çünkü günlerdir gözüne uyku girmiyordu ve artık doğru dürüst düşünemiyordu. Aklını yitirecek gibiydi. “Luceras!” Diye bağırdıktan bir dakika sonra Luceras yanına geldi. “Aman tanrım! Bu haliniz ne!” Bu adam kaç gündür uyumuyordu be?! “Bana deniz kızını getir. Hemen.” -- Muhafızın kolunda güçlükle odaya varan Miyesa, etrafa bakındı ama Perez’i göremedi. “Nerede kaldın?” Diyen ses hemen arkasından gelince hafifçe titredi. Ayakta durmakta zorlandığı için masanın köşesine tutunmuştu. “Yürümek hala zor mu?” “Evet!” Dedi Miyesa heyecanla. “Çok yürüdüm!” Perez yatağın üzerine oturdu ve eliyle onu çağırdı. “Hadi, gel bana.” İnce gömleğinin açık olan düğmelerinden kusursuz teni görünüyordu. Güçlü kasları, geniş omuzları ve asabi suratıyla Miyesa’nın kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Tüm dikkatini ona ulaşmaya adadı ve birkaç adım atmaya başladı. Güzel gidiyordu ama onu izleyen adam yüzünden dengesini kaybedip yere kapaklandı. “İyisin. Kalk hadi.” Başını çevirip Perez’e baktığında gülümsediğini gördü. “Bana gelmek zorundasın.” Tekrar ayağa kalkıp dengesini korudu ve derin bir nefes alarak hızla Perez’e ilerledi. Onun iki bacağının arasına girene kadar hiç durmadı ve en sonunda başını kaldırıp yüzüne baktı. “Başardım!” “Hmm…” Perez ince belini kavradığı gibi onu yatağa yatırdı ve şaşkın suratına vahşi bir yaratık gibi baktı. “Bacakların iyileşmiş.” Bir bacağını tutup havaya kaldırdığında Miyesa iç çekti ve hissettiği arzuyla yüzü kızardı. Perez’in bileğine sürten dudaklarıyla derin bir nefes aldı. “Ama henüz başarmadın.” Havadaki bacağına sarılan parmakları gevşemedi ama kızın üzerine iyice eğildi. Kolunu yüzünün iki yanına koydu ve ona bir nefes mesafesi kalacak kadar yaklaştı. Baktığı yer pembe dudaklardı. “Bana şarkı söyle.” Diye emretti. “Dudaklarıma doğru.” Miyesa kaşlarını kaldırdı ve Perez’e baktı. “Şarkı?” “Evet, şarkı. Söylesene.” Parmağını kızın dudaklarına değdirdi. “Söyle. “Lumara.” Dedi Miyesa. Şarkı bilmiyordu ama ninni söyleyebilirdi. “Lumara da ne?” “Imm, ninni demek.” Dedi gülümseyerek. Perez kendini kızın yanına bıraktı ve elini yanağına koyup yumuşak tenini okşayarak onu izledi. “Lumara ya da neyse, söyle bana.” Miyesa da ona döndü ve insanının güzel yüzüne bakarak ninnisini fısıldadı. “Lúmara saëlin, miraë va thal. Nirú, nirú, sílën maral.” Uykuya dal küçük dalga, Deniz seni sarmalar. Sessiz ol, sessiz ol. Derinlik seni kucaklar. Duyduğu anlamsız sözlerle gözleri kapanan Perez, bunun bir ninni değil de büyü olduğunu düşünüyordu. “Sanırım ne istediğimi buldum.” Dedi kızı dinlerken. Miyesa merakla ona bakarken “Lanetlenmek istiyorum.” “Ne?” Lanetlenmek mi? Perez ona uzanıp kızın şeker gibi dudaklarına kapandığında Miyesa gözlerini yumdu ve hissettiği can alıcı şeylerle paramparça oldu. Ruhuna kadar alev alev yanıyordu. Perez’in sert dudakları onunkileri ezerken kalbinin atışı onu sersemleştirmişti. Çok kısa süren bu öpüşmeden sonra Perez ondan ayrıldı ve “Devam et.” Dedi. “Sana durmanı söylemedim.” Miyesa dudaklarını tekrar araladığında ve ninniye devam ettiğinde Perez uzanıp tekrar öptü. “Seni bırakmayacağım.” Dedi kızın ağzına fısıldarken. “Durma.” Dudakları ayrılmadı, kesmedi Miyesa ninnisini. Birbirlerinin nefeslerinde solurken gözleri kapanan Perez’in aklında ölüm dürtüsü canlandı. Okyanusun derin sularında ölmenin hayalini kurdu. Kimsesiz, huzurlu bir ölüm düşledi. Mavi gözlere bakarken gördüğü son şey, onu sarıp sarmalayan dalgalardı. 🧜‍♀️ Sabah üzerine düşen güneş ışığıyla gözlerini açan Miyesa’nın gördüğü ilk şey mışıl mışıl uyuyan Perez’di. Perez… Dün gece onu öpüşü, kalbindeki o sıcaklık ve hissettiği tüm çarpıcı duygularının sahibi olan insan. Serenad’ı. “Buldum.” Dedi sessizce. “Serenadım…” Kaygısızca uyuyan adamın dudağına dokunduğu an Perez’in gözleri açıldı. Her şey birkaç saniye içinde olmuştu. Kalın parmaklar boğazına sarıldı ve nefesini kesti. Perez onu yatağa çivileyip üzerine çıktığında gözlerinde öldürücü bir ifade vardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD